6 Ekim 2024 Pazar

Kobanê davasının mahkeme başkanı: UYAP'ı kullanmayı bilmiyorum

Kobanê davasına bakan mahkeme başkanı, UYAP sistemini iyi bilmediği için AİHM'in Demirtaş hakkında verdiği kararının çevirisini yanlışlıkla "muharebe"ye eklediğini ve bir kısmını da evine götürüp okuduğunu söyledi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 28'i tutuklu 108 kişinin yargılandığı Kobanê davasının 2. duruşması ikinci gününde devam ediyor. HDP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Alp Altınörs, reddi hakim gerekçelerini açıkladığı sırada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Daire'nin Demirtaş-Türkiye kararının çevirisinin dosyada olup, olmadığını sordu. 
 
Mahkeme başkanı ise dosyada olduğunu ancak UYAP'ı iyi bilmediğini açıkladı.

Altınörs ile mahkeme başkanı arasında yaşanan diyalog şöyle:

"Altınörs: AİHM Demirtaş kararı bu dosyaya girmiş midir? 
Mahkeme Başkanı: 4 Ocak 2021 tarihinde girmiştir. 
Altınörs: Çeviri mi?
Mahkeme Başkanı: Çeviri.
Altınörs: Neden UYAP'a eklemediniz?

Mahkeme Başkanı: UYAP'ı çok iyi kullanmayı bilmediğim için muharebe (Adalet Bakanlığı'ndan Cumhuriyet Başsavcılığına bilgi almak amaçlı gönderilen yazışmaların tevzi işleminin yapıldığı ekrandır) dosyasına eklemişim yanlışlıkla. İddianame hala benim evimde ve okuyorum. İki klasörü benim evimde."

Duruşma,  Altınörs'ün reddi hakim gerekçelerini açıklamasıyla devam etti.

Altınörs, "En kritik unsurdur AİHM kararı. Avukatların buna erişememesi en temel reddi hakim talebinin gerekçesidir. Bunun dışında en temele reddi hakim gerekçesi bu kararı uygulamamış olmanızdır" dedi.

Altınörs ardından AİHM kararını okudu. İlk tutukluluk incelemesinde haklarında tahliye kararının verilmesi gerektiğine vurgulayan Altınörs, "HDP MYK tarafından atılan tweetin de Kobanê halkıyla dayanışma çağrısı olarak atıldığı da AİHM kararında kesinleşmiştir.  Bu karar elinizde olduğu halde iddianameyi bilerek kabul ettiniz. 367'nci maddeyi okuduğunuz halde tahliye etmediniz. Reddi hakim talebimin birinci gerekçesi budur" diye belirtti.

'KOLLEKTİF SUÇ' NAZİ'LERDE VARDI
Türk hukukunda "kolektif suç" kavramı olmadığının altını çizen Altınörs, şunları kaydetti: "Bunun yerine suçun bireyselliği esas alınır. Fakat bu iddianamenin savcısı Ahmet Altun tarafından kolektif suç ilkesi zemini de hazırlanmıştır. İddianamede MYK üyesi olmak suçlu sayılma gerekçesi oluyor. Kolektif suç kavramı tarihte Nazi döneminde ortaya konulmuştur. Nazi hukukunda var. Yahudi'ysen, eşcinselsen, komünistsen suçlusun. 'Git çalışma kampına çalış' denir. Bu şekilde 'kolektif suç' kavramı en karanlık dönem olan Nazi döneminde girmiştir. Ahmet Altun da bunu Türk hukukuna sızdırmıştır. Partili savcı Ahmet Altun, bu iddianameyle Türk hukukuna sızdırmıştır siz de kabul etmişsiniz. Bunu ret etmeniz gerekirken etmediniz buna yol verdiniz.

GOOGLE ÇEVİRİYİ KABUL ETTİNİZ
"Ben mesleki olarak çevirmenim. İngilizce, İspanyolca, Rusça çeviri yapan biriyim. Bu iddianamede çok önemli delil olarak iddia edilen PYD'den geldiği iddia edilen bir mail var. Bu mailin çevirisini bile yaptırmamışsınız. Google Translate ile çevrilmiş ve önünüze getirilmiş. Google çeviri hiçbir resmiyeti yoktur, hiçbir mahkeme bunu kabul etmez. Ayrıca Türkçe, İngilizce dil çifti en zayıf dil çiftidir, genellikle çeviri hatası verir. Yeminli tercüman olana ben hiç bir mahkemenin böyle çeviri kabul ettiğini görmedim ama siz ettiniz.

MAİL SAATİ İLE PAYLAŞIM SAAT FARKLI
O kadar aceleniz vardı ki bunu bile yapmadınız. PYD'den gelen mail meselesi, MYK üyeleri bu maili gördü. 'Talimat aldı, twitte attı' ama bu iddianamede yok. Ama tensipte PYD'den gelen maili HDP üyelerinin bunu talimat kabul ederek, bir tweet atmış demişsiniz. Ama o kadar aceleniz varmış ki tıpkı takvimle hata yaptınız gibi bu maillerin saatlerine bile bakmışsınız.

Sözde gizli tanıklardan biri demiş ya 'Toplantıya KCK'den bir yönetici katılmış' diye ama kimin katıldığı belli değil. Tensip zaptında hüküm yazmışsınız bu da 5'inci reddi hakim gerekçem. 26 Nisan'daki duruşmada 'hiç kimseden korkmuyoruz' dediniz mahkeme olarak ama gereğini yapmadınız. 26 Nisan'da biz buradayken Bahçeli, Fahrettin Altun, Süleyman Soylu bu mahkeme ile ilgili açıklamalar yaptı ve açık bir şekilde siyasi müdahalelerde bulundu. Soylu'dan Bahçeli'den, Altun'dan bunun hesabını sormalıydınız. Nasıl olur da siyasi otorite mensupları olarak nasıl bu davaya müdahale edersiniz? Nasıl masumiyet karinesini ayaklar altına alarak bu insanlara katil dersiniz? 'Ey Süleyman Soylu nasıl oluyor da paralel iddianame yayınlıyorsun twitter'dan' diye sormalıydınız. Eğer bunu yapamıyorsanız çekilmeliydiniz. Soylu attığı tweetle burada yargılanan tüzel kişilik olarak HDP olduğunu açıkça ifade etmiştir. Fahrettin Altun, bize açıkça 'katil' demiştir. Ama şimdi Süleyman Soylu yargıya başvurdu 'beni aklayın' diye. Hadi Özışık meselesi var. En çok tweetlerde HDP'yi  suçlayan birisi iken şimdi Soylu kendisi hakkında suç duyurusunda bulundu. Özışık, HDP hakkında atıp tutanlardan biriydi. Heyeti reddediyorum size güvensizlik duyuyorum. Gerek bugün arkadaşlarımızın ifade ettikleri gerekçelerden sonra sizde bir heyet olarak bu duruşmadan çekilirsiniz, fakat ben tahliye talebinde bulunmak istiyorum çünkü tahliye talebim bu gerekçelerle bağlantılı."

IŞİD KOBANÊ'YE GİRSEYDİ...
Altınörs, tahliye talebinin gerekçelerini de şöyle sıraladı: "AİHM kararı, HDP MYK üyelerinin tahliyesini gerektiren bir karar. Söz konusu 3 tweetin Kobanê katliamını engellemek için atılan bir paylaşım olduğunu karar altına alır. Türk hukuka göre anayasa bağlayıcılığı bulan bir karar uygulanacak. Bir tutukluluk gerekçesi olarak bu twetlerin gösterilmeyeceğini iade ediyor. Dolayısıyla 8 aydır süren bu haksız tutukluluğun da sona erdirerek çekileceğinizi umut ediyorum. Bahçeli'nin 26 Nisan'da bizim için 'katil'  gibi sıfatları sıralayan suç işleyen Bahçeli, Filistin için istifa çağrısı yaptı. İsrail sivilleri öldürüyor diye ne yapıyordu. IŞİD sivilleri katletmiyor muydu? IŞİD Kobanê'ye girseydi büyük bir katliam olurdu. İnsanların başı kesilecekti. Bütün toplum duyarlıydı, sadece Kürtler değildi. Düşünce işçisi olarak yazar çeviri olarak bu duyarlılığının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bugün bende İsrail'i lanetliyorum ama IŞİD'in de İsrail'den bir farkını olmadığını söylüyorum ama o zaman iktidar IŞİD'e bir 'grup sinirli çocuk' diye bakıyordu.

ÖZGÜRLÜĞÜMÜ TALEP EDİYORUM
İstisnalar kaideyi kurar. Bir kere bir davada kolektif suç geçtiği anda yarın Kobanê'ye destek için atılan tweetin nedeni 38 kez ağırlaştırılmış hapis ise IŞİD'e pêşmerge göndermenin cezası ne olur bilemiyorum. Bugün buradan başlayan yargılama yarın başkalarını da hedefleyebilir. Bugünkü koşullardan bakıp  7 yıl öncesini yargıladığınız zaman herkesi her türlü yargılarsanız. Suçlama kolektif bir suçlama. Sadece HDP MYK üyesi olduğum için ben buradayım. Özgürlüğümü talep ediyorum. Anamın ak sütü gibi helal olan özgürlüğümü talep ediyorum."

Altınörs'ün ardından HDP eski Milletvekili İbrahim Binici söz aldı. Binici, her gece neden tutuklandığını kendine sorduğunu ancak bir cevap bulamadığını aktararak, "İki dönem Urfa milletvekilliği yaptım. Sonra aklıma Suruçlu olduğum geldi. Suruçlu olduğum için tutukluyum. Başka bir nedeni yok" dedi.

Binici, "Haktan, hukuktan yüzümüzü çeviremiyoruz o yüzden cezaevindeyiz. Sayın Selahattin Demirtaş benim Eş Genel Başkanım. Suruç'a geldi ben karşılayacağım, mecburum. Ahmet Türk bir siyasetçidir gelmiş karşılayacağım, sayın Figen Yüksekdağ gelmiş karşılayacağım. Karşılamazsam yanlış yaparım, insanlığımdan ödün veririm. Dolayısıyla ben bu karşılamalardan dolayı 7 aydır özgürlüğümden mahrumum. Haksız tutuklamanın önüne geçilmesi için bir an önce tahliyemi talep ediyorum" ifadelerinde bulundu.

'ADALETLİ OLMANIZI BEKLEMİYORUM'
Mahkeme heyetinden hiçbir beklentisi olmadığını dile getiren HDP eski MYK üyesi Bülent Parmaksız, "Kurumunuzdan tek beklentim kendi yaptığınız Anayasa'ya, hukuk normlarına uygun davranmanızdır. Hukuksal normları çiğneyemezsiniz. Kuşkusuz hukuk ve yasaların da sınıfsal olduğunun bilincindeyim. Devlet ve hukuk gerçekte kapitalizmin, burjuvazinin hizmetindedir. Egemen sınıflar kendi düzenlerinin sürdürülebilirliğini bu düzen içinde yürütmeyi sağlar. Devlet egemen sınıfların, emekçi sınıfların üzerinde kullandığı baskı aracıdır. Hukuk da egemen sınıfların maddi çıkarlarını koruyan öznel düzenlemelerdir. Bundan dolayı kurumunuzun adil ve adaletli davranmayacağının farkındayım. Özgür değilsiniz ve bu nedenle adaletli olmanızı beklemem. Sizden beklentimiz AİHM kararlarına uymanız, hukuka uygun davranmanızdır" diye konuştu.

'SİZ KENDİNİZİ KURTARMALISINIZ'
Tutukluluğun devam yönünde karar verilme gerekçelerden birinin 7 kitap olduğunun altını çizen Parmaksız, şöyle devam etti: "Evimde 700 tane kitap bulunuyor. Ben çok okuyan biriyim. Evimde bulunan 7 kitap Abdullah Öcalan'a aittir. Öcalan, Kürt halkının lideridir. Öcalan kitapları bende var okudum, okuyorum. Siz kendinizi kurtarmalısınız. Hem hukukçu olarak hem de Türkiye Cumhuriyeti olarak 21'inci yüzyılda kitapların suç unsuru sayılmasından kendinizi kurtarın. 1980'lı yıllarda siyasetçiler tutuklandıkları zaman masalara kitapları sererlerdi ama daha sonra bundan vazgeçtiler. Fakat sonra da bundan utandılar, yapmıyorlar. Şimdi aynısını siz yapıyorsunuz. Dönem dönem bazı insanların kitapları, fikirleri yasaklandı. Sonra vazgeçildi bundan. Şu anda sizin yaptığınız da budur. Kitapların yasaklanmasını doğru bulmuyorum. Fikirler yasalardan güçlüdür. Hem mahkemenizi hem de Türkiye Cumhuriyeti'ne söyleyeceğim şey şudur; Kitapları yasaklayarak bir yere varamazsınız, kendinizi bu utançtan kurtarmalısınız."

'BARIŞTAN, ÖZGÜRLÜKTEN YANA OLDUĞUM İÇİN'
HDP eski MYK üyesi İsmail Şengül de yaptığı savunmada, heyetten bir tutarlılık beklediğini belirtti. Davanın siyasi saiklerle yürütüldüğünü kaydeden Şengül, "HDP'nin yaratmış olduğu toplumsal mücadelenin tasfiyesine yönelik bir yargılama sürecini devam ettiriyorsunuz. Dolayısıyla hukuki bir savunma tartışması yapabilmek için dahi hukukun temel normlarına bağlı bir zeminin oluşması gerekiyor. Bu noktada özellikle AİHM'in almış olduğu Demirtaş kararına atıfta bulunmak istiyorum. Bu kararda çok açıkça bizlerin tutuklanmasına gerekçe olarak gösterilen 6-8 Ekim olayları ne kadar üzüntü verici olursa olsun 'tweetler suç delili olamaz' denilmiştir. HDP MYK üyesi olmak, atılan 3 tweet nedeniyle bende 8 aydır buradayım. Bu ülkenin temel sorunları ile ilgili demokrasi, barış, özgürlükten yana inisiyatif almak, mücadele etmek için HDP'de siyaset yapmayı tercih ettim. Çok daha farklı seçenekler içinde bulunabilecekken, emekten demokrasiden yana olan HDP'nin politik mücadelesine dahil oldum. Aradan geçen 6 yıllık sürenin sonunda burada tutuklu olarak bulunuyorum" diye konuştu.

'İFADEMİ DAHİ ALMADILAR'
2014 yılında başlatılan Kobanê soruşturması kapsamında kendisine tebligat dahi yapılmadığını anlatan Şengül, "İş yeri adresim bellidir, aynı adreste yaşıyorum. Ama savcılık makamı bana herhangi bir tebligatta bulunmadı, ifademi almadı. Ben bu süre içinde yurt dışına çıktım. Her defasında geri döndüm. Çünkü çalışma hayatı içerisindeyim, bir hayatım var. Bu noktada baktığımızda da aslında geçmişte beni bu soruşturmayla ilgili ifade dahi vermem için çağırmamış bir ortamdan söz ederken, 6 yıl sonra beni alıp buraya getiren bir sürece dönüşmüş durumda. Trajikomik bir durum. Tahliye taleplerimiz kaçma şüphesi olduğu gerekçesiyle reddediliyor. Defalarca yurt dışına çıkıp, geri dönmüş insanlarız ama hala tutukluluğuma devam gerekçesi olarak gösteriliyor. Bunu yapsaydım defalarca yapabilirdim. Bu gerekçenin kendisi de artık tutarlılığını yitirdi. Bu haksız tutukluluğun bir an önce sona erdirilmesini ve tahliyemi talep ediyorum" dedi.

Reddi hakim talebinde 26 Nisan'daki mahkemede bulunduğunu dile getiren HDP eski MYK üyesi Bircan Yorulmaz, "46 yaşındayım ve yaklaşık 25 yıldır siyasetle ilgileniyorum. Yaşamın aktif siyaset yaparak geçti. Kendimi siyasetçiden ziyade insan hakları aktivist olarak tanımlıyorum. İnandığım ve mücadelesinin verdiğim evrensel insan haklarına bir hakaret olarak görüyorum bu suçlamayı. Tutuklandığım süreçte devlet kurumları ile yakından çalışan iş kurumlarında çalışıyordum. Görünen o ki burada HDP olmak ve HDP'liler yargılanıyor" dedi.

'HDP HİÇBİR ZAMAN ŞİDDET YAPMAMIŞTIR'
HDP'nin 6 milyon oy almış bir siyasi parti olduğunu dile getiren Yorulmaz, "HDP hiçbir zaman şiddet yapmamış. Partim, hegemonyacılığa, işgale karşı çıkar. Demokrasi ve özgürlüklerin yanında yer alır. HDP kurulduğu günden bu yana bu ilkeler çerçevesinde Meclis'te mücadele eder. Dün akşam A Haber'de fotoğrafımın da paylaşıldığı yalan bir haber yapıldı. İddianamede YPG'den gelen e-mail konulmuş. Bu e-mail 6 Ekim 2014 tarihinde saat 22.05'te atılmış bir e-mail. Öncelikle gelen bir mailden bahsediyorsunuz. Bir başkası tarafından gönderilmiş. Bir başkası tarafından gönderilen bir e-mailden nasıl yargılanabiliyoruz? Mailde sadece Kobanê'deki insanların tehlike altında olduğu yönünde yardımda bulunuluyor. Bu nasıl suçlama olarak yöneltilebiliyor?" diye sordu. 

'ÇÖLYAK HASTASIYIM'
PYD'den gelen e-maili mahkeme başkanından tekrar okumasını isteyen Yorulmaz, şöyle devam etti: "PYD ve Türkiye yetkilileri iletişim halindeydi ve hala PYD terör örgütü listesinde yer almıyor. Bunların iddianameye konulmasının amacı ne? Küçücük bir el yazısı tutuklu yargılanmam ve 37 kez ağırlaştırılmış müebbetle yargılanmamın konusu oluyor. Savcılığın bunların dosyaya delil olarak koyması anlaşılır bir durum değil. Detaylı inceleme yapılmış olsaydı uzun zamandır siyasetle ilgilenmediğim, tiyatro ile ilgilendiğim anlaşılırdı. Çölyak hastası olmam sebebiyle cezaevinde yeteri kadar beslenemiyorum, bu nedenle de tahliye talebinde bulunuyorum."

'İDDİANAMEDE BİR ŞEY YOK'
Tahliyesini talep eden HDP eski MYK üyesi Berfin Özgü Köse, "Neden kaçma şüphem olduğunu düşünüyorsunuz? Nasıl oluştuğunu anlamış değilim. Şahsıma yönelik iddianamede bir şey yok. Delil olmamasının sebebi delil bulunmamasından kaynaklı. Tanımadığım görmediğim 37 insanı öldürmekle suçluyorsunuz ama ben o insanları hiç görmedim ama eğer bu HDP genel merkezden gelen tweet için yapılıyorsa bunda da AİHM'in kararları var. Ben açıkça somut olguların ne olduğunu merak ediyorum. 'Ölen insanların ailelerini tehdit edebilirsin sen bundan dolayı şüphe duyuyorum' diyorsanız, tutuklu yargılayın. Tutuksuz yargılanmayı talep ediyorum" şeklinde konuştu.

'ÇÖZÜM SÜRECİNDEN YARGILANIYORUZ'
HDP eski MYK üyesi Pervin Oduncu da "HDP PM üyeliğinde ve MYK'da yer aldım. Bir kadınım, kürdüm, sosyalistim tüm bu kimliklerimden kaynaklı HDP'de yer aldım. Şu anda da HDP grubu olan ana muhalefet partisinin bir üyesi olarak karşınızdayım. Bizim önümüze koyulan suç siyasi partinin üyeleri olduğumuzdan kaynaklı. Çözüm süreci ve barış sürecinden yargılanıyoruz. Özgürlük ortamı yargılanmak isteniliyor. 50 yıldır İzmir'de aynı yerde yaşıyorum. Yurt dışında yaşamak gibi bir talebim olmadı. Yüzlerce kez çıkıp, geldim, tercih etmedim. Kendi ülkemi seviyorum. Dolayısıyla yurt dışı bana cazip gelmedi. Kaçma şüphesi ile tutuklu bulunmamı anlamış değilim tahliyemi talep ediyorum" dedi.

'TUTUKLANMAM KADINA YÖNELİK BİR SALDIRI'
HDP eski PM üyesi Meryem Adıbelli kendilerine yönelik suçlamaların çok ağır olduğunu dile getirerek, ekledi: "Ben demokrat bir insanım. Her zaman barıştan ve toplumun birliğinden yana oldum buna inanıyorum. Duruşum daima budur. Bana da yurt dışı yasağı verilmiş ama köküm bu coğrafya üzerine kurulmuş durumda. Köküm burada olduğu için yönümü HDP'ye vermiş durumdayım. Demokratik topluma ve kendini yöneten bir coğrafyaya inandığım için buradayım. Ben parti çalışanıyım, kadınım ve Kürdüm, kadın çalışmaları yürütüyorum. Kadınlar varsa barışçıl demokratik bir toplum olur. Daima kadına yönelik şiddete karşıyım. Bu nedenle tutukluluğumu da kadına yönelik bir saldırı olarak görüyorum. Bu nedenle tahliyemi talep ediyorum." 

Tutuklu HDP MYK üyesi Ayşe Yağcı söz alarak, tahliye talebinde bulundu.

'HDP SİYASETİ YARGILANIYOR'
HDP Ekoloji Komisyonu Üyesi Prof. Dr. Beyza Üstün, yazılı olarak sunduğu reddi hakim gerekçelerini sözlü de beyan etmek için söz aldığını belirtti. Üstün, "Bir insanın en zor yanı kimliğini açıklamasıdır. Ben bunu bir türlü beceremem ama hayatım boyunca hep araştırma yaptım, akademisyenlik yaptım. Mücadele alanından geliyorum. Ama siyasi iktidarlar sadece araştırma yaparak, gerçekleri ortaya çıkararak, önlenemiyor. Örgütlü biriyim de aynı zamanda, doğru olan yasama, yürütme de de sorumluluk almaktı bu sorumluluğu aldım. Doğru bildiğim partimin bugün önünüzdeki şu davası siyasi bir dava. Kobanê  olayları dediğiniz o olguyla ilgisi olmayan doğrudan HDP'nin siyasetine yapılan ve onlarla birlikte yol yürüyen tüm halkların iradesine yönelik bir müdahaledir ve yargı yoluyla yapılmaktadır. Bunu da yapan siyasi iktidardır. Ben bugüne kadar yargıya bir siyasinin müdahale etme hakkının olduğunu düşünmüyordum ama bunu yaşıyoruz" ifadelerinde bulundu. 

'TORBA DAVA'
Torba yasa pratiğinin yargıya da yansıdığını sözlerine ekleyen Üstün, "Bu iddianame bir torba. Burada ne delil var ne somut bir şey var sadece sayılar var böyle bir torba. Bu torba olan ama içerisinde iddianame olmayan bu davayı reddediyoruz. Bizi dinlemediniz söz vermediniz. Birinci talebim şudur: eğer devam etmeyi düşünüyorsanız göreviniz bu davayı kapatmaktır, bu siyasi bir müdahaledir. Bugün sizin heyetinizi reddetmemin nedeni bu torba iddianameyi kapatmamış olmanızdır. Bu nedenle sizi reddediyorum" diye aktardı. 

'DEMOKRASİ İÇİN SORUMLULUK ALIYORUZ'
Gerekçesiz bir şekilde tutukluluk devam yönünden karar verildiğinin altını çizen Üstün, şunları kaydetti: "MHP liderinden, AKP liderine, Süleyman Soylu'dan mafya liderlerine her gün kısıtlı izlediğimiz haberlerin hakkımıza bu dosya ile ilgili önceden bilgi alıyoruz. Onun için her defasında söyledik artık yorulduk, biz kaçmayacağız biz kaçmadık. Biz yarın devam edeceğiz. Çünkü bu ülkede yok edilmeye çalışılan demokrasi için sorumluluk alıyoruz, çaba sarf ediyoruz. Günlerimiz, aylarımız bu saçma sapan binanın içerisinde ve sizin gözlerinizi bize kapayarak devam ediyor. Ben size yalvarmıyorum ben özgürlüğümü istiyorum tahlileyim bu nedenle istiyorum. Hiçbirimizin burada bir dakika bile özgürlüğümüzden yoksun bırakmaya hakkınız yok çünkü elinizde bir delil yok. Kobanê olayı nedir diye sorsam her biriniz ayrı bir olgu üzerinden tanımlar.  

"Bulunduğunuz makam olmayan iddianameyi bitirmenizi gerektirir.  Bitirmiyorsanız heyetinizi reddediyoruz. Yerinize gelen heyet de bitirmeyecekse herhangi bir mafya liderinin, İçişleri Bakanının ya da 'mafya lideri yoldaşımdır' diyen parti yetkilisinin sözlerini uygular. Ama demokrasinin ana politik hattı özgürleşecek. Biz eşit,özgür ve barış içinde yaşayacağız. Biz savaş istemiyoruz. Ben her gün ölen kadınların hikayesini dinlemekten yoruldum. Çocukların köle pazarlarında satılmasından ben uyuyamıyorum, siz uyuyabiliyor musunuz? Ben yoruldum bir kadın siyasetçi olarak bugüne kadar sosyalist, Marksist bir kadın olarak bunlara tahammül edemiyorum. Hepimizin tahliyesini talep ediyorum."

Mahkeme başkanı duruşmaya yarın saat 09.30'da devam etmek üzere ara verdi.