23 Eylül 2024 Pazartesi

Kendi deneyimimden '10yearchallege' - Zeynep Çağdaş

Sosyalist ve aynı yolları kendi özgünlükleri içinde geçmiş bir kadın olarak şunu söyleyebilirim ki başörtüsü tıpkı giyim özgürlüğü gibidir ve kişinin kendisini ilgilendirir. Başörtüsü takan kadınların özgürleşme sembolü başörtüsünü çıkarmak değildir. Özgürlük bir taç gibi alıp başa takılan veya çıkarılan bir nesne değildir. Kadının özgürlüğü hayatını nasıl yaşamak istiyorsa veya ne yapmak istiyorsa buna kendi iradesi ile karar verip vermemesidir.
11 yaşındayken çeşitli çevresel faktörlerden etkilenerek başörtüsü takmaya başladım. Ailem henüz erken bulsa da aynı yıl İmam Hatip Anadolu Lisesini kazanmam ile birlikte çok da karışmadılar bu tercihime. Üniversiteyi bitirinceye kadar tam 11 yıl kendi isteğimle, severek ve inanarak başörtüsü taktım.
 
Ortaokul yıllarım okullarda başörtüsü takmanın yasaklandığı zamana denk geldi. Birçok eyleme ve protestoya katıldım. Lisede ailemin isteği ile imam hatip lisesine devam etmeyerek Anadolu Lisesine kayıt yaptırdım ama hala okul dışında başörtüsü takıyordum. Üniversite yıllarım ise 2004-2008 yıllarına yani AKP'nin Merve Kavakçı ile başörtüsü yasakları ve "Başörtüsü özgürlük müdür" tartışmalarını alevlendirdiği yıllara denk geldi.
 
Üniversitede ilk yıllarım değil derslere, fakülteye bile başörtüsü ile girip tuvalette başörtümüzü çıkarmak için özel güvenlik ile tartıştığımız ve eylem yaptığımız günlerdi. Politik dünya görüşümün henüz şekillenmediği ama itiraz etme bilincimin geliştiği dönemlerdi. Biz de arkadaşlarımızla fakülte içine başörtülü girmek için çabaladık ve zaman zaman tartaklandık. İşte o dönemlerde bizimle birlikte bir grup sosyalist, biz fakülteye başörtüsüyle girebilelim diye tartışıyor ve tartaklanıyordu. İlk zamanlar yadırgadığım ama zamanla arkadaş olduğum sosyalistlerin bir süre sonra yoldaşım olacağını bilmeden sordum: "Neden yanımızdasınız?" Aldığım cevap şuydu: "Bu yasak bizim inanç özgürlüğümüze dönüktür ve eğer önü alınmazsa sosyalist, muhalif, devrimci herkesi kapsayacaktır." "Bugün siz başörtüsü nedeniyle okula alınmazsınız yarın da biz top sakalımız yüzünden alınmayız" diyorlardı ve haklıydılar.
 
Aradan geçen zamanda sosyalist dünya görüşünü benimsedim, sosyalist ve materyalist oldum. Artık İslam dinine inanmadığıma göre takmama gerek olmadığına karar verip başörtümü çıkardım. Bu dediğim ise tam olarak 2008 yılının ortasına tekabül eder. Başörtümü çıkartacağımı aileme söyledim, karar bana ait olduğu için çok da üzerinde durmadılar ama çevrem onları hiç de alakadar etmemesine rağmen çok ilgilendi bu durumla. Çeşitli biçimlerde sorular devam etti, "neden" ve "niçin"e dair cevaplarımı daha çok açmamı isteyen gözlerle karşılaştım. Ve en önemlisi "kimden etkilendiğim" sorusunun cevabı uzunca bir süre merak konusu oldu.
 
Tüm bu yazdıklarım ve daha fazlası birkaç haftadır kafamın içinde dönüp duruyor. Nedeni ise "10yearchallege" furyası ile genç kadınların başörtülerini çıkardıkları fotoğrafları paylaşmaları ve bu paylaşımlara yapılan yorumların oldukça gündem yaratması. "Başörtüsünden vazgeçmek özgürlük müdür?", "Başörtüsü takmak gerçekten  kişinin tercihi midir?" veya "Başörtüsü çıkararak başkalarını mı özendiriyorlar?" gibi bir dizi tartışma etrafında her kesimden insan söz söyledi/söyleyeceklerdir de. Hal böyle olunca iki kelam da ben yazayım dedim.
 
Uzun uzun fotoğraflara baktım ve gördüm ki, paylaşım yapanların hemen hepsi aynı yaş grubuna mensup genç kadınlar ve bu bir tesadüf değil.Yani AKP döneminde açıktan veya örtük biçimde okulda, sokakta, medyada her daim başörtüsü takma propagandasına maruz kalmış gençler. "İyi, güzel, sevilen, takdir edilen" genç kadın olmanın başörtüsü ile kodlandığı ve teşvik edildiği zamanlarda büyüdüler ve şekillendiler. Üstelik AKP, öyle bir toplumsal sistem kurdu ki başörtülü kadınların önünde her kapı açıldı; özellikle de Gülen Cemaati ile ortaklığı zamanında. Aradan geçen bunca zamanda, siyasal ve kültürel olarak çok şey değişti. Siyasal İslam ve IŞİD barbarlığı başörtülü kadın algısını da değiştirdi. Zaten toplumda herkesin etiketlerle birbirine yaklaştığı bu süreçte başörtülü veya başörtüsüz kadınların etiketi zaten hazırdı. Bunun yanında unutulmamalı ki bu gençler Gezi kuşağı. Birebir Gezi direnişinde yer almasa da hayatına Gezi gibi toplumsal bir isyan değdi ve onları da değiştirdi.
 
Doğal olarak değişen bu koşullarda gençlerin de çok hızlı değişmesi, tercihlerini ve seçimlerini sorgulaması çok doğal. Tabi AKP'nin zorla toplumu siyasal İslam'a göre dizayn etmekte başarısız olmasının da payı var. Dolayısıyla sebep ne olursa olsun genç kuşak statüko ve AKP'nin siyasal İslam projesine başkaldırıyor. İster kişisel kaygılar ister de siyasal tercihlerle olsun biz başörtülü, başörtüsüz veya başörtüsünü çıkaran kadınlarla nasıl ilişkileneceğiz?
 
Sosyalist ve aynı yolları kendi özgünlükleri içinde geçmiş bir kadın olarak şunu söyleyebilirim ki başörtüsü tıpkı giyim özgürlüğü gibidir ve kişinin kendisini ilgilendirir. Başörtüsü takan kadınların özgürleşme sembolü başörtüsünü çıkarmak değildir. Özgürlük bir taç gibi alıp başa takılan veya çıkarılan bir nesne değildir. Kadının özgürlüğü hayatını nasıl yaşamak istiyorsa veya ne yapmak istiyorsa buna kendi iradesi ile karar verip vermemesidir. Kendi yaşam hikâyemden biliyorum ki ben başörtümü çıkardığımda kendimi daha özgür hissetmedim. Sadece kendim olarak hissettim. Çünkü başörtülü halim de bendim. Ve her iki durumda da kendi irademe yaslanmış olmaktı beni ben yapan. Örneğin Kürt kadınlarından binlercesi başörtüsü ile siyaset yapıyor, sokakta mücadele ediyor, toplumsal yaşamı kadın aklı ile yeniden örüyor. Şimdi kim diyebilir bu kadınlar başörtülü diye özgür değil. Siyasal İslam'ın en büyük handikabı kişisel olanı toplumsallaştırmak için semboller üretmek ve insanları onun etrafında örgütlemek oldu. Bunun sonucu ise kocaman bir yozlaşma ve çürüme olarak geri döndü. Bu nedenle insani değerleri sembollere boğmaya gerek yok. Özgürlük de tıpkı inanç gibi sembolik değil kişiseldir.
 
Ama siyasal İslam aracılığı ile başörtüsünün toplumsal statü aracı haline geldiği bu siyasal koşullarda başörtüsünü çıkarmak ve çeşitli biçimde gelişen baskılara göğüs germek elbette takdir edilmesi gerekendir. "Neden başörtüsü taktın?" diye sormayan insanların "Neden çıkardın?" sorusuna kilitlendiği bu düzende kuşkusuz bir cesarettir bunu açıkça paylaşmak. Bu cesaretin bulaşıcı ve dayanışmanın güçlendirici etkisindendir.
 
Bu nedenle biz sosyalist kadınlar, kadınların kendi iradesi ile karar verip uyguladığı her durumda yan yana durmak ve birbirimizi cesaretlendirmekle yükümlüyüz.