Kayıp yakınları: Soylu'nun davalardan haberi olsa bu sözleri söylemezdi
Cumartesi Anneleri'nin oturma eylemine yönelik polis şiddeti yurt genelinde tepki topladı. Kayıp yakınları son 500 haftadır şiddet olayıyla karşılaşmadıklarını ifade ederken, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun hakaret içerikli çıkışı yaşananların nedenini yanıtlar nitelikteydi. Kayıp yakınları konuyla ilgili sorularımızı yanıtladı.
Cumartesi insanlarından Hanım Tosun, Rıdvan Karakoç ve Maside Ocak'la, Cumartesi Anneleri'nin 700'üncü eylemine yapılan saldırıyı ve sonrasında yaşanan gelişmeleri konuştuk. 23 yıllık mücadelenin en önemli mimarlarından üç isme, yaşanan saldırının nedenini, Süleyman Soylu'nun açıklamalarını nasıl değerlendirdiklerini ve 701. oturma eylemi için ne planladıklarını sorduk.
Rıdvan Karakoç
700 haftadır biz burada, 23 yılı devirdik, hala oturmaya devam ediyoruz. Taleplerimiz belli, amacımız belliydi. Biz ilk bu eyleme başladığımız zaman, kayıplar bulunsun, failler yargılansın, devletin içerisindeki katiller açığa çıkarılsın, yargılansın diye talebimiz vardı. Bu yüzden oturmaya başlamıştık. O günden bugüne kadar en haklı noktadan talebimizi dile getiriyorduk. Dönem dönem bize milletvekilleri, yazarlar, şairler, insan hakları savunucuları, yurt dışından parlamenterler, herkes bize bu haklı davamızda destek verdi. Hükümet yetkililerinden bu güne kadar hiç bir yanıt alamadık. Taleplerimize kulaklarını tıkadılar adeta. Biz de ısrarla taleplerimizi dillendirdik. Fakat bu devletin güçlerini, devletin başındakileri rahatsız etmiş olacak ki oturmamıza müdahale ettiler. Çok haksız, hukuksuz bir müdahale bu açıkçası. Biz her hafta olduğu gibi sessiz sedasız bir şekilde taleplerimizi dile getirmek için eyleme gitmiştik. Bu güne kadar yasaklama düşüncenim varsa neden müdahale ettiniz. Ya da haklıysanız neden 700. haftada müdahale ettiniz. Çok anlamış değiliz. annelerin böylesine masumane talebine şiddet müdahale edilmesini kınıyorum.
O laf o makama yakışmıyor ama o adama çok güzel yakışmış bu laf. Cumartesi Anneleri annelik duygusuyla oraya geldiler. Hanife anneyi biliyorsunuz, çocuğunu kendi elleriyle devletin polisine teslim etmiş ve ondan sonra çocuğundan bir daha haber yok. Emine anne, Asiye anne, Berfo anne hepsi aynı şekilde. Herkes bir şekilde çocuklarının devlet güçlerince gözaltına alınıp katledilmesi karşısında devletten hesap soruyorlar. Bir annenin yapabileceği en doğal en masumane taleptir bu. Ama devlet güçleri suç üstü yakalandı tabii. Hasan Ocak, Rıdvan Karakoç olaylarında suç üstü yakalandıktan sonra, devletin bir ayıbı olarak dünyada çok ayıplandı, çok horlandı. Devletin bu kirli yüzü ortaya çıktı ve devlet bundan rahatsız oldu. Bundan dolayı dönem dönem bizim talebimizi bastırmaya bizi sonlandırmaya çalıştılar, beceremediler. Sonra zor kullanarak eylemimizi bastırmaya çalıştılar. Eylemimizi sonlandırmaya çalıştılar. Başarı olamadılar. 23 yıldır bizim kimseden makam, mevki ya da herhangi bir talebimiz olmadı. Bu insanlar bu ülkenin vatandaşları, bu ülkenin sınırları içerisindeki insanlara zulmedildi. Bu insanlar katledildi. En ağır en aşağılık işkencelere tabii tutularak katledildi. Ve bu üniformalı insanlar, bizim vergilerimizle nemalanan, maaş alan insanlar tarafından katledildi. Bu bir haksızlıktır, hukuksuzluktur. Bunu yapmaya hakkınız yoktur dedik ama bundan devlet rencide oldu. Açığa çıkarın o zaman bu insanların katillerini. Bu ailelerden yine en şanslısı biziz. Böyle şansa da lanet olsun. En azından bizim çiçek bırakabilecek bir mezarımız var. Binlerce insan bunun hasretiyle yanıp tutuşuyor. Devlet buna kör, sağır ve dilsizi oynuyor.
Biz burada diğer insanlar da kaybedilmesin diye oturmaya başlamıştık. Ve gerçekten de bi çok insanın kaybedilmesine engel olduk. O dönemde İHD'nin kayıtlarında beş yüzlerle ifade edilen kayıp sayısı, oturma eylemi başladıktan sonra hızla düştü. Dolayısı ile bizim yaptığımız eylem sonuç verdi. Dolayısıyla burası bir vicdan meydanı, burası bir onur insanlık meydanı. Zalime karşı hesap sorulan bir meydan. Buraya sahip çıkmak gerekiyor her insanın sahip çıkması gerekir. Bu bir insanlık sorunudur çünkü. Biz ilk başta Ocak ailesiyle oraya çıktık ama baktık ki bir çok insan var bizden önce de sonrada. Cumartesinin ısrarlı eylemlerinin sonrasında kayıpları dile getirdikçe devlet bundan korkar, çekinir oldu. Çünkü kirli ve kanlı yüzü açığa çıktı ve devlet bundan vazgeçti. Dolayısıyla buna ses vermek gerekiyor, katkıda bulunmak gerekiyor herkese çağrım budur. İleriki zamanlarda da burada olmaya devam edeceğiz.
Maside Ocak
25 Ağustos'u bizim değil aslında Soylu'nun nasıl değerlendirdiği önemli. Bizim için Galatasaray'da olmak kayıp yakınları için özellikle mezara gelmek gibi bir şey. Bizim için Galatasaray adalet istediğimiz bir alan ve bu ülkede yaşanan insanlık suçlarını kamuoyuyla paylaştığımız bir alan bizim için Galatasaray'ın önemi bu iken bakanın mülki amirlerin bu açıklamaları burada var olan tabloyu özellikle son 500 haftadır var olan tabloyu görmemektir. Galatasaray'da bizim her hafta dile getirdiğimiz şey mahkeme tutanaklarına AİHM yargılarına ve tanık beyanlarına dayanan şeyler. Biz sadece ailelerin ifadelerini burada kullanmıyoruz aynı zamanda mahkemede dönemin yetkilileri ya da o dönemin yetkililerinin ve görev yapmış insanların cümlelerini de kullanıyoruz aynı zamanda. Ailelerin gözünden baktığımızda orası bir mezar ama öte yandan baktığımızda da biz bu devlete sorumluluğunu hatırlatıyoruz. Biz devlete mahkemeleri çalıştırma çağrısı yapıyoruz.
Bugüne kadar sürdürdüğümüz barışçıl çağrılarımızın 700. haftada şiddetle bastırılmaya çalışılması gerçekten izaha muhtaçtır. Ama bunun izahı bizde yok çünkü bizim için o alanın anlamı değişmedi. 95'den beri bizim için o alanın ifade ettiği şeyler ortadadır. Yönetenler açısından ise kendi sorumluluklarını yerine getirmeyenlerin durup bu açıklamalarla hesaplaşması, yüzleşmesi gerekiyor. Bugün Süleyman Soylu'nun yaptığı açıklama aslında gösteriyor ki bu ülkede yaşanmış hiç bir şeyden haberdar değil. Bizim dava dosyalarımızdan, AİHM dosyalarımızdan haberdar değil. Bu ülkenin hakimlerini savcılarını yönlendirilmesini sağlayacak bir açıklama bu. Aslında bu bir suç ve yargıya müdahaledir. Davalarımızda bizim elbette beklentilerimiz var. Ama bu açıklamalar uluslararası yasalara göre de aykırı bir durum bunun izahatının hükümetçe nasıl yapılacağını merak ediyoruz. Sonuçta 2011 de yapılan görüşmede, kayıp yakınlarıyla çok olumlu bir havada geçirmişti Tayyip Erdoğan bu görüşmeyi. Ve sonrasında yapılan açıklamaları her yerde gördü insanlar. Dolayısıyla biz verilen sözlerin yerine getirilmesini istiyoruz. Bu açıklamayı toplumun da nasıl karşılayacağını merak ediyorum açıkçası. En basitinden annemi sürükleyerek götürdükleri gözaltı aracının önünde araca bindirmeyip serbest bırakmaları ve orada annemin ısrarla benim çocuklarımı aldınız ben dışarıda duramam diyerek feryat edişini duyan insanlar vardı. Anneliğin istismarı söz konusu değil aslında bu insanların annelik hakları elinden alındı. Bu davalardan bu dosyalardan kayıplarımızdan habersiz olan yöneticiler hangi mantıkla bu açıklamayı yaptıklarını çok merak ediyorum. Eğer ortada bir istismar varsa annelik hakkının elinden alındığı Hanife anneye bir açıklama yapmak zorundalar. Çünkü çocuğunun gözaltında öldürüldüğünü adli tıp kanıtladı annemin. Bu ülkenin savcıları o adli tıp raporunun altına imzalarını attılar. Bunu biz söylemiyoruz mahkeme kararları söylüyor. Eğer Süleyman Soylu bu sözleri söylemeden evvel bu dosyadaki belgeleri görmüş olsaydı eminim ki bu cümleleri kurmazdı.
Bize yapacak tek şey kalıyor bizim arkamızda vicdanımız var. Ben abisinin cansız bedeninin fotoğraflarını gören bir insanım, nasıl yüzünün parçalandığını gören bir insanım eğer ki ben bu öfkemi durdurup son 500 haftadır oraya çıkıp barışçıl bir şekilde bu buluşmaların devam etmesini sağlamışsam bana borcunu ödemesi gereken devletse durup bir kez daha düşünmeli Hasan'ın AİHM dosyalarını okusunlar dava dosyalarına baksınlar. Hasan'ın otopsi raporunda sistemli işkence gördüğü yazıyor ve bunun devletin hangi kurumlarında yapıldığı ortada. Biz yasaların işletilmesini istiyoruz sadece eğer bunu görmeyen bilmeyen uzaktan bir yerden konuşuluyorsa eğer söyledikleri şeyler bizler için anlamsızdır.
Hanım Tosun
Bizlere uyguladıkları şiddeti kınıyoruz. Bu hafta onlar biliyorlardı ki insanlar oraya desteğe gelecek, onun için saldırdılar. Diyor ki siz tek başınıza orada oturun hiç kimse ne duysun ne görsün onun için saldırdılar.
Biz de hepsini kendine iade ediyoruz. Biz gerçekten anayız. Ve eğer gerçekten şunu söylüyorsa en büyük terörist o olabilir. Terör dediğin zaman insanlara şiddet uyguluyorlar, insanları kaybediyorlar. İnsanların evlerini yakıyorlar, yerinden ediyorlar. Biz terörist değiliz, bize yapılan bu muameleyi yapanlar teröristtir. Biz haklı olarak orada oturuyoruz. Bizim insanlarımız, canlarımız kayıp, onun için orada oturuyoruz. Biz tekrar orada oturmaya devam edeceğiz, biz haklıyız. Ne yaparlarsa yapsınlar biz onlardan korksaydık, tankından, topundan, gazından, copundan, zaten orada olmazdık, 23 senedir orada olmazdık. Biz kimsenin ne malına ne de canına kast etmiyoruz. Onların laflarını ciddiye almıyoruz. Eğer bu ülkeyi yönetenlerin merhameti olsaydı, vicdanı olsaydı, dini, imanı olsaydı bayram haftasında bu şiddeti uygulamazlardı. Bir kere daha kendi vicdansızlıklarını ortaya çıkardılar. Bir kez daha kirli yüzlerini gösterdiler. Bu insanların mezarları olmadığı için 700'üncü kez o meydanda oturdular. Biz güçlüyüz, haklıyız, onların önünde dimdik ayaktayız. Hesap sormaya da devam edeceğiz.
Biz yine orada olacağız. Biz çünkü 96'da da direndik. 98'de yine yasaklandı. Yine biz onların yasaklarına rağmen o meydanları kazandık. 701'inci haftada da onların şiddeti, gazı, copu bize vız gelir.