Katliam tasarısı bizden geçmez, karıncanın dostu var!
Hayvanlar dahil ezilen tüm grupların haklarını savunmakla sorumlu olduğumuz bilincini taşıyoruz. Bu bilinci taşıyan herkesi hem spesifik olarak bu tasarı karşısında hem de daha kapsamlı olarak hayvan özgürleşmesi hareketinde bir araya gelmeye ve mücadele etmeye çağırıyoruz. Sloganda olduğu gibi: Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz! Ya tüm türler ya hiçbirimiz!
Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasi krizin görünümlerinden biri olan toplumun sürekli bir olağanüstü hal ve felaket sürecinde olma, her an kaosun ve güvensizliğin pençesinde yaşama hissi, dallanıp budaklanan yeni faşist siyasi örgütlenmelerin eliyle derinleştiriliyor. Bu toplumsal psikolojinin ekonomik ve mekansal zemini, yani yoksullaşma krizi ve kentlerin yıkıma uğratılmış perişan hali çok bariz önümüzde duruyor. Süreğen ve olağanlaşmış bu şiddete maruz kalma hali bugün sokak hayvanlarına açıktan katliam çağrılarına dönüşen bir sürece evrildi. Peki bu süreç nasıl gelişti? Ortada gerçekten bir sorun var mı, varsa sorunun temeli ne, çözümü kimde? Çözüm teknik ve maddi bir sorun mu, yoksa sınıfsal tahakkümü korumak için siyasi iktidarın elinde bir baskı aracına dönüşmüş siyasi bir sorun mu? Hayvan özgürlüğü hareketinin toplam tablosunda görünen parçalılık, mücadelede karşıt saflarda bulunmayı getirecek ideolojik farklılıklar ve kendiliğindenlik bu soruları retorik sorular olmanın ötesinde tartışma konusu kılıyor.
Hayvan hakları savunucularının mücadeleleri üzerine 1 Temmuz 2004 tarihli Resmî Gazete'de 5199 numaralı Hayvanları Koruma Kanunu yayınlanmıştı. Bu kanunda yer alan "Bütün hayvanlar eşit doğar ve bu kanun hükümleri çerçevesinde yaşama hakkına sahiptir" maddesi ile hayvan sömürüsü tamamen engellenmese de hayvanların yaşam hakkı en azından belirli sınırlar içerisinde yasal olarak tanınmıştı. 20 yıllık tabloya bakıldığında tıpkı kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinde olduğu gibi yaşam hakkı ve eşitlik tablosu yasada belirtilenin aksi yönde gelişti. Faşistleşen rejim sistem değişikliğiyle kendini konsolide etme ve şimdilerde anayasa tartışmasıyla meşrulaştırma gayretindeyken toplumun ezilen kesimlerini bu katliamcı anlayışla sindirmeyi öngördü ve rejimin çelişkileri onu bu şiddetin dozunu sürekli daha fazla artırmaya itiyor.
BAŞIBOŞ HAYVAN SORUNU (!)
Bugün AKP-MHP iktidarı ve çevresinde toplanan siyasi klikler, HÜDA-PAR gibi politik islamcı partiler sokakta yaşayan hayvanlar üzerinden bir güvenlik sanrısı yaratarak ilgili kanunda bir yasa tasarısı değişikliği için bastırmaktalar. Bu bilinçli yaygaraya göre sokakta yaşayan hayvan popülasyonu artmakta ve bu artış toplum içerisinde tehlike arz etmektedir. İktidar bu söylemi kullanarak toplumsal gündemimizi saptırmayı ve hayvanları kolektif öfkemizin nesnesi haline getirmeyi amaçlamaktadır. Öyle ki bu amaç doğrultusunda hassas gruplardan biri olan çocuklar ile sokakta yaşayan hayvanları karşı karşıya getirmekte ve iki gruptan birini seçmek zorundaymışız gibi bir durum oluşturmaya dahi çalışmaktadır. Türkiye'de yediden yetmişe ezilen sınıfların yaşamına yönelik bir tehlikenin var olduğu gerçektir, ancak bunun sebebinin sokakta yaşayan hayvanlar olmadığına birçok toplumsal olayda şahit olmaktayız. Asıl tehlike bizim emeğimiz üzerinde yükselirken ve kendini emeğimizin sömürüsü ile var ederken bizlere böylesi bir yaşamı reva gören egemenlerdir. Bu sömürü sisteminin hayvanlar üzerindeki tezahürü hayvanları mezbahalarda, hayvanat bahçelerinde, deneylerde, üretim tesislerinde bir kar nesnesi olarak kullanmaktır. Kırsal alanı ve kentlerdeki yeşil bölgeleri yok ederek hayvanların yaşam alanlarını işgal etmek ve onları bir problem olarak tanımlayarak sokaklarda da yok etmeye çalışmaktır. Toplum, öfkesini sokakta yaşayan hayvanlara değil, mevcut sisteme yöneltirse onu değiştirebilmek için bir adım atmış olacaktır.
SOKAKTAKİ HAYVANLARA 1 AY ÖMÜR BİÇİLECEK
Tasarı sahiplerinin iddialarına göre, yaklaşık 2 milyon köpek sokaklarda yaşamaktadır, bu hayvanlar için yeterli sayıda bakımevi bulunmamaktadır. Bakımevleri inşası ve hayvanların bakımı ise yüksek miktarda bütçe gerektirmektedir. Bunlarla ilişkili olarak tasarıda, hayvan bakım evlerinde bulunan hayvanların yuvalanması için 1 ay mühlet verilmekte ve bu sürede yuvalandırma kampanyaları yürütüleceği söylenmektedir. 1 ay içerisinde yuvalanmayan hayvanlara ise ötanazi yapılacağı belirtilmektedir. 2 milyon köpeğin bu kadar kısa sürede yuvalandırılması mümkün değildir, dolayısıyla hayvanlar devlet eliyle ölüme gönderilecektir.
KISIRLAŞTIR AŞILAT YERİNDE YAŞAT
Tasarıya ilişkin yapılan açıklamalarda hayvan hakları savunucularının öne sürdüğü sokakta yaşayan hayvanların bakımına yönelik bir yöntem olan aşılama, kısırlaştırma ve yuvalandırma yönteminin denendiği ancak işe yaramadığı söylenmiştir. Hayvanları Koruma Kanunu'yla beraber sokakta yaşayan hayvanlar için geçici bakım evi kurma, hayvanların tedavi ve rehabilitasyonunu gerçekleştirme, aşılama, kısırlaştırma ve yaşadığı bölgeye bırakma görevleri yerel yönetimlere; denetleme görevi ise Tarım ve Orman Bakanlığı'na verilmişti. Ancak yerel yönetimler ve bakanlık sorumluluklarını yerine getirmedi ve bu görevler hayvan hakları savunucuları tarafından gönüllülük esasına dayanarak yürütüldü. Yapılan açıklamanın asılsız olduğunu, bu yöntemin denenmediğini, belediyelerin denetlenmediğini, iktidar tarafından çözüm önerisi olarak gösterilen bakımevlerinde hayvanların şiddete maruz kaldıklarını ve yetersiz şartlar altında can verdiklerini biliyoruz. Hayvanlarla beraber yaşamayı savunuyoruz ve aşılama, kısırlaştırma, güvenli bir alanda yaşatma, ticareti ve üretimi yasaklama taleplerimizi yineliyoruz.
SİSTEMİÇİ ÇÖZÜMLER VE SOSYALİZM
Bu taleplerle birlikte hayvan özgürleşmesi için çözümün yalnızca aşılama ve kısırlaştırma olmadığını, bu durumun kentle kır arasındaki sermaye ağları olan tedarik zincirleri üzerinden kurulan acımasız sömürü koşulları, kentlerde yeşil alanların ve diğer canlılar için yaşam alanlarının gitgide azalması, insanların doğadan kopuk yaşamaları gibi sistemsel sorunlardan kaynaklandığını belirtiyoruz.
Kent-kır ayrımını ortadan kaldırabilecek sistemin sosyalizm olduğu, tüm türlerin özgür gelişiminin koşullarının ancak böyle sağlanabileceğinde hemfikiriz. Alternatifimiz budur, çözümümüz budur. Ancak her mücadelede olduğu gibi reform talepleri üzerinden bir mücadele olacaktır. Soru, emekçi sol güçler olarak bunlarla ne düzeyde ilişkileneceğimizle ilgili. İklimden örnek verirsek yenilenebilir enerjinin başlı başına bir çözüm olmadığı, uygulamasının, amacının önemli olduğunu söylüyoruz. Burada da kısırlaştırma, aşılama ve yaşam alanlarının paylaşımı için ortak kültür oluşturma gibi taleplere yaklaşımımız benzer olacaktır.
Burada: 1- Bunlar asla mücadele edilmeden kazanılmaz; 2- Bunları kazanmak için asgari taleplerin yanında azami talepler de (yani sistem değişikliği) mücadelenin konusu yapılmalıdır; 3- Talepleri mevcut kitle hareketindeki güç-ittifak ilişkilerine göre düşünmek gereklidir (yani sorumluluğun yerel yönetimlerde olduğu söylenmekte, bugün yerel yönetimlerin ağırlığı CHP belediyelerinde, ama kitle hareketinin de ağırlıklı eğilimi CHP'ye yakın, bu kimi uzlaşmaları getirecektir); 4- Hareketi örgütleyecek, siyasi etkisini büyütecek araç-biçimler üzerine düşünmek taleplerin formülasyonu kadar önemlidir (mevcut kendiliğinden kitle hareketi dalgası örgütlü güce dönüştürülmezse kazanım elde edilse bile uzun vadeli olmayacaktır); 5- Yeni faşist hareketler bu gibi konularda ciddi taban örgütlenmeleri geliştirmekte ya da ideolojik etkisini artırmaktadır, meseleyi aynı zamanda antifaşist bir mücadele olarak görmek ve buna göre örgütlenmeler düşünmek gerekmektedir. Dolayısıyla meselenin teorik-ideolojik boyutu tartışmaya değer ve açıktır, ama bugünkü sorun doğrudan politikanın, politik mücadelenin konusu olduğundan çok somut düşünmek gerekmektedir.
İktidar sahipleri, katliam yasasını sunarken hayvanlara yönelik merhametlerinden dem vurmaktalar. Hayvanların ve diğer türlerin yaşam hakkı sermayenin vicdanına ve ahlak anlayışına bırakılamaz. Hayvanların yaşam hakkını savunmak için onları sevmek veya onlara merhamet etmek gibi öznel hislere sahip olmak gerekmemektedir. Hayvanlar dahil ezilen tüm grupların haklarını savunmakla sorumlu olduğumuz bilincini taşıyoruz. Bu bilinci taşıyan herkesi hem spesifik olarak bu tasarı karşısında hem de daha kapsamlı olarak hayvan özgürleşmesi hareketinde bir araya gelmeye ve mücadele etmeye çağırıyoruz. Sloganda olduğu gibi: Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz! Ya tüm türler ya hiçbirimiz!
*Medine Açıkgöz'ün Özgür Gençlik'te yayınlanan yazısının aslına buradan ulaşabilirsiniz.