23 Eylül 2024 Pazartesi

Jön Türkler'den Mustafa Suphilere mi? Rigas'tan Paramazları mı?- Tamer Çilingir

Osmanlı?da aydınlanmacı, devrimci hareketlerin tarihine bakan, anlamaya çalışan günümüz aydını ve entelektüellerinin en önemli sıkıntılarından biri bu hareketleri sadece Müslüman kesimler içerisinde aramalarıdır. Bu yüzden Rigas?ın devrimci anayasası, özgür düşünceyi savunan fikirleri görmezden gelip, aydınlanmacılığı Jön Türklerle ele alır, Paramaz gibi devrimciler yok sayılıp Jön Türk hareketinin içinden çıkan İttihat ve Terakki?ye ve Mustafa Kemal?e devrimci misyonlar yüklenir. 18.yüzyılın sonları Osmanlısının bir aydın ve düşünürü olan Rigas -Velesitinli Rigas ya da Ferreos Rigas- Helen ve Türk tarihçiler tarafından Helen devriminin ve milliyetçiliğinin öncüsü olarak tanımlanır. Hatta 1821 Helen devriminin ilham kaynağı olarak da adlandırılır çeşitli çevrelerce. 
 
Rigas, Fransız devriminden etkilenerek Osmanlı sınırları içinde yaşayanlar için bir anayasa hazırlar. Bu anayasa Fransız devriminin ya da daha sonra Uluslararası İnsan Hakları Beyannamesi olarak da anılacak bildirinin Osmanlı’ya uyarlanması olarak da değerlendirilebilir. 
 
RİGAS ANAYASASI
 
İki bölümden oluşan bu anayasanın 35 maddelik ‘İnsan Hakları’ bölümünde şu maddeler yer alır:
"Yasalar tüm yurttaşların katılımıyla yapılmalıdır.
Memurluk ancak yeteneğe göre verilmelidir; soylu oldukları için değil.
Kimse yasalara aykırı olarak tutuklanamaz.
İbadet ve inançlar her din için eşit şekilde özgür olmalıdır.
Kölelik yasaktır.
Tüm yurttaşlar kanun yapma, seçme seçilme hakkına sahiptir.
Yönetim, halkın şikayetlerini dinlemediği ve sorunu halletmediği durumda yurttaşların ayaklanması en kutsal haktır."
 
124 maddeden oluşan ‘Anayasanın İlkeleri’ adlı ikinci bölümdeki ilkeler de şöyledir:
"Egemen halk, din ve dil gözetmeden, Helen, Bulgar, Arnavut, Ulah, Ermeni, Türk ve başka etnik kimlikler dahil Osmanlı’nın bütün sakinleridir.
Bir tek ferdin ezildiği yerde toplumun bütünü ezilmektedir.
Toplum mutsuz yurttaşlarına geçim araçları sağlar.
Meclis toplantıları halka açıktır."
 
Rigas bu anayasanın Bosna’dan Arabistan’a kadarki Osmanlı topraklarında bir devrim yapılarak uygulanması için mücadele eder. 1797 yılında anayasa çoğaltılarak tüm Osmanlı illerinde dağıtılır.
 
1757 Yılında Osmanlı’nın -bugün Yunanistan sınırları içinde- Teselya, Velestin köyünde dünyaya gelen ve Osmanlı vatandaşı olan Rigas bugün de, Helenler, Arnavutlar, Romenler, Bulgarlarca kendilerinden görülüp sahiplenilir. 
 
Özgür düşünceyi, monarşilere karşı cumhuriyet fikrini savunan Rigas ayrıca Avrupa karanlığına son veren Rönesans’ın öncüleri gibi özellikle eski Helen eserlerini yeniden okuyup diğer dillerdeki birçok düşünürün kitabının çevirilerini yapar. Devrimci şiirler ve marşlar yazar. 
 
Haziran 1798’de Avusturya polisi tarafından tutuklanarak yedi arkadaşı ile birlikte Osmanlı’ya teslim edilen Rigas, boğularak öldürülür ve Tuna nehrine atılır.
 
JÖN TÜRKLER'DEN MUSTAFA SUPHİLERE Mİ? YOKSA RİGAS’TAN PARAMAZLARA MI?
 
Osmanlı’da aydınlanmacı, devrimci hareketlerin tarihine bakan, anlamaya çalışan günümüz aydını ve entelektüellerinin en önemli sıkıntılarından biri bu hareketleri sadece Müslüman kesimler içerisinde aramalarıdır. Bu yüzden Rigas’ın devrimci anayasası, özgür düşünceyi savunan fikirleri görmezden gelip, aydınlanmacılığı Jön Türklerle ele alır, Paramaz gibi devrimciler yok sayılıp Jön Türk hareketinin içinden çıkan İttihat ve Terakki’ye ve Mustafa Kemal’e devrimci misyonlar yüklenir. 
 
Oysa çok açıktır ki 250 yıl önce bir Osmanlı vatandaşı ve Helen olan Rigas tarafından hazırlanmış olan bu anayasa 1970’li yıllara kadar bu coğrafyada yine bazı Ermeni Sosyalist Partilerin programları dışında dile getirilememiştir.
 
Bu coğrafyadaki aydınlanmacılığın tarih yazımındaki “Jön Türklerden Mustafa Suphi’ye” diye başlayan hatalı giriş “Rigas’tan Paramazlara” diye düzeltilmediği sürece korkarım ki aydınlanmacılığı anlamayacağız.
 
Bırakalım Osmanlı’da aydınlanmacılığın öncüleri olarak Rigas’ı, Paramazları anmayı onları bu coğrafyanın bir zenginliği olarak kabul etmek dahi bugünün aydınları açısından bir aydınlanma olarak değerlendirilebilir. Salt Müslüman olmadıkları, Türk olmadıkları ya da tersinden bakarsak salt Helen ya da Ermeni oldukları için onları görmezden gelmenin de siyasi, düşünsel literatürde bir açıklaması olmalıdır.