23 Eylül 2024 Pazartesi

İstanbul depreme hazır değil ve deprem her an gerçekleşebilir

Beklenen İstanbul depremine ilişkin basın toplantısı düzenleyen İstanbul Tabip Odası İstanbul Depremine Yönelik Sağlık Hizmetinin Yapılanması Çalışma Grubu, '99 depreminin devlet ve toplum için bir milat olduğunu ancak Şubat 2023 depremlerinde yaşananlardan ders alınmadığının ortaya çıktığı kaydedildi. İstanbul'un depreme hazır olmadığını ve bu depremin her an yaşanabileceğinin altı çizilen toplantıda, yapılması gerekenler adım adım sıralandı.

İstanbul Tabip Odası İstanbul Depremine Yönelik Sağlık Hizmetinin Yapılanması Çalışma Grubu, beklenen İstanbul depremine ilişkin basın toplantısı düzenledi. Cağaloğlu'nda bulunan oda binasında İstanbul depreminden doğrudan etkilenecek 9 ilin tabip odaları, İstanbul sağlık meslek odaları, uzmanlık dernekleri, sendikalar, TMMOB İstanbul şubeleri ve birçok yerel yönetimlerin temsilcilikleri katıldı.

OĞAN: İSTANBUL DEPREMİ HER AN OLABİLİR
İstanbul Depremine Yönelik Sağlık Hizmetinin Yapılanması Çalışma Grubu Genel Koordinatörü Dr. Hasan Oğan, "İstanbul sağlık hizmeti depreme hazır mı" sorusunu sormalarının birkaç nedeni olduğunu belirtti. Oğan, "Bunlardan birincisi, İstanbul uluslararası bir mega kent. 18 milyon güncel nüfusuyla, yoğun bir nüfusa sahip bunun yanı sıra plansız, çarpık, sağlıksız bir kentleşme çerçevesinde büyüyor ve birçok yerleşim alanında da yoksul kesimler yoğun bir şekilde yaşıyor. Eski İstanbul çerçevesinde düşündüğümüz zaman itfaiyenin dahi giremediği dar sokaklar bu kentin önemli özellikleri arasında yer alıyor. Üstünde durmamız gereken ikinci nokta da tüm yer bilimciler İstanbul depreminin her an olabileceği konusunda hemfikirler. Ve sürekli bizi, yıllardan beri, son günlerde de daha fazla uyarıyorlar. İstanbul ve bu çerçevede Marmara düzeyinde kalan iller içerisinde bir depremle, 7,5 büyüklüğündeki bir depremle karşı karşıya olduğumuzun altını çiziyorlar. Yani İstanbul depremi yakın ve ciddi bir tehlike. Üçüncüsü de 1999 Marmara depreminde ve 2023 Şubat depremlerinde Türkiye'deki deprem gerçeğinde yaşananlar. Özellikle Kahramanmaraş ve Hatay'da yaşanan gerçekler bizim nelerle karşı karşıya olacağımızın bir göstergesi" dedi.

YALÇINER: SAĞLIK KURUMLARI MUTLAKA GÜÇLENDİRİLMELİ
İstanbul Depremine Yönelik Sağlık Hizmetinin Yapılanması Çalışma Grubu Genel Koordinatörlerinden Dr. Betül Yalçıner de beklenen depremin çok büyük bir deprem olduğunu hatırlattı ve olağan koşullarda sağlık hizmeti verirken bile ciddi sorunlar yaşandığının altını çizdi. Yalçıner, şöyle açıkladı: "Olağan sağlık hizmetini bile yönetmekte zorluk çektiğimiz bir megapolde bu kadar büyük bir deprem olduğunda ne yapacağımız hakkında çok ciddi soru işaretlerimiz var. En önemlisi o gün sağlık hizmeti verecek olan personelin yaşadığı, vazife gördüğü hastanelerin de depremde çok ciddi şekilde etkilenecek olması. Şubat depremleri bize bütün kentlerin yerle bir olabildiği bir durumu hatırlattı. Eğer İstanbul bu şiddette bir depremle karşılaşırsa sağlık hizmetinin çökmesi neredeyse yüksek ihtimalle, bugünden görülebilecek bir şey. Mutlaka bunu değiştirmek üzere şimdiden hazırlanmak gerekiyor. Hastanelerimizi, sağlık kurumlarımızı özellikle birinci basamağı mutlaka güçlendirmemiz gerekiyor ve İstanbul'u belki bölgelere ayırarak ve Aile Sağlığı Merkezlerini kendi mahallelerini gözetecek ilk müdahaleleri yapacak yerler haline getirerek bu örgütlenmeyi mutlaka başarmamız gerekiyor aksi takdirde şubat depreminden çok daha kötü bir manzara ile karşı karşı karşıya kalacağız."

ORUÇ: İSTANBUL DEPREME HAZIR  DEĞİL
İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Ertuğrul Oruç da "İstanbul ili depreme hazır değil. Şubat depremlerinden sonra ki Türkiye'nin yaşadığı en büyük depremlerden biriydi, İstanbul'a dair yetkiliklerin ağzından 'İstanbul ili depreme hazır değildir' diye bir söz işitmedik ama verilen demeçlerden uygulamalardan bunun böyle olduğunu açıkça gördük. Depremden hemen sonra Cerrahpaşa'nın ve Haseki Kardiyoloji Enstitüsü'nün kapatılması, pek çok hastanenin kısmen binalarının boşaltılma girişimi ile bir kaos ortamı yaşanmıştı bu da bizim sözümüzün doğruluğunu kanıtlar nitelikte" dedi.

Dr. Oruç, İstanbul Tabip Odası olarak iktidarın bu konuda şeffaf olmasını istediklerini belirtti ve sözlerini şu şekilde tamamladı: "Bizim elimizde neredeyse veri yok, örneğin sağlık binalarının durumuyla ilgili veriler başta olmak üzere pek çok veriyi talep edeceğiz. Biz isteriz ki koordineli, planlı şekilde çalışalım devlet kurumlarıyla. İstanbul Tabip Odası ve diğer meslek örgütlerinin görüşleri dinlensin dikkate alınsın ama biz bunu beklemeyeceğiz. Böyle bir adım atılsın atılmasın İTO olarak bu işin altına elimizi koyduk. Yapabileceğimiz tüm eylemleri, çabayı bu konuda vermeye hazırız İstanbul Depremine Yönelik Sağlık Hizmetinin Yapılanması Çalışma Grubu'nu da bunun için kurduk, bu toplantıyı da bunun için yaptık."

YAVRU: TÜRKİYE BİR DEPREM ÜLKESİ
İTO Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Ayşen Yavru ise ortak hazırlanan basın metnini okudu. Depremin doğal bir olay ve dünyanın oluşum süreci içerisinde hep var olduğunu belirten Yavru, Türkiye'nin deprem ülkesi olduğunu belirtti. Depreme bağlı afette insanlar ve toplumun ekonomik kayıplarla, fiziki hasarlarla, göç ve yerinden edilmişlikle, barınma sorunu ile belirsizlikle, ruhsal sorunlarla, daha derin yoksullukla, beslenme sorunu ve hijyen sorunlarıyla karşı karşıya kalacaklarını söyleyen Yavru, devlet ve toplum tarafından milat kabul edilen '99  Marmara depreminin ardından yaşanan Şubat 2023 Maraş merkezli depremlerin hiçbir şeyin değişmediğini ortaya koyduğunu söyledi.

'AFET YÖNETİMİNDE SORUMLULUK DEVLETE BIRAKILAMAYACAK KADAR ÖNEMLİ'
Birçok yasal düzenlemenin kağıt üzerinde kaldığını hatırlatan Yavru, liyakatsiz kadrolaşmanın, oluşturulan ilgili kurumları işlevsiz ve yetersiz kıldığının altını çizdi. Deprem vergilerinin duble yollara, demir yollarına, hava yollarına gittiği anlayışını dile getiren kişinin maliye bakanı olduğunu belirten Yavru, "Deprem ve ona bağlı oluşacak afete karşın her türlü önlemin alınması en genel anlamıyla afet yönetiminden devlet ve iktidarlar sorumludur. Bu yükümlülüğün yerine getirilememesi konusunda herhangi bir gerekçe öne sürülemez. Gerekenler yapılmak zorundadır. Deprem ve afet yönetimi konusunda her türlü sorumluluk devlet ve iktidarlarda da olsa bu toplumun ve bireylerin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Çünkü afet yönetiminde sorumluluk yalnızca devlete ve iktidarlara bırakılamayacak kadar önemlidir. Toplum ve bireyler üstlerine düşen sorumlulukları almak, sürecin takipçisi olmak ve gerektiğinde toplumsal gücünü, olanaklarını kullanmak zorundadır" dedi.

Devletin depremin ardından demokratik kitle örgütlerinin yardımlarını ve çalışmalarını engellediğini söyleyen Yavuru, deprem sonrası demokratik kitle örgütlerinin tespitlerinden bazılarını şöyle aktardı:
🔹"Afete müdahaleden sorumlu kamusal kurumların 3-5 günden önce müdahale etmediği, edemediği, müdahalenin ancak merkezî yerlere yapıldığı, periferdeki yerleşim yerlerine müdahalenin neredeyse ulaşmadığı,
🔹İnsanlar yakınlarının cenazelerine ulaşmak için kendileri uğraşmak ve çoğu zamanda özel kurumlardan ücretli hizmet almak zorunda bırakıldığı,
🔹Afetzedelerin durumları ile bilgi vermeleri açından hayati önem taşıyan ve kamu sorumluğunda olan iletişim olanaklarının kullanılamadığı ya da kısmen kullanıldığı ve belirli bir süre iletişimin kısıtlandığı,
🔹Kamusal sorumlular sivil toplum örgütlerine karşı destek olmaktan çok OHAL durumu kullanılarak engel olmayı tercih ettiği, çoğu zaman STK'lar kendi olanakları ile yardımlarda bulunma yolunu seçmek zorunda bırakıldığı ya da hizmet vermeleri engellendiği,
🔹Kamu, yaşamsal temel gereksinimleri (barınma, yemek, hijyen, güvenlik) karşılamada yetersiz ve yavaş kaldığı,
🔹Geçici çözümler planlı ve belirli bir standart anlayışına uygun oluşturulmadığından mevcut sorunlara ek sorunlar (su basma, yangın, hijyen) yaratıldığı,
🔹Geçici çözümler, geçen süreye rağmen kalıcı çözümler üretilmediğinden kalıcı olma haline dönüştüğü,
🔹Enkaz kaldırmanın her haliyle yeni sorunlara neden olduğu, enkazların hızla kaldırılmasının birçok hukuki kanıtın yok olmasına yol açtığı, yaşamını kaybedenlerin bedensel bütünlüğüne gerekli saygı gösterilmediği, gerekli kimlik tespitlerinin yapılamadığı ve hak ihlallerinin gerçekleştiği,
🔹Enkazların kaldırma, taşınma ve dökümlerinde hiçbir kurala uyulmadığı, çevre kirliliği yaratıldığı, afetzedelerin ve enkaz kaldırma işinde çalışanların sağlıklarının tehlikeye atıldığı,
🔹İnsansızlaştırma ve yardımların dağıtımında politik ayrımcılık uygulandığı, iktidarın toplumun bazı kesimlere karşı yanlı tutum izlediği, yerinden edilmede izlenen mevcut demografik yapıları bozan ayrımcılık yapıldığı gözlemlenmiştir."

'TOPLUMUN TÜM KESİMLERİ SONUÇLARDAN DERS ÇIKARMALI'
Bu süreçte demokratik kitle örgütlerinin çok önemli görevler üstlendiği ve yaşanan diğer sorunların İstanbul depreminde tekrar yaşanmaması için toplumun tüm kesimlerinin bu sonuçlardan ders çıkarması gerektiğinin altını çizen Yavru, çalışma grubunun kuruluş amacının; beklenen İstanbul depreminin insan ve toplum sağlığına yönelik olumsuzluklarını asgari düzeye indirmek adına (risk yönetimi, hazır olma) deprem öncesinde, anında ve sonrasında yapılması gerekenleri belirlemek, çözüm üretmek ve uygulanmasını sağlamak olduğunu dile getirdi.

Yavru, bu amaç kapsamında çalışmalarını ve yapması gerekenleri; sürecin tüm aşamalarını takip etmek, izlemek; tespit etmek, değerlendirmek, sorunları ortaya koymak, çözümler konusunda öneride bulunmak, gerektiğinde sürecin tüm aşamalarında koordinasyonu sağlamak, doğrudan katkı sunmak olarak belirlendiğini aktardı.

'SORUMLULAR, İHMALİ OLANLAR YARGI ÖNÜNE ÇIKARILMALI, HESABINI VERMELİ'
Yavru, "Ne istiyoruz, ne yapacağız" sorusunu yöneltti ve şöyle devam etti: "Depremler ve yol açtıkları afetler yalnızca kamunun sorumluluğuna bırakılamaz. Afetlerden en fazla zarar gören ve bunun bedelini en ağır şekilde ödeyen bireyler ve toplumun kendisidir. Bu nedenle devlet ve iktidarların yanı  sıra bireyler ve de toplum da üstlerine düşen sorumluluk ve görevleri almalı, STK'lar üzerinde gereğini yapmalıdırlar. Gerekli önlemlerin alınması ve kurallara uyulması halinde depremlerin ölümlere yol açmadığı artık bilinen gerçeklerdir. Bu nedenle depremlere bağlı ölümler cinayettir. Sorumlular, ihmali olanlar mutlaka yargı önüne çıkmalı ve hesabını vermelidir.

'SAĞLAM OLMAYAN MEVCUT SAĞLIK KURUMLARI YERİNDE DÖNÜŞTÜRÜLMELİ'
"Doğal bir olay olan depremin afete dönüşmesindeki en önemli kriter insan ölümleri ve yaralanmalardır. Bu noktada sağlık hizmeti depreme karşı hazırlıklı ve dayanıklı olmalıdır. İstanbul ili sağlık hizmeti açısından beklenen depreme karşı hazırlıklı ve dayanıklı değildir. İstanbul ve İstanbul depreminin etkileyeceği diğer illerle ilgili sağlık hizmetine yönelik veriler açık, net ve detaylı değildir. Bu durum toplumda ve sağlık çalışanlarında sağlık hizmetine yönelik belirsizlik ve güvensizlik duygusu oluşturmaktadır. Sağlık Bakanlığı ve il sağlık müdürlükleri deprem ve sağlık hizmetine ilişkin tüm mevcut verileri belirli aralıklarla kamuoyu ile paylaşmalı, veriler güncel, açık ve kolay ulaşılabilir olmalıdır. Sağlam olmayan mevcut sağlık kurumlarını yerinde dönüştürerek en kısa sürede sağlık hizmeti içerisinde yer almaları sağlanmalıdır.

'YASAL PROSEDÜRLER GELİŞTİRİLMELİ VE OLUŞTURULMALIDIR'
"Depreme bağlı ulaşım sorunu da göz önüne alınarak sağlık kurumlarının merkezi yerleşim planlaması yapılmalı ve oluşturulmalıdır. Tüm hastanelerin, Hastane Acil ve Afet Durum Planları (HAP) Şubat 2023 depremleri ışığında yeniden değerlendirilerek özellikle depreme dayanıklılık yönünden incelenmeli ve gereği yapılmalıdır. Deprem durumunda İstanbul ve diğer depremden etkilenecek iller açısından destek iller belirlenmeli ve kamuoyu ile detaylı olarak paylaşılmalıdır. Bu konuda depremzede sağlık çalışanlarının görev yeri değişikliği taleplerinin önemli bir soruna yol açacağı gerçeğinden hareketle planlama buna göre yapılmalıdır. ASM'lerin hızla depreme dayanıklı güvenli binalarda hizmet vermesi sağlanmalıdır. Afet yönetiminin her aşamasından resmî kurumlar sorumlu olmakla birlikte, toplumsal destekler (STK) olmadan afetlerle kesinlikle mücadele edilemez. Bu nedenle Sağlık Bakanlığı ve il sağlık müdürlükleri sağlık hizmeti temelinde ilgili STK'lar ile birlikte çalışmalıdır. Bu yöndeki yasal prosedürler geliştirilmeli ve oluşturulmalıdır."