25 Kasım 2024 Pazartesi

İki yanlış adres: Dinsellik ve milliyetçilik

Dünyanın şimdiki zamanı, sınıflı toplumlara ait bütün marazların hücumuna uğramıştır. Milliyetçilik ve dinsellik bunun başlıcasıdır. Sosyalizmin yenilgisinin bedeli tam da budur ve daha bu hiçbir şeydir. Sosyalizmsiz bir dünya ezilenlerin cehennemidir.
20. yüzyıldaki sosyalist inşa deneyimleri yenilgiyle sonuçlandığında alelacele zafer ilan edenlerin övdüğü kapitalizmin hali içler acısı. Sosyalizm tahayyülüne saldırılan bir dünyada olanlara bakın: Şüphesiz egemenlerin kışkırtmasıyla, toplumlar, inançlar, dinler arası düşmanlık had safhada.
 
Almanya'da Yahudilere kipa takmamaları uyarısı yapılıyor, neo-naziler tekrar sahnede. İran molla rejimi Yahudi soykırımı olmadığı iddiasında. Filistin yöneticisi Abbas, düpedüz Yahudi düşmanı açıklamalar yapıyor, İsrail siyonizmi neredeyse her cuma Filistinlileri katlediyor. Üç yüz Fransız, Müslümanlar bakımından ne anlama geldiğini bildikleri halde, Kur'an'daki kimi ayetlerin çıkarılması gerektiğinden dem vuruyor. Şimdilerde zayıflasa da IŞİD faşistlerinin kendileri gibi düşünmeyen Müslümanlarla diğer inanç sahiplerini külliyen düşman saymaları da oldukça tanıdık.
 
Dünyanın şimdiki zamanı, sınıflı toplumlara ait bütün marazların hücumuna uğramıştır. Milliyetçilik ve dinsellik bunun başlıcasıdır. Sosyalizmin yenilgisinin bedeli tam da budur ve daha bu hiçbir şeydir. Sosyalizmsiz bir dünya ezilenlerin cehennemidir. 
 
Ezen ezilen çelişkisini aşmayı öngörmeyen bütün çatışmalar yeni bir sorun yaratmaktan öte sonuç vermezler. Din ve milliyetçilik, bir anlamda umutsuz birer nostaljidir. Faşizm biçimleri bunlardan birine veya her ikisine yaslanmayı pek sever. 
 
Osmanlıcılık hayalleri bunun örneklerinden. 1071 türü vurgular da. Geleceği dahi 1071 türü tarihlerin izdüşümü saymak, bu doğrultudaki ısrarın ifadesidir. YÖK'ün, Fransız Dili ve Edebiyatı bölümlerini iptal etmesi ise buna tüy dikmektir yalnızca.
 
Bu tür kamplaşmalar iç politika açısından çok kullanışlı. Sosyalizme açılmayan bütün kamplaşmalar çıkışsız olduğu ölçüde toplum kırk satır ile kırk katır tercihi arasında gidip geliyor.
 
Elbette bu gidiş gelişlerin de kendince anlamları var. Söz gelimi, politika sahasında, uzun zamandır ilk defa AKP kaybetme korkusu yaşıyor. Bu bir tükenme işareti. Gündemi tayin etmekte, hazır cevaplılıkta, argüman üretmekte iyice zorlanan iktidar yolun sonuna vardığını fark etti. Gerginlik ve birbirinin antitezi olan kutuplar icat etme biçimindeki siyaset dizaynı bu nedenle sürdürülüyor. Oysa bu denklem çözümsüz. “Hayır” rüzgarının taarruzu bir etkide bulunmakla birlikte henüz belirleyici değil. 
 
Yenilgi ruh hali, kaçış eğilimi, kadercilik, komplocu izahlar son zamanlarda hafiflemiş görünüyor. AKP'ye karşı restorasyoncu koalisyon etki sahasını genişletiyor. Kendi antitezini, istediği biçimde tayin etmeye alışan AKP bakımından bu kötü bir haber. İstanbul'da ve Orta Anadolu'da gerilemesi halinde ipin ucunu tümüyle kaçırması da mümkün. 
 
Dine, milliyetçiliğe sığınmak özünde bir kaçıştır. Kapitalizmin şu ya da bu varyantı lehine tutum almak da öyle. İnsanlığın bütün evrensel kazanımlarını sahiplenen ve sosyalizme açılan bir ufuk tazelenmesiyle ezilenlere yeni seçenekler sunan söylem-eylem bütünlüğü bitirebilir bu krizi. 
 
Meşruiyet krizi, şu veya bu yönetim modelinde değil bizzat kapitalizmin kendisindedir. Sorunlar, çözümleriyle birlikte ortaya çıkar. Rejime karşı özgürlük, kapitalizme karşı sosyalizm. İkisi de güncel ve Türkiye siyasi coğrafyası iki imkanı da hakikate çevirecektir.