4 Ekim 2024 Cuma

Hüseyin Yeter yazdı | Faşist diktatörlüğün kendisini tahkim etme hamleleri direnerek önlenir!

Bu torba yasa, geniş emekçi kesimleri hedefliyor: İşçileri, kadınları, LGBTİ+'ları, gençleri, insan hakları savunucularını, aydınları, çevrecileri hedefliyor. Bu saldırı, söz, eylem ve örgütlenme özgürlüğüne yöneliktir. Sınırlı hak ve özgürlüklerin gasp edilmesinin faşist saldırı hamleleridir. Kazanılmış bu mevziler ancak direnişle korunabilir. Ve ancak kitlelerin yaptırımcı gücü ve eylemiyle gasp edilen haklar geri alınabilir.

Adı, "Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesi" olan yasa, hızla ve başka yeni bir faşist torba yasa olarak TBMM'den geçti.

Bu yasa, OECD bünyesinde 39 ülkenin yükümlülük altına girmeyi öngördüğü bir yasal düzenleme. "Kara para aklanmasının, terörizm ve kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesi"ni hedeflediği iddia ediliyor. Faşist AKP iktidarı, dinci vakıflara, yasanın yükümlülüklerini yerine getirmeden önce zaman kazandırmak, Reza Zarrab ve İran ilişkileri, istifa eden rüşvetçi bazı bakanlara ilişkin yolsuzlukları gizlemek için yasal düzenlemeyi geciktirdi. Çünkü, bu yasa, 2020 yılı bitmeden çıkması gerekirdi.

Torbacı hükümetin -ABD'den öğrendi- torba yasacılığı burada da görülür. Adı ‘kitle imha silahları vs.' olan yasanın içinde savunma hakkına saldırı, derneklere kayyum gibi birçok madde koydular. Avukatlara "ihbarcılık" yükümlülüğü getirildi. Dernek ve vakıf yöneticilerinin "terörizm" soruşturması gerekçesiyle görevlerinden alınması öngörüldü. Dahası kayyum atanması ve mali kaynaklara el konulması gibi yetkiler, Cumhurbaşkanlığı, İçişleri Bakanlığı ve valiliklere verildi.

Bu yasal düzenleme ile halkların ve emekçilerin mücadele ile kazandıkları "sınırlı" örgütlenme özgürlüğü alanları tek tek yok edilmek isteniyor. Örgütsüzlük dayatılıyor. Kitle örgütleri, dernekler, vakıflar, kültür kurumları yasak, sınırlama, denetim ve dizayn etme girişimleriyle tasfiye ediliyor. Yasayla birlikte 7 kanuna faşist maddeler eklendi.

Bu torba yasalarla faşist yönetime ve politikalara "meşruiyet ve yasallık" kazandırılmak isteniyor. Zira bu faşist hükümet, kitle örgütlerinin hak ihlallerine ilişkin dönemsel bazı rapor ve araştırma sonuçlarının yayınlanmasından bile büyük rahatsızlık ve korku yaşıyor.

Faşist şeflik rejimi, aşağıdan sınıf ve kitlelerin her türlü hareketlenme, örgütlenme ve iradeleşme eğilimlerinin önüne geçmek, zapturapt altına almak istiyor. İktidar, Bekçi Yasası, Sosyal Medya/İnternet Yasası, Barolar Yasası, İnfaz Yasası, Fişleme Yasası ve diğerlerini, kendi Anayasasına aykırı bir biçimde yasallaştırdı.

Yine faşist çeteci Çakıcı tehditleri, Anayasa ve AİHM'in kararlarının uygulanmaması, HDP'li belediyelere kayyum atanması, Türk Tabipleri Birliği'ni (TTB) kapatma çağrısı, kısacası siyasi partiler, odalar ve sendikalara yönelik yeni müdahale hazırlıkları bu saldırıların parçalarıdır. Bütün bunlar, çıplak faşist zorun her türlü kitlesel örgütlenme, hareketlenme ve eyleme geçme isteğine saldırısıdır. Faşizmin kendisini tahkim etmesidir.

Benzer yöntemlere Musolini İtalya'sı ve Hitler Almanya'sında da başvuruldu. Bu ülkelerde bütün dernek, kültür, müzik ve spor kulüpleri, tiyatroları, İtalya'da "Dernekler Konfederasyonu" (Dopolavora), Almanya'da ise "Gleichschaltung" adı altında bir araya getirildi. Böylece bu örgütlerin hepsi faşist propaganda, örgütleme ve uygulamaların parçası oldu.

Türkiye'de ise, aynı yöntem ve politikalar bazı farklılık gösteriyor: Sivil ya da yarı-sivil toplumsal kurum ve örgütler parçalanarak (Baro ve sendikalar da olduğu gibi) yandaş yapılmak ya da işlevsiz kılınmak ya da sıkı denetlenmek isteniyor. Dolayısıyla bu örgütlerin faşist rejimin politikalarına destek olması ya da sessiz ve seyirci kalması hedefleniyor.

Bu yasa ile İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), sosyal yardım kuruluşları, Alevi dernekleri, köy ve yöre dernekleri, gençlik ve kadın dernekleri, çevre dernekleri, hayvanları koruma dernekleri, federasyonlar hemen tüm kitle örgütleri denetim altına alınmaktadır. Öyle ki, "yerli ve milli" burjuva muhalefet yaratma peşinde olan AKP-MHP faşizmi, ekoloji mücadelesinin önünü, "marjinal sol örgütlerin provokasyonu" yalanı ile kesmeye çalışmaktadır. Çünkü emperyalist ve işbirlikçi tekellerin altın ve diğer yeraltı maden aramalarının itirazsız talan edilmesi isteniyor. Asgari ücrete, ses çıkarılmaması isteniyor.

Söz konusu yasa ile birlikte bekçi, asker ve polis "denetim" adı altında istediği her an derneklere girebilecek. Devlet adına vali, derneğin faaliyetlerini, "yöneticilerinden birinin terör soruşturmasına maruz kaldığı" gerekçesiyle durdurabilecek, kayyum atayabilecek. İstihbarat örgütleri yetmezmiş gibi, şimdi de polis, asker ve bekçiye bu yetki verilmektedir. Yargının zaten hiçbir hükmü kalmıyor. Zira Demirtaş'ın AİHM kararıyla ilgili Adalet Bakanı değil, faşist Süleyman Soylu ve diktatör Erdoğan konuşuyor. "Yürütme" "tek adamda" somutlanmış ve şimdi de toplum hizaya getirilmek isteniyor.

Bu torba yasa, geniş emekçi kesimleri hedefliyor: İşçileri, kadınları, LGBTİ+'ları, gençleri, insan hakları savunucularını, aydınları, çevrecileri hedefliyor.

Bu saldırı, söz, eylem ve örgütlenme özgürlüğüne yöneliktir. Sınırlı hak ve özgürlüklerin gasp edilmesinin faşist saldırı hamleleridir. Kazanılmış bu mevziler ancak direnişle korunabilir. Ve ancak kitlelerin yaptırımcı gücü ve eylemiyle gasp edilen haklar geri alınabilir.

Dolayısıyla bu direniş ve mücadele faşizme karşı mücadeledir. Sokakta ve eylemde iradeleşmedir. Faşizme karşı safları sıklaştırma ve büyütmedir. Görev, bu yasa gibi bütün gerici faşist yasaların geri çekilmesini; AHİM kararının uygulamasını istemektir.