GÜNCEL
Güney Kürdistan Parlamentosu seçimi: Boykot ve ceza
Burjuva ulusal egemenlik, bilhassa Güney'de aşılamadığı durumda bu çelişki giderek şiddetlenecektir. Çelişkinin yegâne çözümü burjuva ulusal egemenliğin aşılarak ulusal kurtuluşun sosyal kurtuluşla birleştirilmesidir. Çelişkinin bu tarz çözümü dört parça Kürdistan'da tarihsel olarak zorunlu hale gelmiştir.
30 Eylül 2018 parlamento seçimi gerçekleştirildi.*
111 sandalye için yapılan yarışı oyların yaklaşık yüzde 44'ünü alarak 45 milletvekili çıkaran KDP açık ara önde bitirdi. KYB yaklaşık yüzde 21 ile 21, Goran da yaklaşık yüzde 12 ile 12 vekil aldı. Son dönemdeki ayaklanmada öne çıkan Yeni Nesil Hareketi yaklaşık yüzde 8 ile 8 milletvekili almayı başardı. Çıkış yapmayı umut eden Yekgurtu ise yüzde 5'de kaldı. Kendilerini komünist olarak tanımlayan Azadi bloğu ise yaklaşık 9 bin oyla parlamentoya 1 temsilci gönderdi.
BOYKOT
Seçimlere katılım oranı yüzde 58'de kaldı. Bir bölümü politikaya ilgisizliğinin sonucu olsa da seçime katılmayan yüzde 42'nin büyük kısmının politik bir tutum olarak seçimleri boykot ettiğini söyleyebiliriz. Dört parça ve diaspora göz önüne alındığında Kürtlerin bugün dünyanın en politik halklarından bir olduğu açıktır. 2013 seçiminde katılım oranı yaklaşık yüzde 74 iken 2018'de yüzde 58'e düşmesi halkın parlamentoya ilgisinin azalmasının yanı sıra bir gizli boykot tutumu aldığını gösterir. Boykotta belirleyici olan sınıfsal tepkidir. Geçen seneki ayaklanmada da ortaya çıktığı gibi ulusal bilincinin yanı sıra emekçilerin kendiliğinden sınıfsal bilinci de giderek gelişmekte ve önem kazanmaktadır. Boykot bu kendiliğinden sınıfsal bilincin bir çeşit dışa vurumudur.
Güney Kürdistan'da gerçekte iki egemenlik bölgesi var. Parlamento kendi başına bir egemenlik aracı değil. Egemen iki parti ve onlara bağlı peşmerge orduları belirleyici konumda. Bu iki partinin yöneticileri bu egemenliğe dayanarak ulusal kaynakları dilediğince kullanabiliyor. Bunlar aynı zamanda Güney Kürdistan'ın en zenginleri arasında. Herhangi bir burjuva düzende olduğu gibi Güney Kürdistan'da devlet burjuvazinin genel çıkarlarının ortak temsilcisi olarak görünüşte de olsa özerk olmaktan uzak. Bu iki partinin yöneticileri hem egemen sınıfın ana bölüğünü oluşturuyor hem de hâkim oldukları bölgelerde bürokrasi ve orduyu doğrudan kendileri yönetiyor. Üstelik bu öyle bir yönetimdir ki bu iki partideki egemen aileler belirleyici konumdadır. KDP ve KYB Erbil ve Süleymaniye merkezli iki egemen sınıf ve yöneticidir. Bu egemenliğe dayanarak bu iki partinin yöneticileri, hâkim aileler ve onların yandaşları zenginleşirken geniş halk yığınları giderek daha kötü yaşam koşullarına mahkûm olmaktadır. Güney Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinin bu iki öncü partisine halkın tepkisi bu nedenle giderek artmaktadır.
YNK'dan kopan Goran hareketi tam da bu iki egemenlikli biçime karşı çıkarak halkın sempatisini kazanmıştı. 2013 seçimlerinde 446 binden fazla oyla 24 milletvekili elde ederek KYB'nin önüne geçmişti. Ne var ki Goran da halkın ekonomik ve sosyal temel taleplerine yanıt vermediği için 2018 seçimlerinde milletvekillerinin yarısını kaybetti.
Buna karşın seçimlere ilk kez katılan, 2017 Aralık ayaklanması ile sesini duyuran Yeni Nesil (Nifşê Nû) 120 bini aşkın oyla 8 sandalye elde etti. Öyle anlaşılıyor ki Goran'dan beklediklerini bulamayanların bir bölümü bu kez Nifşê Nû'ye yöneldi.
CEZA
2017'deki Bağımsızlık referandumuna karşı çıkanlar ya da tereddüt geçirenler 2018 seçimlerinde önemli oy kayıplarına uğradılar. Referandumu sonuna kadar savunan KDP ise seçimin asıl galibi oldu. Bu da Güney'deki Kürt halkının ulusal bilincinin ifadesidir. Güney Kürtleri tepkileri hangi düzeyde olursa olsun yine de KDP'yi birinci parti olarak ödüllendirirken referandum karşıtlarını ve tereddütlü olanları cezalandırdı.
Goran'ın kaybedişinin ikinci temel etmeni bu. Goran iki partili egemenlikçi sisteme karşı çıkmak adına referanduma karşı kampanya yürüttü. Oysa ikisi birbirinden ayrı ele alınması gereken iki konuydu. Bağımsızlık referandumu Kürtlerin irade beyanıydı. Bu iradeyi güçlendirmek burjuva ulusalcılar, ilericiler ve devrimcilerin ortak hedefi olmalıydı. Kuşkusuz KDP ve lideri Barzani bu referandumu siyasi egemenliğini güçlendirmenin vesilesi yapmak istiyordu. Ama bunu teşhir etmek adına referanduma karşı çıkmak büyük bir hataydı. Referanduma karşı çıkmak nesnel olarak sömürgecilerle aynı safa düşmek anlamına geliyordu.
PKK de aynı hataya düştü. Güney Kürdistan'da oluşan yeni sınıfsal dizilişle ulusal kurtuluş arasındaki çelişkili ilişkiyi doğru değerlendiremedi. KDP'de cisimleşen burjuvazi referandum yoluyla Güney'deki ikili egemenlik sistemine son vererek giderek kendi yönetimi altında "ulusal birlik" kurmaya yöneldi. KYB bu durumdan rahatsız olsa da cepheden tutum geliştiremedi. Çünkü bağımsızlık talebi 70 yıllık mücadele birikiminin ürünüydü ve buna cepheden karşı çıkmak halkın ulusal özlemlerine sırt çevirmek anlamına geliyordu. Güney Kürdistan egemen sınıfları sömürgecilerle ve emperyalistlerle ilişkileri ne kadar sıkılaştırsalar da henüz bütünüyle "ulusalcı" olmaktan çıkmamışlardı. Bir yandan egemenlerin artan zenginliği ve derinleşen işbirlikçiliği diğer yandan Güney Kürt burjuvazisi ve emekçilerin ulusalcı mücadele talepleri çelişkili birlik içindeydi. Tutum tam da bunu hesap ederek alınmalıydı. PKK bir yandan referandumu desteklerken diğer yandan sınıfsal çelişkiler üzerinden teşhiri yoğunlaştırsaydı bugün Güney'de bambaşka bir konum kazanabilirdi.
KYB Referandumu zamansız buluyordu, ikircimliydi, halkın desteğini kaybetmemek için destekledi. Bu ikircimli tutum Goran'a karşı ona avantaj sağlarken KDP'ye karşı konum kaybettirdi. KDP 2013'de 38 olan milletvekili sayısını 45'e çıkarırken KYB 17 olan vekil sayısını 21'e yükseltebildi.
HİLE
İslami Yekgurtu seçimleri seçimleri ret etti. Yeni Nesil Parlamento oturumlarına katılmayacağını açıkladı. Goran pek çok yerde her iki egemen partinin de seçimi hileyle aldığını belirtti. KDP, KYB'nin Süleymaniye'de, KYB'de KDP'nin Erbil'de seçime hile karıştırdığını söyledi.
Devletin temel yönetici organlarının iki egemen partinin elinde olması, bu iki partinin yöneticilerinin serveti kontrol etmesi, Peşmerge'nin her iki partinin denetiminde olması hile iddialarının zeminini oluşturuyor. Her iki parti de hem birbirlerine üstünlük sağlamak hem diğer partilerin öne çıkmasını önlemek için egemen oldukları bölgelerde hileye pekâlâ başvurabilirler. Burjuva siyasetin doğasında var hile. Faka Güney'deki bundan öte mevcut politik yapının ve egemen sınıf ilişkilerinin adeta kaçınılmaz sonucudur. Egemen sınıf politik iktidarı doğrudan üstlenmişse ve bu iktidar iki egemenlik bölgesine ayrılmışsa iktidarı korumak serveti korumanın zorunlu bir gereği haline gelir. Her iki egemen blok da bunu başarmak için hiçbir silahı kullanmaktan çekinmez. Egemenlik ilişkileri bu biçimde devam ettikçe hile de hile iddiaları da bitmez.
BURJUVA ULUSAL EGEMENLİK AŞILMALIDIR
Kürdistan emperyalizm döneminden kalma, dört parçaya bölünmüş bir sömürgedir. Emperyalizm döneminde sömürge ülkelerde burjuvazinin ve emekçi sınıfların çıkarları ulusal kurtuluş programında örtüşebiliyordu. Politik bağımsızlık hem yerli burjuvazinin iç pazar üzerinde hakimiyetini sağlıyor hem de emekçi sınıfların çalışma ve yaşam koşullarında iyileşmenin kapısını açıyordu. Emperyalist küreselleşme aşamasında ise "yerli" burjuvazinin emperyalist burjuvaziden bağımsız olarak ayakta kalması söz konusu değil, emperyalist tekellerin kovulması değil onların daha büyük miktarlarda sermaye yatırması için teşvik edilmesi bu burjuvazinin çıkarınadır. Emekçiler açısından da durum değişmiştir. Emperyalist burjuvazinin varlığı ya da yokluğu onların çalışma ve yaşam koşullarında bir değişikliğe neden olmamakta, her hâlükârda bu koşullar giderek zorlaşmaktadır.
Kürdistan'ın sömürge hali ve dört parçaya bölünmüşlüğü devam ediyor. Burjuvazi de emekçiler de değişen koşullara karşın ulusal kurtuluş mücadelesini çeşitli biçimlerde yürütüyor. Ama çıkarları eskisi gibi kolayca örtüşmüyor. Burjuvazi bir yandan tarihten gelen politik bağımsızlık özlemini diri tutarken diğer yandan kaçınılmaz olarak sömürgeci bölge devletleri ve emperyalistlerle iktisadi ve siyasi iş birliğine muhtaç oluyor. Emekçiler de bir yandan ulusal kurtuluş için burjuvazinin tarihten gelen öncülüğüne henüz inanç duyarken diğer yandan ulusal servetin onlarda ulusal yoksulluğun kendilerinde birikmesinin çelişkisini ve tepkisini yaşıyor. Güney Kürdistan bu çelişkilerin en yoğun ve derin yaşandığı yer.
Burjuva ulusal egemenlik, bilhassa Güney'de aşılamadığı durumda bu çelişki giderek şiddetlenecektir. Çelişkinin yegâne çözümü burjuva ulusal egemenliğin aşılarak ulusal kurtuluşun sosyal kurtuluşla birleştirilmesidir. Çelişkinin bu tarz çözümü dört parça Kürdistan'da tarihsel olarak zorunlu hale gelmiştir.
*Resmi olmayan sonuçlara göre KDP yüzde 43,92 ile 44, KYB yüzde 21,21 ile 21, Değişim Hareketi (Goran) yüzde 12,12 ile 12, Yeni Nesil Hareketi yüzde 8.36 ile 8, Kürdistan İslami Topluluğu (Komel) yüzde 7.01 ile 7, İslah ittifakı yüzde 5.12 ile 5, Serdem ittifakı yüzde 1.01 ile, Azadi yüzde 0,52, Koalisyon da yüzde 0,51 ile birer sandelye kazandı. Güney Kürdistan parlamentosunda ulusal ve dinsel toplulukların kota gereği 11 sandelye ile temsil hakları var. Bu 11 sandelyenin 5’ini Türkmen partileri, 1’ini Keldani-Asuri-Suryani, 1’ini Ermeni ve 1’ini rafideyn temsilcisi, 3’ünü de Ulusal Birlik Koalisyonu kazandı.