23 Eylül 2024 Pazartesi

Fethiye Ok yazdı | Kasım'ın iki çağrısı

Kasımın çağrısı, olanaksızlıklara, öğretilmiş çaresizliğe saldırmaktır. "Ne yaparsak sorunları çözeriz, devrimci bir yol açarız" diyen Baran yoldaşın; "Devrimcilik bilinçli, kasıtlı, iradi bir yaşamdır" diyen Ahmet Şoreş yoldaşın; "Devrimcinin işi devrim yapmaktır" diyen Sarya yoldaşın çağrısını bilince çıkarmaktır. Kasımın biz kadınlara çağrısı Mirabel kardeşlerin meşalesini, cins bilincimizde derinleşerek, kadın devrimini büyüterek günümüzü aydınlatan bir ışığa dönüştürmektir. Rojava kadın devrimini kendi devrimci-sosyalist yurtsever özü ile buluşturmaktır. Kadın aklımızı kadın kitleleriyle güçlü bir şekilde buluşturmaktır. Kendimizde, bilincimizde ve ruhumuzda kesintisiz bir zihniyet devrimi örgütlemektir.

Kasımın iki anlamı var. Biri Erdal ile başlayıp Yılmaz ile devam eden yol göstericilerimiz olan ölümsüzlerimizi anlamak, onlardan, tarihlerinden öğrenmektir. Kasımın aynasında devrimciliğimizi gözden geçirmek, yenilenmek ve arınmaktır. Devrimciliğimizi sürekli kılmaktır.

İkincisi ise, Mirabel kardeşlerin tutuşturduğu özgürlük meşalesinin elden ele bu güne taşınıp kadın devrimi ve cins bilinci ile devam etmesidir. İki tarihsel kesitin bileşkesi feda ruhu, imkansızlıklara saldırmak ve kendi küllerinden güçlü dirençler örgütlemek, karanlığın sahiplerine meydan okumaktır. Bu tarihsel yolculukta yapıcılar yüzlerce çarpışmadan geçti. Birlik devrimini bu topraklara armağan ederken ağır bedeller ödeyeceklerinin de bilincindeydiler. Ve Erdal'ımız ilk ipi göğüsleyen oldu. Ve mücadele büyüyüp çeşitlenince bedeller de ağırlaştı. İpi göğüsleyenler hep en önde cüretle yürüdü. Onlar da yenilgiler aldı, onlar da tıkandı, onlar da tereddüde düştü, yoruldu ama yenilgilere yenilmeden yürüyüşlerini esas aldı. Kritik sorularda kendi gerçeklikleri ile yüzleşme cesaretini ve cüretini gösterdiler.

Kaçının üzerimizde yoğun emekleri var, kaç kişiyi düşerken kaldırdılar, umut verdiler, umut oldular. Yüzünü geleceğe dönmekten asla vazgeçmediler. Bütün cüretini kuşanarak korkuları ve geriliklerinin üstüne yürüdüler. Anın devrimci görevlerini esas aldılar. Devrimci krizlerimizi aşmak için her birinin yaşamlarına bakmak, onların yöntemlerinden öğrenmek, kendimizde yenilikler örgütlemek onlara yoldaş olmanın gereğidir.

Devrimci mücadele elbette dümdüz bir yol değildir. Engeller, tuzaklar, barikatlar, kuşatmalarla doludur. Koşullar ağır ve daha da ağırlaşacak. Bizi kuşatanları kuşatmayı başardığımızda yeniyi inşa etmeyi de başarırız. Bu yürüyüşte geriye düşenler, yenilenler, bencil ve bireyci yaşam tarzını öne çıkaranlar, kolay devrimciliğe dümen kıranlar da oldu. Elbette yenilgilere yenilmeyip her zaman dayanaklı, her dönemin devrimcisi olmayı başaranlarda. Yıldızlaşanlarımız işte bu kategoride yer alanlardır.

Şimdi yeni bir kavşaktayız. Özel savaş politikalarıyla (yalnızlaştırma, bireyselleştirme, umutsuzluk ve mutsuzluk, başarısızlık duygusu, kendi emeğine ve geçmiş devrimciliğini sorgulatmaya kadar götüren ideolojik gerilemeler, tutuklama ve gözaltılar, ahlaki olarak çürütme, güvensizlik örgütleme, yabancılaşma vb.) karşı karşıya devrimci hareket. Soru basit: Bütün bunlara karşı kendi devrimciliğimizi limitine kadar zorlayarak, güçlü bir devrimci cüreti mi kuşanacağız, yoksa "yapamıyorum", "gücüm kalmadı" deyip "kabul edilebilir, kolay bir devrimciliği"mi tercih edeceğiz. Kendi devrimciliğimizde devrim örgütleme cüreti ve iradesi mi göstereceğiz, yoksa ağlak devrimciler mi (kendimi yalnız hissediyorum, değersiz görülüyorum, kolektif bana değer vermiyor, yoldaşlar beni anlamıyor, bu kadar yoksulluğa, açlığa, işsizliğe, pahalılığa rağmen hala iktidara oy veriyor, bu halktan bir şey çıkmaz, hak ediyorlar vb.) olacağız. Zor olanı mı tercih edip geriliklerimizin üstüne mi yürüyeceğiz, yoksa kolay olana mı dümen kıracağız.

Bugün çok yönlü, türlü kılıklar altında yaşamlarımıza sızan bir tasfiyeci dalga ile karşı karşıyayız. Manevi dünyamıza her yönden ateş edilerek, kolektif, devrimci ruhumuz 'bireysel özgürlük' saldırısıyla yok edilemeye çalışılıyor. Bireysel istekler, özlemler, duygusal zaaf ve zayıflıklar çeşitli biçimlerde hatırlatılmaya çalışılıyor. Kolektif ruhumuza ve yoldaşlık duygularına sis bombası atılmaya çalışılıyor. Devrimci saflarda geriliklerini, bencillik ve korkularını, zaaflarını teorize etme, 'vicdanını' rahatlatma modası da bayağı yaygın görünüyor.

İçinden geçmekte olduğumuz bu zorlu koşulların kendi çözümünü de içinde barındırdığını biliyoruz. Bu koşullarda en başta "ağlak devrimciler" olmayacağız. Her devrimci kendi kişisel gelişimini yönetme ve geliştirme koşullarına ve araçlarına sahiptir. Öncelikle kendimiz için devrimcilik yaptığımızı unutmadan, mücadelenin sorunlarıyla ilişki kurmalıyız. Kendimiz için başladığımız bu devrimci yaşamı kolektif ile birlikte toplumsallaştırdığımızı unutmayacağız. Ama devrimci mücadelenin bedellerini tek başımıza karşılamak zorundayız. Bunu da unutmadan bilince çıkaracağız.

Kasımın güncel çağrısı, kendimizle, kitlelerle ve kolektifle yaşanan yabancılaşmayı aşmaktır. Kitlelerle etkin ve güçlü ilişki kurmanın yol ve yöntemlerini bulmaktır. Olanaksızlıklara, öğretilmiş çaresizliğe saldırmaktır. Kendi geriliklerimize rıza üretmekten vazgeçmektir. "Nasıl yaparsak, ne yaparsak sorunları çözeriz, devrimci bir yol açarız" diyen Baran yoldaşın çağrısına kulak vermektir. "Devrimcilik bilinçli, kasıtlı ve iradi bir yaşamdır" diyen Ahmet Şoreş yoldaşın bakış açısının izini sürmektir. "Devrimcinin işi devrim yapmaktır" diyen Sarya yoldaşın çağrısını bilince çıkarmaktır. Kendiliğindencilik, tutuculuk, geri ve eskiyen ne varsa hepsi ile güçlü bir kopuş gerçekleştirmektir.

Kasımın güncel çağrısı kolektife dönük eleştirilerimizin çözümlerini de ortaya koymaktır. Eleştiri silahımızı amacına uygun, yılmadan, bıkmadan haklıysak fikirlerimizde sonuna kadar mücadelesini vermektir. Ama ikna olmaya da açık olmaktır. Özeleştiriyle devrimci gücümüzü açığa çıkarmaktır. Yılmaz yoldaşımızın devrimci coşkusunu, cüretini kuşanmaktır. Baran ve Şoreş'imizin adanmışlığından, inşacılığından, önderleşme pratiğinden öğrenmektir. Welo'muz gibi yurtseverlerin kalesinde sosyalist yurtsever olmayı başarmaktır. Welo'muz kendisine Che'yi örnek almıştı. Hasan yoldaşın yaşamından, Demircioğlu'nun "ilk ben olmalıyım" çağrısını, yaşamlarını örnek alarak yürüdü devrim topraklarına. Kutsiye yoldaşın devrimciliğinden, devrimci kişilik tanımlarından ideolojik bakışından başlayarak devrimciliğini şekillendirdi. Sewe'miz, Şevo'muz, Berfo'muz ve daha niceleri kendilerini örnek devrimci profiller belirleyerek şekillendirdi. Gülüşlerini çoğalttılar. Dirençlerini ve inançlarını büyüttüler, yol göstericilerimiz oldular. Düş yolcuları devrimi görme ve inşa etme heyecanı ile ölümün üstüne yürüyüp bu topraklarda birleşik devrimin köprüsü oldu. 
Bu kuşatmada kadın yoldaşlar canhıraş çarpışıyor. Geleneksellikleri ile yüzleşe yüzleşe, saldırılara direne direne, zorlukların üstüne üstüne yürüyerek yürüyüşün en ön kulvarında yer alıyorlar. Devrimciliğin çok önemli sınavlardan geçtiği bir dönemdeyiz. Büyük alt-üst oluşların, devasa gelişmelerin adeta ışık hızıyla değişimlerin yaşandığı koşullardayız. Hıza, öğrenmeye, bilgi birikimini zenginleştirmeye, bireysel yaşama karşı kolektif yaşamı, yoldaş dayanışmasını, yoldaş sevgisini güçlü örmeye, kadın yoldaşlığını daha üst bir düzeyde kuşanmaya kodlamalıyız bilinçlerimizi ve enerjimizi.

Kitlelere yüzümüzü dönerek, hem onlardan öğrenerek hem de onlara yol göstermede ortak devrimci aklı geliştirmeye ihtiyaç var. Kendimizde, çevremizde ve kitlelerde yeni keşiflere çıkmalıyız. Güçlü buluşmalar ve yeni bir düzeyde kavuşmalar örgütlemeliyiz. Koşarken düşünmeye, gördüğümüz bir olanağı hızla örgütlemeye, güçlü çözümlemeler yapmaya, öncü ve önderlik bilincini kuşanmaya ihtiyacımız var.

Çok eşitsiz koşullarda mücadele yürütüyoruz. Güçlü bir devrimci irade ve devrimci akıl, devrimci inat, yaratıcılık ve kitlelere güven dönemin devrimci anahtarlarıdır. İddiamızı büyütmenin, ufkumuzu genişletip geliştirmenin anahtarı bizdedir. Çözümü önce kendimizde arayacağız, dışarıda değil. Örgütlülüğün zorunluluğunun bilincini sürekli yeni bilinçlerle beslemek; "ben"lerimizle barışmamak, "biz" olmayı kolektif etkin birey olmayı esas almak... Bugün devrimin güncelliğini söylemek yetmez, bunun yanı sıra kendi devrimciliğimizi de güncellememiz gerektiği açıktır.

Umudu büyütmek için, umutsuzluğu yenilgiye uğratmak gerekir. Lenin'in bu konuda güzel bir sözü var. Lenin, "Umutsuzluk, kötülüğün nedenlerini kavrayamayan, çıkış yolunu göremeyen ve mücadele edemeyenlerin duygusudur" der. Doğru söze ne denir.

İskenderiyeli Haypatia ise şöyle der: "Korkakları ele veren en önemli şey şudur: Ortada var olan problemlere çözüm üretmektense o problemlerin suçlusunu ararlar. Çünkü çözüm bulmak emek gerektirir ve her zaman daha zordur. Oysa suçlu bulmak çok kolaydır. Dikkat edin politikacılar her daim bir şeyler için suçlu bulur."

Kasımın biz kadınlara çağrısı Mirabel kardeşlerin meşalesini, cins bilincimizde derinleştirerek, kadın devrimini büyüterek günümüzü aydınlatan bir ışığa dönüştürmektir. Rojava kadın devrimini kendi devrimci-sosyalist yurtsever özü ile buluşturmaktır. Kadın aklımızı kadın kitleleriyle güçlü bir şekilde buluşturmaktır. Kendimizde, bilincimizde ve ruhumuzda kesintisiz bir biçimde yani zihniyet devrimleri örgütlemektir. Kadın kitleleri içerisinde kök salmaktır. Mirabel kardeşlerin ve yıldızlaşan kadın yoldaşlarımızın bize çağrısı budur. Onların gülüşlerinde çoğalacağız. Onların cüretine tutunacağız. Her zorlandığımızda, ayağımız her takıldığında acılarımıza dokunacağız. Yıldızlaşanlarımız güç kaynağımız, onlar emek verdiklerimiz, onlar mamostelerimiz, emeklerini gördüklerimiz, öğrendiklerimizdir. Minnetle ve saygıyla...