23 Kasım 2024 Cumartesi

Faşizmin planlarını HDP bozabilir

HDP Ankara 3. bölge 1. sıra milletvekili adayı Veli Saçılık, faşizm denemesini bozacak olan partinin HDP olduğunu belirtti ve şöyle dedi: ?Türkiye'deki muhalefetin nefes almasını sağlayacak olan HDP'dir. O yüzden diyorum ki biz AKP'nin oyunlarıyla barajı aşamazsak eğer demokrasi ve özgürlükler açısından, muhalefet açısından da 9.9 şiddetinde bir deprem olur. Bu depreme bu toplum kesinlikle izin vermemelidir.?
24 Haziran seçimlerine sayılı günler kala HDP Ankara 3. bölge 1. sıra milletvekili adayı Veli Saçılık, ETHA'nın sorularını yanıtladı. Kendisini Burdur hapishanesinde dozerin kolunu kopardığı devrimci tutsak olarak ve sonraki adalet mücadelesinden tanıdık. Ardından da Yüksel'deki “İşimi geri istiyorum” eylemlerinde...
 
Seçilmesi durumunda sıradan bir vekil olmayacağını vurgulayan Saçılık, “Sıradan bir vekil olmamak, aslında aynı zamanda Figen Yüksekdağ'ın yan hücresinde olmak, Selahattin Demirtaş'ın yan hücresinde olmak anlamına da gelebilir” diyor.
 
Saçılık'ın ETHA'nın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
 
Milletvekili adaylığınız seçmen kitlesinde önemli bir destek oluşturdu. Adaylık süreciniz ile ilgili ne söylemek istersiniz. Aday olmanızdaki sebepler neydi?
 
Adaylık süreci aslında Türkiye'nin yaşadığı siyasi atmosferle de ilgili. AKP öncelikle HDP'yi baraj altında bırakmak, 7 Haziran'ın intikamını almak, kendi tek adam diktatörlüğünü kurmak için bir korku iklimi yarattı. Ve bu korku iklimi içerisinde de Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve diğer vekillerimiz, bütün kayyum atanan, tutuklanan belediye başkanları gözönünde bulundurulduğunda AKP bir karanlığın mimarıdır. Bu karanlığın mimarına karşı da OHAL'le işinden atılmış eski bir cezaevi direnişçisi olarak HDP beni seçti. Ben niye HDP'yi seçtim değil de HDP neden beni seçti? Demek ki HDP sokakta olanı, genel olarak emek mücadelesi vereni, bir bütün olarak toplumsal örgütlenmeyi önemsiyor ki beni seçti. Bölgemizin adaylarını söylersem 12 adayımız var. Büyük çoğunluğu kadınlardan oluşuyor. Aynı zamanda hepsi emekçi insanlar. Demek ki HDP profil olarak toplumun ezilen kesimlerinden adaylar görmek istiyor ve meclise taşımak istiyor. Bu anlamda HDP'nin niye bizi seçtiği noktasından baktığımızda, HDP güzel bir seçim yaptı. Şahsımla ilgili demiyorum. Türkiye'de Cumhur İttifakı dediğimiz, ben yüzde 1'in temsilcisi diyorum onlara çünkü sermayenin temsilcileri, ikincisi Millet İttifakı dediğimiz ittifak, eski Türkiye'nin devamcıları, diktatörlüğün önünü kesmek için anlamlı bir birliktelik olarak görüyorum ama esas olan halkların demokratik ittifakı. HDP yek pare bir yapı değil. Birçok katmandan çeşitli insanlardan, fikirlerden oluşuyor. Ama temel özelliği özgürlük, demokrasi ve barış üzerine kurulu, bedel ödemiş insanlardan oluşuyor. Bence bu güzel bir ittifak. Belki bir proletaryanın partisi değil ama onun mücadelesini de içinde barındıran bir parti. 
 
TEK ADAM SALTANATINI HDP DURDURABİLİR
 
Son iki yılda birçok seçim yaşadık. Hepsi de kendi özgünlüğü içinde ayrı bir öneme sahipti. Peki 24 Haziran baskın seçimleri neyi belirleyecek?
 
Oylayacağımız şey aslında çok net. Diktatörlük mü özgürlük mü? AKP'ye gidecek her oy diktatörlüğe giden yoldur. Dolayısıyla AKP karşıtı olmak bugün özgürlük mücadelesinin bir parçası olmak anlamına geliyor. Sadece burjuva bir partiye karşı olmakla sistem karşıtı olur mu, olmaz ama AKP artık kendisini devlet partisi, sistemle özdeşleşmiş bir parti olarak görüyor. AKP karşıtı olmak aynı zamanda kapitalizm karşıtı olmak anlamına da geliyor. OHAL'den faydalanarak bütün grevleri yasaklıyoruz diyen bir zihniyetin sermayenin temsilcisi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ona karşı bir mücadelenin sermaye karşıtı bir mücadele olduğunu söyleyebiliriz, biz emekçiler açısından. Oyladığımız şey budur; emek, sermaye, barış, özgürlük, halkların kardeşliği, birliği bunları oyluyoruz. Bunların karşısında da korku iklimini devam ettirmek isteyen, tek adam diktatörlüğü inşasına son noktayı koymak isteyen yapıya karşı duruyoruz. Bu önemli bir duruştur.
 
Tutuklu vekillerimizin özgürlüğünü de ayrıca oylamış oluyoruz. Cumhurbaşkanı adayımız Selahattin Demirtaş'a vereceğimiz oy aynı zamanda özgürlüğüne verilmiş bir oydur. Ben sadece HDP seçmenlerine çağrı yapmıyorum. Tek adam saltanatı kurulmasının önündeki tek engel HDP'dir. HDP birçok sorunun kavşağında çözüm anahtarı olarak duruyor.
 
HALKLARIN KARDEŞLİĞİNİ EMEKÇİLERİN BİRLİĞİNİ OLUŞTURABİLİRİZ
 
HDP bu seçimlerde geniş bir ittifak bileşenini bir araya getirdi. Sizce bu ittifak seçimlerden sonra devam eder mi? Ederse bu nasıl olmalı?
 
Biz bir seçim partisi, oy verin her şey değişecek diyen bir parti değiliz. Biz insanlara örgütlenin, değiştirelim diyoruz. Oy vermek önemlidir ama örgütlü olarak oy vermek, örgütlü bir toplum olmak daha da önemlidir. HDP sol sosyalistlerin büyük çoğunluğunun birliğini sağlamada başarı elde etti. ÖDP, Haziran Hareketi, KP'yi dışında tutarsak, gerçek anlamda sol ve sosyalistler bir çatı altında toplandılar. Bu iyi bir şey oldu. Yaklaşım farklılıklarımız olduğu açıktır. Biraz önce bahsettik, ortada tek adam diktatörlüğü var ve neoliberalizmin inşası hızla devam ediyor. Buna karşı bizim ortak sözümüz olmalı. HDP sadece Kürt sorununun partisi değildi, böyle bir amacı yoktu ama hep öyle algılandı. Bundan sonra aynı zamanda emek hareketinin, emekçilerin partisi olma ihtimali de ortaya çıkıyor. Ve şu iddiayı koyalım; HDP genel olarak Kürt seçmenden oy alıyordu. 7 Haziran'la bu tablo değişti. 24 Haziran'la da şunu yapabiliriz; Kürt seçmenin bir o kadar da Türk seçmenin, Laz seçmenin ya da bütün uluslardan, halklardan, emekçilerden oy alan bir HDP'yi düşünebiliriz. Bunun içerisinde 4 milyon Kürt seçmenin, 4 milyon da batılı diyebileceğimiz, farklı kesimlerden seçmeni ekleyelim, halkların kardeşliğini ve emekçilerin birliğini oluşturabilecek bir yapı niye ortaya çıkmasın. 
 
KAPİTALİZM OY VEREREK İNSANI KURTARMAZ
 
Sık sık seçmen değil örgütlü olun vurgusu yapıyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?
 
AKP her alanda örgütlülüğü, özellikle de muhalif temelde örgütlülükleri tasfiye etti. Mesela eskiden Türk-İş'e sarı sendika desek de az çok ekonomik mücadele veren bir sendikaydı. Bugün Türk-İş diye bir sendikadan bahsedemeyiz. Var ama yok. Ya da işte DİSK'i büyük ölçüde etkisizleştirmiş durumda. Bugün OHAL ile birlikte KESK, ihraçlarla, üye kayıplarıyla örgütlülüğü büyük ölçüde darbe yemiş durumda. Biz topluma örgütlü olun derken şunu deriz. Öncelikle sendikalarınıza, sonra meslek örgütlerinize sahip çıkın. Üniversite gençliğinin, işçi gençliğin kendi örgütlülüklerini oluşturması gerekiyor. Toplum örgütsel ağ ile örülmeli. Bir kişi, Veli çıkacak çok iyi muhalefet yapacak Türkiye değişecek, böyle bir şey yok. Sosyalistler buna inanmazlar. Bir kişinin basiretine bağlı olarak hiçbir zaman sınıf siyaseti yapmazlar. Ancak örgütlü bir toplumun örgütlü bir temsilcisi olarak konuştuğumuzda biz gücü arkamızda hissederiz. Ben kürsüden işçiler adına konuşurken, karşımda örgütlü bir işçi sınıfı bulduğumda benim kürsüdeki sesim güçlü olur. Benim söyleyeceğim sözün de bir karşılığı olur. Onun için diyorum seçmen olmayın örgütlü bir seçmen olun, oy vererek kurtulacağınızı zannetmeyin, kapitalizm oy vererek insanı kurtarmaz. Ama oy vererek bir şey yaparsınız, bir irade beyan edersiniz ve karşı tarafa bir tavır belirtmiş olursunuz, o tavırla birlikte örgütlülüğün önünü açarsınız.
 
9.9 BÜYÜKLÜĞÜNDE DEPREM OLUR
 
16 Nisan referandumu, usulsüzlükler ve hileler bakımından önemli bir deneyimdi. İnsanlar yapılan usulsüzlüklere karşı sokağa da çıktı ama sonucu değiştiremedi. Bu yaşananlar gözönüne alındığında 24 Haziran günü ne yapmak gerekiyor sizce?
 
Ben de bir yol aldığımızı düşünüyorum. Mesela CHP bu konuda daha uyanık olmaya başladı. Özellikle bizim bölgemizde, bizim sandık eksikliklerimizi tamamlamada daha planlı olmada yol aldı. Biz zaten sahip çıkıyorduk. Ama devlet gözaltılarla, baskılarla kitlemizi dağıtmaya çalışıyor. Bizim endişemiz var; seçime 5 gün kala 3 gün kala özellikle Kürt illerinde bizim sandık görevlilerimizin birçoğunu gözaltına alabilirler ya da baskı yapabilirler. Muhalefet şunu görmeli, eğer HDP yoksa gelecek yok. Bu ülkede bir gelecek yok. Bu seçimi HDP'nin kaybetmesi, herkesin kaybetmesi anlamına gelir. AKP bir faşizm denemesi yapıyor uzun süredir, bunu kurguluyor. Bu faşizm denemesini bozacak olan, Türkiye'deki diğer muhalefetin nefes almasını sağlayacak olan HDP'dir. O yüzden diyorum ki biz 9.9 ile AKP'nin oyunlarıyla barajı aşamazsak eğer, demokrasi ve özgürlükler açısından, muhalefet açısından da 9.9 şiddetinde bir deprem olur. Bu depreme bu toplum kesinlikle izin vermemelidir. Çünkü eğer bu ülkede yaşıyorsak ve eğer özgürlük istiyorsak, demokrasi istiyorsak HDP'nin barajı aşması ve AKP'nin kurguladığı oyunu bozması gerekir.
 
İMKANSIZ DİYE BAŞLADIM KESİN KAZANACAĞIZ DİYE BAKIYORUM
 
Eski bir OSTİM işçisi olarak emekçilerden nasıl tepkiler alıyorsun?
 
Benim bölgemin zor bir bölge olduğunu düşünüyordum. Oradaki işçilerden emekçilerden gayet olumlu tepkiler alıyoruz. Ben imkansız diye başladım, olabilir diye devam ettim, şimdi kesin kazanacağız diye bakıyorum. Ben aynı zamanda eski bir OSTİM işçisi olarak, OSTİM Sanayi İşçileri Derneği'nin kurucusu olarak şimdi o bölgenin adayıyım aynı zamanda. Bulunduğum yerde ayrıca Sincan organize sanayi bölgesi de var. Ben şunu söylüyorum bir vaat olarak, burjuva politikacıları iş adamlarıyla kucaklaşır, ben işçilerle işçi sınıfıyla kucaklaşacağım. Bence böyle bir vekil güzel bir vekil olur. Kolumun olmamasının sebebi, politik olarak sosyalistim, devletin zulmü tamam da aslında ben OSTİM'de sendika örgütlenmesi, işçi örgütlenmesi yaptığım için cezaevine konuldum. Bunun bedelini de işte kolumla ödemiş oluyorum. Yattığım cezaevi sürecini de düşünelim. Ben oradan geldim, orayı da unutacağımı düşünmüyorum.
 
MECLİSTEN FAYDALANARAK GREVLERİN YANINDA OLACAĞIZ
 
Seçildiğiniz takdirde meclis-sokak ilişkisini nasıl kuracaksınız?
 
Bugüne kadar aslında sosyalist vekiller oldu, pratik olarak gösterdiler. Örnek olanlar var. Ama biraz daha geliştirmemiz gerekir. Meclisle sokak arasında Çin seddi var, öncelikle bunu yıkacağız. Tayyip Erdoğan'ın söylediğinin tersini söyleyeyim; OHAL'den faydalanarak bütün grevlere müdahale ediyoruz sözüne karşı, meclisten yararlanarak bütün grevlerin yanında olacağız. Bir grevin yanında olmak, fotoğraf çektirmek, görüntü vermekten öte o grevin örgütlenmesi, kazanılması için direkt içinde olmaktan bahsediyoruz. Fotoğraf milletvekilliği var. Orada da bulunalım, burada da bulunalım, görüntü verelim. Böyle olmayacağım ben. Bugünkü adaylığımı sokaktaki mücadeleye, cezaevi mücadelesine borçluysam, o borcu ödemek zorundayım. Kaybettiğimiz arkadaşlarımız var. Suruç'taki genç arkadaşlarımız, yoldaşlarımız var. 10 Ekim var. Daha da eskiye gidersem 96 ölüm orucu, 2000 ölüm orucu, 19 Aralık katliamında kaybettiğimiz arkadaşlarım var, onlara karşı bir sözümüz olmalı bence. Sıradan bir vekil olmayacağımı göstereceğim. Sıradan bir vekil olmamak, aslında aynı zamanda Figen Yüksekdağ'ın yan hücresinde olmak, Selahattin Demirtaş'ın yan hücresinde olmak anlamına da gelebilir.
 
KHK ile ihraç edildim. Aynı zamanda mecliste KHK ile ihraç edilenlerin de sözcüsü, temsilcisi olmayı -eğer onlar da izin verirse- olmak isterim. Çünkü AKP demek KHK, OHAL demek. Bunu tersine çevirip ayrımsız gayrımsız, sağ ya da sol... Aynı zamanda sosyologdum Aile Bakanlığı'nda, yaşlılar ve engelliler bölümünde çalışıyordum, bilgi birikimim var. Bunu da engelliler lehine kullanacağım. Kürsüden emek sorununu konuşan, engellilerin sorununu konuşan, emekçilerin sorununu konuşan, KHK'leri konuşan, cezaevi işkencesinin mağduru olarak cezaevini konuşan, ayrımsız gayrımsız işkence görenleri konuşan, onların da sesi olan bir vekil olmayı tercih ederim. Cezaevinde anne sütüne bağlı 700 bebek var. Onların özgürce anne sütüne kavuşabilmesi için de özel bir çaba göstereceğim. 
 
SİZ SATMASINI İYİ BİLİRSİNİZ
 
Erdoğan'ın “Komünistler 'köprüyü satarız' dedi, Özal 'sattırmam' dedi” şeklindeki açıklamasını sosyalist görüşlü biri olarak nasıl değerlendiriyorsun?
 
Ben Türkiye'yi pazarlamakla mükellefim diyen biri söyledi bu sözü. Yani trajik bir şey. Bir de onun bakanı vardı Unakıtan. Babalar gibi satarım demişti. Özelleştirmenin şahı durumundaki kişi. Özal'ın da bu konuda bir videosu var. O dönemde köprüyü satamazsın orası kamu malı dendiğinde sol bir düşünceden birisi, o 'Satarım hem de nasıl satarım' diyen bir kişi. Yani Tayyip Erdoğan ya çarpıtıyor ya yalan söylüyor ya da insanları salak zannediyor. Türkiye'de sosyalistler sürekli kamudan yana olmuştur. Kamu demek halk demektir. Köprülerin ücretsiz olması, halka açılmasını istemiştir. Her türlü özelleştirmenin karşısında durmuştur. Kendisinin siyasi geleneği diye adlandırdığı Adnan Menderes Türkiye'yi küçük Amerika yapacağım demiştir. Sonra Özal 24 Ocak kararlarıyla, neoliberal politikalarla özelleştirmedik bir şey bırakmamıştır. Halkın birikimlerini sermayeye peşkeş çekmiştir. Arazi parasının bile yarısını satmış, bu sattıklarını da devlet bankasının kredisiyle yapmıştır. AKP'nin geleneği zaten özelleştirmeci, talancı bir gelenektir. Yeraltı zenginliklerini, yerüstü zenginliklerini sermayeye satan bir gelenektir. Biz onların diliyle konuşalım, siz satmasını iyi bilirsiniz.