Eğitimde tasarruf tedbirleri: ikinci öğretim, internet faturaları, ÖMK
Tüm bu tablo bağlamında kontenjan düşürülmesi ve ikinci öğretimlerin kapatılması kararı bir nitelik kazandırma değil erken işçileştirme adımı olarak okunmalı, sınıfsal yönüyle incelenmelidir. Yoksul çocuklarına artık işsiz kalınacağı açık bir "umut diploması" bile pazarlanmamaktadır. Eğitimdeki tüm bu düzenlemeler bizlere işçi sınıfı, kamu emekçileri ve gençliğin daha kaynaşık hale geleceği ve ayrımların blurlaşacağı bir döneme hazırlıyor.
Bir süredir Mehmet Şimşek'in orta vadeli planını ve getirdiği kamuda tasarruf tedbirlerini konuşurken bu programın eğitimdeki yansımalarını da görüyoruz. YÖK'ten gelen ikinci öğretim programlarının kaldırılması ve çokça üniversitede kontenjanlarda azalmaya gidilmesi düzenlemesi, Yusuf Tekin'in internet faturası yakınması ve bir süredir eğitim emekçilerinin karşısında eylemde olduğu yeni Öğretmenlık Meslek Kanunu'nu yeni dönem ekonomi politikalarından bağımsız olmadığı söylenebilir.
Geçen hafta YÖK yaptığı açıklamada devlet üniversitelerinde ikinci öğretimlerin kaldırıldığını açıkladı. Devamında gelen açıklamasında ise "İkinci öğretimlerin verimsiz olduğuna dair bilgiler alıyoruz." dedi. Ancak ikinci öğretim programları vakıf üniversitelerinde varlığını koruyor. Bu ikilem bizlere gösteriyor ki devlet üniversitelerinde ikinci öğretimler varlığı itibariyle devlet tarafından bir yük olarak görülmekte. Keza bu son düzenlenmeden de önce tablo böyle idi, bunun için de bu programa kayıt olan öğrencilerden harç alınmaktaydı. İkinci öğretimlerin devlet için doğurduğu maddi yüke ek olarak liselerden hallice devlet daireleri gibi yönetilen üniversiteler için ek "operasyonel ve idari yükler" oluşturduğunu tahmin etmek zor değil. YÖK başkanının açıklamasında yer alan "Hocaların o vakitte işleri oluyor… Dersleri erken başlatıyorlar…" ifadeleri ise bu devlet dairelerinin iç dinamiklerine ve idare edilişine dair bize çok şey söylüyor.
İkinci öğretim programlarının verimsiz olduğu bahanelerin ardına sığınılarak alınmış bu kararın; dersliklerin geç vakitte de açılması, personel temini ve bu işin idaresine yönelik üniversite yönetimlerinin "Bir de bununla mı uğraşacağız"cı olarak özetlenebilecek tavrından dolayı alındığını YÖK başkanının açıklamalarından anlayabiliyoruz. Ayrıca ikinci öğretim programlarının zaten bir kambur olarak görüldüğü ve bu yüzden yıllardır parasız eğitimin dışında tutulduğu de göz önüne alındığında bu programlarla ilgili sorunun verim veya nitelik olmadığı görülebilmektedir.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin birkaç gün önceki bir açıklamasındaki "Bütün okullarımızdaki internet bağlantısının faturasını bakanlık olarak biz ödüyoruz. Bakın bu bedava değil." sözleriyle de Hababam Sınıfı'nın patron-müdürü konuşuyormuşçasına bir serzeniş duyuluyor. Elektrik, su, masa, sandalye kadar temel seviyede bir ihtiyaç olan interneti bile bir yükmüş gibi anlatan bu bakan da "kamuda tasarruf tedbirlerinden" nasibini almış gibi duruyor.
Yeni ekonomi yönetiminin eğitimde bir diğer yansıması da binlerce eğitim ve bilim emekçisinin eylemde olma sebebi olan yeni Öğretmenlik Meslek Kanunu. Geçtiğimiz hafta Ankara'da toplanan yüzlerce eğitim emekçisi, "…öğretmenlerin ekonomik sorunlarına çözüm üretmeyen, eşit işe eşit ücret ilkesini ortadan kaldıran, özlük haklarımızı zayıflatan ve öğretmenler arasındaki ayrımcılığı ve eşitsizliği derinleştiren Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun derhal geri çekilmesini istiyoruz" talebiyle ÖMK'nın görüşüldüğü meclise yürüyerek sözlerini duyurmak isterken polis saldırısına uğradı. Öğretmenlerin ücret ve yeni atamalar yapılması taleplerine biber gazı ve tazyikli su ile müdahale eden devletin "kamuda tasarruf tedbirlerinin" muhatabı yine yanlış taraf oldu.
AKP'nin eğitim politikasında özgün bir yere oturttuğu üniversitelerde bir süre önceye kadar her kentte üniversite açmak, üniversitelerin niteliğini ikinci plana atarak öğrenci nüfusunu artırıp genç işsizliği ertelemek oluşturuyordu. Kentlerde oluşan bu öğrenci nüfusu da bir yandan kentlere ekonomik hareketlilik kazandırma işlevi görüyordu. Son yıllarda toplumun geniş tabanına doğrudan etki eden yoksullaşma krizi ve sermayenin derinleşen krizleri de rejimi birçok politikasında değişikliğe götürdü. Tüm bu çalkantıların arasında Mehmet Şimşek'in ekonomi üzerindeki OVP'si gibi rejimin istihdam, eğitim ve gençlik üzerindeki politikaları da şekillenmeye gitti. Kentlerde yaratılan öğrenci yığınları bırakalım kentler için ekonomik hacim yaratmayı, kendi ihtiyaçlarını karşılamak için iş gücüne katılan ve çalışırken bir yandan da okumaya çalışan bir konuma düştü. Uzun yıllardır üniversite kontenjanlarının artırılması politikaları artık yerini eğitim programlarının kapatıldığı, kontenjanların düşürüldüğü düzenlemelere bıraktı.
Sermayenin kâr artışındaki krizlerinin derinleşmesiyle birlikte, devletin eğitim politikalarında öğrenci nüfusu artırarak işsizliği azaltma yol haritası artık yerini olabildiğince genç yaşta proleterleşmeye, genç ve çocuk emeğini yaygınlaştırmaya, liselilerden "meslek edindirme" sosuna buladığı politikalar ile ucuz iş gücü ordusu yaratmaya bıraktı. Sermayenin derinleşen krizine yeni sömürü çarkları ile cevap bulmaya çalışan devlet politikaları, gençlerin niteliksiz eğitime dahi erişimini zorlaştırdı, emekçi-yoksul gençliği ise doğrudan "eğitim merkezi" tabelası taşıyan atölyelere ve fabrikalara mahkum kıldı. Diplomasının iş bulurken kolaylık sağlaması umuduyla üniversiteye giden gençler ise mezuniyet sonrası bir kenara dursun, okurken çalışacağı işlerin peşinde yıllarını geçirdi. Geleceksizlik ve umutsuzluk buhranı arasında sürüklenen üniversiteli gençlik hizmet sektörünün kayıtsız, ucuz ve "esnek" iş gücünü oluşturdu.
Devlet artık eğitime dair her şeyi bir yük olarak görüyor, işsizliği ertelemek bir kenara dursun gençleri ve çocukların işçileştirilmesini mecbur bırakıyor. Öğretmen atamalarını yapmayarak diplomalı öğretmenleri başka yerlerde iş gücüne katmayı amaçlıyor, internet faturası ödemeyi yük görüyor, liseleri üçte bir maaşla çocuk işçi çalıştıran MESEM'ler ile ikame ediyor. Rejim, meslek edindirme ve nitelik söylemlerini ise sadece kendi geleceğini çizme şansı dahi vermeden emek hayatına attığı, proleterleştirdiği gençlik yığınlarını gizlemek ve suçlarını örtbas etmek için bir örtü olarak kullanıyor.
Tüm bu tablo bağlamında kontenjan düşürülmesi ve ikinci öğretimlerin kapatılması kararı bir nitelik kazandırma değil erken işçileştirme adımı olarak okunmalı, sınıfsal yönüyle incelenmelidir. Yoksul çocuklarına artık işsiz kalınacağı açık bir "umut diploması" bile pazarlanmamaktadır. Eğitimdeki tüm bu düzenlemeler bizlere işçi sınıfı, kamu emekçileri ve gençliğin daha kaynaşık hale geleceği ve ayrımların blurlaşacağı bir döneme hazırlıyor.
*Bahadır Çağırgan'ın Özgür Gençlik'te yayınlanan yazısının aslına buradan ulaşabilirsiniz.