25 Kasım 2024 Pazartesi

Efe Dağlı yazdı | Tahterevalli siyaseti

AKP, iktidarda kalmak için her şeyi yapacaktır. Gücünü koruyan, çizgisini bozmayan, kitle iletişimini kuvvetle sürdüren hamle üstünlüğüne sahip olur. CHP-İYİP ittifakı da en geniş ittifak stratejisini uygulayacaktır. Her iki blok açısından "Kürt oyları" anahtar işleminde. Bundan sonraki zaman aralığında iki blokun da açıkça ya da örtük biçimlerle buna yönelmesi kaçınılmaz. Halkın vaatlere karnı tok ve muhtemelen açık, somut, sorumluluk üstlenen adımlar olmadan oyunu almak bir yana Kürt halkıyla diyalog imkanları dahi bulamayacaklar.

Faşist şef Erdoğan'ın son iki yıldaki en önemli hatalarından biri, ilkin yok saydığı, ardından türlü biçimde itham ettiği Meral Akşener ve partisini (İYİP) 'yerli ve milli' sayıp işbirliği teklifinde bulunmasıydı.

O günden sonra AKP, kendi içinden uçan-kaçan oylar için açık bir adrese işaret etmiş oldu. Pratik politika böyledir. Boş bulunup iki cümle etmek ya da dünkü sorunu düşünmeden konuşmak başa bela açar. İYİP bu hatanın ekmeğini yedi. Şimdilerde baraj sorunu yok ve hem AKP hem MHP'den (eskiden birbirlerine giderek yüzde 50'yi korurken) kaçan oylar orada birikiyor. Akşener sahaya-sokağa inme ve yüz yüze temas etme stratejisiyle ilgiyi sabitlemeye çalışıyor. Sahada olan kazanır, İYİP bu bahiste diğer bütün politik adreslerden faal.

AKP'nin içinden çıkan iki parti de, kendi medyalarının gürültüsüne karşın ilgi görmedi. AKP hizbi gibi davranan Davutoğlu'nun faşizan perspektifle kurduğu parti onlar için de hayal kırıklığı oldu.

Babacan partisi bir ara Yeni Demokrasi Partisi'nin ilerlediği hattı zorladı ama oradan iş çıkmayacağını anlayınca geleneksel sağ siyasetçi tarzına döndü, buna muhafazakarlığı ekledi. Egemen siyasetin belli kalıpları var. Mesela AKP'den kaçışın CHP'ye kitlesel yönelimi imkansıza yakın. CHP'nin de kendi dertleri var. Ulusalcı faşist Muharrem İnce partisi oradan çıktı. Hala içinde birçok hizip var. Tanju Özcan gibi mide bulandırıcı faşist isimler istisna değil. Daha çok Kılıçdaroğlu'nun kişisel çabasıyla da karakterize olan son yöneliminin CHP'nin kurumsal kimliğine dönüşmesi imkansıza yakın.

Akşener partisi de açıkça ırkçı bir 'parti' çıkardı bünyesinden. İstihbarata düşkün, ırkçı, güvenlik bürokrasisiyle içli dışlı geçmişi bulunan Ümit Özdağ 'zafer' adı verilen bu ırkçı güruhun liderliğine aday. Ancak Avrupa'da muadilleri güçlenen bu ırkçı çıkışın Türkiye'de büyüme ihtimali az. Zira aynı bloktaki partilerin tümünde az çok ırkçı esintiler var. Sümenaltı etmeyi seven Türk siyaset folklorunda kitleler ırkçılığını deklere etmiş bir adrese oy vermez. En azından siyasetin bilinen kuralları tepetaklak olmadan.

Akşener partisinin yöneldiği alan tipik Türk politika sağı ile milliyetçiliğin alaşımı gibiydi. MHP'nin ilgi alanlarını eşeledi, onunla oralarda cebelleşti, hatta kadro devşirdi. Devlet tapıncını öne çıkaran Akşener'in esneme kapasitesi MHP'den gelişkin. Gençlerle etkileşimi önemsemesi onu buna mecbur ediyor.

Akşener, kendisini iktidar blokunun gerçek alternatifi olarak öne çıkarırken CHP ile ittifakın ilelebet olmadığını, "tek başına iktidar" vaadiyle beraber sunuyor. Asla CHP'ye oy vermeyeceğini söyleyen toplam kitlede İYİP, bu nedenlerle, ikinci adrese dönüyor. Şu sıralar bürokrasideki kıpırdanma ve arşivlerden çıkarılıp servis edilen belgelerin bu durumla ilişkisi var. Bürokrasi kıpırdıyorsa, en kısadan Türkiye'de, iktidar değişikliğinin kokusu alınmış demektir.

Herkesin sanki mutlakmış gibi görülen iktidar değişimine göre pozisyon alması ilginç ve dikkate değer. Siyasette eğilimler ve kanaatler somut gerçekten daha önemli olabilir. Türkiye'de olan bu.

Erdoğan'ın kendisi açısından hataya dönen açıklaması süregelen farklılıktan kurtulmak için atabileceği iki adımdan biriydi. Reddedildi. Şimdi iki tarafın bürokrasiyle ilişkisi 1990'lardaki DYP-ANAP ilişki ve gerilimini andırıyor. Orada da türlü tuzaklar vardı ve bir özel savaş dönemiydi ki 'vatanseverlik' adı altında iktidardaki Çiller kontrgerillayı kurumsal olarak sahipleniyordu.

Erdoğan'ın diğer yolu Kürtlerle bir biçimde barışmaktı. Kürt nüfus elini AKP'den çekince oy oranının ve daha önemlisi ikna kapasitesinin düştüğünde mutabakat var zira. HDP'yi kırıp geçirerek ve üstünden atlayarak Kürtlere seslenme taktiği uçakların, silahların, droneların uğultusu/gürültüsü arasında eridi gitti.

Kadro kırımına rağmen Kürt siyasal hareketiyle Kürt nüfus arasındaki bağ, AKP'nin oraya yerleşebileceği kadar gevşek değildi. AKP de 'dışarıdan' ve 'yabancı' olduğunu kurduğu özel harp düzeniyle göstermişti. Son Diyarbakır ziyaretinin fiyaskoyla sonuçlanması, halktaki AKP bıkkınlığının kopuş hissiyatıyla iç içe geçtiğini ortaya koymuştu.

AKP kişi partisi niteliğinde. MHP, Bahçeli eliyle kişi partisine dönüştürülüyor. İYİP'in orayı da temsil eder bir akım mı olacağı kişi partisi mi olacağını zaman gösterecek. CHP bir akım. HDP de, kişilerden bağımsız olarak bir akım.

Şu nedenle belirtildi bunlar: AKP, iktidarda kalmak için her şeyi yapacaktır. Gücünü koruyan, çizgisini bozmayan, kitle iletişimini kuvvetle sürdüren hamle üstünlüğüne sahip olur. CHP-İYİP ittifakı da en geniş ittifak stratejisini uygulayacaktır. Her iki blok açısından "Kürt oyları" anahtar işleminde. Bundan sonraki zaman aralığında iki blokun da açıkça ya da örtük biçimlerle buna yönelmesi kaçınılmaz. Halkın vaatlere karnı tok ve muhtemelen açık, somut, sorumluluk üstlenen adımlar olmadan oyunu almak bir yana Kürt halkıyla diyalog imkanları dahi bulamayacaklar.

AKP'nin siyaset tarzı kendinden umut kesilmemesi üzerine kurulu. Vaat eder, zaman ister ve muhatabı verilen sözlerin gerçekleşmesini beklerken o yürür gider. İttifak kurmak, bozmak bu nedenle sıradandır. Doktriner partilerin hantallığını onlara karşı başarıyla kullanır.

Şimdilerde Kürt meselesi etrafında bir kez daha vaat mevsimine girildi. Anayasa, TCK'nın yeniden tasnifi ve son günlerde 'genel af' dedikodusu bunlardan bağımsız değil. Ancak giderek 'kendi çalıp kendi oynuyor' AKP. Yanında MHP varken sözleri giderek hafifliyor.

İktidar partisi bunları sürdürecektir. Sopa politikasını da aynı anda uygulayacağı kesin. Vaatler ne olursa olsun şu son derece somut hakikati hatırlamalı ve önüne koymalı. 'Çözüm süreci' adı verilen ve yıllara yayılan görüşmeler döneminde AKP, sayısı 100'ü bulmayan ağır hasta politik tutsakları tahliye ettirmedi ve Davutoğlu çıkıp bunu övünerek TV'de anlattı. Tenezzül çizgi ve hasımlık düzeyi buralarda olan bir politik muhatap ne söylerse söylesin ikna ediciliği tekrar kazanamaz.

AKP'nin ciddi bir kadro kaybı var ve bu sürüyor. Günden güne devlet mekanizmasının daha bağlı ama niteliksiz idarecilerle doldurulması ve bunun pratik sonuçları Akşener'in dolaylı yedeğine dönüyor. Akşener, iktidar kaybı halinde AKP'deki toplu çöküş-çözülüşü öngördüğü için bütün hazırlığını "devleti kurtaran" lider rolüne çalışıyor.

Böyle bir atmosferde geçiş dönemi cumhurbaşkanı olmak Kılıçdaroğlu, parlamenter sisteme dönüşle birlikte güçlü başbakan figürü olmak Akşener modeli bu perspektife uygun. Her halükarda, teşkilatlanmayı ciddiye alarak sonuçta kendisinin kazanacağı sarsıntılı bir döneme hazırlanıyor Akşener.

Tükeniş bariz. İktidar ve muhalefet bloku bunu şeflik tarzında veya parlamenter biçimde, her halükarda restorasyon yoluyla onarma ve devleti yeniden ayağa kaldırma hesabında.

Sahada olan, bilhassa dönüşüm-bunalım momentlerinde kitlelerle istikrarlı temasını sürdüren inisiyatif üstünlüğü elde eder. Türkiye emekçi solunun genetiğinde bu var, en geniş kitleleri kapsayacak biçimde yeniden canlandırılabilir. Seçim gibi sabit gündemler için değil, siyasal özgürlükler, devrimini ifade eden demokratik halk cumhuriyetine hazırlık için. Büyük imkanların belirdiği bir dönemdeyiz. Heba olmaması bizim çalışma tutkumuza bağlı.