Efe Dağlı yazdı | 'Konu kapanmıştır' mıdır?!
Polis-adliye mekanizmasının rakipleri tasfiye aracına dönüştürülmesi ısrarı iktidar bloğunun aceleci olduğuna işaret ediyor. Tahammül eşikleri bu nedenle düşük. Sinirleri aynı sebeple laçka. Kontrol kaybı korkusu salkım saçak paniğe dönüşüveriyor. Bu gibi durumlarda düşman bellenen kim varsa tamamını en elverişli şartlarda çatışma sahasına çekmek. Yaşam tarzı ve inançlar etrafındaki gerilim politikasıyla hakaret fırtınası o amaçla bağlıdır. Oraya gelindiğinde iktidar bloğunun dili bütün faşizmlerin alaşımı halinde.
Başa çıkılamayan meseleleri bir biçimde bastırarak kapatmak Türkiye'deki siyasal iktidarların müşterek noktalarındandır. En son Devlet Bahçeli, Canan Kaftancıoğlu'na siyasi yasak getiren ceza kararlarını böyle yorumladı. Ona kalırsa 'konu kapanmıştı.'
Bahçeli bakımından konuyu kapamak polis-adliye marifetiyle kotarılan bütün işlerin arkasında durmak anlamı taşıyor: Gezi, Kavala, Yüksekdağ, Demirtaş ve geriye dönük ceza kararlarıyla biten bütün yargılamaları da kapsıyor.
Fiili ortak AKP de giderek o dile yaslanıyor. Sözgelimi İsveç ve Finlandiya'nın olası NATO'ya üyelik başvurularını veto edeceğini alenen duyurdu. Erdoğan konuyu "terör" argümanlarıyla çerçeveledi. Kısa zaman önce bu ülkelerden en az birini NATO'ya katılmaya teşvik edenin AKP iktidarı olması, artık kanıksanan tutumlardan biri.
MHP'nin 'konu kapanmıştır' çıkışı esnemeye açık olmayan dümdüz bir pozisyon alışı anlatıyor. Kendi varoluşunu NATO kontrgerilla düzenek ve ihtiyaçlarına borçlu olan sivil faşist bir hareket olmak bugünkü konjonktürel farklılaşmayı izah etmese bile halihazırdaki konumlanışı böyle.
AKP ise siyasi tüccarlık üstbaşlığı ve 'at pazarlığı' etrafında yargılandığı için sinekten yağ çıkarmayı bile önemser. O arada nereye savrulduğunu pek önemsemez. "El etek öpmekle dudak aşınmaz" deyimi, AKP'nin en çaresiz olduğu şu son yılların temel davranış çizgisini anlatma kabiliyetine sahip.
Sıralamakla bitmez: Bütün Ortadoğu siyaseti böyle. BAE-Suudi Arabistan ilişkileri, Mısır'la gelgitli haller yine böyle. Örnekten bol ne var. Hepsini kesen ve soyutlamaya olanak tanıyan detay, AKP'nin iktidar konumunu sürdürmek için akla gelebilecek her yolu zorlayacağı kararıdır. Bu, muhakkak sandık hilesi anlamına gelmez ve oraya daraltılamaz.
Tabii yatıp kalkıp her tartışmaya "terör"ü dahil etmek hiç de halisane değil. Erdoğan'ın "Kuzey Irak'ta ne yaptıysak Suriye'nin kuzeyinde aynısını yaparız" demesi ve doğrudan ABD'ye seslenmesi siyasal şımarıklık, ne oldum deliliği değil kurucu ulus devlet kodlarına bu argümantasyonla hedef olmaktan kurtulma, kendi siyasal çizgisini, bu bağlamda "unutturma" arayışına içkin olduğu için bir light motif olarak sürecektir. Pazarlık payı en az olan bu başlık bile, belli özel şartlarda tartışma konusu olabilecektir diğer yandan.
Kitle iletişim kanallarıyla sarf edilen sözlerle kapalı kapılar, özel görüşmeler esnasında söylenenler arasında en büyük açı farkı AKP iktidarı döneminde meydana geldi. Dolayısıyla MHP'den farklı olarak AKP'nin tutarsızlıklar silsilesi şiddetlenecektir.
Polis-adliye mekanizmasının rakipleri tasfiye aracına dönüştürülmesi ısrarı iktidar bloğunun aceleci olduğuna işaret ediyor. Tahammül eşikleri bu nedenle düşük. Sinirleri aynı sebeple laçka. Kontrol kaybı korkusu salkım saçak paniğe dönüşüveriyor.
Bu gibi durumlarda düşman bellenen kim varsa tamamını en elverişli şartlarda çatışma sahasına çekmek. Yaşam tarzı ve inançlar etrafındaki gerilim politikasıyla hakaret fırtınası o amaçla bağlıdır. Oraya gelindiğinde iktidar bloğunun dili bütün faşizmlerin alaşımı halinde.
Son zamanlarda bir kurumsal tavır olarak değil Kılıçdaroğlu'nun programatik amaçları nedeniyle, CHP idarecileri o denkleme hapsolmaktan kaçındıkça eski defterler açılıyor, geniş kitlelerdeki tek parti CHP'si imajı türlü arkeolojik kazılarla diriltiliyor. Kılıçdaroğlu'nu meselenin içine çeken ancak henüz istendiği gibi verim alınamayan bu oyun bizzat üreticisinin teşhirine elverişli malzeme sunuyor. AKP-MHP bloğunun bir türlü yüzde otuzlar bandından yukarı çıkamaması biraz da bundan.
CHP kurumsal kimliğinde herhangi bir değişim yok. Devletin asıl sahibi hissiyatıyla, türlü bağlaşıklar ile beraber, devleti AKP'den geri alma hayali hatırına halihazırdaki hamlelere katlanılıyor. İlk fırsatta geleneksel CHP kimliği dışa vuracaktır. Kişilere bağlı konjonktürel-taktik adımlar kurumsal stratejik çizgiye yenilir. Kılıçdaroğlu bu nedenle de kazanmaya mecburdur. Yenilgi buhrandır. AKP bakımından da durum farksız. Her halükarda bizi sütliman günler değil kaos bekliyor. MHP nispeten rahat, o yeni dönemin vesayet merkezi olmaya aday. AKP'nin yenilgisi, olası yargılama furyası gibi Türkiye siyaseti bakımından pek de yadırgatıcı ve istisnai olmayan rövanşizm ortamında MHP şimdiki ortağının akıbetinden özerk bir konuma kilitlenecektir.
Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt sorunu defalarca "kapatıldı" ama o her defasında türlü yollarla yeniden ortaya çıktı. Benzeri devrimci hareketi imha yoluyla o meselenin üstünün kapatılması iddialarıyla ilgili de geçerli.
Dolayısıyla şimdiki kesin hüküm içeren cümleler de sonuç vermeyecektir. Siyasal sorunlar adli tedbirlerle bastırılamaz. Şovenizm ve siyasal muhafazakarlık, toplumsal ortalamayı arkalayarak sonuç elde etme girişimleridir, ancak akim kalacaktır. Kürt siyasal hareketinin bunca imha çabalarına ve psikolojik operasyonlara rağmen kitle desteğini artırarak yol yürümesi yeterince açık bir kanıttır. Bir çökertme planı vardı, ne oldu sahi, neden sonuç vermedi?! O zamanlar da alınan bir kararla mesela kapanmamış mıydı?
Siyasal özgürlük sorunu güncel bir meseledir. Gelip oraya dayanan hiçbir konu kapatılamaz. Ancak çözümü de iktidar sahiplerinin vaatleri ya da kararlarıyla olamaz. Milyonları ilgilendiren konular, onların sahada aktif, somut mücadeleleriyle hal yoluna konulabilir. Aynı içeriğe sahip olan Türkiye Halk Cumhuriyeti hedefi en geniş bileşenli devrimci demokrasi mücadelesi için elverişli bir zemin sunuyor. Hayata geçirmek gayet mümkün.