10 Kasım 2024 Pazar

Direnişin ve onurun mevzisi: Bizim adımız Cumartesi

Bir kez daha açığa çıkmıştır ki, adalet ve vicdan mücadelesi faşizme karşı mücadeledir. Faşizm yıkılmadan adalet ve özgürlük elde edilemez. Fakat faşizme karşı mücadele, aynı zamanda halklarımızın en değerli evlatlarının kanlarıyla yazılmış değerlerinin savunulması, sahiplenilmesi mücadelesidir.
Cumartesi Annelerinin 700. haftasına yapılan saldırı ve sonrasında yapılan açıklamalar ile bundan sonra Galatasar Meydanı'nda yapılacak eylemlere izin verilmeyeceği görülüyor. Atılım Gazetesi'nin bu haftaki Gündem yazısı bu konuya değindi.
 
Atılım Gazetesinin Gündem yazısı şöyle:
 
Cumartesi Annelerinin 700. hafta oturma eyleminin yasaklanması, saldırı ve gözaltılar karşısında gelişen tepkiler ve direniş, bu eylemin toplumun politik vicdan ve ahlakında ne kadar derin, köklü ve geri alınamaz bir güç merkezi olduğunu bir kez daha gösterdi.
 
Vicdan ve adalet Emine Ananın ve analarımızın, Cumartesi insanlarının onurlu duruşunda varlığını kanıtladı. Böylece bu toprakların yabancısı olmadığı direniş bilincini ve Gezi ruhunu yeniden görünür kıldı. Katılımcılardan birinin, “Gezi'den bu yana ilk defa böyle kararlı bir kitle gördüm” demesi her şeyi özetliyor. Gezi direnişi, bu toplumun bağrındaki öfke, umut ve kararlılığın en belirgin biçimi olarak sadece ezilenlerin aklında ve bilincinde değil; aynı zamanda politik İslamcı faşist diktatörlüğün gözünde de ne denli derin tehdit algısı oluşturduğunu gösterdi. Faşist diktatörün ortada bir şey yokken bile Gezi'yi sürekli hedef tahtasına koyması ve gördüğü halüsinasyonlar durumu tarif etmeye yeter. Gerçekte Cumartesi insanlarının eylemi etrafında biriken, toplanan, birleşen asıl olarak Gezi kitlesidir.
 
Faşist rejimin tüm korku ve hezeyanlarına, gözden düşürme çabalarına rağmen Cumartesi ve Gezi,  halklarımızın ve ilerici insanlığın belleğinde tarihsel bir güç yaratarak gelecek kuşaklara muazzam bir mücadele dinamizmi kazandırmaktadır.
 
Anaların adalet ve vicdan çığlığında toplumun tüm kesimlerinin sesi yankılanmıştır. Soma'da diri diri gömülen 301 işçinin ailelerinin, Ankara ve Suruç'ta IŞİD-kontrgerilla işbirliğiyle katledilenlerin, Roboskî'nin, Berkin'in, Hrant'ın, Tahir Elçi'nin ve buraya sığmayacak kadar çok adalet arayıcısının sesidir Cumartesi meydanında yankılanan. Faşist rejim o kadar çok suç işlemiştir ki, ezilenlerin ve gadre uğrayanların haklı nefretini üzerinde toplamaktadır. Bu nedenle de korkmaktadır. Faşist saldırıların anaların adalet arayışını hedeflemesi bunun kanıtı olabilir ancak.
 
700. haftanın ortaya çıkardığı diğer bir gerçek de, bir kez daha HDP'li vekillerde somutlanan, HDP'nin yaratmış olduğu direniş ruhunun maya tuttuğudur. Güçlü ve birleşik bir direnişle bu rejimin geriletilebileceğini, yenilebileceğini, en kirli aklın, en kirli yöntemlerinin bugün aldığı biçimlere rağmen rejimin yenilgisini göstermiştir. Hangi kirli yöntemleri devreye sokarsa soksun, faşizmin yenilgisi kaçınılmaz olacaktır.
 
Cumartesi insanlarının eylemi faşizme karşı mücadelenin güç kaynaklarını, 23 yıldır kesintisiz olarak sürdürülen eylemin sürekliliğinin beslendiği zemini, anaların eyleminin sürekliliğini sağlayan meşruiyetin gücünü açıklamaktadır.
 
Bugünkü politik İslamcı faşist diktatörlüğün meşruiyeti yoktur. Saray'da somutlanan faşizm, yasaların gücü, faşist devlet aygıtının fütursuzluğu dışında bir güce de dayanmamaktadır. 700. haftada görülen budur. 82 yaşındaki Emine ananın sürüklenerek, iteklenerek, işkence edilerek gözaltına alınmaya çalışılması rejimin bekçilerinin ne kadar çaresiz olduklarının kanıtı olmuştur.
 
Güç kaynaklarını halklarımızın vicdan, adalet arayışı ve meşruiyetinden alan Cumartesi eyleminin bu topraklarda yarattığı değerler elbette ki hep var olacaktır. Fakat burada görmemiz gereken şey, faşist saldırganlıkla rejimin yenilgiye yazgılı geleceğini hazırlıyor olmasıdır. Rejim, içsel ve dışsal faktörler nedeniyle de güçsüzdür. Saray'ın attığı her adımı, yaptığı her konuşmayı güç gösterisine dönüştürmesi bunun kanıtıdır.
 
1995 yılında gözaltında kayıplara karşı mücadelenin tüm topluma mal ettiği “Susma sustukça sıra sana gelecek” şiarı, toplumsal vicdan körelmesine, kayıtsızlığa, seyirciliğe karşı toplumsal duyarlılığı geliştirmede önemli bir rol oynamıştı. Bugün de 700. haftada yapılan eyleme saldırıya karşı susan, seyreden herkesin yaşadığı vicdan körelmesinin toplumsal çürüme ile bağını açığa çıkardı. Çocuklarını, kardeşlerini, anne ve babalarını arayan insanlara evlatlarının bir parçasını ve ziyaret edecekleri bir mezarı çok gören bir devlet gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu, dün de böyleydi bugün de böyledir. Devletin “beka” kaygı ve korkusu sürdükçe de böyle olacaktır. Dün “Bir tuğla çekersem bina yıkılır” diyen Ağarlar, Çillerler; Süleyman Soylu şahsında “beka” duvarını halklarımızın en güzide, onurlu evlatlarının cesetleri üzerinden yükseltmeye çalışıyorlar.
 
Dün Ağarlar, Çillerler gelişen toplumsal mücadele karşısında çaresizleşmişti. Yargılanmaktan ve tutuklanmaktan imtina olamadılar; fakat kitle hareketinin gücü faşist katliamcıları devirmeye yetmediği için de bugün yeniden iktidardırlar.
 
Fakat bu devranın hep böyle süreceğini sanan, yaptıklarının/ettiklerinin yanlarına kâr kalacağını düşünen faşist katliamcıların er geç yargılanacağının ve iktidarın iliklerine kadar çürümüşlük içinde zehirlendiğinin göstergesi olmuştur.
 
İşkenceci, katliamcı iktidarlar gidecek; fakat adalet, onur ve özgürlük yok olmadıkça Cumartesi ve Gezi hep var olacaktır. Bu eylemi sönümlendirebilecek tek şey gözaltına alan, işkence eden, kaybeden sorumluların açığa çıkarılıp yargılanması ve hak ettiği cezayı almasıdır. Bunun yapılmadığı koşullarda gözaltında kaybetme politikası sona ermez, biçim değiştirerek devam eder.
 
Gelecek, katliamcıların ve işkencecilerin değil; birleşen halkların eseri olacaktır. Cumartesi, bu geleceğin sembolüdür. Saldırılar sadece bugüne değil, geleceğedir de. Kadınların, gençlerin, yoksulların Cumartesileri olamasın diyedir. 700. hafta, her yerde Cumartesi analarının ruhunu ördüğümüzde demokrasi ve özgürlüklerin de yolu açılabileceğini gösterdi. Bu nedenle Cumartesi analarının etrafında oluşacak birleşik halka önemlidir. Cumartesi eylemi, aynı zamanda faşizme karşı birleşik mücadelenin örgütlenmesi ve geliştirilmesinin de zeminini oluşturmaktadır.
 
Faşist rejim neye saldırıyor? Yasaklama ve saldırılarının amacı ne? Devletin devrimciliğin vicdan, adalet ve özgürlüğün bu toplumda ihtiyaç duyduğu simge ve simgelere saldırması tesadüf değildir. Cumartesi Anneleri, tüm dünyanın gözünde Plaza De Mayo analarının eylemi gibi evrensel bir simgedir. Bu simgenin değersizleştirilmesi, gözden düşürülmesi ve ortadan kaldırılması faşist rejimin amaçları arasındadır. 1997-1998 yıllarında devlet, gözaltında kayıplar mücadelesinin toplumda yarattığı etkiyi kırmak, siyasi hedeflerinden saptırmak için alternatif “kayıp otobüsü” ve asker ailelerini çıkarmıştı. Fakat Cumartesi'nin haklı ve güçlü toplumsal zemini bu psikolojik savaş biçimini boşa düşürmüştü. Şimdi Cumartesi Analarına yönelik psikolojik savaş başka biçimlerde sürdürülmeye çalışılmaktadır. Hasan Ocak yoldaşın şahsında geliştirilen bu psikolojik savaş, argümanları eskimiş, dayanaktan ve inandırıcılıktan yoksun faşist yalanlar manzumesidir. Zavallı bir çırpınıştır. Faşist psikolojik harp biçimlerinin gücü, Hasan Ocak gerçeğini ters yüz etmeye yetmez.
 
Bu topraklarda devrimci değerler direnişle, can bedeli fedakarlıkla, emek ve onurla yaratılmış, halklarımızın bilincinde kök salmıştır. Hiçbir faşist yalan makinesi tarafından ortadan kaldırılamayacak kadar güçlüdür.
 
Politik İslamcı faşist rejim, kendisini reorganize etme çabasını devrimci değerlere ve devrimci sembollere saldırıyla, onları ortadan kaldırma çabası ile tamamlamaya çalışıyor. Son yıllarda giderek artan bir biçimde şehit cenazelerine, şehit anmalarına, şehitlerin mezarlarına saldırıyor.
 
Bir kez daha açığa çıkmıştır ki, adalet ve vicdan mücadelesi faşizme karşı mücadeledir. Faşizm yıkılmadan adalet ve özgürlük elde edilemez. Fakat faşizme karşı mücadele aynı zamanda halklarımızın en değerli evlatlarının kanlarıyla yazılmış değerlerin savunulması, sahiplenilmesi mücadelesidir.
 
Faşizmin soysuzluğu, insanlığa ve insanlığın yarattığı değerlere saldırıda kendisini gösteriyor. Ortadoğu'da IŞİD nasıl insanlığın ortak değerlerine, ahlak ve onuruna saldırdıysa bugün de faşist rejim aynısını yapmaktadır. Yoksa fark isimdedir, zihniyette fark yoktur. Halklar IŞİD'i nasıl yendiyse Saray'ı da direnişle yenecektir.
 
Sizin adınız zor, şiddet, yalan ve demagojidir. Bizim adımız onur, direniş ve adalettir. Bizim adımız Cumartesidir.