GÜNCEL
Direniş kazandırır
AKP-MHP şahsında faşist rejimin topyekün yenilgisinin koşulları olgunlaşıyor. Ezilenlerin saflarında büyüyen gerilimin devrimci bir sıçramaya dönüşmesi ve amaçlarına ulaşması direniş çizgisinin sürekliliğine bağlıdır. Hayatlarıyla bu çizgiyi yeniden belirginleştiren feda şehitleri başta gelmek üzere, analarımızın bizlere bıraktığı birinci ders budur. Direniş kazandırır.
Atılım gazetesinin 379. sayısındaki "Gündem" köşesinde; açlık grevi ve ölüm orucu direnişinin zaferini işleniyor.
Türkiye-Kuzey Kürdistan tarihinin en kitlesel ve uzun açlık grevi-ölüm orucu direnişlerinden biri daha 200. gününde zaferle sona erdi. Direnişin simgelerinden biri başlattığı açlık grevi ile sürecin önünü açan DTK Eşbaşkanı ve HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven ise diğerleri de zaferin 'bedel kapılarından geçilerek' elde edileceğini eylemleriyle gösteren 8 feda eylemcisi, direnişçiler ve annelerdir. Bu nedenle direniş üzerine söylenecek ilk söz, çıkarılacak ilk sonuç onlara dair olmalıdır.
Hatırlayalım... Saray faşizminin saldırganlığı dört koldan tırmandırdığı, tabiri caizse ortada durumun düzeleceğine dair gözle görülür hiç bir emarenin olmadığı bir zamanda başlamıştı direniş. DTK Eşbaşkanı ve HDP vekili Leyla Güven, İmralı'daki mutlak tecridin kaldırılarak Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'ın ailesi ve avukatlarıyla görüşme imkanının sağlanması talebiyle açlık grevine başladı. Bir çoğu açıkça ifade etmese de bu direnişin karşılık bulabileceğine dair muhalefet saflarında yaygın bir umutsuzluk vardı. Leyla Güven’in başlattığı direnişe ilk gerçek karşılık Güney Kürdistan'da açlık grevine başlayan Nasır Yağız ve zindanlardan geldi. Ve halka halka yayılarak hapishanelerde ve dışarıda binleri içine alan bir barikata dönüştü. Direnişin belli bir aşamasında Leyla Güven'in tahliye edilmesi ve uzun bir sürenin ardından İmralı kapılarının aile görüşüne açılması, süreci okuyanlar bakımından aşılan ilk eşik, direnişin ilk kazanımı anlamı taşıyordu. Ne var ki birçok kesim bunu tersinden okudu. AKP-MHP faşizminin bu hamlesini direnişin bir kazanımı olarak değil de 'elimizde ölmesin, sorumluluk bizde kalmasın' biçiminde okumayı tercih etti. Direnişçiler ise aksine bunu direnişi büyütmek için bir fırsat olarak gördü. Leyla Güven direnişi dışarıya taşıyarak, zindanlar ise kitlesel katılımlarla direniş mevzilerini tahkim ederek yaptı bunu. 1 Mart’tan itibaren açlık grevi eylemi binleri kapsayan bir düzey kazandı.
Eylemleriyle yolu açan ve yürünecek yolu gösteren direnişçiler, içte ve dışta bir dizi krizle karşı karşıya bulunan rejimin dayanma kapasitesini zorlayan bir denkleme yol açtılar.
Seçimler başta gelmek üzere süreç boyunca ortaya çıkan bir dizi gelişme, direnişin yönlendirici gücü altında şekillendi. Görmek isteyen gözler için, Kürdistan'da geriye doğru itilen halk-sokak hareketinin yeniden ileri doğru hareket etmeye başlamasında, 2019 Newroz meydanlarının son yılların en kitlesel kutlamalarına tanıklık etmesinde, seçim meydanlarının halk sokak hareketinin zeminine dönüşmesinde ve nihayetinde 31 Mart seçim sonuçlarında yani kayyumların büyük oranda sökülüp atılması ile Türkiye'de AKP-MHP ittifakının belli başlı büyük kentleri kaybetmesinde direniş temel domine edici güçtü.
Ne var ki 31 Mart seçim sonuçlarında CHP şahsında AKP-MHP faşizminden kurtuluş umudunu gören reformcu göz, direnişin tüm bu denklemin oluşmasında kurucu bir rol oynadığını göremedi. Direnişi çaresiz bir girişim, karşılıksız bir inat olarak görmeye devam etti. En yüksek, açık ve tehlikeli biçimine bir grup aydın ve sanatçının 'vazgeçin' çağrısında ulaşan bu görüş açısı şu ya da bu oranda emekçi sol güçlerde de yansımasını buldu. Direniş, sadece faşizme karşı değil kendi saflarındaki kararsızlıklara ve görüş açısı bulanıklıklarına karşıda mücadele etmek zorunda kaldı. Yani direnişin zaferi sadece faşizmin tecrit politikasının yenilgisi anlamı taşımakla kalmıyor aynı zamanda faşizmi, direnmeden, bedel ödemeyi göze almadan seçim denklemleri içinde geriletebileceğini, yenebileceğini düşünen reformcu aklın ve siyasetin de yenilgisi anlamına geliyor. Tabi görmek isteyen için...
En başından itibaren direnişin bir öznesi olarak konumlanan ve zaferin 'bedel kapılardan geçilerek' kazanılacağını söyleyen sosyalistler, yapabildikleri ve yapamadıklarıyla bu zaferin mimarlarından biri olarak direnişin safında durmanın gururunu yaşıyor.
Ne var ki gerek sosyalistler gerekse de emekçi sol hareket, daha yolun başında olduğunu akıldan çıkarmamalıdır. Zira ne tecrit siyasetinin zemini olan saray faşizmi henüz tam yenilmiş ne de toplumsal muhalefet saflarında yaygınlaşan reformcu akıl yenilgiye uğratılabilmiştir. Direniş, tecride karşı mücadelenin zaferiyle yeni bir dönemin kapılarını aralamış ve faşizme karşı kitlesel bir taarruzun güçlerini ortaya çıkarmıştır. Önümüzdeki dönem bu bakımdan tayin edici yeni çarpışmalara gebedir. Ve bu çarpışmaların ezilenler ve devrim güçleri lehine ilerlemesi emekçi sol hareket içindeki direnişçi çizginin reformcu çizgi üzerinde galebe çalmasına bağlıdır. 23 Haziran'a uzanan süreç bu bakımdan bu iki çizginin sokak temelinde ayrışacağı-belirginleşeceği yeni bir eşik olacaktır. Direniş çizgisi zaferin gücü ve bilinciyle sokağı tutabildiği, elde ettiği siyasi ve moral kazanımı antifaşist birleşik halk hareketinin kaldıracı haline getirebildiği oranda ilerleyişini sürdürecektir.
Yeni bir dönemin kapıları açılıyor. AKP-MHP şahsında faşist rejimin topyekün yenilgisinin koşulları olgunlaşıyor. Ezilenlerin saflarında büyüyen gerilimin devrimci bir sıçramaya dönüşmesi ve amaçlarına ulaşması direniş çizgisinin sürekliliğine bağlıdır.
Hayatlarıyla bu çizgiyi yeniden belirginleştiren feda şehitleri başta gelmek üzere analarımızın bizlere bıraktığı birinci ders budur. Direniş kazandırır.