24 Kasım 2024 Pazar

Devrimin ayak izi ölümsüzlerimize...

Ustanın dediği gibi onlar özel kumaştan nakış nakış örülmüştür. Onlara özellik katan, genelden koparıp farklılaştıran sadece özgürlük fikirleri ve ölümsüz idealleri değildir. Teslim alınamaz iradeleri, diz çöktürülüp boyun eğdirilemez başlarıdır.

Devrimciler yağmur damlaları gibidir. Düştükleri yeri yeşerten, kuru topraklara yaşam ve can suyu katanlardır. Kök olup toprakların derinliğine inen hücreler gibidirler. Gittikleri yerleri özgürleştiren, ayrıldıkları yerde hüzün bırakanlardır. Yaşayıp çalıştıkları her yerde kurdukları devrimci sistemle iz bırakmayı başaranlardır.

Onlar sesleri yerine sözlerini yükselterek gürültüsüz ve gösterişsiz yaşamın öncüleri olurlar. Görünmezlik ve karanlık içinde aydınlık işlerini yaparlar. Faşizmin dört bir yanı kuşatıp zulmün ve korkunun egemen kılmaya çalıştığı dünyada hücre hücre, derin bir çalışmayla görünmezlik ilkesi içinde yürümeye çalışırlar.

Bilmekle yetinmez, harekete geçerler. İstemekle yetinmez elleri ve bilinçleriyle devrimi ilmik ilmik örgütlemeye çalışırlar. Bu yüzden bilinenler ve öğretilenler içine sığmayacak kadar yücedirler. Kolay anlaşılmaz onların varlığı. Anlaşıldığında ise tutkuyla sarılınır fikirlerine ve ideallerine.

Ne malın ne mülkün, ne ün ve şöhretin ne de paranın hükmü işler onlarda. Kapitalizm hükümsüz kalır onların varlığında. Sistemin her türlü kuşatma ve saldırısı onların duruşu ve yürüyüşü karşısında rezil olur. “Kapitalizmin teğet bile geçemediği insanlar”dır onlar. Kelimenin tam anlamıyla özel türden insanlardır. Amaçları güçlü, idealleri temiz, duruşları dürüsttür. Her biri sıra neferidir ancak yaşamları asla sıradan değildir.

Ustanın dediği gibi onlar özel kumaştan nakış nakış örülmüştür. Onlara özellik katan, genelden koparıp farklılaştıran sadece özgürlük fikirleri ve ölümsüz idealleri değildir. Teslim alınamaz iradeleri, diz çöktürülüp boyun eğdirilemez başlarıdır.

Bütün emekçiler gibi sade yaşayıp sıkı çalışırlar. Derinleşerek yoğunlaşırlar, tıpkı bilim insanları gibi. Hem sanatçı hem zanaatkar, hem çırak hem usta hem öğrenci hem de öğretmendirler. Öğrenmeye doymak bilmez şekilde sarılırlar bilime, felsefeye, devrime ve savaşa. Yoldaşlıkları sağlam, dostlukları güvenilirdir. İhaneti büyük utanç kabul ederler.

Ölüm tanıtır kendilerini. Parmak ısırtacak şeyler yaparken bile önde görünmeyi asla sevmez ve istemezler. Yakın yoldaşları ve emekçiler dışında onları doğru dürüst tanıyan olmaz. Onların tanınmazlığı ve bilinmezliği hiç iş yapmadıklarından değildir. İllegal yaşamın disiplin isteyen ilkelerindendir. Pasaporta ısınmaz içleri. Bundandır ki her illegal sınır geçişlerinde geçtikleri yerlerde devrimin derin ayak izlerini geride bırakırlar.

Kendilerinden ve geçmişte yaptıklarından bahsetmek fena utandırır onları. Yanıbaşındaki yoldaşları bile doğru dürüst bilmez yaptıklarını ve geçmişteki hırçınlıklarını. Gerçekleştirdikleri eylemlerin sayısından, girdikleri çatışmanın zorluklarından, yıllarca hapis ve tutsaklıktan, maruz bırakıldıkları işkencelerden, deldikleri tel örgülü sınırlardan asla bahsetmezler. Konuşmamak ve susmak yaşam felsefeleridir.

Bilmezler devrimci tarihi yazarken salt kendilerinden bahsetmeyi. Anılarının yegane kahramanı kendileri olan romanlar yazmaktan hoşlanmazlar. Elbette objektif olan ve devrimci tecrübeleri genç kuşaklara aktarma çabasındaki romanları önemserler. Ancak kenarda durmayı değil, kavganın içinde olmayı tercih ederler. Çünkü onlar pratiğin devrimcileridir. İşleri devrim yapmaktır. Ellerini düşmanı yok etmek, bilinçlerini yoldaşlarını var etmek için kullanırlar. Ölüm tehdidi altında, zorluk ve yokluk içinde devrimcilik yapmaktan başka tercihleri olmaz.

Devrimin ihtiyacı dışında bir yaşamı ve önlerine konulan görevin başarılması dışında bir talepleri olmaz.

Kendi hikâyelerini yazacak vakitleri yoktur. Övgüye ihtiyaçları olmayacak kadar zengindirler. Sır gibi saklarlar devrimci eylemlerini ve yoldaşlarının isimlerini. Kendilerine emanet edilen halkın değerlerini canları gibi korurlar. Gençlik, orta ve ileri yaşlarının tümünü, zamanlarının bütününü devrime adarken gösterişsizdirler. Ancak ölüm onların kimliğini ve geçmişte yaptıklarını anlatır. Ve ölümsüzlük haberleri onları bizlere tanıtır.

Ahmet Şoreş (Zeki Gürbüz), Nubar Ozanyan tam da bu türden devrimciler gibi özel türden insanlardı. İleri yaşlarına rağmen hiçbir gerekçe ileri sürmeden, hiçbir şekilde sızlanmadan aktif devrimci pratiğin içinde düştüler toprağa. Devrimciliğin en zor alanlarında, en riskli görevlerin başında, kuşatmaların en zorlu anlarında ölüme meydan okurcasına savaşın tam ortasında durdular. Umut oldular özgürlük arayan halklara. Cesaret verdiler etraflarındaki yoldaşlarına. Bundandır ki herkesten  daha fazla saygı ve minnet duygusunu hak ettiler.

Ocak ayının son haftasında devrim ve komünizm için ölümsüzleşenlerimizi anarken bir kez daha başta bu ayda ölümsüzleşen enternasyonal proletaryanın ölümsüz önderi Lenin yoldaş olmak üzere Rosa Luxemburg ve adını burada anamayacağımız şehitlerimizi anıyoruz. İçinde bulunduğumuz yıl aynı zamanda TKP-ML TİKKO’nun kurucu önderi İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin 50. yıldönümüdür. Komünist hareket için “hesaplaşma, kopuş ve yeni bir yol”u temsil eden Kaypakkaya’yı bir kez daha saygı ve minnetle anıyoruz.

Ölümün bizlere yakından tanıttığı, gözleriyle öfke, bilinç ve elleriyle cesaret yazan, destan destan devrim yapan, Che’den Kemal Pirlere ve Barbara Anna Kistler’e uzanan enternasyonal soluklu tüm devrimciler onurumuzdur.