24 Kasım 2024 Pazar

Demirhan, mültecilere yönelik saldırıyı ve ÖSO eylemlerini değerlendirdi

Suriyeli mültecilere yönelik pogrom ve ÖSO'nun eylemlerini değerlendiren Sendika.org yazarı Ali Ergin Demirhan, söz konusu saldırıların kendiliğinden harekete geçen bir vatandaş refleksi olmadığını söyledi. Ardından polis denetiminde bir ekip işi olduğunu kaydeden Demirhan; güçlü sendikal, kadın, gençlik ve mahalle örgütlenmeleriyle emekçilerin faşist saldırganlığın parçası olmasının engellemek gerektiğini kaydetti.

Kayseri Melikgazi'de 30 Haziran gecesi çocuk istismarı gerekçe gösterilerek Suriyelilere yönelik pogrom kentlere yayıldı. Çocuk istismarına "tepki" göstermek için sokağa akın eden ırkçı faşistler çocukların da bulunduğu evlere saldırdı, kentlerde Suriyeli avına çıktı. Antalya'da 17 yaşındaki Suriyeli işçi Handan El Naif bıçaklanarak katledildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad arasındaki normalleşme tartışmalarının ardından, Türk devletinin desteklediği ÖSO çeteleri, işgal altındaki Bab, Ezaz, Rai ve Efrîn kentlerinde ayaklandı. TIR'lara el konuldu, TIR şoförleri rehin alındı, kimi araçlar tahrip edildi, Türk devletinin işgali altındaki kamu binalarındaki Türk bayrakları indirilerek yakıldı, yerine ÖSO bayrakları asıldı.

'KENDİLİĞİNDEN GELİŞMİŞ BİR VATANDAŞ REFLEKSİ DEĞİL'
Özgür TV'nın programına katılan Sendika.org yazarı Ali Ergin Demirhan Suriyelilere yönelik ırkçı faşist saldırıları ve ÖSO eylemlerini Arzu Demir'e değerlendirdi. Bu yeni saldırı dalgasının özel bir konjöktürde gerçekleştiğini söyleyen Demirhan, "Bu ülkede belli bir konuda ezilen -Kürtler, Alevilerdi, şimdi de Suriyeli mülteciler- dışlanan ya da toplumun belli kesimlerinde 'alerji' oluşturan, bir tür kışkırtılmış karşıtlıkların hedefi olan kesimler birden fazla hedef alınıyorsa, bunun ardında kendiliğinden bir vatandaş refleksinin ötesinde, bu tarz ayrımları kaşıyan bir devlet içi odakların operasyonu olduğunu düşünmemiz gerek. Sürekliliği olan saldırı kendiliğinden harekete geçmiş kitleler tarafından gerçekleşmedi; kesinlikle sivil ya da sivil kıyafetli bir takım görevlilerin, mafyanın, devlet görevlilerinin, istihbaratı olduğunu gördük. En son Sedat Peker'in itiraflarında, Hürriyet baskını; yüzlerce HDP bürosuna, Kürt esnaflara ya da Kürt göçmen işçilere yönelik saldırıların arkasında onun, yönettiği çetelerin olduğunu gördük" dedi. 

'İYİ ANALİZ ETMEMİZ GEREKEN BİR DURUM'
Kayseri'de başlayan ve yayılan saldırı için "bir gerilim vardı, kaşındı ve birileri patlattı" değerlendirmesi yapan Demirhan, "taciz" gibi bir çoğu çarpıtılmış ya da yalan olan bilgilerle saldırıların örgütlendiğini hatırlattı. Kayseri'de yaşanan saldırıya işaret eden Demirhan, "Burada özel bir organizasyon var. Kayseri ardından Antep, Hatay, İstanbul, Akdeniz'in çeşitli kentleri en son Serik'te bir can kaybı...Bu bir vatandaş refleksi değil! Yıllardır var olan Suriyeli mültecilerin haklı ya da haksız, kışkırtılmış kaygılarla ya da Türkiye'de düzgün bir sınır/mülteci politikası olmadığı için Türkiye Avrupa Birliği'nin göçmen deposuna dönüştürüldüğü için mültecilerin büyük bir kısmının Suriye'de cihadcı örgütlerle bağlantılı olmaktan başka kriminal ağlara dahil olmasına dair gerçek tehditler barındırdığı için. Ya da dünya çapında bir göçmen, göç olgusu var bununla birlikte yeni sağ dediğimiz faşist hareketlerin kışkırtması ve üstünde yükseldiği göçmen düşmanlığı var. Karşısında mücadele etmemiz ama iyi de analiz etmemiz gereken bir durum" ifadelerini kullandı. 

'DEVLET İÇİNDEKİ BELLİ ODAKLAR DURUMDAN VAZİFE ÇIKARMIŞ'
Suriye'de özel bir konjöktür olduğunu dile getiren Demirhan, "Erdoğan'ın diliyle katil Esed'den sayın Esed'e dönüştüğü, istihbarat örgütlerinin uzun yıllardır görüşmelerinin devam ettiği, bir süredir ticaret kapılarının açıldığı bir tür 'normalleşme.' Tam anlamıyla normalleşme diyemeyiz ama AKP iktidarıyla ya da TC devleti ile AKP etrafındaki iktidar blokuyla, Suriye Şam yönetimi arasında normalleşme süreci var. Ve bunun Suriye içerisinde karışıklıklar yaratacağı biliniyordu. TSK eliyle ya da AKP destekli cihadcılar diye bir takım gruplardan bahsediyoruz ama bunlar çeşit çeşit; El Kaide, Müslüman Kardeşler kökenli ya da Milli Suriye Ordusu denen bir ideolojik, örgütsel, politik bütünlükten yoksun daha çok AKP iktidarının sağladığı finansal kaynaklarla, güvenlik sayesinde var olan bir örgüt, gerçek bir savaş gücü olamamış çeteler var. Bunların hepsinin refleksi aynı değil. Bir çatışma olacağı zaten devlet tarafından öngörülüyordu. Bundan önceki Ankara Şam görüşmelerinde, Türk bayraklarının, Erdoğan posterlerinin yakıldığı, sınır kapılarına Suriyelilerin yürüdüğü vakalar yaşanmıştı. Ki 30 Ağustos gibi sembolik günlere denk gelmişti. Bunlar biliniyor, bunu bilen devlet içindeki belli odaklar durumdan vazife çıkarmış" dedi.

'İKTİDARDAN BİR ŞEY TALEP EDİYORSUNUZDUR'
Emekçileri yoksulluğa iten "Şimşek" adı altındaki yeni IMF programının halkta nereye patlayacağı belli olmayan bir hoşnutsuzluk yarattığını söyleyen Demirhan, durum böyleyken toplumun önüne "düşman" diye Suriyeli mültecilerin atıldığını belirtti. Demirhan, "Bunun sonucu olarak Suriye içerisinde hatta TSK kontrolündeki topraklarda, Türkiye'yi ya da Erdoğan'ı hedef alan bir takım eylemlerin gerçekleşeceği biliniyordu. Bunu da bilen odaklar hedef saptırma anlamında sokağa çıktı. MHP ve MHP türevi olan milliyetçi faşist odaklardan birisi 'ben buradayım' dedi. Kayseri Pınarbaşı seçimlerinde hakimleri tehdit ettiğini gördüğümüz MHP milletvekili Kayseri'deki Suriyelileri hedef alan ilk büyük saldırıda yani 30 Haziran'da sahneye çıktı. İnsanlar onu dinledi, dur dediği için durdu. Burada insanlara söz geçirecek biri var, 'ben vur dersem vurur, dur dersem durur.' Siz devletten ya bir şey almışsınızdır vakti zamanında Peker'in aldığı gibi. Ya da 15 Temmuz sonrası sokağa çıkan Ayhan Bora Kaplan'dan Sedat Peker'e MHP'ye kadar bir şey talep ediyorsunuzdur; iktidara ortak olmak ya da payınızın artmasını istiyorsunuzdur" vurgusu yaptı. 

'KÜRTLERİN YERİNİ SURİYELİLER, AFGANLAR ALDI'
Çözülemeyecek sorunlar olduğunun altını çizen Demirhan, şöyle açıkladı: "Biri geri gönderme meselesi. Suriyeleri geri göndermek istiyor muyuz gerçekten? Maalesef sadece MHP ve MHP türevi değil en geniş anlamda sol yelpazesi; yer yer CHP ve DEM Parti -yöneticileri değil- üyelerinin de, yerel yöneticilerin de dahil olduğu bir söylem, eylem. Bir mahalledeki eylemde Kürt ve Alevi gençleri de görebiliyorsunuz, 'Suriyeliler gitsin' diyebiliyor. Bir dönem Kürtlerin pozisyonunu şimdi Suriyeliler ve Afganlar alıyor. Hatta Suriyelilerin 'Afganlar gitsin' diye eylem yapmışlığı var Türkiye'de. 

'BELLİ SEKTÖRLER SURİYELİLER, AFGANLAR GÖNDERİLDİĞİNDE ÇALIŞAMAYACAK DURUMDA'
"İktidarın politikalarından kaynaklı bir rahatsızlık ve gerçek bir sorun da var. Suriye'den sınır kapılarını öyle bir açmışız ki, Suriyeli olmayan bir sürü insan girmiş. Çözümsüz sorunlardan biri de Türkistan'dan gelen binlerce Türkistan İslam Partili aile. İdlib Lazkiye sınırındaki Alevi köyünde kalıyor, bir katliamla yerleştiler, kimse istemiyor onları. Suriye de normalleşse niye istesin. Orada bir islam emirliği kurmak için gelmiş binlerce aileyi içeren, başka bir etnik, dinsel topluluk. Türk devleti desteklese ne olacak? Türkiye içindeki Suriyelilerin birçoğu evliliklerle, yatırımlarla, işe girişlerle toplumun bir parçası oldu. Bir cihadcı olgusu hem Avrupa hem geldikleri başka ülkenin istemediği göç duvarları, istihbarat örgütlerinin tek yönlü aktarmasıyla, bir taraftan da o savaştan kaçarak gelmiş çeşitli teşviklerle. Bu karışıklığın ortasında bir geri gönderdik, göndermedik tartışması yeterli değil. Avrupa Birliği ile sınırların kaldırılması, Türkiye'nin göçmen deposu olmaktan çıkarılması; savaşı durdurmamız lazım. Ve üçüncü ülkelerden, Suriye ya da Türkiye dışından ülkelerden buralara gelmiş, büyük nüfus grupların ne yapacağına dair yanıtların olması; bunu sorun ediyor olmanız lazım. Cihadcı ve kriminal sorunu ve savaş mağdurları sorunu iç içe girmiş. Birçoğu evlilik yapmış, işe girmiş, belli sektörlerde Suriyelileri, Afganları geri gönderdiğinizde o sektör çalışmayacak. Örneğin tekstil, inşaat, tarım, hizmet sektörünün mutfak arkası denilen ağır işler... 

'KARŞIMIZDA ÇÖZÜMÜ KOLAY OLMAYAN BİR SORUN VAR'
"Belki bu eylemlere katılanların bir çoğu da çalıştırıyor bu insanları, göndermek de istemiyor. O yüzden çözümü kolay olmayan, parti programlarında yazılı olduğu gibi gönderdik, tuttuk şekilde ya da 'mülteciler kardeşimizdir, mülteciler düşmanımızdır' sözleriyle aşılamayacak bir şey. Bu iktidarın işgal, savaş politikaları, emperyalizm işbirlikçi politikaları, onun ortakları ya da iktidarı ondan devralmaya çalışan, toplumu yönetmek için kışkırttıkları -kendileri de inandıklarından değil- göçmen düşmanlığı total bir şey. Çözüm var mı, maalesef. Çünkü birkaç milyon nüfus, cihadcıların da içinde yuvalandığı geniş anlamda Suriyeli mülteci dediğimiz nüfus Türkiye içinde. Dışında da İdlip, Afrin, El Bab arasındaki bölgeden oluşan üç fiili Türk koruması altındaki topraklarda sorun var. Türkiye'nin sembollerinin ya da AKP iktidarının sembollerinin, Türk bayrağın ayaklar altında alındığı isyanlar bunun çözümsüzlüğüdür. Kısmen kontrol altına alınmış gibi görünüyor niye izliyoruz, karşımızda çözümü kolay olmayan bir sorun var."

'POLİSİN DENETİMİNDE BİR EKİP İŞİ'
Saldırıların arkasındaki gerçek sorumlulara da işaret eden Demirhan, "Harekete geçen yağma, yakma vs işleri kesinlikle polisin denetiminde, kontrolünde, bilgisi dahilinde olan kesimler tarafından yapıldı. Yer yer sınırı aşmış olabilir ama bir ekip, adli suçlardan bahsediliyor. Kayseri'deki ekip böyle. Bazen de bir esnaf ağı çıkar. Saldırganlara bir bakarsın bölgenin esnafı. Ama toplumsal bir zeminin üzerinden hareket ediyorlar. Bu zeminin oluşması da eğir siz çok geniş kitleleri içeren bir göç dalgası ile karşı karşıyaysanız 'saldım çayıra' şeklinde yapamazsınız. Sağlık, eğitim dahil olmak üzere başka bir kültürün, toplumun içinden gelen insanların üç, beş ne kadar kalacaksa -Türkiye'de 13 yıl oldu- bir entegrasyon politikası olmalı. Elbette uyumsuzluk olacak. Ama bu uyumsuzluğu Türkiye içinde de yaşıyoruz. Kendimden bir örnek vereyim, Okmeydan'ında ev arıyorum. Emlakçı Erzincanlı, girdim içeri. Adam tarta tarta baktı ve 'Doğululara ev vermiyoruz' dedi. Kürt demeye çalışıyor, çok çocukları oluyor diyor ben evin 11. çocuğuyum. Biz nereden geldik? Kademe kademe köyden göç etmiş, şehirli bir toplum değil ki. Bir iki kuşak topluma eklene eklene. Eskiden Doğudan gelen benim gibilere, 'beyaz Türkler' diyorlardı, 'sen Doğulusun ama beyazsın' diyordu, sevmiyordu. Bizi kabullendiler. Sonra Kürtler geldi, sevmedik sonra sevdik. Şimdi Suriyeliler geldi, sevmedik. 

'ENTEGRASYON POLİTİKASI YOK'
"Burada şöyle bir haklı kaygı var 3-4 milyon insan geliyor ve bir entegrasyon politikanız yok. Sömürgeci bir mantıkla söylemiyorum bunu. Örneğin, başka bir aşı sisteminin içinden gelmiş bu insanlar. Bağışıklığı başka, sende olan ya da olmayan hastalıklara savunması başka. Ya da diyorsun ki 'kardeş kardeş oturun okulda, barışın anlaşın'. Çocuğun ana dili Arapça. İşsizlik yaşayan toplum, yoksulluk, kira sorunu yaşayan toplum. Kimi için de fırsat. Ucuz işçi, savunmasız kiracı, istismara uğrayacak kadın ya da çocuk. Taciz vakalarının çoğunda mağdur Suriyeli çocuk ya da yetiştik. Kendisini savunmasız hissediyor, bir şey söyleyemiyor. Bu eşitsizliklerin ortasında bu kadar örgütsüz, plansız bir şey. Örneğin Antakya, kardeşlik şehri. Ama herkesin sınırını bildiği bir şehirdir. Belli yerlerin belli nüfus grupları; etnik, mezhepsel sınırları vardır kentin. Bu sınırlar görünür, görünmez. Reyhanlı'da nüfusun çoğunluğu Suriyeliler, esnaf içinde ağırlıkları oluşturur. Bunlar savaşçı güç, bir kısmı orada yaralanmış bir kısmı oradan gidiyordu. Türkiye çok açık ÖSO kampıydı, Antakya'nın Suriye kısmına yakın. O kampı biliyor yerli halk. Diyor ki, 'biz bunları orada besledik, eğittik şimdi gelip askerimize sıkıyor'. E Reyhanlı katliamını yaşamış bu savaş yüzünden. Reyhanlı'da böylesi bir olayın yaşanması çok kolay, biri yeter ki tetiklesin."

'MÜLTECİLERİN ÖLDÜĞÜ YERDE MERHAMETTEN BAHSEDİYORLAR'
TSK'nın korumasında olan cihadcıların kamplarını hatırlatan Demirhan, "Özellikle Suriye'nin Kuzeyi değil de Hatay'ın komşusu olduğu İdlib bölgesi canlı bir bağı olan yer. Sürekli gidiş geliş değil ama oradakilerin, buradakilerin kim olduğu biliniyor. Oradaki gerilimin buraya yansımama ihtimali oktu. Acı olaylarla dolu hafıza var. Erdoğan'ın oradaki vakalar karşısında burada cezalandırmadan söz ettiği yerde MHP'nin Zafer Partisi'nin canına minnet. Bir de CHP Gençlik Kolları var gerçi sildi twiti ama Mustafa Kemal'a ait olduğu söylenen bir söz uydurulmuş. Mültecilerin öldüğü, evlerinin yakıldığı yerde 'merhamet'ten söz ediyor. 'Acımayın, vurun' diyor. Kayseri'deki olaydan sonra MHP kandanslı milliyetçi kökenli, Halk Tv gibi sol seçmenin izlediği "sol medya"da çok pohpohlanan muteber sayılan bir gazeteci olan Murat Ağırel, o krediye yaslanarak linç olayını "taciz olayı valilik tarafından doğrulandı" diye yazdı. Maalesef ki valiliğin açıklaması gazetecinin açıklamasından daha düzgün ama gazetecinin yazdığını bir milyon kişi okuyor, valiliğin yüz bin civarında. 

'TOPLUMSAL YAPI SALDIRILARA MÜSAİT'
"Sivas katliamının 31. yılı. Bu olayların arkasında kontrgerilla grupları, devlet için odaklar vardır diyoruz ya toplumsal yapı da buna müsait. Maraş'tan Sivas'a biliyoruz, Kürtlere yönelik 2000'li yıllardaki linci biliyoruz, 2020'den beri de Suriyelilerin bulunduğu bölgelerdeki pogromları biliyoruz. 2016 yılında Antakya'da bulundum kayda geçmeyen, haber yapılması istenmeyen çok sayıda saldırı oluyordu. Bu ortamın içinde başka hesapları da göreceksin. Örneğin alacaklı olan çalışanı Suriyeliyi arada kaynatıyor, vuruyor adamı. Taciz suçunu işleyen yerel kişi kendi suçunu bastırmak için mağduru hedef alıyor. Bir taraf masum, bir taraf suçlu demiyorum. Ama göçmen topluluklarının suç işleyebilme kapasitesi ve oranı gerçekten düşük, yok değil. Cihadcı olgusundan ayırarak söylüyorum 'çocuk tacize uğradı' diye ortalığı ayağa kaldırıyorsun, sonra çocuk gözetmeden ev, iş yeri yakıyorsun" dedi. 

'GÖÇMENLERİ ÖRGÜTLEMEK ÇOK ZOR'
Devrimci, demokratlar açısından yapılabileceklerin sınırlı olduğunu ancak böylesi saldırılara belli kitlelerin katılımının engellenmesi gerektiğini söyleyen Demirhan, Suriyeli "avı"na çıkıldığı Antep'de Suriyeli işçileri koruyan BİRTEK-SEN üyesi işçilerin örneğini hatırlattı. Demirhan, "Burada Suriyeli işçi yok demişler. Ders verecek hali yok. 'Suriyeler kardeşimiz' dese o da saldırıya uğrayacak ama bir koruması var. Göçmenleri örgütlemek çok zor, cihadcı olgusuyla göçmen olgusunu ayırmak çok zor. Avrupa'daki göçmen düşmanlığıyla Türkiye'deki çok farklı. Çünkü hakikaten süze süze mülteci programlarına alıyorlar. Biz de depoya dönüşmüş durumdayız. Mülteci politikalarının olmadığı, toplumsal çatışmanın bu plansızlıkla zemininin oluştuğu yerdeyiz" ifadelerini kullandı. 

'SURİYE'DE SAVAŞA SÜRÜKLÜYORKEN DÖNECEK YERİ Mİ'
Soruna yönelik çözüme ilişkin Demirhan, "Düz düşündüğümüzde mülteciler de ezilen grup örgütlenmesi lazım deniyor ama ondan önce bizim güçlü sendikalarımız, kadın örgütlerimiz, gençlik örgütlerimiz, mahalle örgütlerimiz olduğu zaman en azından tepkinin doğru yere yönlendirilmesi, faşist saldırganlığın parçası, faşizmin kitle temeli olmaktan çıkıp doğru mücadelenin unsuru haline gelmesi, oradaki insanların da ezilen diğer kesimlerin, toplumun işçi sınıfı içindeki parçalılığın aleyhte bir şey olduğunu görerek, önce saldırıların önünde bariyer oluşturarak daha sonra da işçi sınıfının, kadın hareketinin bir parçası olarak örgütlemek. Savaşa karşı hareketin bir unsuru olarak, Suriye'de savaşa sürüklüyorken dönecek yer mi var? Evler moloza dönmüş, Antep'te işçi avlıyorsun Halep'in fabrikaları sökülüp Antep'e getirildi. Tarım işçisi Suriyeliler var fıstık ağaçlarını söküp getirdiler. O yüzden bizim örgütlenmelerimizin varlığı ve etkinliği öncelikle faşist saldırganlık önünde bariyer oluşturacaktır. İşçiler, kadınlar arasında mahalle örgütlenmeleri için meselenin tartışılması zayıf unsurunu ve sürekli eziliyor olmasının bütün işçi sınıfı aleyhine kullanılan bir şey olduğu ücretleri düşürmek, saldırganlığı, faşist politikaları haklı çıkarmak üzere. Bunun üzerine çalışmayı kendi kurumlarımızda yapmalıyız" önerisinde bulundu.  

'İŞÇİ, KADIN VE MAHALLE ÖRGÜTLENMELERİNE BÜYÜK İŞ DÜŞÜYOR'
Göçmen olmanın iyi ya da kötü bir durum diye değil nesnel bir olgu, Türkiye'de yaşanmasının da nesnel bir nedeni olduğunu altını çizen Demirhan, şöyle devam etti: "En azından risklerinin, sorumlularının farkında olduğumuz, iyi bir göçmen politikası gerek. Göçmenler burada ille de kalacak diye bir şey yok. Anlaşmalar, Suriye savaşı, cihadcı politika. Bunlarda da iktidara ciddi bir karşılık oluşturmak lazım. Bu bilinen örgütlenmenin gelişmesi, ardından Türkiye işçi sınıfı entegre olan, bütünleşen kesimlerin örgütlenmesi de mümkün olabilir. Güçlü örgütlenmelerimizin varlığı ancak bize adım attırır. Yoksa bağımsız bir göçmen hareketi bu kadar zayıf bir toplulukta, yasal hakları, korkuları, haklı kaygıları olan bir yerde mümkün değil. Türkiye'den dışarı gidenler oranın politikasında ne kadar etkili olabiliyor, kuşaklar geçiyor entegre olup politikaya dahil olabilmeleri için. Suriye'den Afganistan'dan gelip böyle bir hayale kapılmanın anlamı yok. Çünkü o işçinin öldürülüp, sonra da yakılıp yolun kenarına atıldığı bir geri noktadayız. Ama burada özellikle işçi ve kadın hareketine, mahalle örgütlenmelerine büyük iş düşüyor."