24 Kasım 2024 Pazar

Cumartesi Anneleri: İşlenen insanlık suçlarıyla yüzleşin

Cumartesi Anneleri, yetkililere "Gözaltında kaybetme fiillerinde cezasızlığı sonlandırmak; kaybedilenlerin akıbetini ve yerini saptamak, şüphelileri saptayarak yargı önüne çıkarmak, sorumluları cezalandırmak zorundasınız" diye seslendi.
Cumartesi Anneleri Galatasaray Meydanı'nda gerçekleştirdikleri oturma eylemiyle, gözaltında ölümlere ve faili meçhul cinayetlere dikkat çekti. 699'uncu kez bir araya gelen kayıp yakınları, "Yaşam adına, barış adına, insanlık ve vicdan adına kayıplarımızı aramaktan asla vazgeçmeyeceğiz" dedi. Yakınlarının fotoğraflarını taşıyan Cumartesi anneleri, yetkililere "Gözaltında kaybedilen sevdiklerimiz nerede?" diye sordu. Eyleme HDP milletvekilleri Hüda Kaya, Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Filiz Kerestecioğlu'nun yanı sıra çok sayıda insan hakları savunucusu katıldı.
 
700'üncü buluşmaya hazırlanan Cumartesi Anneleri, "Bu bayram öncesinde de ne kutlama ne de bayram telaşında değiliz. Bir ülkede insanlar sevdiklerini sonsuzluğa uğurlama, gömebilme ve bir mezara sahip olma hakkından mahrum bırakılmışsa orada bayramlar bayram gibi yaşanamaz. Bir ülkede insan hakları ve demokrasiye dair bütün değerler ayaklar altına alınmışsa orada bayramdan, barış ve huzurdan söz edilemez. Bir ülkede annelerin 'gözaltında kaybedilen evlatlarımıza ne olduğunu öğrenmek istiyoruz. Evlatlarımızı kaybedenlerin yargılanarak cezalandırılmalarını istiyoruz' talebi karşılıksız kalmaya devam ediyorsa, orada bayramdan, hukuktan, adaletten söz edilemez. Çünkü bayramlar; barış ister, huzur ister, sevinç ve neşe ister. Ancak hukukun üstünlüğünün egemen olduğu koşullarda, yurttaşlar için güvenli ve huzurlu bir yaşam gerçekleşebilir" diye belirtti.
 
HDP Milletvekili Filiz Kerestecioğlu yaptığı konuşmada "700 haftadır burada yakınlarını, kayıplarını aramaktan vazgeçmeyen dostlarımıza hepimizin borcu var. Hepimiz bu dayanışmayı daha fazla büyütmek zorundayız" dedi ve dayanışma çağrısında bulundu.
 
Ardından söz alan Ali Ocak, "Adalet ararken muktedirlerin zulmüne uğradık, bu meydanda gaz yedik, cop yedik, gözaltına alındık, işkence gördük, buna rağmen 23 yıldır adalet arıyoruz. Adalet talebimize karşılık verilmediği, suçluların, katillerin korunduğu bir bayrama daha giriyoruz. Bu iktidar sözüm ona insanlık suçlarıyla hesaplaşıp, yüzleşeceği iddiasıyla bu tolumdan oy aldı, iktidara geldi. Biz buradan bir kez daha yetkililere sesleniyoruz: İki seçeneğiniz var. Ya bu coğrafyada yaşanan insanlık suçlarıyla yüzleşeceksiniz. Ya da insanlık suçu işleyenlerle ortaklaşacaksınız. Biz bugüne kadar olduğu gibi bu gerçeği haykıracağız" şeklinde konuştu.
 
12 Eylül kayıplarından Cemil Kırbayır'ın ağabeyi Mikhail Kırbayır, "Ellerimizde bulunan fotoğrafların sahipleri bu ülkenin yurttaşlarıydı. Onların da bu dünyada yaşamaya hakkı, bu topraklarda payı vardı. Gencecik yaşlarındayken yaşamlarından sorumlu devletin güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınıp yaşamlarına son verildi. Onlara bir mezar yeri kadar toprağı bile çok gördüler. Devletin görevlileri insanlık suçu işlemişlerdir" dedi.
 
Başka bir 12 Eylül kaybı olan Hayrettin Eren'in kardeşi İkbal Eren ise "Bizim sevdiklerimiz bu ülkenin kolluk güçleri tarafından gözaltına alındı, kendilerini savunma hakları, yaşama hakları ve mezarları ellerinden alındı. Sevdiklerimizin, kaybettiklerimizin karanfil koyabileceğimiz bir mezarları yok. Üç gün sonra insanlar mezarlarıyla da kucaklaşacaklar, ama bizin kucaklaşabileceğimiz bir mezarımız da yok. Bizim mezarlığımız Galatasaray Meydanı oldu. 700 hafta ve daha sonrasında onlarla burada kucaklaşacağız, faillerinden hesap soracağız" diye belirtti.
 
Maside Ocak'ın okuduğu basın açıklamasında ise şu ifadelere yer verildi:
"Hukuk adaleti sağlamak için varsa; Türkiye'de hukuk yok. Adalet, toplumsal huzur, güven ve barışı sağlamak için varsa; Türkiye'de adalet yok. Adalet saraylarının, mahkemelerin varlığı yargılama faaliyetini temsil ediyorsa; Türkiye'de yargı yok.
 
"Anayasa'nın 125. Maddesi 'İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır' diyor. Yani devlet görevlileri ve kurumları; yasalar önünde sorumludur; gerektiğinde hesap verirler diyor. Bu hüküm olağanüstü hal ya da savaş durumlarında dahi herhangi bir kısıtlamaya tabi değildir. Ama Türkiye'de devletin yurttaşa karşı işlediği ağır hak ihlallerini soruşturacak, cezai sorumluluğu olanları suçlayarak, hakkıyla cezalandırılmalarını teminat altına alacak bir adalet sistemi yok. Bayram öncesinde devleti yönetenleri bir kez daha göreve çağırıyoruz.
 
"Gözaltında kaybetme suçunun faillerinin, kaybetme emrini verenlerin, suçun işlenmesini teşvik edenlerin cezalandırılmalarını sağlayacak bir yargı sistemini derhal devreye sokun. Gözaltında kaybetme fiillerinde cezasızlığı sonlandırmak; kaybedilenlerin akıbetini ve yerini saptamak, şüphelileri saptayarak yargı önüne çıkarmak, sorumluları cezalandırmak zorundasınız. Bu sizin anayasal görevinizdir; Türkiye'nin imzalamış olduğu ve Anayasaya göre iç hukukun bir parçası olan insan hakları sözleşmelerinden doğan taahhütlerinizdir."