25 Eylül 2024 Çarşamba

Cumartesi Anneleri: Hüseyin'i katledenler 28 yıldır korunuyor

Cumartesi Anneleri, 763. buluşmalarında 28 yıl önce gözaltında kaybedilen Hüseyin Toraman'ın akıbetini sordu ve sorumluların yargılanmasını istedi. Abla Sakine Toraman, "Kuşaktan kuşağa aktararak, seni, sizleri aramaktan vazgeçmeceğiz" dedi.

Cumartesi Anneleri 763. buluşmalarında 27 Ekim 1991'de İstanbul Kocamustafapaşa'da kaçırılarak gözaltında kaybedilen Hüseyin Toraman'ın akıbetini sordu ve sorumluların yargılanmasını istedi.

Bu haftada Galatasaray Meydanı'na gitmeleri polis tarafından engellenen kayıp yakınları İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi önünde açıklama yaptı. Eyleme, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski milletvekili Ferhat Encü ile Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Kumi Naidoo katıldı.

Haftanın açıklamasını İHD Kayıplara Karşı Komisyon üyesi Sebla Arcan yaptı. 28 yıldır Hüseyin Toraman için hakikat ve adalet mücadelesi verdiklerini söyleyen Arcan, "Hukukun üstün olmadığı, devletin adil olmadığı ülkelerde hak ve özgürlükler askıya alınmış demektir. Hukuktan yana, insan haklarından yana, adaletten yana adli ve siyasi bir irade olmadığı için güvenlik güçleri tarafından gözaltında kaybedilen insanlarımızın akıbetleri açıklanmıyor, onları kaybedenler cezasızlık zırhıyla korunuyor" diye konuştu.

'BİR DAHA HİÇ KİMSENİN KAYBEDİLMEYECEĞİ HUKUK DEVLETİ İSTİYORUZ'
Adalet taleplerinin hiçbir zaman karşılanmadığını söyleyen Arcan konuşmasına şöyle devam etti: "Tanıklara rağmen, AİHM mahkumiyetlerine rağmen, kamu görevlilerinin açıklamalarına rağmen, bizzat faillerin itiraflarına rağmen, TBMM raporlarına rağmen hukuk işletilmiyor. 64 haftadır da uluslararası hukukun ve Anayasa'nın güvencesindeki düşünce, ifade ve barışçıl toplanma özgürlüğümüzü kullanma hakkımız keyfi biçimde engelleniyor. Talebimiz açık ve net: Güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındıktan sonra varlığı inkar edilen sevdiklerimize ne olduğunu öğrenmek istiyoruz. Gözaltında kaybetme suçundaki cezasızlığın son bulmasını, adaletin sağlanmasını istiyoruz. Bir daha hiç kimsenin kaybedilmeyeceği bir hukuk devleti istiyoruz. Bunları söylediğimiz için suçlanıyoruz, şiddete uğruyoruz, gözaltına alınıyoruz. Biz gerçeği, yalnızca gerçeği söylüyoruz. Yurttaş olarak hakkımız olanı talep ediyoruz. Onurlu yurttaşlar olarak gerçeği söylemekten, hakkımız olanı talep etmekten vazgeçmeyeceğiz."

'POLİSLER GÖRÜŞME YAPTIKTAN SONRA MÜDAHELE ETMEDEN AYRILDI'
"Gözaltında kaybedilişinin 28. yılında Toraman için adaletin peşindeyiz diyen Arcan, Toraman'a ilişkin şu bilgileri paylaştı: "24 yaşındaki Hüseyin Toraman Gebze'de yaşıyordu. 1 Mayıs için bildiri hazırlama suçlamasıyla hakkında arama kararı vardı. Bu nedenle İstanbul'a taşındı. 27 Ekim 1991 sabahı İstanbul/ Kocamustafapaşa'daki evinin önünde silahlı, telsizli, sivil giyimli kendilerini polis olarak tanıtan kişiler tarafından 34 ATZ 56 plakalı Beyaz Toros'a zorla bindirilerek kaçırıldı. Kaçırılma semt karakoluna çok yakın bir yerde ve mahalle sakinlerinin gözü önünde gerçekleşti. Olaya tanık olanlar polisi arayıp, bir kişinin silahla kaçırıldığı haberini verdi. Bunun üzerine Çınar Polis Karakolu'ndan bir polis ekibi olay yerine geldi. Görgü tanıklarından bilgi alan polisler bir dükkanın telefonundan görüşmeler yaptıktan sonra olaya müdahale etmeden ayrıldı.

Hüseyin'in babası Ali Rıza Toraman'ın Çınar Karakolu'na giderek polise neden oğlumun kaçırılmasına müdahale etmediniz diye sordu. Karakol amiri Hüseyin'in kaçırılmadığını, siyasi polisler tarafından gözaltına alındığını bu nedenle müdahale edemediklerini söyledi. Baba Toraman karakol amirinin bu beyanını gizlice kaydetti, ses kaydını savcılığa ve dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin'e verdi."

'FAİLLERİ 28 YILDIR KORUNUYOR'
Baba Toraman'ın dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Mehmet Ağar'la görüşme gerçekleştirdiğini söyleyen Arcan, "Ağar, Toraman ailesine, 'Oğlunuz emniyettedir, merak etmeyin, evinize gidin' dedi. Oğlunun bulunması için dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'le görüşen Hatice Toraman'a Demirel: "Oğlun cebimde mi ki çıkarıp vereyim" dedi. Ailenin tüm ilgili kurum ve kişilere yaptığı başvurular sonuçsuz kaldı. Hüseyin Toraman'ın gözaltına alındığı inkar edildi. Açılan soruşturmalar bugüne kadar bir sonuca ulaşmadı. Tam 28 yıldır Hüseyin'in bilinen failleri korundu. Gözaltında kaybedilen bedeni ailesinden gizlendi."

Arcan Toraman'ın akıbetinin açığa çıkması ve adaletin sağlanması için savcılara göreve çağırdı ve "Bir kez daha ilan ediyoruz: Kaç yıl geçerse geçsin Hüseyin Toraman ve tüm kayıplarımızı aramaktan, 64 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekanımız Galatasaray'dan vazgeçmeyeceğiz" dedi.

'AĞAR'IN ‘ADALETİ’ FAİLİ MEÇHUL DAĞITIYORDU'
Hüseyin Toraman'ın ablası Sakine Toraman'ın gönderdiği mektubu Besna Tosun okudu. 

Sakine Toraman'ın mektubunun tamamı şöyle: "Canım Kardeşim, Hüseyinime; veda etmeden, helallik almadan gidişler, gönüllerde dönüşsüz olmuyor. Kaç yıldır adını koyamadığımız bir zamanda bekler dururuz seni. O pazar sabahı kurulan, ekmeğini getiremediğin kahvaltı sofrası hala yerde. 27 yıldır seni bekliyor. Bir bilsen daha nice sofralar ekmeksiz kaldı senden sonra. Berkin Elvan'ın annesi beklemez mi getirilemeyen ekmeği. Cizre'de elinde ekmeğiyle vurulan 70'lik Mehmet Dede'nin sofrası hala ekmeksiz değil midir?

Hüseyin'im, biliyor musun, İstanbul sokakları ilk sende tanıdı gündüz gözüyle insan kaçırmayı. İnanamadık, nereden bilecektik senden sonra daha yüzlerce canın aynı akıbeti paylaşacağını. Dünyamız karardı, bilirsin ne çok severdi annem seni. Yüzüne bakmaya bile kıyamazdı. Seni bulmak için her şeyi öylece bıraktı. Çalmadığı kapı kalmadı. Ağar'ın adaleti faili meçhuller dağıtıyordu. Demirel'in cebinde değildin ki, çıkarıp versindi. Meclisin komisyonu, kuzu postuna sarılmış Ökkeş Şendillerdi. Hakimi, savcısı, polisi, amiri, bakanı, cumhurbaşkanı bir olup sustular. İşte böylece yarı can kaldı annem. Sürgünde doğup sürgünde ölen babamı iki yıl önce, senin kaçırıldığın gün toprağa verdik. Ben mi, ben yıllarca sana ağlamadım. Ağlarsam eğer, işte o zaman gerçekten ölürsün sandım. En çok canımı yakan, bu olaylardan senin hiç haberin olmadı.

Memleketin dört bir yanında kaybedilen insanların sayısı binleri buldu. Evlatsız bırakılan anne babalar, anne babasız bırakılan evlatlar. Sonra buluşup bir araya geldik. Birlikte sizleri, kaybedilen canlarımızı aramaya başladık. Galatasaray'ı siz kayıplarımızla kavuşma mekanımız eyledik. Acılarımızı dillendirdiğimiz, sorumlulardan hesap sorduğumuz yer oldu Galatasaray. Canım kardeşim, çeyrek asırı aştı adalet arama mücadelemiz. Zaman aşımı deyip dosyaları birer birer kapatmaya çalışıyorlar. Ama onlar bilmiyorlar, anaların acısı, acımız zaman aşımına uğramıyor. Kuşaktan kuşağa aktararak, seni, sizleri aramaktan vazgeçmeceğiz!

Eevladını kaybeden annenin neyi olabilir ki? Şimdi 64 haftadır Galatasaraylı hukuksuzca yasakladılar bize. Baskılarla, saldırılarla bizi korkutup yıldıracaklarını sandılar. Kardeşim, Galatasaray sana kavuştuğumuz yerdir! Acılarımızı dillendirip paylaştığımız, kayıplarımızı toplumsal hafızada yaşatmak için buluştuğumuz mekanımızdır. Baskılar bizi yıldırmayacak! Kayıplarımızla buluşma mekanımız Galatasaray'dan vazgeçmeyeceğiz. Hüseyin'im, sen insanların barış içinde, insanca yaşayacağı bir dünya için mücadele ettin."

'ON YILLARDIR SÜRDÜRDÜĞÜNÜZ MÜCADELE DÜNYAYA İLHAM VERİYOR'
Ardından Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Kumi Naidoo söz aldı. Naidoo, şunları söyledi: "Bugün burada, aranızda olmaktan büyük bir onur duyuyorum. Size dünyanın dört bir köşesinden küresel hareketimizin selamlarını getirdim. Sevdikleriniz için hakikat ve adalete ulaşmak adına on yıllardır sürdürdüğünüz mücadele, insan haklarına saygı gösterilen bir dünya için verilen tüm mücadelelere ilham veriyor."

Zorla kaybetmenin dünyadaki en menfur suçlardan biri olduğunu vurgulayan Naidoo, "Bu suçun mağdurları alınıp götürülmekle kalmıyor, devlet yetkilileri tarafından varlıkları inkar ediliyor, hayatları en sert şekilde yarıda kesiliyor. Zorla kaybedilenlerin yakınları babalarının, kız kardeşlerinin, oğullarının ve kızlarının akıbetini bilmedikleri, yas tutacak bir mezara bile sahip olamadıkları ve sorumlulardan hesap sorulduğuna ve adaletin yerini bulduğuna tanıklık edemedikleri bir kabusla yaşamaya mahkum ediliyor. Geride kalanlar için bu hayat boyu süren bir ceza demektir. Hakikat ve adalet talebiyle her hafta gerçekleştirilen buluşmalarla sürdürdüğünüz cesur, onurlu ve barışçıl mücadele belli ki yetkilileri tedirgin etti. Yoksa Ağustos 2018'de 700. kez toplanmanızı engellemek için tazyikli su, biber gazı ve plastik mermileriyle polisi çağırmalarının bundan başka ne sebebi olabilir?" şeklinde konuştu.

Cumartesi Anneleri'ni susturma girişimlerinin başarısız olduğunu kaydeden Naidoo, "O günkü polis şiddetini gösteren görüntüler dünyanın dört bir yanında izlendi. O görüntüler, sizin mücadele ettiğiniz devlet şiddetinin sembolüdür. Güçlerinin değil, zayıflıklarının sembolüdür. Bugüne kadar süregelen ve sizi 1990'ların ortalarından beri her Cumartesi bir araya gelerek Galatasaray Meydanı'nda gerçekleştirdiğiniz buluşmayı yapmaktan alıkoyan bu hukuksuz yasak yalnızca onların zayıflığını artırıyor. Şunu ifade etmeliyim ki Uluslararası Af Örgütü yanınızdadır ve zorla kaybedilen kadınlar ve erkekler adına sesinizi yükseltmek üzere Galatasaray Meydanı'na dönebildiğiniz güne kadar daima sizinle olacaktır. Adalet yerini bulana kadar daima sizinleyiz" dedi