24 Kasım 2024 Pazar

Bora Poyraz yazdı | Hafıza hayattır

Siyasal islamcılar kimi kandırıyor? Aleviliği mezhep saymadıkları gibi insan yerine de koymuyorlardı, nefretle yaklaştılar ve işte bayraktarları olan Necip Fazıl'ın yazdıkları ortada. Pis bir kurnazlıktan ötesi gelmiyor akıllarına. Ulusalcılar on yıllar boyunca Kürde yağmurlu günde bir damla su vermedi. Memleketin ne kadar ağır, sağlıksız, berbat işi varsa oraya Kürdü yolladılar. Almanya'ya giden Türk'ün kaderini burada yoksul Kürt yaşadı.

Devlet Bahçeli, AKP'den farklı olarak Cemevlerinin Alevi ibadethanesi olduğunu açıkça söyledi.

Açıklamanın nedensel bağlamını hem Türk milliyetçiliğinin tarihsel dinamikleriyle hem toplumsal tabanıyla kurabiliriz. Türkiye'deki Türkmen Tahtacı-Alevi nüfus ağırlıklı olarak CHP ve MHP tercihlerinde bulunageldi. Bunda kendilerinin siyasal İslama mesafesi önemli rol oynadı.

Son yıllarda oyuna İYİP müdahil oldu. Dikkat edilirse İYİP ağırlıklı olarak Balkan kökenliler ve Balıkesir'den Mersin'e onu bu kitleden uzaklaştırırken İYİP geleneksel sağ siyaset referanslarıyla harmanladığı katı milliyetçiliği ve AKP'ye mesafeyi öne çıkararak genişledi.

Şimdi Devlet Bahçeli, Türk milliyetçiliğinin tarihsel tabanı görülen o nüfusu yeniden hatırlayarak daralan oy bandını genişletmeye, hiç değilse korumaya ve hele İYİP'e karşı mutlak blokaja karar vermiş görünüyor.

Daha önce söz açtık, bu yaz AKP-MHP bloğu çok kısa süreli bir tereddüt ardından seçim stratejilerini 7 Haziran-Kasım dönemindeki gibi kurgulamaya karar verdiler. Dillerine yansıyor. Özellikle Bahçeli'nin Kürdistan siyasetçilerine dönük dili bunun işaretleriyle dolu. Düne kadar AKP'nin itiraz ettiği ve böyle olmaz dediği, hatta Genelkurmay başkanlarının bile imkansız dediği "son terörist teslim oluncaya kadar" dilini Bahçeli üstlenmiştir.

Ancak bu sadece dil değil, yasa yapıcı özellikleri bulunan, gayet didaktik ve normatif bir dil. Nitekim söylediklerinin kanunlaşması gibi temayül uzun zamandır var. Şimdi çok arzuladığı ve fakat ağırdan alındığına inandığı HDP'nin kapatılması da gerçekleşirse gücünü bir kez daha göstermiş olacaktır.

Kürt siyasal hareketine karşı kuşanılan dil, İYİP'in de şu veya bu biçimde HDP'nin oyları için harekete geçeceği beklentisine dayanıyor. İYİP yer yer ırkçılığa varan söylem ve pratik performansıyla bunun imkansızlığını ispatlamaya çalışıyor.

Çalıştıkça Kürtlerle arası açılacak, açılmazsa, yine milliyetçi nüfusta "terörle dirsek teması" paketi içinde propagandası yapılarak oraya kaçan MHP oyları geri çağrılacak. CHP kayyumluğundan İYİP'e yüklenmeyi merkeze alma stratejisi, o alanın ağırlıklı olarak AKP'ye bırakıldığını anlatıyor.

Artık Bahçeli için CHP ve Kılıçdaroğlu bir tür hobi meselesidir ve asıl yüklenme İYİP'e olacaktır. Cemevlerini ibadethane olması bahsinden siyasal islamcılar, sıkışık trafikte ambulansın peşine takılan uyanık sürücü kurnazlığıyla yaralanmaya çalışıyor. Onların derdi Alevi dergahlarına yasal statü kazandırılırken geleneksel kemalist yasaklardan olan tekke ve zaviye yasağından kurtulmak. 

Kemalist laikliğin sert uygulamalarından olan bu yasağın kaldırılma ihtimali bile her türden ulusalcının tüylerini diken diken ediyor. Onların öfkesi de siyasal İslam karşıtlığı adı altında dindarları hakir gören 28 Şubat dilini kuşanıyor ve böyle giderse sonunun karakolda bitmesi kaçınılmazdır.

Türkiye emekçi sol hareketinde bu bahiste ulusalcılara yedeklenenlerin olması köksüzleşme ile açıklanabilir. Çok darbe yer ve karşılık üretemezseniz, muhatabınızın dilini benimsemeye başlarsınız ve kendiniz olmaktan çıkarsınız.

Giderek sertleşecek bütün kapışmanın adını koymak teşhir etmek ve yolunu ayırarak bir üçüncü alan oluşturmak gereklidir ve mesela HDP'nin başörtüsü bahsinde yasal ya da anayasal düzenlemeyi tartışmaya açıklık hali böyledir.

İki taraf da riyakar. Sözgelimi siyasal islamcılar samimi olsa Said-i Nursi'nin, Şeyh Said'in mezar yerlerinin nerede olduğunu bulur, devlette bu bahisteki tartışmaları açar, mesela Nursi'nin naaşının 27 Mayısçılarca Akdeniz'e atıldığı şüphelerini sonlandıracak adımlar atardı. Yapmazlar zira amaçları istismar ve mesele üzerinden nemalanmak. Siyasal cinayetlerle kaybedilen devrimcilerin mezar yerlerini bile açıklamayan, kemiklerini ailelerine vermeyen ve bu vaadi dahi oya tahvil etmeye çalışan bir mekanizmadan bahsediyoruz.

Tekke ve zaviye yasağını savunmak solun, sosyalistlerin işi olamaz. Devletin din alanından çekilmesini diğer bütün yasakların kaldırılmasını savunmak gerekir.

Ama sadece bu değil. Madem kuruluştaki problemlerden bahsediyoruz. Kürdün hakkını hukukunu yok sayan kemalist despotluğun uygulamaları ve onun tarihsel görev olarak devralan sonraki iktidarların tutumlarını neden sorgulamıyoruz.

Devletten evet Aleviler alacaklı, sosyalistler alacaklı, dindar alacaklı, Kürtler alacaklı.

Sadece onlar mı; Ermenilerin mallarına çöküldü, Rum mallarına çöküldü, iç sürgünlerde Alevilerin malı mülkü yok pahasına el değiştirdi. Sol adına ne varsa kurtulmaya çalışıldı ve antikomünist propagandanın bütün iğrenç saldırganlığı toplumun üzerine boca edildi. Üstelik bir ucundan mesele yine Alevilere bağlandı ve bir kez daha hedef haline getirildi. Aleviler türlü sürgünler ve katliamlar yaşadı. Ama daha önemlisi aşağılandılar.

Kürdün tarihi Dersim'de soykırıma varacak biçimde katliamlara maruz kalmaktı.

Dindarlar aşağılandı, Ezan Türkçeleştirildi, Taksim camii müezzinine papyon taktırılarak ezan okutuldu, birçok cami önünde polis bekledi ve ezanı Arapça aslından okuyan müezzinlerin bir bölümü akıl hastanelerine kapatıldı.

Bütün bu zulüm son yüzyılın eseridir ve fakat dünyalık biriktirme gayretindeki siyasal islamcılarla zır ulusalcılar sadece kendi menfaatleri doğrultusunda bazı detayları konuşuyor ve sahnenin geri kalanını karartıyorlar.

Siyasal islamcılar kimi kandırıyor? Aleviliği mezhep saymadıkları gibi insan yerine de koymuyorlardı, nefretle yaklaştılar ve işte bayraktarları olan Necip Fazıl'ın yazdıkları ortada. Pis bir kurnazlıktan ötesi gelmiyor akıllarına. Ulusalcılar on yıllar boyunca Kürde yağmurlu günde bir damla su vermedi. Memleketin ne kadar ağır, sağlıksız, berbat işi varsa oraya Kürdü yolladılar. Almanya'ya giden Türk'ün kaderini burada yoksul Kürt yaşadı.

Şimdi hiçbiri olmamış gibi, emekçi soldan kimilerini kemalistlerin yanında saf tutması ancak ve sadece utanılacak bir haldir. Benzerini, Ergenekon operasyonları döneminde, bu kez solun kimi kesimlerinin AKP arkasında sıralanmasında yaşamıştık. Ya oraya eklemlendiler ya buraya ve iki durumda da devrimcileri itibarsızlaştırmaya çalıştılar. Ergenekon döneminde cemaat şebekesinin devrimcilerle Ergenekoncuları irtibat içindeymiş gibi gösterme alçaklığına set olmadıkları gibi hepsi birden bu yalanı sayfalarına taşıdı.

Hafıza unutuluşa karşı en etkin güçtür. Siyasal ideolojik konforlu alanlarda dar grup diliyle sızlanmak çözüm olmadığı gibi taraflar arasındaki hırgüre eklemlenmek de çözüm değil. Tarafların ürettiği argümanlara kapılmak yanlıştır. Türkiye emekçi solunun önemli bir bölümü cumhuriyet tarihi boyunca ulusalcı kemalist argümanları genellikle sorgulamadan devraldı. Kemalizme karşı çıkar, hatta onu karşıdevrimci sayarken bile pek çok alandaki kemalist paradigmayı kullanması bundan.

Şimdi devlet içindeki çatışmada benzer bir modernizm ilericilik türü argümanlarla bir tarafı hayırhah görenler var. Pışpışlanan zevatın ağırlıklı olarak 19 Aralık katliamını destekleyen, zemin hazırlayan, aktif biçimde kamuoyu oluşturmaya çalışması ayrıca dikkate değerdir. Devletleşmek dediğimiz en tehlikeli durumu bu sol grupların, mesafeli oldukları toplumsal nüfusa dönük yaklaşımlarında görebiliyoruz. Dün "benim Kürt arkadaşım var"dı ve bugün "benim annem de başörtülüydü"; bir arpa boyu dahi yol almış değiller.

Hafıza hayattır. Hiçbir şeyi unutmuyoruz. Halka yapılan kötülükler son nefesimize kadar aklımızda, kalbimizde. Adalet arayışımız da son nefese kadar. Karşıdevrim cenahının unsurları ne söylüyor, söylerken nelere işaret ediyor, hangi tarihsel haksızlıkların ve zulmün izini takip ediyorlar tümünü kaydedeceğiz. Ta ki Türkiye siyasi coğrafyasının bütün emekçileri kaderlerini ellerine alana, demokratik halk cumhuriyetlerini kurana dek.