23 Eylül 2024 Pazartesi

'Birlikte mücadele taviz değil gereklilik'

Almanya'da sosyalist hareketin yeniden yapılanması üzerine gerçekleşen panelde birlikte mücadelenin önemine dikkat çekildi. 

Almanya'nın Hamburg kentinde "sosyalist hareketin yeniden yapılanması ve devrimci öncü" konulu panel düzenlendi. Panele Atılım, Partizn ve Kürt hareketi temsilcileri katıldı. 

İlk sözü alan Marksist Teori yazarı İbrahim Okçuoğlu, Soveyetlerin dağılması, ABD'nin yoğun anti-komünist propagandasının dünyada olduğu gibi Türkiye'de de devrimci mücadelenin yeniden yapılanmasına neden olduğunu belirtti. Birçok sol hareketin devrimci mücadeleden ya koptuğunu ya da tasfiye olduğu 90'lı yıllarda MLKP'nin, komünistlerin birliğini sağlama iddiasıyla ortaya çıktığını hatırlattı.

'MLKP TÜM SALDIRILARA KARŞI MÜCADELEYE DEVAM ETMİŞTİR'
90'lı yıllardan sonra ikinci bir saldırının da Post-Marksizm ve Negricilik olarak ortaya çıktığını dile getiren Okçuoğlu, "Bu eğilimler sınıf mücadelesini ve işçi sınıfını toplumsal mücadelenin unsurlarından sadece birine indirgemişlerdir. MLKP bütün bu saldırılara karşı mücadeleye devam etmiş ve kadın mücadelesine bakışını, işçi sınıfı içinde çalışmayı yeniden gözden geçirmiş, kendini dergi sayfalarında değil, yaşamın içinde pratikte var etmiştir. Gazi ve Gezi ayaklanmalarına önderlik etmiş, Rojava devrimine katılmış, HBDH'ın oluşturulmasında aktif rol almıştır. Sadece Kuzey Kürdistan'ın bir seksiyonu olarak değil  Kürdistan'ın bütün parçalarında mücadele ediyoruz. Şu anda iktidarda bulunan partilere  karşı ne kadar muhalif grup varsa birlikte çalışmada sakınca görmüyoruz. Bu bir taviz değil günümüz koşullarında bir gerekliliktir" dedi. 

Sosyalist hareketin yeniden yapılanması sürecinde eksikliklerinin olduğunu da dile getiren Okçuoğlu, "Gençler arasında sağlam bir örgütlülüğünüz yoksa, dergi sayfalarında yazdıklarınızın da bir önemi yoktur" ifadelerini kullandı. 

'HER SALDIRIYA RAĞMEN AYAKLARIMIZIN ÜSTÜNDE DOĞRULDUK'
Maoizmin bilim olduğunu vurgulayarak sözlerine başlayan Partizan temsilcisi ise, Maoist komünistlerin Türkiye'den Peru'ya, Hindistan ve Filipinler'e kadar geniş bir coğrafyada mücadeleye devam ettiklerini kaydetti. Mahirlerin, Denizlerin ve İbrahim Kaypakkaya'ların kurduğu örgütlerin faşist devlet tarafından çok sert saldırılara maruz kaldığına dikkat çeken Partizan temsilcisi, şöyle devam etti: "CIA'nın yetiştirdiği Türkeş gibi faşistler ve paramiliter güçler devrimci örgütlere her fırsatta saldırtılmıştır. Biz bunlara tavır koymakta çok geç kaldık. Bu bir hataydı. 12 Eylül faşist darbesi ise TDH için  ikinci bir yenilgi dalgasıdır. Binlerce kişi hapse atıldı. İşkencelerden geçirildi, işten atıldı, katledildi. Yine de bu yenilgi ideolojik bir yenilgi değildi. İçeriden çıkanlar 90'lı yıllarda kitle hareketinin yükselmesini sağladılar. Kürt ulusal hareketi de bu saldırıdan güçlenerek çıktı. Bahar eylemleri, Zonguldak maden işçileri eylemleri ile bir canlanma yaşandı. Bunu engellemek için burjuvazi Sivas, Gazi, Ulucanlar, Amed zindan katliamlarını gerçekleştirdiler. 19 Aralık 2000'de Türkiye'nin bütün cezaevlerinde büyük bir katliam yaşandı. TDH'ı şiddetle dize getiremeyeceğini fark eden burjuvazi, bu sefer ideolojik bir saldırı da başlattı. Sosyalizmin yıkıldığını, sınıf mücadelesinin bittiğini, asıl mücadelenin kimlik mücadelesi olduğunu ,bu gerçeği görmeyen ve hala mücadele edenlerin 'terörist' olduğunu söylediler. Bu bir anlamda da hayat buldu. Sınıf mücadelesini bırakıp kimlik mücadelesine sarıldık. Yine de her saldırıya rağmen tekrar ayaklarımızın üstüne doğrulduk. Düşman saldırıyorsa durum iyidir. HBDH bu saldırıları püskürtmenin ortak bir aracıdır."

'DEVLET HEM KÜRT HAREKETİNİ HEM DEVRİMCİLERİ AYNI ANDA KARŞISINA ALAMIYOR'
Araştırmacı yazar Hasan Çewlik ise doğruların kimsenini tekelinde olmadığını söyledi. Eğer faşizm varsa mücadele etmenin bir zorunluluk olduğunu belirten Çewlik, şu ifadeleri kullandı: "Faşist Türk devletinin her fırsatta sırayla bir Kürt hareketine bir Türkiyeli devrimcilere saldırıyor, ikisini aynı anda karşısına almamaya çalışıyor. Kürt ulusal hareketi faşizmin bu saldırılarına karşı demokratik konfederalizm ile karşı koymaya çalıştı ve bunda da başarılı oldu. Gezi ayaklanması nasıl Türkiyeli devrimcilerin moralini yükselttiyse, Rojava'da bizim moralimizi yükseltmiştir. Kürt hareketi sosyalizm benim de hedefim diyor ve ilkel milliyetçiliğe takılmıyor. DAİŞ faşizmine karşı halkların birliği ulus devleti reddeden bir bakışla gelişti. Bazı farklarımız olsa da bunu pratik mücadele içinde çözebiliriz. HBDH'yi bu yüzden anlamlı buluyorum."

Panel soru ve cevaplarla sona erdi.