25 Kasım 2024 Pazartesi

Birleşik halk direnişi, serhildan, isyan

Birleşik mücadelenin örgütlenmesinin en kararlı savunucuları olarak devrimci sosyalistler mevcut durumda sürdürdükleri politik çalışmalarının yanı sıra bulundukları tüm alanlarda anti faşist birlikler oluşturmanın öncülüğünü yapmalıdırlar. Olabildiğince somut ve uygulanabilir bir hareket planıyla ve kimi alanlarda atılacak ilk adımlarla yeni bir sürecin önünün açılması başarılabilir.

Gazetemizin 25 Eylül tarihli sayısında faşizme karşı birleşik mücadeleye dair durum ve perspektif tartışması yapmış, en kararlı antifaşist öncü güçlerin bir adım daha öne çıkmasının direniş cephesinin büyümesinin ve genişlemesinin koşulu olduğunu belirtmiştik. Aradan geçen bir haftada faşist şeflik rejiminin devrimci demokratik güçlere dönük saldırılarında düzey kazanmış olması, savaş siyasetinin ise yeni bir cephede somutluk kazanması sorunun yakıcılığını gösterdiği gibi tartışmanın zeminini de güçlendirdi.

Faşizm bu. İsmiyle müsemma bir rejim. Engellenmediği, yıkılmadığı sürece baskı ve sömürüde de, işgal ve talan savaşlarında da sınır tanımaz şekilde saldırganlığa devam edecektir. Dolayısıyla gerek HDP ve devrimci-demokratik güçlere dönük saldırılar gerekse de Güney Kafkasya'da olduğu üzere yeni savaş sahalarının açılmış olması, faşist şeflik rejiminin karakteriyle uyumlu. Saldırıların ve yayılmacı savaş politikalarının devamının geleceğini söylemeye gerek dahi yok.

***

Yasal, demokratik siyaset zemininde Türkiye ve Kürdistan'daki birleşik mücadelenin ulaştığı en ileri düzey olarak HDP'ye dönük son saldırı gerekçesi aslında faşist şeflik rejiminin büyük korkusunu gösterdiği kadar, anti faşist güçlerin odaklanması gereken noktayı da mimliyor: Birleşik halk direnişi, serhildan, isyan...

Faşizmin ancak bu yolla yıkılabileceği gerçeği, rejimi 6-8 Ekim serhildanıyla hesaplaşmaya götürüyor. Hatırlardadır, Kobane serhildanın bir adım öncesi Gezi/Haziran ayaklanmasıydı. Bu iki tarihsel hareket, sokağa taşan kitle gücünün faşizme karşı oynayacağı rolün muazzam önemini gösteriyor. Denklem son derece yalın. Faşist şeflik rejimi, örgütlü bölüklere saldırarak bu yolla mücadeleci toplumsal kesimlere mesaj vermektedir. Rejimin bu saldırılardan ne kadar sonuç alacağını, tasfiye stratejisinin başarıya ulaşıp ulaşmayacağını tayin edecek olan ise anti faşist mücadele cephesinin örgütlülük ve savaşım gücüdür. Sorunun nirengi noktası da burasıdır. Bu nedenledir ki, anti faşist mücadelenin içeriği, örgütsel formu, mücadele araç, biçim ve yöntemlerinin tartışılması, soyut fikirlerden somut pratiğe geçilmesi hayatidir.

***

Faşizm, dolaysız zordur. Diktatörlüğün yasaları hüküm sürer. Son 5 yıllık gelişmeler bunu yeterince gösterdi. Bu nedenledir ki dolaysız zora karşı "demokrasi ve hukuk" sınırları içinde kalmaya çalışmak, iktidarı demokrasiye davet etmek, politik söylemleri ve çağrıları buradan kurgulamak, fiili-meşru mücadeleyi örgütlemek yerine çoktan askıya alınmış "yasal hakları" kullanmakta ısrar etmek, rejime karşı örgütlü gücü ve halkı savunmasız bırakmaktır. Bu düşünüş ve pratiğin yaratacağı tek sonuç faşizmin daha pervasız saldırılara cüret etmesidir. Nitekim bugüne kadar olan da budur.

Faşizmin bu niteliği anti faşist mücadelenin yöntemlerini de belirler. Dolayısıyla anti faşist mücadelenin büyütülmesinin ilk koşulu öncü güçleri ve devamında kitle hareketini bilinen, alışılageldik yasal yöntemlere mahkum etmemek, fiili-meşru mücadelenin araç ve biçimlerini, örgütlenme formlarını yaratmaktır. Bugün basın açıklaması tarzındaki eylemler dahi parti binalarının içine sıkıştırılmış, en iyi halde polis kuşatmasıyla halktan yalıtık biçimde yapılıyorken kitlelerin faşizme karşı seferber edilmesini beklemek en hafif tabirle siyasal saflıktır. Basının yer vermediği basın açıklaması, çağrı yapılan ancak halkın katılım biçimlerinin örgütlenmediği eylemler... Denilebilir ki, giderek yerleşikleşen bu tarz, anti faşist mücadelenin prangası olma riski taşımaktadır.

Oysa faşist kuşatmaya karşı direnişin örgütlenmesi ve kitleselleşmesi mümkündür. Bu ancak mevcut düşünüş tarzından ve eylem biçiminden kopuşmakla gerçekleşebilir. Faşizme karşı mücadele bin bir yolla sokakta kazanılabilir ve sokak yolu hiç de iddia edildiği gibi kapalı değildir. Anti faşist güçler yerellerde (mahalle ve semtlerde) birleşerek her alana özgün bir eylem pratiği geliştirerek sorunu aşma yoluna girebilirler. Faşizme karşı "halk savunma birlikleri", "anti faşist işçi/gençlik/kadın komiteleri", "savaşa ve faşizme karşı mücadele platformları", "sömürüye ve faşizme karşı işçi birlikleri" her bir yerelde, havzada kendine özgün isim ve form altında örgütlenebilir. Bu birleşik örgütler üzerinden mahallelerde meşru temelde eylemler düzenlemek yürüyüşler, forumlar, fiili mitingler vb. organize etmek, eylemi yerelleştirmek, her bir alanı kendi özgünlüğünde faşizme karşı direniş merkezi haline getirmek birleşik mücadeleyi örgütlemek için atılacak ilk adımlar olabilir. Faşizmin bütün hesapları örgütlü güçlerle halk arasındaki bağı koparmaksa faşizme karşı bir savunma hattı örerek bu hesabı boşa düşürmek ve işçi-emekçileri örgütlü hale getirmek de öncü demokratik-devrimci güçlerin görevidir. İşçi sınıfı ve ezilenlere kapatılan kent merkezleri ve meydanları yeniden zapt etmek, merkezi eylem ve etkinlikler üzerindeki faşist ablukayı kırmak için yoksulların yaşam alanlarında örgütlenmeler yaratmak, her biri kendi alanından kaynağını alacak dereleri birleştirerek bir sele dönüştürmek hattından ilerleyerek faşizme karşı birleşik halk direnişi örgütlenebilir. Kitlelerden kopuk değil, bilakis onları derinlemesine ve genişlemesine kapsayacak esneklikte araç ve biçimlerle halka enerji ve motivasyon yayan, güven ve umut aşılayan bir sürecin önü açılabilir.

***

Peki, güncel koşullarda faşizme karşı mücadelenin birleştirici temel siyasal gündemleri ne olmalıdır?

Faşizme karşı mücadele hiç şüphesiz coğrafyamızın en temel ve acil sorunlarını kendisine gündem olarak belirlemelidir. "Kürt sorunu, savaş ve faşizm", "ekonomik kriz, sömürü ve faşizm", "kadın kırımı ve faşizm" ile "adalet ve faşizm"  başlıkları yakıcı sorunlar olduğu kadar faşist şeflik rejimine karşı mücadele potansiyeli yüksek toplumsal kesimleri harekete geçirecek gündemlerdir. Örgütlü öncü bölükler ile öncü toplumsal kesimlerin (Kürt halkı, işçi sınıfının örgütlü kesimleri, Aleviler, kadınlar, anti faşist gençler) dolaysız temas ve etkileşim noktalarıdır. Yerellerde bir araya gelmiş anti faşist güçler kendi alanlarına özgün bu gündemler üzerinden pekala yaygın bir kitle çalışması, ajitasyon-propaganda faaliyeti ve meşru eylemler örgütleyebilirler.

Faşizm yalnızca zulüm, baskı, katliam ve savaş demek değil elbette. Bunlar kadar alınterinin azgınca sömürülmesi, ekmek sorunu ve kölece çalışma koşullarıdır da. İşçi sınıfı ise anti faşist mücadelenin en kararlı gücüdür. Bu nedenle işçi sınıfının ileri bölüklerinin anti faşist mücadeleye çekilmesinin araç, biçim ve şiarları özgün şekilde ele alınmalıdır. İşçi sınıfı, emekçiler yalnızca demokratik haklar için değil, aynı zamanda ekonomik talepleri için de faşizme karşı mücadeleye çağrılmalıdır. Faşist şeflik rejiminin milyonlarca işçiyi pandemi boyunca burjuvazinin karı uğruna nasıl da açlığa ve ölüme sürdüğü, milyonların isşizleşmesini, açlık ve sefaletin derinleşmesini, bu koşullarda dahi işçi sınıfı ve emekçilerden sızdırılan paralarla politik İslamcı faşist çeteleri Rojava'da, Libya'da ve son olarak Azerbaycan-Ermenistan savaşında nasıl da finanse ettiği, savaş yoluyla ekonomik krizin ve sömürünün üstünü örtmeye çalıştığı, sömürü düzenine karşı mücadelenin güncel olarak faşizme karşı mücadeleden geçtiği işçilere kavratılmalıdır. İşçi sınıfının kitlesel şekilde içinde bulunmadığı bir anti faşist direnişin geleceğinin olmadığı akılda tutulmalıdır.

Birleşik mücadelenin örgütlenmesinin en kararlı savunucuları olarak devrimci sosyalistler mevcut durumda sürdürdükleri politik çalışmalarının yanı sıra bulundukları tüm alanlarda anti faşist birlikler oluşturmanın öncülüğünü yapmalıdırlar. Olabildiğince somut ve uygulanabilir bir hareket planıyla ve kimi alanlarda atılacak ilk adımlarla yeni bir sürecin önünün açılması başarılabilir. Mükemmelliyetçiliğe düşmeden, koşulların zorluğuna takılmadan, yılgınlığa, karamsarlığa meydan okuyarak ilerleyecek ve faşist şeflik rejimini yıkacak o büyük toplumsal hareketin öncüsü olacağımıza inanarak görev başına geçilmelidir. Hem de bir gün dahi yitirmeden!