Arzu Demir yazdı | Fıtratlarında felaketten başka bir şey yok!
Eski başbakanlardan AKP'li Binali Yıldırım, "Kimyasal ayrı yerde toplanıyor" diye yalan söylüyor. Başkaca yalanları da sıralayacaklar ve işçilere, emekçilere, ezilen halklara daha büyük yıkımları da yaşatacaklar. Salı günü Meclis Genel Kurulu'nda görüşülmesi beklenen ancak Erzincan'daki işçi ve ekolojik katliam yaşanınca ertelenen maden kanun teklifi, uluslararası enerji tekellerine yeni imtiyazlar getiren bir düzenlemeydi. Muhtemelen düzenlemeyi öyle ya da böyle hayata geçirecekler. Çünkü fıtratlarında sermaye var, insan, emek, doğanın korunması yok!
Faşist şef Erdoğan, Soma'da katledilen 301 maden işçisinin ardından "Bu işin fıtratında var" demişti henüz maden işçilerinin cansız bedenleri göçük altındayken. Onun "fıtrat" dediği faşist zorbalık ve her türlü kuralsızlıkla tahkim edilmiş kapitalist devletti. Başka bir ifadeyle, bekçisi olduğu sermaye sınıfının çıkarlarıydı, başta beşli çete olmak üzere sermayedarların her durumda karlarının büyümesi için işçilerin çalışırken can vermesiydi.
Burjuva devletin halka reva gördüğü "fıtrat" bu kez Erzincan'da kendini gösterdi. İliç'teki altın madeninde büyük bir heyelan meydana geldi. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın açıklamasına göre, 10 milyon metreküp toprak 200 metrelik yamaçtan aktı. İşçiler, bu taşın toprağın altında kaldı. Resmi açıklamaya göre 9 işçi toprak altında kaldı. Ancak kimse buna inanmıyor.
TMMOB, "Açıklanan rakamın 5 katı işçi toprak altında olabilir" diyor. Muhtemelen, bu konuda gerçeği öğrenemeyeceğiz ya da geçtiğimiz günlerde eski Çevre Bakanı Murat Kurum'un deprem kayıplarına ilişkin yaptığı gibi ağızlarından kaçıracaklar. Kar hırsı için kaybedilen canların yanı sıra, geriye gelecek kuşaklara da aktarılan büyük bir çevre felaketi kaldı. Konunun uzmanlarının söylediği şu: "Siyanür Fırat nehrine karışabilir, bu da çok geniş bir alanda tüm yaşamın sona ermesi sonucunu doğurabilir."
Metalürji Mühendisi Cemalettin Küçük, şu anda da riskin büyük olduğuna işaret ediyor, siyanürün buharlaşması ve rüzgârın yönüne bağlı olarak yayılmasıyla insanların ve hayvanların zehirleneceğine dikkat çekiyor.
Durum gerçekten vahim.
Felaketin yaşandığı maden sahasında 21 Haziran 2022 tarihinde de siyanür taşıyan boru patlamış, siyanür ve sülfürik asit Fırat Nehri üzerinde kurulan İliç Barajı'na akmıştı. Böylece geniş bir alan çevre kirliliğine uğramıştı. Ancak buna rağmen maden tekeli Anagold'un ruhsatı iptal edilmezken, ödüllendirilerek vergi borcu da silinmişti. Aylar sonra aynı bölgede bu kez, öncekini aşan bir çevresel felaketi yaşattılar.
Şirketin, 2010 yılı Aralık ayından bu yana İliç'te maden faaliyeti yürütmesinin sonuçlarının ağır olacağına dair sayısız bilimsel uyarı, meslek örgütlerinin hukuki girişimleri var. Ancak bu uyarılar dikkate alınmadığı gibi, mahkemesi, valisi ve bakanlığıyla devlet, tekelin önündeki tüm engelleri kaldırmış, sırtını sıvazlamış. Özgür TV'de konuğum olan TMMOB Genel Sekreteri Dersim Gül'ün verdiği bilgiye göre, maden işletmesinin kapasitesinin artırılmasına karşı TMMOB'un açtığı dava tamamlanmadan, kapasite artırımı yapılıyor. Böylece mahkeme kararı, maden şirketi aleyhine olsa bile kapasite artırımı yapıldığı için geri dönüşü neredeyse imkânsız olan bir yola zaten girilmiş oluyor. Ayrıca açık ocak işletmesi için bakanlık, ÇED raporuna bile gerek görmüyor. Eskiden minareyi kılıfına uyduruyorlardı, şimdi kılıfa ihtiyaç bile duymuyorlar.
Salı günü gerçekleşen facianın adım adım örüldüğü açık. Dersim Gül, "Kırmızı Pazartesi"yi hatırlatan bu sürece ilişkin şunları söylüyor: "İşletmenin Fırat nehrinin kuş bakışı 200 metre yakınında yer almasının yanlış olduğunu hatırlattık. Bunun çok büyük felaketlere davetiye çıkardığını zaten söyledik. Siz o noktada hangi işletmeyi yapıyor olursanız olun, deprem ya da iklim değişikliği gibi bir takım doğa olayları sonucunda Fırat nehrine taşınacak bir tehdidin önüne geçemezsiniz. ÇED raporlarında verdiğiniz taahhütlerle de bunun önüne geçemezsiniz."
İşletmeci Anagold şirketinin yüzde 80'i Kanadalı tekel SSR Madencilik'e, yüzde 20'si yerli işbirlikçisi Çalık'a ait. Katliamın yerli ortağının ne kadar emek ve ekoloji düşmanı olduğunu zaten biliyorsunuzdur. AKP döneminde palazlanmış, özelleştirmeler, yurt içi ve dışı ihale ve anlaşmalar, vergi indirimleri, uygun kredi koşulları, siyasi destek derken, enerjiden inşaata, medyadan telekomünikasyona her alanda büyümüş bir tekelden bahsediyoruz.
Damat Berat, 2007 yılında holdingin genel müdürü olarak atanmıştı. Şirket, TMSF tarafından el konulan Sabah-ATV grubunu aynı dönemde alınca, medya şirketlerinin başına da Damat Berat'ın kardeşi Serhat Albayrak getirilmişti. Bir nevi, Erdoğan ailesinin şirketi pozisyonunda. İktidar, bu felaketten bir ders çıkartacak mı?
Hayır!
Çünkü fıtratlarında yok.
Eski başbakanlardan AKP'li Binali Yıldırım, "Kimyasal ayrı yerde toplanıyor" diye yalan söylüyor. Başkaca yalanları da sıralayacaklar ve işçilere, emekçilere, ezilen halklara daha büyük yıkımları da yaşatacaklar. Salı günü Meclis Genel Kurulu'nda görüşülmesi beklenen ancak Erzincan'daki işçi ve ekolojik katliam yaşanınca ertelenen maden kanun teklifi, uluslararası enerji tekellerine yeni imtiyazlar getiren bir düzenlemeydi. Muhtemelen düzenlemeyi öyle ya da böyle hayata geçirecekler. Çünkü fıtratlarında sermaye var, insan, emek, doğanın korunması yok!