Arzu Demir yazdı | Doğu Akdeniz'in aynasında CHP
Saray iktidarının Doğu Akdeniz planı şimdilik suya düşmüş gözüküyor. Elbette, AKP, iç ve dış politikasını savaş ve işgal üzerine kurduğu için, Oruç Reis'in rotasının yine gerginliği tırmandıracak şekilde değişmesi ve savaş karasularında dolaşması muhtemel.
Doğu Akdeniz ya da Ege'deki olasılıklar bir yana, CHP'nin tutumu yine şaşırtmadı.
CHP MYK'sı, Doğu Akdeniz'deki gelişmeleri görüşmek üzere olağanüstü toplandı. AKP iktidarı, Suriye ve Kürdistan'daki işgal savaşları yetmezmiş gibi, Doğu Akdeniz ve Ege'de memleketi yeni bir savaşın içine yuvarlarken, bu tepetaklak gidişi durdurmak için kılını bile kıpırdamayan CHP, bu kez canhıraş toplandı. Daha sonra yaptığı açıklamada, Oruç Reis gemisinin Antalya açıklarına demirlenmesini "taviz" olarak değerlendirdi, AKP'ye "Haklı davalarımızda taviz vermeyin" dedi.
Neyin haklı davası! AKP'nin Türk devletinin yeni-Osmanlıcı hayallerini gerçekleştirme amacının dışında, nasıl bir haklılık var Doğu Akdeniz'de savaş gemileri ile efelenmenin?
Görüyoruz ki, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu partisi olan CHP'de bir asırdır değişmeyen şey; devlet bekçiliği ve halk düşmanlığı.
CHP tarihin her aşamasında olduğu gibi, AKP ile "kanlı bıçaklı" olduğu dönemde de "devletin bekası" diye tüm işgal ve savaş politikalarına destek verdi.
Örneğin Efrin işgali. 2016 yılının Ekim ayında Meclis gündemine gelen tezkere, CHP'nin oyları ile kabul edilmiş ve Ocak 2018'da işgal saldırısı başlamıştı. Ancak CHP'li Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu'na bu yetmemiş olacak ki, kente yönelik hava saldırısında kullanılan bombaların üzerine adını yazdırmıştı. O bombalarla, Efrin'de hastaneler, Pazar yerleri vuruldu. O bombalar yüzlerce insanın canını aldı, sakat kalmasına yol açtı. Binlerce insan, evini, toprağını terk etmek zorunda kaldı. Kent yağmalandı. Şimdi her gün Efrin'de kaçırılan, tecavüz edilen, fidye istenen kadın ve kız çocuklarına dair haberler geliyor. CHP ve belediye başkanı Çerçioğlu "Zeytin dalı" adı altında halka karşı işlenen bu suçların ortağıdır.
Temmuz ayındaki CHP'nin 37. kurultayında, "Özlem Çerçioğlu" yazılı bombayı, genel başkanlığına adaylığını açıklayan İlhan Cihaner gündeme getirmişti. Ancak O'nun kaygısı da ne insan canıyla ilgiliydi ne de insaniyetle. Derdi seçimlerdi. "Kürt halkı bize ittifakta nasıl oy verecek" derdindeydi.
Tüm bunlar CHP'nin genetik kodlarına uygun elbette. Çünkü, Yeni-Osmanlıcılık sadece AKP-Erdoğan iktidarının bir politikası değil, Türk devleti ve buna bağlı olarak da CHP'nin tarihsel yayılmacı politikası. CHP'nin "gururla" taşıdığı "Yurtta sulh, cihanda sulh" da bir manipülasyondur. Az önce belirttiğim gibi, "teklik" -Anadolu'da yaşayan Müslüman Türk halkı dışındaki bütün halkların yok edilmesi- üzerine inşa edilen devletin ideolojik kurucu gücü olan CHP, her zaman devleti korurken, bütün kritik anlarda uzlaşarak ya da iş birliği yaparak faşist şeflik rejiminin kuruluşunda büyük bir rol oynadı. Özellikle 7 Haziran seçimlerinden sonraki sürecin her anı bunun sayısız örnekleri ile doludur.
Yenikapı mitingini hatırlayın. O mitinge katılan CHP ve lideri Kılıçdaroğlu, iktidarın değirmenine su taşımadı mı?
HDP'ye yönelik siyasi soykırım operasyonunun ilk adımı olan, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması kimin sayesinde gerçekleşti. Kılıçdaroğlu'nun "AKP'nin dokunulmazlık teklifi Anayasa'ya aykırı ama 'Evet' diyeceğiz" açıklamasının meali, "Anayasa'ya aykırı. Ancak devletin kurucu mayası Kürt düşmanlığıdır. Biz de devletin kurucusu olarak Kürt düşmanıyız" değil miydi?
Bu düşmanlık o kadar bakidir ki CHP'de, 2016 yılının Aralık ayında "Erdoğan iktidarına karşı yapıyoruz" lanse ettikleri mitinglerin sloganı da "Türkiye'yi böldürtmeyeceğiz"di.
Yaz yaz bitmez.
Çok açık söyleyelim; Önceliği her zaman devleti korumak olan CHP, AKP-MHP faşist diktatörlüğünün kurulmasından sorumludur. Ayrıca, iktidarın, işgal savaşları ile faşizmi tahkim etmesinde de sorumluluk sahibidir. CHP içindeki kimi "iyi niyetli" siyasetçilerin varlığı da bu gerçeği değiştirmemektedir.
CHP'nin tabanının politik bilinci büyük oranda sosyal şovenizm ile zehirlenmiş olsa da bu partiye oy veren emekçiler, Saray rejimine karşı önemli bir mücadele potansiyelini de taşıyor. Millet İttifakı'nın sürükleyici partisi olan CHP, bu potansiyeli her defasında, rejim ile uzlaştırmaktadır. Bu haliyle de CHP, antifaşist mücadelenin gelişiminin önündeki en büyük tehlike ve engeldir. O'nunla faşizme karşı ittifakın nesnel hiçbir zemini yoktur. Antifaşist cephenin geliştirilmesi tartışmalarına CHP'nin ucundan dahi dahil edilmesi, kendi bacağına sıkmak anlamına gelirken, üçüncü cephe siyasetinin de reddedilmesidir. CHP'nin faşizmden kurtulmak isteyen ezilenleri, rejim ile uzlaştırma siyaseti ile mücadele edilmezse, diktatörlüğü yıkma mücadelesi de zarar görür. CHP'ye oy veren her bir emekçinin, bu gerçekleri görerek, faşizme karşı bugünkü tek birleşik demokratik mevzi olan HDP'de yerini alması, antifaşist mücadelenin zaferle sonuçlanması için alınacak yolu kısaltacağı açıktır.