6 Ekim 2024 Pazar

Ahmet Ayva yazdı | Yılmaz Güney'in kuramadığı parti, düşlediği devrim - 2

"Bir ülkenin ekonomisi emperyalizme bağımlıysa, o ülkenin siyasi bağımsızlığı biçimseldir." (1)

O, bağımsızlığı değişmez, esnetilmez ve bükülmez bir gerçeklik olarak kavramış, bulunduğu her yerde, "Bağımsız, Birleşik Demokratik Türkiye-Kürdistan Devrimi" şiarını özümseyerek haykırmıştır. Bunu sadece yazı ve konuşmaları ile değil, toplum gerçekçi üretimleriyle yansıtmıştır. Askeri sıkıyönetim mahkemesi dönemin birçok yayın organı gibi Güney dergisini de kapatmış, onu "yeraltına", yasadışı yayın organı çıkarmaya itmiştir. Bu dönemin ardından kendisi içinde yeni bir sayfa açılmıştır. Yılmaz Güney ve yol yürüdüğü arkadaşları, 'Yurtsever Devrimci Demokrat' ve 'Demokrasi Bayrağı' isimli "illegal" yayınlara yazılar yazmıştır. Bu yayınlardaki düşünsel üretimlerini ve fikirlerini daha da sağlam bir zemine oturtmak için, partileşme yolunda, marksizmi bir doğma olarak değil, eylem kılavuzu olarak ele alıp ülkenin mevcut koşullarına uygun yeni strateji ve taktikler belirleyip, programatik bir hareket açığa çıkarmaya çalışmaktadır. "Kendini yenilemeyeni yenilenen tarih yenecektir" görüşüyle, geçmişe eleştirel bakışın önemini sürekli gündeminde tutarak, yeniyi arama ısrarını sürdürmüştür. O, "Ülkemiz devrimini zamanlayabilir misiniz" sorusuna hapishaneden şu yanıtı verir: "Şoförler arasında bir söz vardır: 'Yolla pazarlık olmaz' derler. Kaza olur, lastik patlar vb. Buna karşın derler ki, 'bir aksilik olmaz ise akşama varırız.' Akşama doğru saat vermezler; ikindi ile akşam arasında bir zaman dilimidir bu. Devrim içinde pazarlık olmaz, şu yılın falan ayında, falan gününde diyemeyiz ama , 'akşama doğru'sunu söyleyebiliriz. Türkiye devrimi, 20. yüzyılın son beş yılı ile 21. yüzyılın ilk beş yılı arasında, devrimci hareketimiz vahim hatalar işlemez ise gerçekleşecektir." (2)

1970'lerin sonunda yaptığı bu tespitleri sorgulamaya başlar, "devrimin darbe ile yenilgisinden" ele alır, burayla sınırlı tutmadan sosyalizmden kapitalizme geri dönüşleri de tartışmaya açar. Yeni "stratejik hat" çizmeye koyulur.

TÜRKİYE DEVRİMİNDEN TÜRKİYE KÜRDİSTAN BİRLEŞİK DEVRİMİNE
Eğer marksizmi leninizmi bir hareket kılavuzu olarak ele alıyorsanız, bunu devrim deneylerine, girişimlerine bakıp uygulamada yeni yöntemler geliştiriyorsanız, kendi maddi toplumsal koşullarına uyguluyorsanız ancak o zaman kitlelere güven verip arkanızdan "sürükleyebilirsiniz". Güney'in öncülük etmeye çalıştığı hareketin programı tartışılır olsa da, -evet bir devrim programları var- onun sorgulama biçimi devrimcidir. Özellikle "kemalist burjuva devrimi" genel hatları ile olmasa da karakteri bakımından, burjuva demokratik devrim olarak görmeyip, "cumhuriyet"ten yaşamını yitirdiği güne kadar da "hiçbir zamanda burjuva demokrasisi olmamış, ülke faşist diktatörlük tarafından yönetilmiştir" tespiti ile resmi ideolojiyi sorgulamaya başlamış, bunu daha da ileri götürmüştür; "Türkiye olarak tanımlanan ülkenin, doğru biçimde adlandırılmasının 'Türkiye Kürdistan' olduğunu söylüyoruz. Yalnız başına ve her anlam için 'Türkiye' adlandırmasını kullanmak, resmi ideolojiyi, resmi görüşü kabul etmek anlamına gelir ve ezen ulusun burjuvazisi açısından bakmak olur." (3)

Politik ideolojik bir hareket oluşturmanın yolu, teorik bir alt yapı ve sağlam örgüt modeli ortaya koymaktır. Esasen bu resmi ideoloji sorgulaması bir bakıma hareketin yöneleceği yeri de göstermektedir. Sorgulama, eleştirel bakış ve düşünce de, "inkarı, inkar etme" mevcuttur. Şöyle der; "Birinci paylaşım savaşı sonrasında Osmanlı imparatorluğu çöktü. İngiliz, Fransız emperyalistleri ile uzlaşan kemalist burjuvazi, yeni sınırlar üzerinde, 'Türkiye' sınırları üzerinde bir anlaşmaya vardı. Bu anlaşmaya göre, Kürdistan'ın bir bölümü de, bu milli sınırlar içine sokuldu. Biz bu gerçeğin bilincinde olarak, emperyalistlerle uzlaşma sonucu çizilen 'milli' sınırları içinde kalan" (4) Türkiye'yi kabul etmiyoruz demektedir. Ve "Türkiye'nin bağrında bir sömürge vardır" diyerek, yapacakları devrimin Türkiye-Kürdistan devrimi olacağını ortaya koyarak programlarını oluşturmaya başlamaktadırlar.

Türkiye'yi 80'li yıllarda yarısömürge, geri kapitalist (az gelişmiş) bir ülke olarak gören YDD'ciler veyahut başyazı ve programlarını kaleme alan Yılmaz Güney, Türkiye-Kürdistan'ın siyasi, ekonomik ve askeri olarak emperyalizme bağımlı olduğunu, bu bağımlılığın ancak, "Türkiye- Kürdistan Birleşik Halk Sosyalist Cumhuriyeti" (5) veya, veya diyoruz çünkü Yılmaz Güney yazılarında daha doğrusu oluşturmaya çalıştığı programda, anlaşılan ismi tam olarak oturtamıyor. O nedenle bazen de Türkiye-Kürdistan Halk Cumhuriyetini kullanıyor. (6)

Yurtsever devrimci demokrat ve demokrasi bayrağında 70'lerin sonu 80'lerin başlarında programı artık netleştiren Yılmaz Güney, devrimin, toplumsal demokratik halk devrimi olacağını ve gerçekleştiği taktirde, antiemperyalist, antifeodal, antifaşist karaktere sahip Kürt-Türk ezilen halklarının demokratik devrimi olacağını ilan ediyor. Ülkenin siyasi-ekonomik durumunu, devrimin aşamalı halini, içte ve dışta mücadele yürüteceği odakları tahlile değin, taktik ittifak kuvvetlere kadar belirlenmiş, iyi düşünülmüş lakin kendi dönemi içinde bakıldığında yüzeysellikler taşıyan yanlarda mevcuttur programda. Esasen yüzeysel olan biçimle ilgili değiliz. İçerik bakımından çok tartışılacak ve eleştirilecek yönleri mevcut olsa da, kendi dönemi ve günün koşulları bakımından "ileri bir programdır". Elbette dönemin hareketleri ile karşılaştırıldığında birçok eksikliği, yetmezliği, olumsuz yönleri çıkacaktır fakat bunların hiçbiri Yılmaz Güney'in "Türkiye-Kürdistan devrimi" için kafa yormadığı anlamına gelmez.

(1) Yılmaz Güney Siyasi Yazılar, Cilt 2, Sayfa 80
(2)A.g.e, Cilt 1, Sayfa 51
(3) A.g.e, Cilt 2, Sayfa 113
(4) A.g.e, Cilt 2, Sayfa 113
(5) A.g.e, Cilt 2, Sayfa 70
(6) A.g.e, Cilt 2, Sayfa 115