24 Eylül 2024 Salı

Adil Can: Kararlılık abidesi - Ali Gerçek

Hep kolektif üslup kullanmaya özen gösterirdi. Olağanüstü yeteneklere sahipti. O, yeteneklerini ortaklaştırmayı bir davranış çizgisi haline getirmişti.
Adil Can yoldaşı, fiziki olarak aramızdan ayrılışının 34. yıl dönümünde anıtmezarı başında anacağız. Adil yoldaşı 1980 Mart ayının başında tanımıştım. İstanbul'a yeni gelmişti. Daha önce Dersim, Kayseri ve İzmir'deki çalışmalarıyla çok disiplinli ve programlı çalıştığını İzmirli bir yoldaşından dinlemiştim. O arada biz de İstanbul'dan Yaşar Okçuoğlu öncülüğünde metal iş kolunda bir sendika kurma çalışması başlatmıştık. Tüzük çalışmasının ilk toplantısından itibaren Adil yoldaş da toplantılara katılmaya başladı. Tartışmalarda daha çok dinlemeyi tercih ediyordu. Söz alırken de çok mütevazi davranışları dikkat çekiciydi. Hep kolektif üslup kullanmaya özen gösterirdi. Olağanüstü yeteneklere sahipti. O, yeteneklerini ortaklaştırmayı bir davranış çizgisi haline getirmişti. Karşısındaki bilinçsiz bir işçi de olsa onu özenle dinlerdi. Karşısındakine cevap verirken de 'acaba şöyle yapsak daha uygun olmaz mı?' derdi ve karşısındaki işçinin mutlak güvenini kazanırdı. Geçmişteki yazılarımda da yoldaşla ilgili kullandığım bir cümle vardır. Adil Can kimle konuşsa, kime merhaba dese karşısındaki kişi ona karşı kendini borçlu hissediyordu ve onu hep görmek isterdi, onunla paylaşmak isterdi.
 
O dönem cumhuriyet tarihinin en yoğun grevlerinin ve direnişlerinin yaşandığı süreçti. 100 binlere varan grevlerin yanı sıra yoğun direnişlerin de yaşandığı bir süreçti. Grev ve direnişlerin en yoğun olduğu bölge Haliç havzasıydı. Biz de o süreçte metal iş kolunda Devrimci Metal-Sen sendikamızı resmi olarak kurup örgütleme çalışmalarına başlamıştık. Sendikaya ilk üye yaptığımız fabrika 10 yılı aşkın bir süre çalıştığım Yeni Gayret Demir Çekme fabrikasıydı. Kısa sürede Kar Demir, Akın Demir Çekme, Topkapı'da Türk Metal'e bağlı olan Metal Kapak Fabrikasını üye yaptık. Sendikayı ilk kabul eden ve protokol imzalayan işyeri Candere yolunda bulunan Akın Demir Çekme oldu. Bu fabrika sorun yaşanmadan sendikayı kabul ederek ücret ve sosyal hak taleplerimiz doğrultusunda protokol imzaladı. Bunun dışında 5 işyerinde üretim durdu. Aylarca direnişler yaşandı. Adil yoldaş, bu direnişlerde gecesini gündüzüne katarak çalışma yürütüyor, hem bu direnişlere hem de yaşanan grevlere ulaşmak için yoğun bir çaba sarf ediyordu.
 
Yukarıda da değindiğim gibi programlı çalışmaya özen gösteriyordu. Bir örnek verirsem, gazete cuma günü semtlere gelirdi. Küçük aksamalar hariç gazete dağıtımı pazar günü biterdi. Bu, birinci aşama olarak planlanmıştı. İkinci aşama ise oluşturulun bir ekip gazete dağıtılan evleri ziyaret ederek okurlardan gazete hakkındaki düşüncelerini sorar, varsa eleştirilerini alır ve gazete hakkında sohbetler yapardı. Amaç, okuru gazeteyle buluşturmaktı. Ayrıca oluşturduğu bir ekiple günlük gelişmeleri izleyen, etkinlikleri takip eden, cenaze, hasta, düğün vs. izlenerek günlük rapor olarak alınırdı. Üçüncü bir çalışma grubu da, varsa hasta ziyareti cenazeye katılıp kurum adına taziyede bulunurdu. Örnek vermek gerekirse, bir cenazeye katıldık cenaze sahibini tanımıyorduk. Defin işlemi bittikten sonra mezara çiçek bıraktık, o zamanlar mezara çiçek bırakma alışkanlığı yoktu. Cenaze sahibi, defin işleminden sonra katılan herkese teşekkür ettikten sonra kurum olarak katılıp acımızı paylaşan Halkın Yolu gazetesine özel olarak teşekkür etmek istiyorum demişti. Cenazeden sonraki hafta çıkan gazetede semt olarak küçük bir taziyede bulunmuştuk. Mahallede gazete dağıtımı yaparken sokaklarda ajitasyon çekilerek dağıtım yapılıyordu. Cenaze sahibi gazetenin adını duyunca torununu gönderip gazete aldırıyor. Evde gazeteyi okuyunca taziye yazısını görüyor duygusallaşıyor. Bunu görüştüğü eşine, dostuna, komşularına anlatıyor. Böylece sözünü ettiğim kişi, gazetenin devamlı okuru olduğu gibi bulunduğu sokakta birçok kişi okurumuz olmuştu.
 
Yine bir düğüne kurum olarak gitmiştik ve düğün takısını gazete adına yapmıştık. Düğün sahibi yüzlerce kişi olan salonda mikrofonu alıp kuruma teşekkür etti. Aylarca çalışma yapsanız bu kadar kitleye ulaşamazsınız, bunların hepsi Adil Can'ın oluşturduğu çalışma programıydı. Yine başka gün, sendikamızın üyesi olan bir işyerinde süren direniş yerine gitmek için evden çıktık. Hızlı şekilde yürürken birden durdu ve bana dönerek, 'yoldaş etrafta ne duyuyorsun?' diye sordu. Ben de espri yaparak, kuş sesi, rüzgar sesi duyuyorum dedim. Yoldaş sert bir dille, 'ben sana espri yapmadım. Onun için söylemlerimizde daha dikkatli olalım' dedi ve ilave etti, 'davul sesi duymuyor musun?' dedi. Ben de, "Duyuyorum yoldaş insanlar çocuklarını sünnet ediyor, düğünlerini yapıyor bundan doğal ne olabilir" dedim. Yoldaş cevap vermeden davul sesinin geldiği sokağa yöneldi, düğün yerine gitti. Bizim bir okurun oğlunun düğünü olduğunu gördük. Bizi görünce çok mutlu oldu. Bizi karşıladı görüştük. Halay çekiliyordu, yoldaş da halaya katıldı, halay döndükçe insanlar yer değiştirerek Adil'i halay başı yaptılar. Yoldaş bu konularda çok yetenekliydi. Ayrılmak zorunda olduğumuz için düğün sahibinden müsaade isterken tekrar geleceğini belirtti ve 'istersen folklor ekibimiz var dönüşte getirelim' deyince düğün sahibi, 'tabi ki isterim' dedi. Telefon etmek için Alibeyköy merkeze indik. O zaman Taksim'de kültür merkezimiz vardı. Folklor ekibini aradı '1 saat sonra Alibeyköy'de olsun alacağız' dedi. Yoldaşa, Topkapı'ya bir saatte nasıl gidip gelirim dedim, 'taksiyle gidip geliriz, yoldaş taksiye verecek paramız yok' deyince bana cevabı, 'bugünkü sigara ve yemek paramızı buraya vereceğiz' oldu. Ve öyle yaptık taksiyle gidip geldik Folklor ekibi de geldi düğün yerine. Gittiğimizde 300 kişi kadar kitle vardı. Folklor ekibi halay çekip marşlar söylemeye başlayınca 1 saat zarfında kitle 3 katına çıktı. Akşam saat 5'te bitmesi gereken düğün saat gece 10'a kadar devam etti. Orada yapılması planlanan yedi düğüne de folklor ekibi davet edildi. Yoldaş, çalışmalarda kendisini bölgeyle ve işle sınırlı tutmuyordu. Mümkün olduğu her yere ulaşmaya çalışıyordu. Adil yoldaş kitle ilişkilerinde çok başarılıydı ve donanımlıydı. Ahmed Arif'i çok seviyordu ve yolda, işte, her yerde onun şiirlerini mırıldanırdı. Önemli bir anıyı paylaşmak istiyorum. Adil Can, 12 Eylül öncesi toplantılarda 1980 içinde her an bir askeri darbe olabilir öngörüsünde bulunmuştu. O günün koşullarında işçi sınıfı mücadele olarak zirve noktasında idi. Darbe durumunda sınıfın hareket alanını daraltan reformist sendika yöneticileri olduğunu söylemişti, söylediği gibi oldu. Cunta yönetime el koyduğunda yoldaşla beraber aynı evdeydik. Durum, yoldaşa hiç sürpriz gelmemişti, kullandığı ilk cümle, 'bundan sonra enerjimizi ikiye katlamamız gerekiyor' demişti. Adil yoldaş tam da öyle yaptı. Teslimiyetin ve ihanetin kol gezdiği süreçte yoldaş gece gündüz demeden mümkün olduğu her yere ulaşmaya çalışıyordu. Ne pahasına olursa olsun partili tarafların evlerinde kalmazdı kimsenin de kalmasına da izin vermezdi.
 
Bir gün gece saat 10 gibi kapı çalındı, kapıyı açtığımızda Adil yoldaş çok bitkindi, vurulduğunu zannettik. Çünkü ayakta zor duruyordu içeri aldık, 'bana bir şey olmadı Yaşar Okçuoğlu yoldaş vuruldu' dedi. Yoldaşın o halini hiç unutmam. Adil, yoldaşlarına çok düşkündü, gençlere hep Ali Ekber Bahadır'ı örnek gösterirdi. Ali Ekber o zaman çok gençti, Adil, genç yoldaşlara en çok sınıfla ilişkiler konusunu işliyordu. Çünkü devrim ancak proletaryanın öncülüğünde yapılabilir diyordu ve 'Yaşar yoldaş komünist bir proletarya önderidir onun için Yaşarları çoğaltmamız gerekiyor' demişti. Kayseri'de bir görev esnasında yakalanıyor, üzerindeki notları ağzına doldurup yutmaya çalışırken dipçikle ağzına vurarak çok sayıda dişini ve çene kemiğini de kırmışlardı. Sorguda, 'yuttuğun kağıtlar neydi' diye sorduklarında alay ederek, 'sevgilimin mektupları idi, elinize geçmesini istemedim' demişti. Kayseri ve İstanbul'da toplam 45 gün işkencede kaldı. Savcılık serbest bıraktıktan sonra son görüşmemiz oldu ondan sonra yakalandı ve bir yıl sonra da 15 Nisan 1985'te ölümsüzleşti. Saygıyla anıyorum.