Ziya Ulusoy yazdı | Şengal'in aynasından yansıyan
Şengal aynasında yansıdı ki, ne burjuva Irak Arap yönetimi, ne KDP'nin paragöz çıkarcı hanedanı Êzîdî Kürt halkını korur. IŞİD'in soykırımının önüne Êzîdî Kürt halkını kurban olarak atan da onlardı…
Şengal'e şimdi de Türkiye-Irak-KDP üçlüsü boyun eğmeyi dayatıyor. Üçlü, özyönetim ve YBŞ'yi tasfiye ederek Şengal Êzîdî Kürt halkını kendi kayyum ve polisiyle diktatörce yönetmek istiyor.
Şengal acımasız fermanlardan geçti. Sonuncusu 2014 soykırımıydı. IŞİD canavarlarının gerçekleştirdiği katliam ve köleleştirme, Irak ve Suriye'de hakimiyet kurmak isteyen başta Erdoğan olmak üzere Sünni bölge devletlerinin koalisyonu tarafından örgütlendi.
1 Haziran 2014 Amman toplantısında IŞİD'i büyüterek saldırtma kararı alan Sünni devletlerin temsilcileri arasında Erdoğan'ın da Barzani'nin de, Lübnan Falanjistlerinin de, Suudi ve Katar rejimlerinin de temsilcileri vardı.
Sonuç yalnızca IŞİD devletine yol açmakla kalmadı. Başta Kürt halkı olmak üzere, halklara ve Sünni inanç dışında kalanlara kırım ve kadını köleleştirme, barbar faşist zulüm oldu.
IŞİD en büyük zulmü, kurban olarak seçtiği Şengal'in Êzîdî Kürtlerine uyguladı. Bu IŞİD'in doğrudan ideolojik karakterinin sonucuydu. Sünni halkı zulmün saldırganı yapmak için içerdeki en "müşrik" olanı hedef gösterme faşist yöntemiydi.
Kobanê saldırısı da IŞİD'in askeri bakımdan en üst düzey savaşıydı. Irak-Musul ordusunun yüksek teknik silahlarını ele geçirerek başlattığı bir savaştı. IŞİD, ideolojik bakımdan Rojava devrimi güçlerine elbette düşmandı. Ama siyasi olarak öncelikle savaşı yönelteceği güçler ve alan değildi. Eğer öncelikle Kobanê'ye saldırdıysa, bunu yönlendiren, Erdoğan'dı. Çünkü Rojava devrimi ve öncüsü Kürt halkının kazandığı ulusal özgürlükçü statüyü, sömürgeci devleti için beka sorunu ilan eden Erdoğan'dı.
Şengal soykırımını durduran Rojava devrimi güçleri oldu. Ne Irak ordusu, ne Peşmerge, Şengal Êzîdî Kürt halkını savundu. Çünkü onlar Êzîdî Kürt halkını baskı altında ezilmesi gereken olarak görüyordu.
Rojava devrimi güçleri, Şengal halkını savunmaya koşmakla kalmadılar. Soykırımcı IŞİD'i Şengal'den kovuncaya, Rakka'da yenilgiye uğratıncaya değin can bedeli savaştılar.
Tabii ki vurgulamak gerekir, bu savaşta Kürt Özgürlük Hareketi ve müttefiki komünistler öncü rol oynadı.
Devrimci güçlerin IŞİD soykırımcılarına karşı savaşı amaçlı ve programlıydı. Şengal Êzîdî Kürt halkı, egemenlerin boyunduruğuna da, haksızlık hukuksuzluğa da bırakılamazdı. Nitekim zaferden sonra Şengal halkı Demokratik Özerk Meclis'i (MXDŞ) ve özsavunma YBŞ'yi de kurdu. Mücadele ağır bedellerle verildi ama aynı zamanda halkı özerk özyönetim bilinci ve özsavunma bilinciyle de eğitti!
Sonrasında birkaç yıldır yoğunlaşmaya başlayan "Şengal'den çıkın" tehdidi yükseltilmeye başlandı. Tehdidin borazanlığını KDP yapıyor. Şengal'i, Irak merkezi yönetimi altında yönetme işine, yedekten katılmak istiyor. Daha önce özerk yönetim statüsü olmadan Şengal doğrudan Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ne (KBY) bağlansın, fikrini kalemşörlerine yazdırıyordu. Fakat Irak birlikleri karşısında çok önemli bölgeleri terk ettikten sonra Şengal'in Irak merkezi yönetimine bağlanmış olarak özerkliğinin tasfiyesi ve YBŞ'nin dağıtılması üzerine anlaşmaya imza atmış durumda.
Tabii bu tasfiyeci boyunduruk anlaşmasının arkasında Türkiye ve ABD var.
KDP de Irak yönetimi de IŞİD önünden kaçarlarken YBŞ ve Şengal Demokratik Özerk Meclisi'ni oluşturacak devrimci güçlerin mücadelesi sayesinde yeniden IŞİD'e karşı savaşa cesaret edebildiler.
Kazimi de, Barzani de, ABD de, Türkiye de, burjuva ve emperyalist çıkarlarını esas alırlar. Askeri geçici ittifak kurmak zorunda kaldıklarında bile ayı kucaklaması yaparlar.
Şengal aynasında yansıdı ki, ne burjuva Irak Arap yönetimi, ne KDP'nin paragöz çıkarcı hanedanı Êzîdî Kürt halkını korur. IŞİD'in soykırımının önüne Êzîdî Kürt halkını kurban olarak atan da onlardı, şimdi özyönetimini ve özsavunmasını silah zoruyla tasfiye etmeye çalışanlar da onlar. Elbette onların arkasında da emperyalist amaçlarıyla efendileri ABD ve Türkiye var.
Şengal halkı bu sömürgeci ve diktatörce saldırıya karşı yalnızca özyönetimini korumanın meşru direnişini gösterecek. Son sözü de halkların özgürlüksever mücadelesi mutlaka söyleyecek!