Ziya Ulusoy yazdı | Medeniyetler çatışmasının yok ediciliği
Faşizan yokedici çatışma ve katliamlara karşı, her şartta tavır almak, komünistlerin, tutarlı anti-faşistlerin görevidir.
19 Ekim'de Paris'te radikal islamcı bir genç, S.Paty adlı öğretmeni boğazını keserek öldürdü. Bu vahşi saldırı, Charlie Hebdo, Bataclan, Brüksel ve diğer katlamların devamı olarak gerçekleşti.
Paris'teki politik islamcı çevrelerden saldırıyı açıkça övenler oldu. Ankara 10 Ekim Katliamı'ndan hemen sonra aynı gün Erdoğan'ın destekçisi Türkiyeli islamcı ve ülkücü faşistler de gösteri yaparak katliamı kutlamış ve tehditler savurmuşlardı.
Öğretmenin vahşice öldürülmesinden kısa süre önce, Macron'un ılımlı islam yaratma önerisi üzerine Erdoğan'ın "haddini bil edepsiz" tehdidi gelmişti ve bu tehditten kısa bir süre sonra vahşi saldırı gerçekleşti. Katili teşvik eden çevreler içinde Erdoğan'ın Paris'teki destekçilerinin varlığının olması elbette tesadüf değil.
Erdoğan, Paris ve Brüksel katliamlarını, birkaç gün önceden ilan ederek yaptırmıştı. Şimdi ise tehditleriyle destekçilerini vahşi katliamlara seferber ediyor.
Erdoğan'ın, faşizan 'sünni islami hareketleri' kullanma saldırganlığının, Modi'nin faşizan hinduist saldırganlığı müslümanlara karşı kışkırtması ve kullanmasından bir farkı yoktur.
Batı-Doğu, Hristiyan-Müslüman, milliyetçi ve dini ideolojik çatışmalar, halkları birbirlerine kırdıracak biçimde düşmanlaştırıyor ve sınıf mücadelesini, halkların geleceğini kemirerek yokedici rolünü oynuyor.
Bilindiği gibi Avrupa ve ABD'de göçmen düşmanlığına ve İslamofobiye dayanan neo-faşist hareketler, mali oligarşi ve iktidarların şimdilik kontrollü desteğiyle teşvik ediliyorlar. 90'lı yıllarda Alman neo-nazilerinin Türkiyeliler başta olmak üzere göçmenlere karşı geliştirdiği katliamlar, Alman Gizli Servisi'nin kışkırtıcılığı ile yapılmıştı. Şimdi Hanau'daki katliam ile Alman faşistleri katliamlarını yeniden canlandırmaya giriştiler.
Büyük olasılıkla neo-faşistler, Erdoğan'ın tetikçisi islamcıların katliamlarına karşı ajitasyonla göçmenleri hedef alan saldırganlığı tırmandırmayı deniyecekler.
Nitekim Brüksel katliamından sonra bunu Flaman faşistleri saldırı için kullanmayı denemişlerdi. Fakat anti-faşist güçler isabetli ve kararlı gösteri ve tavırlarla saldırıyı daha başlarken geri püskürtmüşlerdi.
Ayrıca iktidarlar da sahte gözyaşlarıyla demokratik özgürlükleri kısıtlayan yeni yasalar çıkaracaklar.
Bu faşizan yokedici çatışma ve katliamlara karşı, her örneğinde tavır almak, komüistlerin, tutarlı anti-faşistlerin görevidir.
Daha önemlisi de kapitalizmin krizinden reaksiyoner etkiyle neo-faşistlere doğru yeni kitlelerin kaymasını engellemenin yolu da, emperyalist ve bölgesel yayılmacı savaşlara reaksiyoner tepkiyle islamcı ve milliyetçi faşizmlere akışı önlemenin yolu da, birleşik sınıf mücadelesini yükseltmektir.
Faşizme karşı ABD'de "siyah hayatlar değerlidir" birleşik eylemindeki gibi, kapitalizme karşı sosyalizm mücadelesini yakın tarihsel dönemlerdeki gibi emperyalist ve bölgesel yayılmacı savaşlara ve ABD'nin Irak savaşına karşı dünya çapındaki eylemler gibi yükseltmek, yokedici dini, milliyetçi, medeniyet çatışmalarına akışı engelleyecektir. Rojava devrimi örneğindeki gibi halkları özgürlük içinde birleştiren devrimler, geleceğe doğru umudu büyütecek genç işçi ve ezilen kuşakları özgürlük ve sosyalizm yoluna yöneltmenin kuvvetli manivelaları olacaktır.
İşçi sınıfının ve halkların genç kuşaklarını yeniden birleştirici enternasyonalizmin yolunda toplamak, ırkçı, dini ve milliyetçi çatışmaların yokediciliğine karşı en üstün seçenektir.