22 Kasım 2024 Cuma

Ziya Ulusoy yazdı: Başyüce'nin Diyanet başkanı

Erdoğan ve tetikçileri, homofobik nefretleri nedeniyle ve gündem saptırmak için Diyanet başkanını hışımla desteklediler. Yurttaş hukukunu savunan iki baro başkanı hakkında ceza davası açtılar. Çünkü Diyanet başkanı hangi suçu işlese de faşist rejimin ideolojik aygıtının başkanıydı, halk karşısında mutlak korunmalıydı.

Diyanetçi Erbaş'ın homofobik saldırısı, dünya görüşünden gelmesine rağmen, bunu an'da sergilemesinin amacı başka. Erbaş, herkesin susturulmak istendiği koşullarda, LGBTİ+'lilere ve nikahsız evliliği yaşayanlara saldırdı. Adeta salgının nedeni bunlardır demeye getirdi. Böylece homofobiliğini sergilerken, Erdoğan'ın iktidarının ve kapitalizmin koronanavirüs salgınındaki neden ve iflasını gizlemeye gayret etti. Erdoğan ve tetikçileri, buradan saflaşma yaratarak kitle desteğinin erimesini durdurmaya çalıştılar. Yurttaşların hak hukukunu savunan kitle örgütleri yöneticilerine hapis sopası gösterdiler.

Dahası da salgında hayatını yitirenlerin sayısını gizlemeyi bu yolla da sürdürüyorlar.

Anlaşılan yoksul dindarlarda da salgında yağmacı kapitalistlere ve Erdoğan'ın öldürücü rolüne tepki var.

Erdoğan "Diyanet devlettir, eleştiremezsiniz, suç işliyorsunuz" mealinde tehdit de savurdu.

Erdoğan faşizminde Diyanet Başkanı'nın yerine göz atmakta yarar var.

Erdoğan ve MTTB'li abileri, 60'lı yıllarda N.F.Kısakürek'in (NFK) yazılarılarıyla yetiştiler. NFK politik islamcıydı. Ama aynı zamanda milliyetçiliği de kullanmak gerektiğini vurguluyordu. "Kadro mu arıyorsunuz işte milliyetçi gençlik" diye ülkücülere vurgu yapıyordu. 70'li yılların ikinci yarısında MHP'yi desteklemekten geri durmadı.

Kısakürek'in çok sayıda politik eseri içinde "benim ruhum" diye övdüğü 1968'de yayınlanan İdeolocya Örgüsü kitabıdır. Bu kitabında programatik amaçlarıyla bağlı nasıl bir islamcı politik düzen kurmak gerektiğini açar.

Politik islamcı seçkinlerin toplayacağı seçimsiz "Müessisler/Kurucular Meclisi" "Yüceler Kurultayı"nı atar. Kurultay da Başyüce'yi atar.  Başyüce mutlak itaat edilmesi gereken tek yöneticidir. Kısakürek, antifaşist birikimden çekinerek diktatör adını veremez, ama tarifiyle, yetkileriyle Başyüce yalnızca diktatördür. İtalyan faşizminin Duçe'si, Alman faşizminin Führer'i yetkilerine sahiptir.

Başyüce, ölünceye kadar diktatör olarak kalır. Hastalık, ölüm, çekilme gibi hallerde en iyi yöntem Başyüce'nin gösterdiği adayın veya adaylardan birinin Yüceler Kurultayı tarafından atanmasıdır.

Yüceler Kurultayı üyeleri de ömür boyu görevde olmalıdırlar.

Kısakürek'in Başyücelik rejiminde bütün devlet yöneticileri sıradan halk karşısında biat edilmesi gereken kutsal görevlilerdir. Ama Başyüce/diktatör karşısında ise diktatöre mutlak itaat etmesi gerekenlerdir. Bir kişi farkla, Diyanet başkanı! NFK, 'Yüce Din Dairesi' adını verdiği kurumu ve başkanını, Başyüce'ye atama yaptırır ve ona tabidirler. Ama Din Dairesi başkanını hükümet başkanından bir adım önde hiyarerşilendirir. Çünkü yönettiği dairenin görevleri rejim için çok önemlidir: "İç telkin, dış propaganda, dini öğretim, din vazifelilerini yetiştirme ve kadrolaştırma!" "Başyücelik emrinde ve Yüceler Kurultayı yanında, devletin başlıca istişare merkezi"dir.

Hatırlansın İslam Alimleri Birliği Başkanı Yusuf El Karadavi, IŞİD'lilerin ve diğer politik islamcı savaşçıların, cihad koşullarında Êzîdî ve esir kadınları cinsel köle olarak kullanılabileceği fetvası vermişti. Başta Erdoğan olmak üzere, fetvacısı H.Karaman ve Diyanet Başkanı Erbaş, diktatörün diğer yol arkadaşları, hiçbiri bu fetvayı kınamamışlardı. Çünkü Karadavi ve örgütünün politik islamcı rejimler için görevi çok önemliydi.

Diyanet başkanı, Erdoğan'ın üstadının eserinde, Başyüce'yle çelişmeye düştüğünde Yüceler Kurultayı'na başvurma yetkisine sahip tek kişidir. Bu da elbette görevinin öneminden gelir.

Halife ünvanlı Osmanlı İmparatorluğu'nda bile Şeyhül İslamı'n önemi bu kadar var mıydı?

Fakat vurgulamak gerekir ki, Erdoğan, faşist rejimini inşa ederken Diyanet başkanını iki kez değiştirdi. Yanisi şu ki Erdoğan işine gelmediği zaman emrindeki en önemli görevliyi kulağından tutup atar. Bu her faşist dikatörün başvuracağı yoldur. Erbaş da diktatörün istediği biatı ve hizmeti veremezse iki selefi gibi atılır.

Erdoğan ve tetikçileri, homofobik nefretleri nedeniyle ve gündem saptırmak için Diyanet başkanını hışımla desteklediler. Yurttaş hukukunu savunan iki baro başkanı hakkında ceza davası açtılar. Çünkü Diyanet başkanı hangi suçu işlese de faşist rejimin ideolojik aygıtının başkanıydı, halk karşısında mutlak korunmalıydı.

Dün 1 Mayıs'tı. Komünistler ve tüm devrimciler, diktatörlüğün tüm baskılarına rağmen hafta boyunca sokaklarda, alanlarda, işyeri önlerinde mücadele yürüttüler. Bu, diktatörlüğün baskısına ve salgının yarattığı şaşkınlığa meydan okumaydı.

Erdoğan faşizmini yenecek ve özgürlük yolunu açacak olan da bu mücadeleci yoldur.