3 Ekim 2024 Perşembe

Yazar Gülfer Akkaya: Tekçilik de erkeklik de örgütlüdür

Kobanê davasında bugün tutuksuz yargılanan Gülfer Akkaya savunma verdi. Bağımsız bir feminist yazar olarak tekçiliğe, cinsiyetçiliğe, erkek egemen sisteme karşı mücadele ettiği için HDP'de yer aldığını kaydeden Akkaya, HDP'nin kadın temsiliyetinde birinci parti olduğunun altını çizdi. 

IŞİD'in Kobanê'ye yönelik saldırıları karşısında 6-8 Ekim 2014'te gerçekleştirilen eylemler gerekçe gösterilerek aralarında Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları ve HDP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de bulunduğu 21'i tutuklu 108 isim hakkında açılan Kobanê Davası'nın 8. duruşması verilen bir günlük aranın ardından 4. gününde Sincan Hapishane Kampüsü'nde görülmeye başladı.

Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen davanın duruşmasına dava avukatları, yargılanan siyasetçilerin yakınları ile HDP Milletvekilleri, Ankara il ve ilçe örgütü üye ve yöneticileri katıldı. Sincan Kapalı Hapishanesi'nde tutuklu bulunan siyasetçiler ile tutuksuz yargılanan yazar Gülfer Akkaya duruşma salonunda hazır bulunurken, diğer hapishnanelerde tutulan siyasetçiler ise duruşmaya Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla bağlandı. Edirne F Tipi Kapalı Hapishanesi'nde tutulan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş mazeret bildirerek duruşmaya katılmadı.

Kimlik tespitiyle başlayan duruşmada yazar Gülfer Akkaya'nın sorgusuna geçildi. İçinde bulunulan sürecin bir an önce son bulmasını ve adaletin, hakkın yerini bulacağını umut ederek sözlerine başlayan Akkaya, "Dosyaya bakıldığında hakkımdaki suçlamalar sadece 2014 yılında HDP MYK üyesi olduğum için yapıldı. 2016 yılında MYK adına yayınlandığı ileri sürülen demokrasi çağrısı mesajı gerekçe yapıldı. Bu mesajlardan sorumlu olduğum öne sürülerek yurt içinde ne kadar olay olduysa hepsi için cezalandırılmam istenmiştir" dedi.

'BAĞIMSIZ BİR FEMİNİST OLARAK HAKSIZLIKLARA KARŞI SİYASİ BİR PARTİDEYİM'
İddianame tezinin hiçbir anlamda doğrulanmadığını açıklayacaklarının altını çizen Akkaya,  "Bir bağımsız feminist olarak, bir araştırmacı yazar olarak siyasi partide neden bulunduğumu anlatmak istiyorum. 1800'lü yıllarda dünyada Birinci Dalga Feminist Hareket diye kadın hareketi başladı. Bu hareketin amacı erkeklere tanınan haklara kadınların da sahip olmasıydı. Çeşitli kıtalarda kadınlar ayaklandı ve çeşitli hareketler oluşturdu. Özellikle 1900'lü yılların başına gelindiğinde kadınlar, haklarını kazanmaya başlıyor ama dünya savaşları yoğun olduğu için erkek iktidarlar bu hakları 'Daha zaman var' diyerek sürekli ertelemişlerdi. İki büyük dünya savaşının yaşandığı yüzyılda ulus devletlerin kurulduğu, en temel haklar için insanların ayaklandığı dönemde sürekli kadınlara 'savaş var sabredin' dendi. Kadınlar iktidarlar tarafından susturuldu, bastırıldı 'savaş var sabredin' zeminine çekildi. İşte kadınlar bu bastırmaları da fark ederek bu gerekçelere kanmadılar ve birinci temel feminist hareketinin temel hak talebi olan eğitim, boşanma, seçme-seçilme, miras hakkı gibi haklarını yüksek sesle talep etmeye başladılar" şeklinde konuştu.

'SİYASET ERKEK İŞİDİR SİZ BEKLEYİN'
Kadınların bu arzuları karşısında dünyada birçok ülkenin kadınların bu haklarını kabul etmek zorunda kaldıklarını söyleyen Akkaya, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye'de de bunun yansımaları oldu. Seçme ve seçilme haklarından, ücret haklarına kadar birçok hakkı kapsıyordu. Türkiye'de de kadınlara 'Daha sıra sizin değil biraz daha bekleyin' denildi. Dahası 'siyaset erkeklerin işidir siz bekleyin' denildi. Kadınların seçme ve seçilme haklarını kazanmaları konusunda Osmanlıdan bu yana olduğu gibi kadınların parlamentodaki temsilleri çok sorunlu ve düşük olmuştur. Feminist bir kadın olarak bir siyasi partide yer almamın sebebi, bu haksızlıkların kendisidir. Kadınların parlamentoda siyaset yapma hakkını savunurken ideolojik fark göz etmedik" ifadelerini kullandı.

'BU ÜLKEDE BAŞÖRTÜLÜ KADINLAR İÇİN AKP DEĞİL BİZ MÜCADELE ETTİK'
Akkaya, şöyle devam etti: "AKP'nin 'Biz başörtülü kadınları parlamentoya aldık' sözü bile yalandır. 2010 yılında içinde benim de olduğum feminist ve birçok kadın örgütü bunun için mücadele ettik ve 'parlamentoda başörtülü kadın istiyoruz' dedik ve bunun için mücadele ettik. Erdoğan 'henüz sıra sizde değil bekleyin hanımlar' dedi. Biz vazgeçmedik yine baskı yaptık ve nihayet AKP direnmekten vazgeçti. Bu ülkede başörtülü ve başörtüsüz kadınların parlamentoda siyaset yapmasına biz kadınlar öncülük ettik. baskı yaptık, AKP nihayet direnmekten vazgeçti bu ülkede başörtülü ve başörtüsüz kadınların parlamentoda siyaset yapmasına öncülük ettik.

'KADINLARI EVE GÖNDERMEK İSTEDİLER'
Osmanlıdan Cumhuriyet'e kadar bütün tüzüklerde 'kadınlar siyaset yapmaz' maddesi vardır. Kadınlar cephe gerisinde erkekleri ve devletleri güçlendiren 'cici kadınlar' kılıfına sokulmaktaydı. Kadınlar siyaset yapmaz ilkesiyle kadınları eve göndermek isteyen erkekler o sırada kadınları siyasetten uzak tutmak için karar alıyorlardı. Osmanlıdan gelen bu altın kuralı Cumhuriyet eksik kalmadı o da aldı. Cumhuriyet döneminde kadınlar için önemli haklar verildiğini iddia edilse de ilk 10 yılda kadınların seçme ve seçilme hakları önünde cumhuriyetin erkekleri engel olmuşlardır. Bu kadınsız inkılaba karşı kadınlar susmadılar. Bir inkılap olmuştur ama o erkeklerin inkılabıdır. Kadınsız inkılap dediğimiz şey budur. Cumhuriyet döneminde de kadınsız inkılaba karşı, kadınsız mücadeleye karşı mücadele ettiler ve yerle bir etmeye çalıştılar. Biz bugün yargılanıyorsak ve haklarımızı savunuyorsak da büyükannelerimiz sayesinde.

'DEVLETE, BİZİ AFFEDİN DEDİRTECEK NOKTAYA GELDİ'
Kadınların siyasetten uzak duruşu, erkeklerin istemesindendir. Ama kadınlar dünyanın her yerinde buna da itiraz ettiler. Kadınlar, kadınlara karşı cinsel suçları oluşturdular ve hak talebinde bulundular. Erkeklerin kadınları seks işçiliğine zorlamasıyla mücadele ettiler. Japonya, Koreli kadınlardan özür diledi. Devleti kadınların karşısında, 'biz suçluyuz bizi affedin' dedirtecek noktaya geldi.

1900'lü yılların başlarında henüz kurulmayan Cumhuriyette de kadınlar erkekler tarafından cinsel suçlara maruz kalıyordu. Biz bunların belleği, hafızasıyız bunlar inkar edilemez. Bundan birkaç yıl önce IŞİD bunu Êzidî kadınlara karşı kullandı. Buna karşı dünya kadınları bu olaylara karşı BM'yi tepki göstermeye çağırdılar. IŞİD kadınlara bunları yapmakla kalmıyor bunları videolara çekip sosyal medya hesaplarından yayarak hayran kazanmaya çalışıyor.

'CUMHURİYET ERKEKLERİN CUMHURİYETİ'
1924 yılında Meclis'te kadınların seçme ve seçilme hakkını savunan bir kaç erkek vekil bu hakkı savunuyor. Ancak Mecliste bunu yapanlar yine kadınlara bu hakkı tanımıyor. 'Kadınların siyaset yapacak yetkinliği yoktur' deniliyor. Hala bugün kadınların Meclis'te az olmasının nedeni kadınların evde, çocuk doğurması anlayışına sahip olmasıdır. Erkeğin kadına bakış açısından kadınlarla erkeklerin temsil edilme oranı asla eşitlenmedi. Bu ülkenin yarısı kadın, Meclis'in de en az yarısının kadın olması gerekmez mi? Çünkü Cumhuriyet erkeklerin Cumhuriyeti.

Türkiye'de kadınlar çok zor koşullarda yaşıyor.  Az söylüyorum çünkü zaman az ve dert çok. Ömrümüz yetmez, öyle bir zulmün altındayız. Patriarkanın altında yaşamaya çalışıyoruz. Kadınlar siyaset yapamaz bakış açısı zordur.

'BU ÜLKEDE HERKES BENİ DE YARGILANAN KADIN ARKADAŞLARIMI DA BİLİYOR'
Türkiye'de ilk eşbaşkan olan Aysel Tuğluk'a birkaç gün önce 68 kadın derneği, birbirinden farklı 68 kadın derneği sahip çıktı. Kadınlar sırf barışı savundukları için yararlanabiliyorlar. Radikal İslamcı vahşi IŞİD katliamlar yaptı ama hala katliamlar gün yüzüne çıkarılmadı. Meclis'te defalarca araştırma için önergeler verilmesine rağmen AKP ve MHP oylarıyla reddedildi ve araştırılmadı. Yıllarca barış ve eşitlik için mücadele etmiş benim gibi bağımsız bir feminist için nasıl böyle iddialarda bulunabiliyorsunuz? Ben feministim, feminist demek kadınların özgürlüğü için kadın haklarını savunmak demek. Hangi delille bunu söylüyorsunuz? Bunu kabul etmiyorum. Bu ülkede herkes beni de yargılanan kadın arkadaşlarımı da biliyor.

'DÜŞÜK YAPMAYA YOL AÇMAKLA YARGILANIYORUM'
İstanbul Sözleşmesi henüz yazılırken biz feminist kadınlarla görüşüldü. Bizim çabalarımızla aldılar bir sözleşmeye çevirdiler. Sonra ne yaptılar sözleşmeden vazgeçtiler. Dövmeyi, şiddeti tüm iddiaları geçtim ben nasıl bir kadının düşük yapmasından yargılanıyorum? Biz kürtaj hakkı için mücadele ediyor, yetkilileri uyarıyoruz. Bir fantastik iddianame hazırlanıyor ve düşük yapmaya yol açtığıma ilişkin yargılanıyorum. Bunu asla kabul etmiyorum. Yıllardır mücadele ediyoruz ve başımıza gelmeyen kalmadı. Biz sözleşmeyi uygulayın dediğimiz için devlet tarafından şiddete uğradık.

'BU DAVA KADINLARIN ÖNÜNE KONULAN ENGELLERDEN'
Eğer amaç gerçekleri açığa çıkarmak olsaydı bir araştırma yapılması gerekmez miydi? Aradan 6 yıl geçmiş. Bu dava hukuki değil siyasi bir kumpas davasıdır. Seçilmek istenen kadınların önüne konulan engeller başlıca sorun olarak durmaya devam ediyor. Bu tarz engellemeler olmasaydı ve haklar eşit olsaydı bugün bambaşka bir Türkiye olmuş olacaktı. İlk Meclis olan 1921 Meclisinde de kadınlar yok. Yani ülke nüfusunun yarısı yok. O Mecliste kadınların olmaması ne hatırlanıyor ne de kimsenin umurunda değil.

'KÜRDÜM VE ASLA İNKAR ETMEDİM'
Tıpkı kadın sorunu gibi Cumhuriyetin başından bu yana devam eden bir sorun da Kürt sorunudur. Ben bir Kürdüm ve asla inkar etmedim. İşim verilmedi, aynı hakları kullanamadım, sürekli fişlendim. Türkleştirilmeye, asimile edilmeye çalışıldım. Dilim asimile edildi, ben bu dünyada ilk Kürtçe konuşmaya başladım. Okulda Türkçe bilmediğim inin tembel sınıfına, sıralarına alındım. Ben bir yazarım dünya dilleriyle sorunum olmaz ama insanları aşağılarsanız olmaz. Bu eşitlik değil, kendi Anayasanızı inkar etmiş oluyorsunuz. Benim annem Kürt, Türkçe bilmez ama ona Türkçe öğretmek zorunda kaldık alışveriş yapabilmesi için. Bilmiyorum ne kadar Avrupa'da kaldınız ama Almanya'da Almanca bilmezseniz alışveriş yapabilirsiniz ama Türkiye'de Türkçe bilmezseniz bir domates alamazsınız.

'SAVAŞ TECAVÜZ DEMEK'
Ben bir Kürt Aleviyim. Ben tüm baskılara, tekleştirmelere rağmen yarısı Türkçe yarısı Kürtçe cümleleri kayalıklara benzetiyorum. Bu ülkede birlikte, eşit, asil, eşitçe, özgürce yaşama olan inancının arttığını biliyoruz. Kürt sorunun artık savaşla değil barışla çözülmesi gerektiğini devletin içindekiler de kabul ediyor. Kürt olmak suç mu, barış istemek suç mu? Biz neden bununla yargılanıyoruz? Bir kadın, bir feminist ve bir insansanız savaşa karşı olursunuz. Savaş ölüm demek, militarizm demek, erkeklerin kadınlara yönelmesi, tecavüzlerin artması, sıradanlaşması, yoksulluk, ucuz iş gücü, insanların yaşadığı yerlerden göç etmek demek. Yurt dışında göçmen olmanın ne denli zor olduğunu görüyoruz her gidişimizde. Ben savaşa karşıyım, barışı savunuyorum. Tüm bu anlattıklarımın tamamını Suriye'de görmek mümkün. Çocuk yaşta kadınları Türkiye'deki erkekler para karşılığında suistimal ediyor.

Türkiye'de fuhuş oldukça arttı ve bu savaş politikalarından bağımsız ele alınamaz. Afganistan'da da kadınların çoğu kaçtı. Taliban kadınların haklarını yok saymakla yetmiyor kadınlara baskı yapıp karşı çıkan kadınları da öldürüyor. Bir göç dalgası olacak Afganistan'da.

'HER YİRMİ YILDA BİR ALEVİLERE KATLİAM YAPILDI'
Bir kimlik sorunu daha da Alevilik inancına yöneliktir. Çok sayıda katliam yaşanmıştır. Maraş Katliamının yıl dönümünden geçiyoruz. Çok sayıda insan katledildi. Bu vahşet. Bir insanın bunu yapabileceğine inanıyor musunuz? Her 20 yılda bir Alevilere katliam yapıldı. Bu bir nefrettir. Aleviler eşit yurttaşlık istiyorlar. Zaten bizzat Anayasanın içinden bir şey istiyorlar. Ben bir Alevi olarak hayatım boyunca bu nefretle karşı karşıya kaldım. Aleviler de siyasi partilerin başkanı, eşbaşkanı, Cumhurbaşkanı her şeyi olacak. Eşit yurttaşsak eşit olacağız. Değil miyiz? Değilsek söyleyin. Alevilerin eşit yurttaşlık olarak kabul edilmemesi Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana devam ediyor. 

'BENİ TANIMAYAN ERKEĞİ TANIMIYORUM'
Yaklaşık 10 yıldır kadın ve Alevilik üzerine politikalar yürütüyorum. Eğer Alevi kadınsanız çifte eşitsizlik yaşıyorsunuz. Bir Alevi olduğunuz için bir de kadın olduğunuz için eşitsizliğe maruz kalıyorsunuz. Bu benim gibi feminist birinin gözünden kaçmaz. Ben hayatım boyunca bunu yaşadım. Kürtlüğümü de Aleviliğimi de annemin ninnilerinden, içinde bulunduğun köyün, toplumun ritüellerinden öğrendim. Annelerimizden, feminist annelerimizden aldığım bu mücadeleyi büyütmeye çalıştım. Hiçbir zaman bana ne Alevi ne Kürt ne de kadın olduğum için yapılanlar doğru gelmedi. Devlet de iktidar da aile de erkek de tanımadım. Beni tanımayanı tanımıyorum.

'TEKÇİLİK, ERKEKLİK ÖRGÜTLÜ BİR ŞEYDİR'
Tekçilik, erkeklik örgütlü bir şeydir ve ben de buna karşı örgütlendim. Feminist kadınlarla örgütlendim. Yan yana kadınlarla açılan yolda ilerledim ve hiç açılmamış yılları da açmaya çalıştık. Her zaman teorik ve pratik olarak çalıştım. İşte HDP'ye de bağımsız bir feminist olarak bu nedenle katıldım ve kurucusu oldum. Feminist politikanın bu ülkede daha çok kadına ulaşması açısından bir fırsattı. Aklım erdiğince mücadele yürüttüm HDP'de. Cinsiyetçiliğe karşı mücadele ettim. Feminizm ülkedeki 3. büyük partiyle Meclis'e girdi. Bugün feminizm başka partilere de girdi hatta sağ partileri bile etkilemiş oldu.

'KADINLAR CİNSİYETÇİ ROLÜNE SIĞMIYORLAR'
Bu yıllardır, yüzyılı çoktan aşmış olan feminizmin nihayet yapmak istediği şeye yaklaşması demektir. Şimdi yüzde 50 olma zamanı. Feminizm de daha çok yayılacak çünkü kadınlar bunu istiyor. Kadınlar itaatkar, cinsiyetçi rolüne sığmıyorlar. Hayallerimiz, tutkularımız var. Ancak bu yeterli bir rakam değil. Daha fazlasını istiyoruz. Bu ülkede kimi kadınların vekillikleri düşürüldü ve kadın sayısı yine düştü. Kadınların parlamentoda en az yüzde 50'ye ulaşması gerek. Ama bu yetmez.

'KİMİ YARGILADIĞINIZI BİLİN DİYE BURAYA GELDİM'
Siyaset güç demek. Biz de kadınların hayatını değiştirmek için gücü kendimize araç kılıyoruz. Çok çeşitli ülkeler gezdim, Türkiye'de çok çeşitli şehirlere, ilçelere, köylere gittim. Kadınlarla görüştüm ve bunu HDP içinde yaptım. Kadınların eşitliği için ulus ayrımı gözetmeden eşit temsiliyet için mücadele ettik. Şimdi bu fikirler diğer partilerde de hayat bulmaya başladı. Sadece pratikle de kalmadı. Gündüz mahalle, mahalle gezerken, panelden panele koşarken akşam eve giderken kitaplar, makaleler yazdım. Kadın hakları ve feminist mücadelede ben de yol açtım. Bu pandemide, kanserle cebelleşen ben, kimi yargıladığınızı bilin diye buraya geldim.

'KADIN TEMSİLİNDE BİRİNCİ OLAN PARTİ HDP'DİR'
HDP dediğiniz şey onu oluşturan insanların emeği, çabası, desteğiyle oluşan bir şey. HDP Türkiye'nin 3. büyük partisi AKP'nin birinci, CHP'nin ikinci siyasi parti olmasıyla bir değil. Biz bedel ödeyerek buraya geldik ve hala bedel ödeyen arkadaşlarımız var. Bu rakamsal bir şey değil. HDP kadar üyelerinin tutuklandığı, öldüğü bir parti olsa çoktan kapıyı kapatmıştı. Bugüne dek kadın erkek eşitliğini tüzüğüne işleyerek savunan başka bir parti yok. Türkiye'de toplumsal cinsiyet politikaları açısından en çok yol alan parti de HDP'dir. Parlamentoda hala kadın temsilinde birinci orana sahip olan HDP'dir. İktidar partisi o kadar baskı uyguladığı partiden daha az kadın temsiline sahiptir.

Neziye Muhittin ve arkadaşlarının ruhu HDP'de yaşıyor. Bu çabayı HDP'nin içindeki kadınlar var etti. Bunları yapa yapa ülkeye de partiye de bu nefis görüntüyü yarattık. Gurur duyuyorum. Riskleri de gözeterek mücadele etmeye çalıştık da çalıştım da. Bu dava için günlerce, haftalarca keşke şunu da bunu da yapsaydık, erkeklere bunu da yapsaydık da yargılansaydık dedim.

'AMACINIZ BİRLİKTE YAŞAMA UMUDUNU YOK ETMEK'
Parti içindeki kadınlar hangi ideolojik çevreye sahip olurlarsa olsunlar birlikte mücadele etti ve ülkeye çok şey kattık. HDP'de fikirlerimi söyleyecek noktaya sahip oldum. İdeolojik ayrımlar gözetmeden kadınlar için çalışma yapmayı görev bildim. Bugün bana açılan dava bir sosyal medya paylaşımı değildir. Buna ne beni ne de kamuoyunu ikna edemezsiniz. Burada benim payıma düşen biz kadınların eşit yaşama çabasıdır. Yani siyasi bir partinin baskılanmaya çalışılmasıdır. Bu kumpas davanın gerçek amacı HDP'yi kapatarak, yöneticilerini tutuklayarak birlikte yaşama umudunu yok etmektir.

'AYRICALIKLI OLMAYANLAR İÇİN HDP VAR'
Kapatma iddianamesini de bu kumpas davasından hemen sonra gündeme getirilmesi aynı siyasi amacın ürünü olduğunu gösteriyor. Yasal olmayan talimatla açılmıştır. Ben aynı şekilde kapatma davasında da yargılanıyorum, niye? Çünkü bu kumpas yüzünden. HDP gibi çoğulcu bir partiyi zaruri buluyorum. Demokrasi hepimiz için gerekli. Sizin de işinizi yapabilmeniz için ülkeye demokrasi lazım. Ayrıcalıklı olmayanlar için HDP var. Bu ülkede ayrıcalıklı birçok kesimi zannediyor ki rüzgarın boranı ona rastlamaz. Bugün HDP MYK'sı arkadaşlarımla burada yargılanıyorum. Suç yok, suç üretilme var. Bu gösteriyor ki hukuki değil siyasi bir davadır. Gözaltına alınarak bize karşı suç işlemektir. Bize uygulanan devlet şiddetidir.

'TALİBAN VE IŞİD AYNI YUMURTA İKİZİDİR'
Kadınları bir meta olarak gören cinsiyetçi çeteye, siyasal İslamcı çeteye karşı olmam mı yargılanma gerekçem? Sivil insanların öldürülmemesini savunmam mıdır? Ne bu topraklarda ne de başka bir yerde bu örgütün olmasını kabul edemem. Kadın erkek eşitliğini savunan biriyim. Böyle bir örgütün olması demek kadınlar açısından büyük bir tehlikedir. Taliban kadınların eğitim hakkından tüm kamusal hakkına kadar her şeyi engelledi. Taliban ve IŞİD aynı yumurta ikizidir. Bu topraklarda da binlerce insanın ölümüne neden olan bombalı eylemler yapmıştır IŞİD. Ankara Gar Katliamından yaralı olarak kurtuldum. Hala sol ayağımda şarapnel parçası var. Attığım her adımda acısını hissediyorum. Türkiye'de eskisi gibi değil. Ama yenisi güzel olacak.

'KADİM TOPRAKLARI GÜLİSTANA ÇEVİRME UMUDUM VAR'
Siyasi iktidar bir dönemin intikamını almaya çalışıyor. Oysa bu çağrılar şiddet içermeyen çağrılardır ve AİHM'in de bu yönlü kararları var. İddianamede o dönem HDP MYK'sı olmam nedeniyle suçlanıyorum. Bu suçlama da o kadar özensiz hazırlanmış ki. O dönemde kitabım için yurt dışındaydım. Ülkede yoktum. Bunu gösteren kayıtlar sizde de var. Hakkımda delil diye gösterilen 9 adet sosyal medya paylaşımlarının büyük bir kısmı ise benim değil başkalarının yaptığı paylaşımlar ve haberlerdir. Katıldığım paneller suç sayılmış. Alevi kadınlarla ilgili çıkardığım 'Yol Kadındır' kitabımın kapak resmi delil olarak gösterilmiş. Üstelik delil olarak konulan şeylerin önemli kısmı 2014 yılında retweet yaptığım şeyler. Emeğin sömürüsünün olmadığı, kimsenin kimseyi ezmediği, sömürmediği, kimliğinden dolayı kadınların ötekileşmediği bir ülke istiyorum. Bütün çabam bu. Bunları yazma nedenim bu kadim toprakları tüm bu engellemelere rağmen bir gün gülistana çevirme umudumun oluşudur.

'TEDAVİM VE ÇALIŞMA YAŞAMIM ETKİLENİYOR'
Bir sabah vakti evim basıldı ve telefon ve bilgisayarıma keyfi bir şekilde el konuldu. 8 gün boyunca gözaltında tutuldum. Telefonumu da tarafıma vermenizi istiyorum. Haftada 2 gün 5 defa imza atıyorum. Bu haliyle hapiste gibiyim. Adli kontrolle verdiğiniz bu ceza hayatımın olağan akışını etkilemekte, tedavimi ve yazarlık çalışmamı etkilemektedir. Bu nedenle tüm bu kısıtlamaların kaldırılmasını talep ediyorum. Kadınlara sevgilerimi sunuyorum. Güzel günler yakındır. Işığın ucu görünüyor. 2016 Ocak ayında yapılan HDP Kongresinde görevim sona erdi."

Gülfer Akkaya'nın savunmasının ardından duruşmaya bir buçuk saat ara verildi.