3 Ekim 2024 Perşembe

Varol Öztorun yazdı | Eğitim emekçilerinin sorunlarını derinleştiren bir yasa tasarısı

Gelinen süreçte eğitim emekçilerinin hakları konusunda daha da geriye düşmüştür. AKP iktidarı bu yasa tasarısıyla kendine biat eden bir eğitim emekçisi oluşturmak istemektedir. Eğitim emekçilerini yarıştıran, ayrıştıran ve örgütlenmesini engelleyen bu yasa tasarısını kabul etmek mümkün değildir. Bir yasa tasarısı olacaksa eğer tüm eğitim emekçilerinin ve sendikaların ortak görüşüyle oluşturulmalı. Haklarımız için sınıf mücadelesini yükseltmek ve bu yasa tasarısını meclisten geçse bile iptal edilmesi yönünde mücadeleyi yükseltmek gerek.

Öğretmen Meslek Kanunu Tasarısı (ÖMKT) Meclis alt komisyonundan tartışmalarla geçti. Yakın zamanda Meclis'e gelmesi beklenen ÖMKT'nin Eğitim emekçilerinin sorunlarına çözüm olmak yerine var olan sorunları derinleştirmekten başka bir şeye yaramayacağı Meclis alt komisyonunda yandaş olmayan sendikalar ve CHP, HDP ve İYİ partinin meslek kanununa dair eleştirilerinden belli oldu. Bir meslek kanunu tasarısı gizli kapılar ardında hazırlanıyor ve bu alanda söz sahibi olan eğitim emekçilerinin, sendikaların hiçbir görüşü alınmıyor ve meclis alt komisyonuna alelacele getirilip, muhalefetin itirazlarını görmeyip meclis alt komisyonundan geçiriliyor. 

ÖMKT ile ilgili meclis alt komisyonu görüşmelerinde muhalefetin eleştirilerine ve tasarının içeriğine baktığımızda, bu şekliyle geçen bir meslek kanunuyla eğitim emekçileri arasında var olan ayrışmanın daha da derinleşeceği görülüyor. İktidar, tüm eğitim sistemini ve öğrencileri mecbur bıraktığı sınav merkezli eğitim uygulamasına öğretmenleri de katarak, süreci daha da karmaşık hale getiriyor, sınava hazırlanan eğitim emekçilerinden sertifika programlarıyla belirli bir saati doldurarak sınava girip başarı elde etmesi bekleniyor. Bu sınavların geçmişte nasıl yapıldığını geçmiş sınav sistemlerinden biliyoruz. Hazırlanan bu tasarıda özel okullarda çalışan öğretmenlere ilişkin herhangi bir düzenleme de yok. Özel okul öğretmenlerinin yasa kapsamına dahil edilmemesi verili emek sömürü rejiminin özel okullarda devam etmesi anlamına gelecektir.

Eğitim emekçileri ücretli, sözleşmeli, kadrolu ve uzman öğretmen diye ayrıştırılmışken, meslek kanunuyla bu ayrışmanın daha da derinleşeceği görülmektedir. Eğitim emekçilerini sınav sistemiyle ayrıştıran, iş barışını bozan bu meslek kanununun kabul edilebilir bir yanı yoktur. Ayrıca,Tasarının yasalaşması halinde öğretmenler arasındaki ilişkiler ve mesleki dayanışma bozulacak, statü ve ücret farklılaşması okullarda yeni sorunları ve ayrımları beraberinde getirecektir. Öğretmenler arasında ortaya çıkan farklı statü ve unvanlar, zaman içinde giderek belirginleşen "sınıfsal"/(statüsel) ayrışmalara, katı ve hiyerarşik çalışma ilişkilerinin oluşmasına yol açacaktır. Bu durum eğitim emekçilerini karşılaştıkları sorunlara birlikte çözüm üretmede gösterdikleri politik ve mesleki dayanışmadan uzaklaştıracaktır. 10 yılını dolduran eğitim emekçilerinin uzman olabilmek için sınava girmeleri gerekiyor ve bu sınava girebilmeleri için on yıl boyunca ceza almamaları gerekiyor, bu da bize gösteriyor ki, biat eden, örgütlenmeyen, mücadele etmeyen bir eğitim emekçisi profili yaratılmak isteniyor. Öte yandan yasa tasarısının mevcut iktidar koalisyonu güçlerinin kadrolaşma imkanlarının artırılmasını gözettiği anlaşılmaktadır.

Tasarıda yine aday öğretmenliğin kaldırılması sürecinde komisyon kurulacağı belirtiliyor. Bu durum öğretmen atamalarında mülakat sisteminden kaynaklı yaşanan sorunların katlanarak artacağını gösteriyor. 

Tasarıda 3600 ek göstergenin 2023 yılında uygulanacağı ifade ediliyor, iktidarın uzun zamandır seçim meydanlarında 3600 ek göstergenin verileceği sözünü verdiği ve ekonomik krizin bu kadar derinleştiği bir süreçte ek göstergenin 2023'e ertelenmesini kabul etmek mümkün değildir. 

Bir bütün olarak değerlendirildiğinde, her maddesi açısından sıkıntılı olan, eğitim emekçilerinin haklarını ve taleplerini içermeyen bir meslek kanununu kabul etmek mümkün değildir. 

Siyasi iktidar bir meslek kanunu yapmakta samimi ise yapması gereken tek şey, öğretmenlik mesleği açısından uluslararası düzeyde kabul gören en önemli belge olan "Öğretmenlerin Statüsüne İlişkin Tavsiye Kararı"na paralel bir düzenleme yapmaktır. ILO ve UNESCO ortak belgesi olarak 5 Ekim 1966 yılında kabul edilen ve Türkiye tarafından da onaylanan tavsiye kararı, öğretmenlerin toplumsal statüsüne yönelik olarak bugüne kadar atılmış en önemli ve kapsamlı adımdır.

Öğretmenlerin sadece okul içinde değil, toplum içinde de yerine getirdiği görevlerin taşıdığı önemi uluslararası düzeyde belgeleyen, öğretmenlerin tüm sorunlarını ele alan ve durumlarını tüm ayrıntıları ile düzenleyen bu kararın altında Türkiye'nin de imzası bulunmasına rağmen, bu kararın hayata geçirilmesi için bugüne kadar hemen hiçbir somut adım atılmamıştır. Gelinen süreçte eğitim emekçilerinin hakları konusunda daha da geriye düşmüştür.

AKP iktidarı bu yasa tasarısıyla kendine biat eden bir eğitim emekçisi oluşturmak istemektedir. Eğitim emekçilerini yarıştıran, ayrıştıran ve örgütlenmesini engelleyen bu yasa tasarısını kabul etmek mümkün değildir. Bir yasa tasarısı olacaksa eğer tüm eğitim emekçilerinin ve sendikaların ortak görüşüyle oluşturulmalı. Haklarımız için sınıf mücadelesini yükseltmek ve bu yasa tasarısını meclisten geçse bile iptal edilmesi yönünde mücadeleyi yükseltmek gerek.

*KESK Eğitim, Örgütlenme ve Basın Yayın Sekreteri