GÜNCEL
Unutursak anılarımız ölür-PINAR GAYIP
Suruç katliamının 3. ayında tutsak muhabirimiz Pınar Gayıp, tanık olduğu katliamı ve aradan geçen 3 yılda unutulmayan anıları yazdı.
İnsanı diri tutan anıları ve onlarla kurduğu bağdır. Bazende unutmamak adına verdiği mücadeledir. 20 Temmuz 2015, saat 11.57... Böylesi anlardan biri oldu bizim için.
"Gözlerimizi anılara kapar kapamaz ölürüz" der bir Sandinist sözü. 33'leri bizden koparmadan önceki gülüşleri, umutları ve düşleriyle dolu olan anılara sımsıkı bağlanalı 3 yıl oldu. Dile kolay yüreğe zor geçen 36 ay...
Halklara karşı savaş başlatmak ve Gezi'nin çocuklarıyla Kobanê'nin çocukları arasında kurulacak bağı koparmak amacıyla düzenlenen Suruç katliamı sonrası, AKP/Saray iktidarı yemin etmişcesine acılarımıza yenilerin ekleme, adalet mücadelemizi sönümlendirme odaklı saldırılarını sürdürdü.
Bir hapishane kampüsünde görülen Suruç davasının Türkiye'deki ve hatta davadaki tek tutuklu sanığı olan Yakup Şahin'i duruşma salonuna getirmeyerek gözlerine bakma hakkımızı elimizden aldı. Yetmedi ifade verip vermek istemediğini ve lütfedip ifade verirse bunu nerede gerçekleştirmek istediğini sordu. Sözde adaletin aynı "bekçileri" düş yolcularının eşyalarını ailelerine teslim kararı vermesine rağmen türlü gerekçelerle engelleyerek anılarımızla kurduğumuz bağı koparmak istiyor.
Tam 3 yıldır mahkeme heyetini Suruç şehitlerini katledenlerin ve katliamda parmağı bulunanların tanık değil sanık olduğuna 'ikna' edemedik. İstihbarat biriminden polisine, en alttan en üst kademesine sorumluluğu olan görevlilerin neden yargılanması gerektiğini, duruşma sayısından çok değişen mahkeme heyetine anlatamadık.
Öte yandan devlet adeta Suruç'ta IŞİD'in yarım bıraktığı 'işi'ni tamamlamak istercesine bizlere saldırdı. Öyle ki Suruç gazileri, tanıkları ve aileleri birçok defa gözaltı ve tutuklama terörüyle karşılaştı. Hızını alamayan devlet Suruç gazilerini, sokak ortası kaçırma, işkence, infaz ve yeni katliamlarla tehdit etti. Gözaltına alınan her Suruç gazisi ve tanığı istisnasız IŞİD'lilerle aynı hücreye konuldu.
Yazıya "İnsanı diri tutan anılarıdır" sözüyle başlamıştım. Tanığı olduğum katliamın 5.duruşmasına ilişkin okuduğum tek paragraflık (!) haberlerde bu anılar canlandı gözümde. Elbette sadece bunlar değildi; mesela Keke'nin Amara'nın bahçesinde çay demleme organizasyonundaki telaşı, Nartan ve Ferdane'nin tebessüm dolu sohbeti, Polen'in diş fırçalamak için sıra beklemesi ya da uyku mahmuru Ece'nin gözlerini açamadan kapının önünde duruşu ve aynı kapıdan yumruğu havada sloganlarla giren Mert Cömert, heyecanlı heyecanlı konuşan Aydan'ın kızıl saçları...
Bakırköy Hapishanesi'ne gelen gazetelerde Suruç davası haberi kısa bir paragraftı. Haberin kesilen ayrıntılarını belirmekte yarar var! Atılım gazetesi gelene kadar yarım kalan tüm o cümleleri zihnimde tamamlamam gerekti. Ailelerin konuşurken titreyen sesi, öfkeli bakışları ve hesap sorma inatları. O anda Şennur Anne ile anılarımız canlandı. 4. duruşmada "Adalet önünüzdeki kitaplarda değil, vicdanınızdır" demişti. Üç yıldır yaşadıklarımızın özü olan bu söz aynı zamanda 10 Ekim ailelerinin de 32 aydır yürüttükleri adalet mücadelesinde yaşadıklarını yansıtır. Tıpkı Suruç gibi 10 Ekim katliamında da patlayan bombalar, yaralılara sıkılan biber gazları, engellenen ambulanslar, alana inen faşistlerle polisin işbirliği yürek acımızı aynı zamanda da öfkemizi taze tuttu.
Milim milim ilerleyen adalet mücadelesinde IŞİD sanıklarının pervasızlığı ve inceleme yapması gereken savcıların katliam alanına geç geldiğinin bilinmesine rağmen mütalaa veren savcının, katliamın aydınlatılmaması yönündeki niyetini gözler önüne serdi. Bütün delillerin toplanmadığı bir katliam davasında bu kadar erken mütalaa vermenin tek amacı göstermelik duruşmalarla katliamın üstünü örtmektir. Nereden mi biliyorum? 36 aydır tanık olduğum Suruç davası mahkemelerinde sergilenen "adalet oyunundan."
Anılarımız, acılarımız ve umutlarımızdır aramızdaki bağı kuran. Bilirim ki, yas tutmak yerine adalet mücadelesine sarılanlar; katliamın 3. yılında yine sokakta haykıracak 33'lerin adını. Cebo'nun, Ezgi'nin, Murat'ın, Emrullah'ın, Vatan'ın, Medali'nin, Koray'ın, Nazlı'nın, Duygu'nun... şarkıları gökyüzüyle buluşacak.
Kadıköy yine Ece kokacak, Aydan için Samsun gökkuşağını boyanacak, Ahmet Telli'nin "Gün biter, gülüşün kalır" dizesi Nartan'a atfedilecek, Cemil abinin, İsmet babanın, Bahar annenin cüreti yankılanacak Gazi'de, Gülsuyu'nda... Yan yana gelen herkes tek bir ağızdan "Suruç için adalet herkes için adalet" sloganını haykıracak.
Ben her gün anılarıma sarılarak hafızamı diri tutuyorum. Nasıl dayanır ki yoksa insan, anıları olmadan nasıl yaşar, nasıl yaşatır ölümsüzlerini? Hiç unutmayın, unutmayın ki Suruç'un Ankara'nın ve daha nice katliamın hesabını soralım.