23 Kasım 2024 Cumartesi

Üniversiteli kadınlar 'yaşamlarımız için' şiarıyla buluştu

Yoksulluk krizi derinleşirken, şef tipi aile konseptiyle kadın ve LGBTİ+'lara saldırılarını sürdüren, makbul kadınlığı dayatan AKP-MHP erkek iktidarının saldırılarına karşı üniversiteli kadınlar, "Umutsuzluğa kapılma, kampüs de bizim yurt da. Yaşamlarımız için buluşuyoruz" şiarıyla buluştu. Genç kadınların ve LGBTİ+'ların başlıca sorunları üzerinden yapılan sunumların ardından forum yapan genç kadınları, sorunların çözümü, yeni mücadele kanalları oluşturmak için tartışmalar yürütecek. 

Kampüslerde, yurtlarda, ev içinde, sokakta, iş yerinde; hayatın her alanında yaşadıkları sorunlara, sürüklenmek istedikleri umutsuzluğa karşı üniversiteli kadınlar yan yana geldi. Kadın dayanışmasının gücüyle mücadeleyi sürdüreceklerini kaydeden üniversiteli kadınlar, "Umutsuzluğa kapılma, kampüs de bizim yurt da. Yaşamlarımız için buluşuyoruz" şiarıyla Kadıköy'de bulunan Eğitim Sen 2 No'lu Şube'de buluştu.

Buluşmada, devletin şiddetinin ve genç kadın yoksulluğunun arttığı günlerde üniversiteli kadınların sokakta mücadele olduğu kaydedildi; direnen her bir kadının güç verdiği vurgulandı. 

İLK OTURUMDA SUNUMLAR
İki aşamalı gerçekleşen buluşmanın ilk etabında beş başlıkta sunumlar gerçekleşti. Yağmur Cansu Kotan, cinsiyetçi akademi; Ceren Kumaş, KYK yurtlarında kadın ve LGBTİ+ olmak; Dilan Aydemir, erkek şiddeti ve cezasızlık politikaları; Hivda Selen, yoksulluk ve gelecek kaygısının yaşamlarımıza yansıması; Berivan Çıngırlar ise iktidarın aile politikaları kadınlar ve LGBTİ+'lar için ne ifade ediyor başlıklarında sunum yaptı. 

CİNSİYETÇİ AKADEMİ: ERKEK DEVLET KENDİNİ AKADEMİDE GÖSTERİYOR
Söz alan Yağmur Cansu Kotan, kampüslerde genç kadınların maruz kaldığı sömürüye ve şiddete; kadın ve lubunya olmanın zorluğuna dikkat çekti. Erkek egemen devlet sisteminde maruz kaldıkları sömürüye işaret eden Kotan, "Buradan yola çıktığımızda akademinin de erkek devletin küçük bir kısmı olduğu, erkek devletin orada kendini gösterdiğini hepimiz biliyor ve yaşıyoruz" dedi. 

'81 yılında askeri faşist darbenin ürünü olarak YÖK'un kurulmasıyla özerk demokratik bir üniversitenin yok olduğunu, bu durumlarda bir eşitlikten söz etmenin mümkün olmadığını dile getiren Kotan, "Hali hazırda yaşadığımız durumlarda eziliyoruz. Akademinin bütün kayyum yönetimlerini birleştirdiği, aldıkları profesörlerle, cinsiyetler arası sayının eşitsizliğinde görebiliyoruz. Lubunyaların akademide açıktan var olmasının onlar için ne kadar tehlikeli olabildiğini görüyoruz. Aile içinde sömürülen lubunyalara yönelik bu sömürünün başka bir tezahürünü görüyoruz" ifadelerini kullandı. 

Böyle bir ortamda kadınların, lubunyaların söz hakkının çok az olduğunu, "yükselmek" için öğrencilik hayatlarında tacizci profesörlere katlanmak zorunda kaldıklarını ve bunlarla mücadeleye zorlandıklarını söyleyen Kotan, yan yana her geldiklerinde eşitsizliklere karşı çıktıklarını ve bu nedenle yan yana gelmelerinin engellenmek istendiğini söyledi. Akademik çalışmalarda cinsiyetçi dilin çok sık görüldüğünü, erkek egemen heteroksist sistemde bu durumun normalleştiğine dikkat çeken Kotan, bununla da mücadele ettiklerini belirtti. 

KYK YURTLARINDA KADIN VE LGBTİ+ OLMAK: YURTLAR KOLEKTİF YAŞAMI SUNAR
Cansu Kotan'dan sözü alan Ceren Kumaş da KYK yurtlarında kadın ve LGBTİ+ olmak üzerine sunum yaptı. Kumaş, genç kadınların ve LGBTİ+'ların ailelerinden uzak, farklı şehirlerde üniversiteye gelerek kısmi özgürlüklere ulaştığı üniversitelerde kalınan yurtların esasen kolektifin yaşamın kurulacağı yer olduğunu belirtti. Yurtlarda oluşan dayanışmanın yurt dışına da çıktığını kaydeden Kumaş, "Bireyciliğin tamamen içimize işlediği yerlerde yurtlar bize birlikte yaşam alanı olarak, kolektif yaşamı sunmuş oluyor. Yemeği, kıyafeti paylaşmak, sorunları birlikte çözmek. Şu anki durum tersini gösteriyor tuvalet kağıdından, sabununa kadar ayrı ayrı aldığımız, bencilleştiğimiz bir sistem oluştu. Oda arkadaşımıza kadar yabancılaştığımız, selam vermediğimiz, birlikte yaşamı kurmadığımız bir sistem ve bu yurtlarda böyle gösteriyor" dedi. 

Yurtlarda yaşanan sorunlara işaret eden Kumaş, yurt görevlilerinin "siz kadınsınız odanızı bir zahmet siz temizleyin" diyerek "makbul kadınlık" rollerinin dayatıldığını; Zeren Ertaş'ın intihara sürüklendiğini, yurda giriş çıkış saatlerinin kısıtlandığını hatırlattı. İktidarın kadın ve LGBTİ+ düşmanlığı üzerinden çıkardığı problemlerin yanı sıra yemekhanenin yemek şirketlerine satıldığını şirketlerin öğrencilerin yiyeceği yemeği seçtiği gibi durumlarla karşılaştıklarını belirttiği Kumaş, "Asansörler için de geçerli. Şirketlere satılıyor ihale usulü ve yaşamlarımızı kontrol altına alıyor. TMMOB'un denetlemesi gerekirken, şirketler devreye girdiği için yapamıyor. Can güvenliğimiz şirketlerin elinde. Devlet yurtlar için bütçe çıkarmayıp, şirketlere satıyor yurtları. Bizi 12 kişilik odalara mahkum ediyor. Kendi yaşamımızı var edemiyoruz. Üniversite yıllarımızı bu kısıtlamalar içinde geçiriyoruz" ifadelerini kullandı. Kumaş, yoksulluk nedeniyle KYK yurtları ve tarikat/cemaat yurtları arasında seçim yapmaya zorlandıklarını belirtti.

ERKEK ŞİDDETİ VE CEZASIZLIK POLİTİKALARI: TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİNDEN BESLENİYOR
Erkek şiddeti ve cezasızlık politikaları üzerine Dilan Aydemir sunum aldı. Erkek şiddetinin toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden beslendiğini söyleyen Aydemir, kapitalizmin şiddetten beslendiğini söyledi. Şiddetin kadınların tarihiyle eşit olduğunu belirten Aydemir, kapitalizmin sırtını yasladığı erkek şiddetini münferit hadise olarak tanımladığını kaydetti. Toplumsallaşan davalardan birinin 2018 yılında intihar ettiği öne sürülerek katledilen Şule Çet, dört yıldır bulunmayan Gülistan Doku davası olduğunu hatırlatan Aydemir, Doku davasında baş şüphelinin polis olan babasının ilk raporu hazırlatmasına dikkat çekti. 

Irkçı saiklerle gerçekleşen Gabonlu Dina'nın gündeme getirilmediğini ancak kadınların mücadeleden vazgeçmediğini söyleyen Aydemir, "Hanifi Zengin emniyet müdürüydü. Google'a yazdığımızda işkence ve taciz videoları var, etkin soruşturma olmazken onun tek bir sözüyle kadınlar hakkında dava açıldı. Bu çok sembol bir isim" dedi. 

Kadınların eylem ve örgütlülüğünde son dönemde ciddi baskıların olduğunu dile getiren Aydemir, "Bu karanlığın içinden kadınlar hiçbir zaman yılmadan yasaklı Taksim'i gösteriyorlar. Her 25 Kasım'da 8 Mart'ta yasaklara işkenceye rağmen kadınlar her zaman sokakta. Bizim var oluşumuzda bir isyan var ve bu isyanla hareket ediyoruz. Kadınlarla bir araya gelmek güç veriyor" ifadelerini kullandı. 

YOKSULLUK VE GELECEK KAYGISININ YAŞAMLARA YANSIMASI: EVİ GEÇİNDİREMEYEN KADIN ŞİDDET GÖRÜYOR
Hivda Selen, yoksulluk ve gelecek kaygısının genç kadınların yaşamlarına yansımasına ilişkin söz aldı. Yoksulluk meselesinin çok derinden yaşandığını ve birçok meselenin burada kilitlendiğini belirten Selen, "Uzun zamandır sosyal medyada, haberlerde görüyoruz; 'ekonomik kriz var', 'insanlar yoksullaşıyor' diye. Temelde aslında kadınlar olarak yoksulluğu nasıl yaşıyoruz" diye sordu. Açlık sınırının asgari ücretle eşitlendiği bir tablo olduğuna dikkat çeken Selen, "Tüm toplumun yoksullaştığı durumda kadınların nasıl yaşadığını birçok şekilde görüyoruz. Genel olarak sadece genç kadınlar, lubunyalar bakımından değil, kadınların bir bütünü yoksulluğu şöyle yaşıyor; bir ev emekçisi kadına evin bütün bakımı, gelir gider kontrolü, mutfağın dolu olup olmadığı yüklenmiş, gelen maaş asgari ücret açlık sınırıyla aynı. Burada o kadının kendi başına evi geçindirmeye çalıştığı ve yapamadığında da erkek şiddetiyle karşılaştığı bir tablo söz konusu" ifadelerini kullandı. 

NİTELİKLİ BARINMA, BESLENME, EĞİTİM VE YAŞAM HAKLARI GASP EDİLİYOR
Genç kadın ve LGBTİ+'ların çok farklı şekillerde yoksulluğu yaşadığını söyleyen Selen, "Üniversiteyi kazandık ve gitmek isteyeceğiz ilk adımımızı attığımızda barınma ihtiyacımız oluyor. Barınma sorununu ne çözüyor, bir yurt bulacağız ya da eve çıkacağız. Şehir dışında değilsek, imkan yoksa aile evinde kalmak zorundayız. Eğer şehir dışındaysak ev tutmak imkansız, eğer ucuz bir KYK yurduna yerleşebiliyorsak niteliksiz yurtlarda kalmak zorundayız. Mecbur bıraktıkları ise tarikat ve cemaat yurtları. Enes Kara'nın intihar ettiği günler gördük. Gençlerde bir öfke ortaya çıktı. Zeren Ertaş'ta niteliksiz yurtlarda yaşamlarımızın hiçe sayıldığı, ölüme terk edildiğimizi gördük. Dolayısıyla üniversiteye gittiğimizde nitelikli yaşamak artık çok zor" dedi. 

'EĞİTİMDEN KOPARILAN İLK KADIN VE LUBUNYALAR OLUYOR'
İmkan yoksa eğitiminden ilk vazgeçilenin kadın ve LGBTİ+'ların olduğunu kaydeden Selen, aile evine dönüldüğünde ise yaşananları şöyle aktardı: "Zaten her zamanki tabloyla karşılaşıyoruz. Bir yandan da şunu doğuruyor; aile evindesin, üniversiteye gitmiyorsun, çalışmak durumundasın. Yapmıyorsan evdesin. Bu aşamada kadınların kendisine evliliğin propaganda ediliyor. İktidar tarafından da kurumsal şekilde evlilik kampanyaları düzenleniyor. Bizi evlendirmeye yönelten politikalar bunlar. Çalışan, çocuğuna bakan, evli makbul bir kadın yaratılmaya çalışılıyor" dedi. 

'MESELE POLİTİKTİR'
Evlilik yaşının çok alt yaşa indiğini, genç kadınların kendi rızasıyla erken yaşta evlenmeyi istediğini kaydeden Selen, önceleri evliliğin kadınların yaşamını kısıtladığı bir alan olarak görüldüğünü ancak bugün "modern" bir durum yaratılarak genç kadınların tercih ettiği bir seçenek haline getirildiğini söyledi. Evliliği reddeden genç kadınların işsizler ordusuna katıldığı ve bunalıma girdiğini dile getiren Selen, "Okumak için çalışıyorsun. Üniversitelilerin büyük çoğunluğu işçileşti. Çalıştığı için okula gidemiyor. Burada çalışamıyorken, niteliksiz koşullarda barınıyorken, niteliksiz beslenmeyle karşı karşıyayken, asgari ücret yoksulluk sınırıyla eşitlenmişken gençlerin geleceksizliği söz konusu. Genç kadınların yaşamlarından vazgeçtiği bir tabloyla karşı karşıya kaldık, intihara sürüklendi. Bu olayların münferit olmadığını, bu olayların öylesine bir gencin yaşamak istemediği için intihar ettiği bir durum olmadığını söylemek istiyoruz. Çünkü meselenin kendisi gelip yoksullukla, devletin kendi politikalarıyla çakıştığında politikleşiyor" vurgusu yaptı.

Sorunun kendini tespit ederek, nasıl mücadele edileceğini ve kazanımların geri kazanılması için yürütülecek yolun belirlenmesi gerektiğinin altını çizen Selen, şunu söyledi: "Buraya odaklanmak ve hep beraber yeni alternatifler yaratmayı tartışmalıyız."

AİLE POLİTİKALARI KADINLAR VE LGBTİ+'LAR İÇİN NE İFADE EDİYOR: TOPLUMUN İHTİYACINA GÖRE DÜZENLENİYOR
Berivan Çıngırlar, iktidarın aile politikaları kadınlar ve LGBTİ+'lar için ne ifade ediyor konusuyla son sunumu yaptı. Aile kurumunun küçüklükten itibaren toplumun yapı taşı olarak öğretildiğini hatırlatan Çıngırlar, "Bizim deneyimlediğimiz şey aile kurumu; içerisinde emek sömürüsünü, baskıyı barındıran, genç kadın ve LGBTİ+'ların yaşamları önünde bir engel" dedi. Aile kurumunun her dönemin iktidarında şekillendiğini, AKP'nin iktidar olduğu dönemde yaratılmak istenen toplumun ihtiyacına göre düzenlendiğini söyleyen Çıngırlar, 2002 yılında yapılan genel seçimlerde oluşan toplumsal muhalefetin nabzına göre bir söylem üreterek iktidara gelen AKP'nin günümüzde siyasal islam rejimini yükselten, sermaye önündeki engelleri yok etmek için kadın ve LGBTİ+'lara saldırdığını kaydetti. 

İktidarın politikalarının çocuk istismarının önünü açtığını, çocuğun bireyselleşmesini engelleyerek aileye göre şekillenmesini sağlamaya çalıştığına dikkat çeken Çıngırlar, aile politikalarının nüfus politikalarından bağımsız olmadığını ekledi. Kadınların bedenleri üzerinden politikalarla aileye hapsedilmeye çalışıldığını belirten Çıngırlar, kadın ve LGBTİ+'ların kamusal alandan silikleştirmeye çalışıldığı; bakım emeği, duygusal emek gibi ev içi görünmeyen emeğin sömürüldüğünü kaydetti. Aile içinde emek sömürüsü kodlarıyla büyütüldüklerini belirten Çıngırlar, "Bu bilinci yanımızdaki kadınlara da vererek bu çarkları birçok kez kırdık. Hem iktidara hem de toplumsal düzene her defasında söyledik" dedi. 

Sunumların ardından genç kadınlar basına kapalı forum gerçekleştirdi.