25 Kasım 2024 Pazartesi

Türkmen: Geri gönderilen mültecilerin can güvenliği riski var

İnsan Hakları ve Dayanışma Derneği İsviçre Yönetim Kurulu Üyesi Sakine Türkmen, İsviçre devletinin mültecileri Zürih havaalanında bekletip, geldikleri ülkeye iade ederek kendi yasalarına aykırı davrandığını belirtti, "Geri gönderilen insanların can güvenliği riski var" dedi.

Avrupa Birliği ülkelerinin mülteci haklarına yönelik saldırıları Zürich havaalanındaki  iltica kampı ile bir kez daha gündeme geldi. İsviçre'ye gelerek iltica talebinde bulunan Kürt mülteciler son iki aydır sınır dışı edilme riski ile karşı karşıya.

Avrupa Birliği üyesi ve Schengen vizesi uygulayan ülkeler aralarındaki Dublin anlaşması ile mülteci değişimi yapabiliyorken, mülteciler  “güvenlikli” oldukları ileri sürülerek de "3. dünya ülkelerine"  iade ediliyor. Son olarak Diyarbakırlı edebiyat öğretmeni Ramazan Turan tutulduğu havaalanı kampından zorla uçağa bindirilerek  Brezilya'ya gönderildi.

Zürich havaalanının içinde  kurulan kampta tutulan ve aralarında çocuk ve kadınların da bulunduğu Kürt mülteciler ise can güvenliklerinin olmadığı ve Türkiye ye iade edilme risklerinin bulunduğu Güney Afrika ve Brezilya'ya iadelerinin durdurulmasını ve iltica taleplerinin İsviçre makamları tarafından kabul edilmesini istiyor.

İsviçre’de bulunan sivil toplum kuruluşları ise federal mahkemenin kararına tepki göstererek iadelerin durdurulmasını istiyor. Geçtiğimiz günlerde konuya ilişkin bir basın açıklaması yapan İnsan Hakları ve Dayanışma Derneği İsviçre,  Kürt mültecilere destek verdi.

Bern Kantonu'nda bulunan Göçmenlik Dairesi'nin (SEM) önünde bir araya gelen dernek üyeleri mültecilerin durumu ile ilgili hazırladıkları yetkili Daniel Bach’a verdi.

İnsan Hakları  ve Dayanışma Derneği İsviçre Yönetim Kurulu Üyesi Sakine Türkmen, bu gelişmelerin ardından ETHA'nın sorularını yanıtladı.

Derneğiniz İsviçre'de ne tür çalışmalar yapıyor?

Türkiye’de de insan hakları alanında çalışmalar yürütüyorduk. İsviçre’de yaşadığımız insan hakları ihlalleri ve ölüm orucu direnişinden sonra bedensel ve psikolojik açıdan sorunlar yaşayan arkadaşlarla dayanışmak  amacıyla bir araya geldik. Ayrıca çalışma ve mücadele alanımız sadece Türkiyelilerle sınırlı değil. Derneğimiz 1 Eylül 2014’de kuruldu. Temel kaynağımız insan. Bu anlamda haksızlık ve hukuksuzluğun yaşandığı her alanda insan hakları savunucuları olarak kayıtsız kalmamız mümkün değil. Türkiye ve Kürdistan’da yaşanmakta olan  hukuksuzluğun ve haksızlığın karşısında olduk. Örneğin, iki hafta boyunca her gün Bern merkezindeki ana istasyon önünde  “Katliamlara karşı nöbetteyiz“, “Diktatörü durduralım“ sloganlarıyla oturma eylemleri gerçekleştirmiştik. Bununla birlikte birçok eylem ve gösteri organize ettik. Cumartesi annelerinin 600. hafta eyleminde Bern’de merkezi bir eylem düzenlemiştik. 700. haftada da Cenevre’deki eylemin örgütleyicilerindendik. Cezaevlerindeki tutsaklarla dayanışma sergisinin organizasyonunda vardık. Ölüm orucuna katılan arkadaşlarla dayanışma amaçlı her yıl "ölüm orucu direnişçileri ile dayanışma kampı" düzenlemekteyiz. İsviçre’li gruplar ve diğer uluslardan göçmen kişi ve  gruplarla birlikte bütün mültecileri kapsayan etkinlik ve eylemler organize ettik. Şu anda bu gruplarla birlikte 8 Aralık 2018 tarihinde Bern’de gerçekleştirilecek “Sınır Dışı Etmek Çözüm Değildir” şiarıyla merkezi bir eylem organizasyonu içindeyiz.  Bundesplatz da gerçekleştireceğimiz bu eylemi Migrant-Solidarity-Networt, Bleiberecht Bern, Solidaritärsnetz Bern, Solidarité sans frontiéres ile birlikte düzenliyoruz.

Mültecilerin genel olarak Avrupa'da, özel olarak da İsviçre'deki durumuna ilişkin neler diyebilirsiniz?

Mülteciler Avrupa ülkelerinin içinde bulunduğu bir savaş konsepti sonucu bu durumları yaşamaktadırlar. Batılı devletler, geri kalmış/bıraktırılmış ülkelerdeki sömürülerini, etkilerini artırmak için son 30 yıldır yeni savaşlar çıkardılar. Bu ülkelerdeki ekonomik sömürülerini artırarak buraları insanlar için yaşanmaz kıldılar. Batılı devletlerin neden oldukları savaşlarda yüzbinlerce insan hayatını kaybetti, sakat kaldı. Doğaldır ki sağ kalanlar yaşamlarını korumak ve hayatta kalmak için son çare olarak göç yollarına çıkacaklardır. Onların yaşamlarını, yaşam alanlarını mahveden emperyalist ülkelerin adalet önünde hesap verme gereğinin yanı sıra bu insanların can güvenliğini korumak gibi sorumlulukları, mecburiyetleri var. İsviçre de bu sorumlukları alması gereken ülkelerden biridir. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği 14 Aralık 1950'de Birleşmiş Milletler Genel Meclisi tarafından kurulmuştur. Amacı mülteciler için uluslararası koruma sağlamak ve mülteci sorunlarına kalıcı çözümler bulmaktır. Yani Uluslararası koruma, devletlerin kendi vatandaşlarını koruma yükümlülüklerini yerine getirmediği durumlarda başka ülkelere sığınma talebinde bulunan insanların güvenliğe ulaşmaları, tehlikeli olan yerlere gönderilmemeleri ve temel insan haklarından yaralanabilmeleri anlamına gelmektedir.

Zürih havaalanında neler yaşanıyor?

Zürih havaalanındaki mülteci kampı yeni kuruldu. Burada insan hakları ihlallerinin yaşandığı çok açık. Zaten İsviçre bu son süreçte mülteci politikası ile ilgili ciddi hatalar yapmaktadır. Kamp İsviçre Göçmenlik Dairesi'nin aldığı kararlar sonucu İsviçre’ye girmesi sakıncalı ya da mevzuata aykırı görünen kişilerin tutulduğu bir yer. Havaalanının transit bölgesinde yer almakta. Göçmenler burada diğer yolcuların uçaklarına gitmek için geçtikleri alanda kalmak zorunda bırakılıyorlar. Tabii ki burası bize göre geniş bir hapishane. Özgürlükleri yok edilmiş durumda. Açık havaya ulaşma hakkı son derece sınırlı ve sonuçta insanlar dört duvar arasında kapalı. Özellikle çocuklar bu durumdan çok etkileniyorlar. Hayat boyu taşıyacakları travmalara uğruyorlar. Mevzuata göre 60 gün burada tutulabiliyorlar. Birçoğu hakkında verilen ülkeye giriş yasakları ya İsviçre yasalarıyla ya da uluslararası hukukla çelişki oluşturuyor. Bize göre insani ve hukuki olan bir hapishane anlamına gelen bu kampın kapatılması ve ilticacıların işlemlerinin diğer başvurucular gibi İsviçre içindeki açık kamplarda yürütülmesidir.

Kürt mültecilerin durumuna ilişkin neler söyleyebilirsiniz?

İki Kürt mülteci aile için İsviçreli ve diğer uluslardan birey ve kurumlar tarafından yeni kurulan Göçmen Dayanışma Ağı ve diğer kurumlardan gelen arkadaşlarla Bern’deki Göçmenlik Dairesi'nin önünde  eylem yaptık. Mültecilerin koşullarının insan hakları ihlali olduğunu, çocukların bir an önce eğitimlerine başlamaları gerektiğini ve İsviçre’nin kendi yasalarıyla nasıl çeliştiğini hazırladığımız dosya ile Personel Başkanı Daniel Bach’a ilettik. Kendisine Güney Afrika’nın güvenli bir ülke olmadığını, burada 1 milyon mültecinin kaderine terk edildiğini, iltica işlemlerinin gerçekleştirilmediğini, kapalı kamplarda çok  kötü koşullarda yasal sürelerin üzerinde mültecilerin tutulduğunu, resmi raporların dahi bunları ortaya koyduğunu belirttik. Ayrıca havaalanında tutulan Kürt mültecilerin  Güney Afrika gibi güvensiz bir ülkede Türk istihbarat servisinin saldırılarına, daha önceki örneklerden görüleceği gibi, maruz kalma riski bulunduğunu anlattık. Sayın Bach  insan hakları ihlalinin söz konusu olmadığını, mültecilerin prosedür gereği orda kaldıklarını ve şuan gönderilme ile ilgili karar verilmediğini, çocuklar içinde endişe edilecek bir durum olmadığını iddia etti. Tabii ki bunun gerçekle bağdaşmadığını belirttik ve ciddi endişe duyduğumuzu ifade ettik.

Dernek olarak önümüzdeki sürece ilişkin öngörüleriniz nelerdir? Dernek olarak neler yapacaksınız?

Elbette ki bu anlamda yapılması gereken birçok şey var. Örneğin; imza kampanyası, parlamento ile görüşmek, İsviçreli kurum ve derneklerle geniş katılımlı toplantı ve görüşmeler yapmak. Açıkçası ciddi bir kamuoyu yaratmak gerekiyor. Kaldı ki İsviçrelilerin de haberdar olduğu bir konu aslında, ama gerçeklerin ne kadarına vakıflar bu da tartışmalı bir durum. Bizim İsviçre toplumunda bu bilinci yükseltmemiz gerekiyor. İnsan haklarıyla insandır. İnsan hakları mücadelesi her insanın gönüllülük ve sorumlululukla yaklaşması gereken bir alandır. Bu anlamda yapılacak çok şey var.