Süleyman Cihan'ın katilleri 37 yıldır korunuyor
Gözaltında kayıpların akıbetinin açıklanması talebiyle her hafta oturma eylemi gerçekleştiren Cumartesi Anneleri, "696 haftadır insan haklarına, demokrasi ve hukuk devleti değerlerine dayanan bir siyasi kültür ve sistem talebiyle Galatasaray’dayız" dedi.
Kayıpların fotoğraflarını taşıyan insan hakları savunucuları ve kayıp yakınları, "696 haftadır Galatasaray’dan bir ülke için en tehlikeli şey toplumun hukuksuzluk ve adaletsizlik üreten keyfi yönetimler karşısında sessiz kalması, bu durumu kanıksamasıdır diyoruz. Çünkü hukuksuz ve keyfi yönetimler yalnız bizi adaletten uzaklaştırmakla kalmadığı, ülkenin bugünü ve geleceği için ağır bir tehdit oluşturduğu gerçeğini topluma anlatmaya çalışıyoruz" açıklamasında bulundu.
Kayıpların avukatı Gülseren Yoleri "Gözaltında kaybedilişinin 37. Yılında Cihan Ailesi ile birlikte bir kez daha Süleyman Cihan’ı işkenceyle öldürüp bedenini kaybetmeyi amaçlayarak insanlığa karşı suç işleyen, suçun işlenmesine azmettiren, suçun ortaya çıkmasını önlemek için delilleri karartan, kovuşturmayı önleyerek hakikati ve adaleti engelleyen şüpheliler hakkında etkin soruşturma yapılarak, ceza adaletini sağlayacak bir yargılama sürecinin başlatılması" talebini dile getirdi.
UMUDUMUZU PARLAMENTODA DEĞİL MEYDANLARDA ÇOĞALTACAĞIZ
Eylemde söz alan CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, "37 yıl dile kolay, dostlarımız adalet arıyorlar. Bu 37 yıl içinde bir çok bedel ödendi. 12 Eylül faşist darbesi, sıkıyönetim, özel yetkili mahkemeler... 37 yıl sonra geldiğimiz nokta yeni bir rejim, adı demokrasi olmayan ve geçen hafta olağanlaşan OHAL, geldiğimiz nokta maalesef bu" diye konuştu.
Tanrıkulu sözlerini "En berbatı da, hepimizin başvuracağı bir makam olmasına rağmen yargının 'sözde' olması. Bugün böyle bir dönem yaşıyorsak bunun birinci sorumlusu yargıdır. Yargının bağımsız ve tarafsız olmamasıdır, halktan ve haktan yana olmamasıdır. Talimatla çalışan, siyasete endekslenmiş, yurttaşını rehin alan ve bunun pazarlığının bizzat yargıda yapıldığı bir dönemden geçiyoruz. Hiç bir itibarı kalmayan bir ortam. Ama bütün bunlara rağmen buradan yayılan dayanışma ortamı bizleri hiç bir zaman umutsuz kılmadı. Umudumuzu parlamento da değil, bu meydanlarda çoğaltacağız" şeklinde sürdürdü.
TÜRKİYE İMZALADIĞI SÖZLEŞMELERİN YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ YERİNE GETİRSİN
Cihan ailesi adına konuşan, dava avukatı Ahmet Cihan, "Katiller, failler elini kolunu sallıya sallıya dolaşır, çünkü zaten kaybetme politikası devletlerin politikasıdır. İnsanlık suçu olan işkenceyle ilgili zaman aşımı olmamasına rağmen sanılan noktada zaman aşımıdır. Cezasızlık zırhının işlediği tipik bir dosya bu" dedi.
Kayıpların faillerinin korunduğunu, yargıdan kaçırıldığını ifade eden Cihan, "İHD ve diğer demokratik kurumlar, bütün kişilerin kaybedilmeden korunmasına dair uluslararası sözleşmeyi Türkiye'nin imzalaması için kampanyalar başlattılar ve ısrarcılar. Çünkü bu sözleşme, taraf devletlere, kayıpların faillerini gizleme, koruma imkanı vermiyor. Hiç bir gerekçeyle savaş da dahil kayıp politikasını ret ediyor, önlenmesi için de gereken kararları ya da hükümlülükleri yerine getirmesini istiyor. Ancak Türkiye imzalamıyor, hala da imzalamaktan imtina ediyor. Bu bakımdan bu meydanda artık utanç vesilesi haline gelen, iktidar ve mensuplarının artık hiçbir gerekçeye sığınmadan bu sözleşmeyi imzalamalarını istiyoruz" diye belirtti.
Türkiye'nin 1949 yılında İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 3'üncü Maddesi'ni ve 1954'de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2'nci Maddesi'ni imzaladığını hatırlatan Cihan, "Hükümeti imzaladığı bu sözleşmelerin gereğini yerine getirmeye çağırıyoruz. Hükümetin, etkin soruşturma ve kovuşturma yükümlülüğü doğuran bütün kişilerin zorla kaybedilmeden korunmasına dair uluslararası sözleşmeyi imzalamaya davet ediyoruz. Hükümeti, hakikat ve adalet talebimize ses vermeye çağırıyoruz. Unutulmasın ki her kayıp yakınının gerçeği bilme hakkı vardır, kaybedilenin akıbetini öğrenme hakkı vardır. Hükümeti kayıplarımızın akıbetini açıklamaya ve sorumluların cezalandırılması için cezasızlık politikasından vazgeçmeye çağırıyoruz. Bilinsin ki biz kayıp yakınları hakikat ve adalet talebinden asla vazgeçmeyeceğiz" şeklinde konuştu.
ARALARINDA MEHMET AĞAR'IN DA BULUNDUĞU SORUMLULAR KORUNDU
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Av. Gülseren Yoleri yaptığı basın açıklamasında Süleyman Cihan davasını şöyle özetledi:
31 yaşındaki 2 çocuk babası Süleyman Cihan İstanbul’da yaşıyordu. Sosyalist kimliği nedeniyle 12 Eylül Askeri Darbesinin ardından hakkında arama kararı çıkartıldı. 29 Temmuz 1981 tarihinde Edirne'den İstanbul'a gelmek üzere bindiği yolcu otobüsü İstanbul'a yaklaştığı sırada sivil bir ekip tarafından durduruldu. Otobüsten indirilerek gözaltına alınan Süleyman Cihan, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü.
Durumdan haberdar olan ailesi ve avukatları hemen, İstanbul Emniyeti 1. Şube, 2. Şube ve Askeri Savcılık nezdinde girişimlerde bulundu. Ancak tüm girişimler sonuçsuz kaldı. Gözaltı kararını veren İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı ve gözaltı işlemini gerçekleştiren İstanbul Emniyet Müdürlüğü, 23 kişinin “Emniyette işkencede gördüm” diye tanıklık ettiği Süleyman Cihan'ın gözaltına alındığını reddetti.
85 gün süren ısrarlı arayışın sonunda Süleyman Cihan'ın ağır işkence sonucunda öldürüldüğü ve kimliği bilinmesine rağmen Zindanarkası Mezarlığı’na "meçhul kişi" olarak defnedildiği gerçeğine ulaşıldı.
Bu gerçek karşısında Süleyman Cihan’ın 29 Temmuz’da gözaltına alındığı kabul edildi. İstanbul Emniyeti Cihan’ın öldürülmesi ile ilgili Mehmet Ağar ve İbrahim Şahin’in de imzası bulunan sahte bir belge düzenledi. Belgede Süleyman Cihan’ın 30 Temmuz 1981 tarihinde yer göstermeye götürüldüğü apartmanın 6. katından atlayarak intihar ettiği yazıldı.
Gerçekte ise çok sayıda tanık beyanına göre Süleyman Cihan, gözaltında aylarca işkence gördü. Ayrıca cansız bedenini kapısı kırılarak girilen ve uzun zamandır kimsenin yaşamadığı bir evin penceresinden atılarak, intihar görüntüsü yaratılmak istendi. Bu gerçekler; Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın, olaydan 21 yıl sonra dosyadaki otopsi bulguları ve tıbbi verilerden hareketle hazırladığı raporla da kanıtlandı. Raporda Cihan'ın ağır işkenceye maruz bırakıldığı ve apartmanın altıncı katından atılmadan önce öldürülmüş olduğu kayıt altına alındı.
Cihan Ailesi 37 yıldır hukuki girişimlerini sürdürüyor. Dosyayı canlandırmak için 2012 yılında tekrar Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdu. Başvuruda: İstanbul 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı General Necdet Üruğ, Sıkıyönetim Adli Müşaviri Hakim Albay Durmuş Akşen, Sıkıyönetim Savcısı Yüzbaşı Erdoğan Savaşeri, Dönemin İstanbul Emniyet 1. Şube Müdürü Tayyar Sever, Dönemin İstanbul Emniyet 2. Şube Müdürü Mehmet Ağar, Polis memuru İbrahim Şahin, Süleyman Cihan’ı işkenceyle öldüren ekipte yer alan polis memuru Bayram Kartal, Süleyman Cihan’ı işkenceyle öldüren ekipte yer alan polis memuru Mehmet Yetiş, Ve kimliği saptanacak diğer suç ortakları hakkında şüpheli sıfatıyla kamu davası açılmasını talep etti. Ancak bugüne kadar iç hukukta bir gelişme yaşanmadı. Ağa ve Şahsenem Cihan oğulları için adalete ulaşamadan aramızdan ayrıldılar.