6 Ekim 2024 Pazar

Serhat Rojavalı yazdı | Üç fidanın bayrağı devrim mücadelesinde dalgalanıyor

Deniz, Hüseyin ve Yusuf verilen karar karşısında başları dik durdu. Bu duruşları idam sehpasına yürürken de devam etti. Sonraki kuşaklara bir direniş geleneği bıraktılar. Üç devrimci yoldaş, ölüme yürürken en küçük bir tereddüt etmedi. Deniz, yazdığı mektupta "Önemli olan fazla yaşamak değil. Yaşadığın sürede fazla bir şeyler yapmaktır" sözleriyle duygularının en güzel tarifini yapmıştı. Yusuf ve Hüseyin, yaptıklarından hiçbir zaman pişman olmadıklarını vurguladı, devrim için dövüşenleri savundu. Üç devrimci idam sehpasındaki son sözlerinde de devrimci feda kuşağı yaratan duruşlarından geri adım atmadı.

Çin ve Vietnam devrimleri, 60'lı yılların ikinci yarısında dünya genelinde devrimci bir rüzgar estirdi. Emperyalizme karşı ezilen halkların mücadelesi daha da yükseldi. Devrimci gençlik hareketinin önüne kurulan faşist barikatlar, onu durduramad. Gençlik hareketi, 1968'ten başlayarak hızla kitleselleşti, büyüdü ve kendini örgütleyerek ileri yürümeyi başardı. Devrimci hareketin, kararlı öncü kadroları faşizmin ilk hedefi oldu.

Mahir Çayan ve arkadaşları Denizler için; İbrahim Kaypakkaya ve arkadaşları da Sinanlar için eylemler örgütledi. Siper yoldaşlığı, devrimci hareketin önemli mayalarından birine dönüştü. 
Direnişin yolu, Kızıldere'den Ulucanlar Hapishanesine uzandı. Bu, devrimci mücadelede kararlılık, teslim olmama ve kendini feda etme çizgisinde somutlaşan direniş yoluydu. Mahirlerin 30 Mart'ta Kızıldere'de yükselttiği direniş bayrağı, 6 Mayıs 1972 tarihinde Denizlerin elinde dalgalandı. O bayrak daha sonra Nurhak dağlarında ve Amed zindanlarında da devrim sloganlarıyla yükseldi.

6 Mayıs 1972'de idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın yolları üniversitede kesişti. Deniz, öğretmen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş, lise yıllarında devrimci düşüncelerle tanışmıştı. İlk eylemi, lise yıllarında Çorum Belediyesi işçilerinin yürüyüşüne katılmak oldu.

Yusuf Aslan, Yozgatlı emekçi bir ailenin çocuğuydu. Hüseyin ise Kayseri Sarızlı Kürt bir devrimciydi.

Deniz, 1965 yıllında TİP'in gençlik çalışmasında yer almaya başladı. Katıldığı eylemler nedeniyle çok kez gözaltına alındı. Kısa süreli tutsaklık dönemleri oldu. Hapishaneden çıkınca kaldığı yerden mücadeleye devam etmeyi bildi. Deniz, zamanla kendine TİP gençliği dışında yeni bir yol bulmaya çalıştı. Yaşadıkları ve tanıklıkları, bilincinde reformist ve liberal anlayışlar ile devrimci olan arasındaki farkı netleşirdi.

Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF), 1967'den sonra gençlik derneğine dönüşmüştü. FKF içindeki fikir tartışmaları, gençlik mücadelesinin öncü kadrolarında düşünsel gelişimi ve farklı mücadele çizgilerini de ortaya çıkardı. Zamanla yol ayrılığını da beraberinde getirdi. Federasyon, 1969 yılında Ankara'da yaptığı kongresinde adını Dev-Genç olarak değiştirdi. Bu kongre ile direniş yolunu belirginleştiren gençler adım adım TİP'ten koptu. Denizler, Milli Demokratik Devrim fikrini savunuyordu. Gençlik içinde Devrimci Öğrenciler Birliği adıyla yeni bir örgütlenmeye giriştiler.

Bu dönemde, 1968 devrimci gençlik hareketi tüm dünyayı dalga dalga sardı. Hareket, Türkiye ve Kürdistan gençliğini de kısa sürede etkisi altına aldı. Vietnam direnişi, Filistin mücadelesi gençlerin, emperyalizm ve faşizme karşı öfkelerini büyüttü. Devrimci mücadele radikalleşirken, dönemin TKP ve TİP gibi partileri düzen içi sınırlarda, reformcu bir pozisyonda konumlandı. Devrim rüzgarıyla ayağa kalkan genç kuşak, bu anlayıştan kopuşun eşiğine gelmişti.

İŞGALLER VE BOYKOTLARLA YÜKSELEN DİRENİŞ
Gençlik ilk işgalini 31 Mayıs 1968 tarihinde Ankara Üniversitesi'nde gerçekleştirdi. Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan bu eylemin öncüsü oldu. ODTÜ'de yazılan 'Devrim' yazısında iki gençlik liderinin emekleri vardı.

Ankara'nın ardından İstanbul Üniversitesi öğrencileri işgal eylemi başlattı. Deniz Gezmiş, 3 bin gencin katıldığı eylemde konuştu. Ardından Hukuk Fakültesi işgal edildi. Deniz, işgal konseyinde öğrenciler arasındaydı. Konseyin en etkin ismi de Deniz oldu, yapılan görüşmelere o katıldı. Haziran ayının ilk on günü İstanbul Üniversitesi öğrencileriyle polis arasında şiddetli çatışmalar yaşandı, gözaltılar oldu.

Gençliğin öfkesini kabartan önemli gelişmelerden biri 15 Temmuz 1968 günü ABD askerlerini taşıyan 6. Filo gemisinin İstanbul'a demirlemesi oldu. Protesto eylemleri gerçekleştirildi.

17 Temmuz günü İTÜ öğrencilerinin yaptığı 6. Filo karşıtı eyleme polis saldırdı. Gümüşsuyu'ndaki İTÜ yurdu basıldı. Polis, tarafından yurdun ikinci katından aşağı atılan Vedat Demircioğlu ağır yaralandı.

Ertesi gün toplanan öğrencilere hitap eden Deniz Gezmiş, sözlerinin sonunda Nazım Hikmet'in "Akın var güneşe akın. Güneşi zapt edeceğiz güneşin zaptı yakın" dizelerini okudu. Deniz o günkü konuşmasıyla gençliğin direniş fitilini de ateşlemişti. 6. Filo askerlerini denize dökmek için gençleri Dolmabahçe'ye çağırdı. En önde koşanlar arasında Deniz vardı. Binlerce genç, "Yankee go home" sloganı ile Dolmabahçe'ye aktı. Askerler denize atılarak emperyalizme karşı net bir tutum ifade edilmişti. Bu devrimci eylem, dosta umut, düşmana öfke verdi.

Vedat Demircioğlu, 7 gün tutulduğu komada hayatını kaybederken, 1968 devrimci gençlik hareketinin ilk şehidi oldu.

Dönemin ABD Büyükelçisi Robert Komer, 6 Ocak 1969 tarihinde devrimci gençlik hareketinin önemli merkezlerinden ODTÜ'de, rektörlüğü ziyaret etti. Gençler, buna sessiz kalmadı. Binlerce genç, rektörlük önünde "Vietnam Kasabı" olarak tanınan ABD elçisini protesto etti. Elçinin arabası yakıldı. Eylemin en önünde duranlar arasında Sinan Cemgil, Taylan Özgür ve Ulaş Bardakçı vardı. Eylemden sonra 7 öğrenci hakkında tutuklama kararı çıkarılması üzerine, 3 binden fazla öğrenci eyleme kendilerinin de katıldığını belirten dilekçeler verdi.

KENDİ YOLLARINI KENDİLERİ AÇTI
Büyüyen gençlik eylemleri, işçiler ve köylülerle de buluşmaya başladı. Gençler arasında silahlı mücadele, devrim ve gerilla mücadelesi fikri daha güçlü yer edindi. Denizler, devrim umuduna sarıldı, kendi yollarını kendileri açtı. Askeri eğitim almak için Filistin'deki direniş örgütlerinin yanına gidildi. Askeri eğitimden geçenler arasında Deniz de vardı. Gençler burada işgalci İsrail güçlerine karşı da savaştı. Eğitimin ardından devrimci mücadelede yeni bir başlangıç için ülkeye dönüldü.

Sinan, Hüseyin, Deniz ve Yusuf'un fikri "Faşizme ve emperyalizme karşı eski mücadele araçları ile savaş verilmez. Yeni araçlar ve örgütler gerek" yönündeydi. Bu tartışma onları Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu'nun (THKO) kuruluşuna götürdü. Gerilla mücadelesi için hazırlıklar başladı. Bir grup Kürdistan'da Malatya ve Dersim'e gitti. Bir grup gerilla mücadelesinin zeminini araştırmak için Karadeniz'e giderken, Sinanlar öncülüğündeki ilk ekip Malatya-Nurhak hattında yer aldı.

1971 yılı, devrimci kopuşu beraberinde getirdi. Gençler, devrim mücadelesinin kimi maddi ihtiyaçlarını çözmek için Ankara İş Bankası'na yönelik kamulaştırma eylemi gerçekleştirdi.

12 MART 1971 ASKERİ DARBE
Bu dönemde ordu, hükümetin gençlik eylemlerini engellemekte yetersiz kaldığından hareketle, 12 Mart 1971 günü darbe gerçekleştirdi. Tüm demokratik kurumlar, basın ve eylemler yasaklandı. 1961 Anayasası'nın kısmi olarak tanıdığı demokratik kimi haklar gasp edildi.

Başta Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan ve Sinan Cemgil olmak üzere çok sayıda genç devrimci aranır duruma düştü. Denizler, bir an önce dağlara gitmek ve gerilla mücadelesini başlatmak için harekete geçti.

Sinan, Deniz, Yusuf ve Ethem.. İki motosikletle Nurhak'a gitmek için yola çıktı. Yolar karlı, faşist pusu ve tuzaklarla doluydu. Dağlara ulaşmak için bu engelleri aşmak gerekiyordu. Kayseri üzerinden giderken motosikletin biri bozuldu. Deniz ve Yusuf yola devam etti. Sinan yaptırmak için geride kaldı. Denizler, Şarkışla girişinde askerlerle çatışma yaşadı. Yusuf burada yaralandı. Deniz, çemberi aşıp çıktı, ancak Gemerek'te yolu tekrar kesildi, yakalandı. Hüseyin ise Diyarbakır'da yakalanmıştı.

Siper yoldaşlığının, birleşik mücadelenin önemini kavrayan Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı ve Hüseyin Cevahir, bu bilinci eyleme döktü, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın serbest bırakılması için İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom'u kaçırıp, cezalandırdı.

Sıkıyönetim mahkemesi daha başlamadan Deniz, Yusuf ve Hüseyin hakkında karar çoktan verilmişti. Gençlik hareketini durdurmak için birileri bedel ödemeliydi. Denizlere "ülkede anayasal düzeni değiştirmek" gerekçesiyle idam cezası verildi. Bu kararı Süleyman Demirel'in başını çektiği meclis onayladı.

İdam kararı, üç genç devrimci şahsında, gelişen devrimci kitle eylemine karşı verilmişti. Örgütlü mücadele, infaz, idam, hapis cezalarıyla durdurulmak isteniyordu.

Deniz, Hüseyin ve Yusuf verilen karar karşısında başları dik durdu. Bu duruşları idam sehpasına yürürken de devam etti. Sonraki kuşaklara bir direniş geleneği bıraktılar. Üç devrimci yoldaş, ölüme yürürken en küçük bir tereddüt etmedi. Deniz, yazdığı mektupta "Önemli olan fazla yaşamak değil. Yaşadığın sürede fazla bir şeyler yapmaktır" sözleriyle duygularının en güzel tarifini yapmıştı. Yusuf ve Hüseyin, yaptıklarından hiçbir zaman pişman olmadıklarını vurguladı, devrim için dövüşenleri savundu. Üç devrimci idam sehpasındaki son sözlerinde de devrimci feda kuşağı yaratan duruşlarından geri adım atmadı.

Deniz, Yusuf ve Hüseyin, 6 Mayıs 1972'de idam edildi. Ulucanlar Hapishanesi'nde sloganlar geceyi aydınlattı. Fiziken devrim mücadelesinden koparıldılar. Ancak, onlar kendilerinden sonra gelen devrimci kuşaklar için birer tohum oldular. Direnişin devam etmesi ve binlerce gencin mücadeleye katılması faşizme ve emperyalizme verilmiş en net yanıt oldu.

Denizlerin bayrağı Nurhak dağlarında Sinanların direnişinde yükseldi. O bayrağı İbrahimler devraldı. Bugün binlerce devrimci, kentlerde yada dağlarda yüreklerinde Deniz, Yusuf ve Hüseyin'in ölümsüzlüğünün acısını taşırken, onlardan devraldığı devrim bayrağını mücadeleyi sürdürerek yükseltiyor…

Deniz, Yusuf, Hüseyin'in anısı, mücadeleye ışık tutuyor.