2 Ekim 2024 Çarşamba

Serhat Rojavalı yazdı | 'Türk modeli' sömürgeciliktir

Erdoğan'ın Türkiye Modeli dediği Osmanlıcı hayallerle işgal ettiği alanlarda yerleşme, yeni bölgeleri de işgal etme politikasıdır. Bu işgalci faşist saldırganlığın kabul ettirilmek istenmesidir.

Geçtiğimiz günlerde art arda iki açıklama yapıldı. Birincisi; Birleşmiş Milletler Suriye Soruşturma Komisyonu tarafından hazırlanan, Efrîn ve Serêkaniyê'de işgalci Türk devletinin işlediği suçları içeren rapordu. İkincisi; faşist şef Erdoğan tarafından yapılan açıklama. Bu açıklamalar, Rojava ve Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi ve halklarımızı yakından ilgilendiriyor.
İşgalci faşist Erdoğan, partisinin düzenlediği bir toplantıda, bir taraftan işgal ve savaşı "Türkiye Modeli" olarak ifade etti. Diğer taraftan ise "Türkiye Suriye'den çekilirse huzura kavuşur mu?" diyerek, Türk devletinin yürütmekte olduğu ve özellikle Kürdistan topraklarına yönelik savaş ve işgal politikasında ısrarlı olacağını vurgulamış oldu.

Erdoğan şöyle demektedir: "Kendimizle birlikte ister tarihi bağlara dayansın, ister yeni ilişkiler kurmuş olalım. Tüm kardeşlerimiz için aynı mücadeleyi vermekte kararlıyız. Bunun adı Türkiye Modelidir."

Faşist şefin "Türkiye Modeli" nedir? Türkiye ve Kürdistan'ın ezilenlerine, devrimci dinamiklerine karşı faşist saldırganlıktır.

Bakurê Kürdistan'da siyasi soykırım operasyonları ve katliamlar, yurtsever insanların helikopterden atılması ve ırkçı-şovenist saldırıların sürdürülmesidir. Rojava topraklarının işgal altında tutulması ve besledikleri çetelerin zorbalıklarıdır.

Başurê Kürdistan'ın adım adım işgal edilmesi, gerillaya karşı katliamcı politikadır faşist şefin Türkiye modeli.

İdlib, Azez, Bab ve Cerablus hattında işgalin sürdürülmesi, Libya'da yeni hegemonya ve işgal alanları yaratmak için buralardaki çete örgütlenmesini model olarak ifade etmektedir.
Libya'dan Başurê Kürdistan'a uzanan alanda bahsedilen o tarihi bağ, Osmanlı'nın talancı, sömürgeci ve katliamcı tarihidir. Ortadoğu halkları, Osmanlı sömürgeciliğini de torunu Erdoğan'ı da çok iyi tanımaktadır.

Türk devleti işgal ettiği alanlarda DAİŞ çetesini yeniden örgütledi. Çeteleri Suriye Milli ordusu (SMO) adı altında meşrulaştırmaya çalıştı. Erdoğan faşizminin "Türkiye Modeli", İslam sosuna batırılmış çeteci işgal ve sömürge alanlarını genişletmeyi amaçlayan uygulamaların tanımlanmasıdır. Bu, Türkiye ve Kürdistan birleşik devrimine karşı verilen savaşın modelidir. Cizre, Sur ve Nusaybin'de özyönetim direnişlerine karşı geliştirilen katliamcı saldırıların ta kendisidir. Suruç ve Ankara'da gerçekleştirilen katliam çizgisidir. Amed'de "kadın ve çocuk demeden" gerçekleştirilen sokak katliamlarıdır. İşgal alanlarında yaşayanların zorla yerlerinden edilmesini, tüm mal ve mülklerine el konulmasını ve tarihsel miraslarını yok etmeyi hedefleyen talan politikasıdır.

Erdoğan'ın Türkiye Modeli dediği Osmanlıcı hayallerle işgal ettiği alanlarda yerleşme, yeni bölgeleri de işgal etme politikasıdır. Bu işgalci faşist saldırganlığın kabul ettirilmek istenmesidir.

Libya'da petrol ve doğalgaz olmasa, orada yaşayanlarla tarihsel bağların bir önemi olmazdı. İşgalci Türk devleti, iddia ettiği tarihsel bağı kriz içindeki ekonomisine yeni pazarlar açmak ve petrole ulaşmak için devreye sokuyor.

Türk devleti Efrîn, Gire Spi ve Serêkaniyê'de işgali sürdürmek için nasıl bir gerekçeye sahiptir? Osmanlı devleti işgalcidir, sömürgecidir. Tek tarihsel bağları ve mirasları budur. Güncel amaçlarını tarihselliğe dayandırarak Türkiye halklarından rıza almaya çalışıyorlar. Açıkladıkları sahte tarihsellik üzerinden, bugünün ve geleceğin soykırımcı politikasını topluma kabul ettirmek istiyorlar.

Gerçek olan ise Kürdistan özgürlük mücadelesinin ve Rojava devriminin faşist şefin uykularını kaçırdığıdır. Ezilen bölge halklarının kardeşliği ve kadın devrimi temelinde gelişen Rojava'nın özgürleştirici gücünün sömürgecileri rahatsız etmeye devam etmesidir.

Sadece Rojava'da yaşayan halklar değil, Başurê Kürdistan, İdlip-Cerablus hattında yaşayan halklar da faşist işgal politikalarının sürmesini istemiyorlar. Başurê Kürdistan halkımız, Türk devleti ile işbirliğine dayanan ve gerilla alanlarından başlayarak topraklarına yayılan işgalcileri kabul etmediklerini göstermektedirler. İşbirlikçi KDP çizgisi dışında, Başurê Kürdistan'da halk faşist şefe karşı öfkesini yansıtıyor.

Libya'da da halk Erdoğan faşizmi ve işbirlikçilerinin sağlamaya çalıştığı düzenin, açlık, sömürgeci soygun ve ölüm anlamına geldiğini biliyor. İşgal uygulamalarını, ta Osmanlı'dan bu yana tanıyorlar. Bu nedenle, bir an önce işgalci çetelerin Libya'dan çıkmasını istiyorlar. Ortadoğu halkları, faşist şef Erdoğan'a, "bize gölge etme yeter" demekteler.

İşgalci Erdoğan, söz konusu konuşmasının bir bölümünde de şu ifadeleri dile getirmektedir: "Türkiye Suriye'den çekilirse, Suriye bir anda huzura, özgürlüğe mi kavuşur? Oradaki tezgâhı görmezden gelirsek, Kuzey Irak tüm teröristlerden mi temizlenir? Türkiye yaşananlara sırtını dönerse Libya'da darbeciler köşelerine mi çekilir?"

Bu sözler, Erdoğan'ın sömürgeci siyasetinin incileridir. Sanırsınız ki Suriye, Irak, Libya halkını düşünüyor. Ancak tüm dünya tanıyor faşist şefi. DAİŞ çetesi ile kurduğu kanlı ilişkiden tanıyor. Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Soruşturma Komisyonu da faşist Erdoğan rejiminin bölgede gerçekleştirdiği katliam ve savaş suçlarını belgeleyen bir rapor hazırladı. Ocak-Temmuz 2020 tarihleri arasında yaşananların derlendiği bu rapor, işgalci Türk devleti ve bağlı çetelerin işledikleri suç ve hak gasplarının sınırlı bir bölümünü yansıtıyor.

Ancak rapor, bu eksik haliyle dahi Erdoğan ve çetelerinin işgal altında tuttuğu Efrîn ve Serêkaniyê'de yaşananları, savaş suçlarını tüm dünyanın gözleri önüne bir kez daha sermiş oldu. Faşist şef Erdoğan ve çetelerinin, insan öldürme, kadınlara tecavüz, arazilere el koyma, tutuklama ve fidye karşılığında insan kaçırma gibi suçları tutanak altına alınmış oldu.

Raporda, işgal edilen alanlardaki demografik yapı değişikliklerine yer verilmiyor. Binlerce çete ve ailesi, işgal bölgelerine yerleştirildi. Bunlara ev ve toprak verildi. Günlük ticaretin Türk lirası ile yapılması zorunlu hale getirildi. İşgal politikaları vali ve kaymakam aracılığıyla sürdürülüyor. Belediye ve posta gibi hizmetler, eğitim müfredatı Türkçeleştirildi. Bu sömürge uygulamalarına raporda yer verilmedi. Bunlar yer almasa da hazırlanan rapor, burjuva hukuk bağlamında bile sömürgeci Türk devleti ve faşist şef Erdoğan'ın yargılanması için oldukça fazla veri sunuyor.

BM'nin raporu önemli. Fakat biliniyor ki bu uluslararası kuruluşlar da savaş ve işgalin suç ortaklarıdırlar. Her biri kendisine verilen rolü oynuyor. Hepsi suçludurlar. Tarih bunları görüyor, halklar bunları biliyorlar.

Bölge halkları, devrim kazanımlarına sahip çıkarak, Rojava devrimini geliştirerek, örgütlülük düzeylerini yükselterek ve mücadele cesaretini kuşanarak tüm bu suçların hesabını soracaktır. İşgalcileri, savaş suçlularını, işbirlikçilerini yargılayacaklardır.

Şimdi, Kürdistan halkının, Türkiye'de ve dünyanın farklı ülkelerinde yaşamak zorunda kalan halklarımızın bir araya gelme ve hep birlikte işgalcileri kovma zamanı. Şimdi, ülkemizi işgalden kurtarma ve özgürleştirme zamanıdır.