24 Kasım 2024 Pazar

Raquel Gutierrez Aguilár ve Verónica Gago ile Feminist Kadın Grevi üzerine

Arjantin'de2018 yılında yapılan ilk ulusal kadın grevi üzerine Eleonora Cappuccilli'nin yaptığı röportaj www.connessioniprecarie.org sitesinde yayınlandı. İspanyolca olan röportajı Charline Kopf, ingilizceye çevirirken Ivana Benerio ise ETHA için İngilizce'den Türkçe'ye çevirdi.
Stokholm'deki son TSS1 toplantısında sömürüye ve onu yoğunlaştırmak için dayatılan patriyarkal ve ırkçı hiyerarşilere karşı trans-nasyonal mücadelenin temel bir momenti olarak 8 Mart 2019'daki küresel kadın grevini nasıl büyütüp geliştireceğimizi tartıştık.
 
Bu röportaj, küresel kadın grevi tartışmamıza ve 8 Mart 2019'a katkı sunmak amacını taşıyor. Röportajda, Eleonora Cappuccilli, Raquel Gutierrez Aguilár ve Verónica Gago ile feminist kadın grevi, Arjantin ve Latin Amerika'da yaklaşan seferberlik üzerine konuşuyor.
 
Röportaj 26 Ekim 2018'de, Chubut eyaletinin Trelew kentindeki 33. Ulusal Kadın Buluşması'nın hemen ardından yapıldı. Buluşma, gerçekten de büyük çaplı sokak gösterilerine rağmen Arjantin Senatosu'nun IMF tarafından onaylanan kemer sıkma bütçesinin kabul edidiği Macri'nin neoliberal ekonomik politikalarının hızlı ilerleyişi ve Brezilya'da Jair Bolsonaro'nun başarısının üzerine gerçekleşti.
 
Raquel, 1980 ve 1990'larda Bolivya'daki gerilla savaşında yer almış Meksikalı feminist bir filozof, sosyolog ve matematikçi. Verónica ise "Başaşağı İktidar: Küresel Kadın Grevi" kitabımıza da katkı sunmuş toplumsal hareketler üzerine çalışmalar yapan bir akademisyen ve Arjantinli kolektif "Ni Una Menos'un"2 bir parçası. Onların sözleri feminist kadın grevinin Güney Amerika'da on yıllardır süren mücadelelere müdahale etmeyi ve dönüştürmeyi nasıl mümkün kıldığını, bugüne kadar görülmemiş bir ilişkilenme ve politizasyon alanı yarattığını ve bu alanı genişlettiğini gözler önüne seriyor.
 
Ancak, bu kendiliğinden bir süreç de değildi. Aksine, "kesimsel" kampanyaların sınırlarını yıkma kabiliyeti, erkek şiddetine karşı mücadeleyle güvenli ve ücretsiz kürtaj mücadelesini başarılı şekilde yan yana getirişi son yıllarda karşılaşılan ve harekete geçilen birçok momentin sonucu. Rosario, Chaco ve Trelew'deki meclislerin "çoklu" karakterini ifade eden özellikler hem kitle boyutu hem de farklı tekilliklerin bir bileşkesi olan kompozisyonları. Hareketin "çok uluslu" doğası, başta yerli ve "villalar'ın" şehirli toplulukları tarafından kınanan sömürgeci geçmişin kabul görmesinin doğurduğu, üretim koşullarıyla birlikte yaşamın ve iş gücünün yeniden üretimi arasındaki ilişkiyi düzenleyen cinsiyetçi ve ırkçı toplumsal hiyerarşileri sorgulama ihtiyacını barındıran bir gerilim alanı oluşturuyor.
 
Mevcut mücadelelerin bütün, idealize ve bitmiş bir tablosunu sunmaktan uzak, bu röportajda daha çok kitle hareketliliğinin örgütlenmesinde karşılaşılan zorluklar ve sorunlar yansıtılıyor. Brezilya'da Bolsonaro'nun seçilmesi ve Macri hükümeti örneklerinde karşılaşılan baskıcı önlemlerin kanıtlarını sunduğu otoriter dönüşüm altında bunlar daha da acil bir duruma gelmiştir. 2016'da Lucía Perez'in uyuşturucuyla bayıltılıp tecavüz edilip parçalanarak öldürülmesiyle sokaklara dökülen yüzlerce kolektif, sendika, hareket ve yüzbinlerce insan, Arjantin'deki ilk kadın grevinin kıvılcımını çakmıştı. Grev kendini feminizm aracılığıyla sınıf mücadelesinin küresel ölçekte bir momenti olarak ortaya koyuyorsa onun süreğenlik ve kopuş kapasitesi üzerinde durmak hâlâ önemli bir meseledir.
 
Eleonora Cappuccilli: Trelew toplantısı üzerine konuşalım. Toplantılarda daima kitlesel bir katılım  faktörü vardı, ama küresel feminist kadın grevi ve Ni Una Menos hareketi sonrasında politik inisiyatifte ve sadece kadınlar anlamında değil ama genel anlamda söylemsel olarak bir şeyler değişti mi?
 
Verónica Gago: Aslında olayların oluş sırası tersine çevrilebilir. Her şey 2016'da Rosario'daki Kadın Buluşması'nda döndüğümüzde, Lucía Perez cinayeti sonrası Mar de Plata'da olanları gördüğümüzde başladı. Sadece toplantıdan değil her şeyden çok Perez'in bedeninin, cesedin bulunmasının yarattığı yaygın his, bunun hepimize karşı bir aşağılama biçimi olduğu hissinden kaynaklanan bir güç ve enerji vardı. Rosario'daki, 80 bin kişinin katıldığı, tarihteki en kalabalık buluşmadan sonra oldu. Hissettiğimiz bu tür kolektif bir enerjiyle birlikte bir saldırı ve tehdit girişimi algısı vardı. Bu cinayetle kolektif enerjimizin ortaya konuşu arasında doğrudan bir bağ olduğu hissi. İlk ulusal kadın grevini tetikleyen bütün bunlar oldu. Chaco eyaleti Resistencia kentindeki 2017 buluşmasında, ki bu da oldukça büyük bir buluşmaydı, ulusal kadın greviyle uluslararası olan grev arasındaki karşılıklı bağlantı oldukça açıklık kazandı.
 
İlginç olan, kendi topraklarını kurtarmaya çalışan Mapuche mücadelesinin kriminalize edilmesiyle ilgili El Bolsón'daki Mapuche topluluğundan yoldaşlarla feminist kolektifler olarak bir Ni Un Menos meclisi düzenledikten sonra bu buluşmaya varmış olmamızdır. Chaco'daki toplantıda bu konu güçlü bir şekilde ele alındı ve bir sonraki toplantının ülkenin güneyinde Patagonya'da düzenlenmesine karar verildi. Böylece bu tartışmanın gücünün orada gelişen mücadelelere eşlik etmesini garanti altına almış oluyorduk. Şunu aklımızda tutalım, 2017'de devlet baskısı, aktivist Santiago Maldonado'nun kaybedilmesi ve ölümüne, genç Mapuche Rafael Nahuel'in Arjantin devleti tarafından öldürülmesine varan yeni bir düzeye yükseldi. Üstüne, yüksek mahkeme, ordu lehine, soykırım suçlarından mahkum olanların hapis cezalarını azaltan, sonunda başarısızlığa uğrayan bir yasanın girişiminde bulundu. Neyse ki, sokak gösterileri bu yasanın geçmesinin önüne geçti. Yine de, bu girişimler, özellikle geçen yıl daha sık biçimde baskıcı, devlet destekli politikalarla el ele gelişti. Bana göre burada hem grevi hem de meclislerin yapısının aldığı biçimi ilgilendiren yükselen bir trend tarif etmek mümkün. Kadın grevinin temellerini atan buydu ve Chaco buluşmasında ilk kez önerilen ülkenin güneyinde bir meclis toplama kararı da bunun sonucuydu. Bu yılki buluşma henüz tamamlandı ve bu buluşmanın buluşmalar tarihindeki en güney yerde düzenlenmesi bu yolun, bu eğilimin yansımasıdır. 8 Mart grevi ve  "yeşil dalga" denilen tüm bir hareketlilikle bağlantılı artan bir birikimin olduğunu da doğruluyor bu.  Senato ve Temsilciler Meclisi'ndeki kürtaj oylaması sırasındaki iki günlük gece nöbetinde zirve noktasına ulaşan kürtajın yasallaşması kampanyası buna örnekti. Bu gece nöbeti günleri sadece burada Buenos Aires'te değil ülkenin tamamında büyük kitlesel protestolarla birleşti.
 
Bana göre, Trelew'deki bu buluşma bir açıdan kürtaj yasasını Senato'da reddederek dayatmak istedikleri tarzda düzenlemelere karşı ilk büyük çaplı tepkiydi. Bu buluşmalarla sadece grevi ilgilendirmeyen değişik politik olaylar arasında gelişen bir ilişki olduğuna inanıyorum, grev son derece önemli ancak toplumsal çelişkile ve meclis dinamikleri de öyle. Yine bana ilginç gelen, Ni Una Menos'u bir hareket olarak ele alırsak toplumsal çelişkilerle bağlantı kurduğunda kendisini güçlendirmeyi başarmış olmasıdır. Mesela, kadınları sadece birer kurban olarak gören dar cinsel şiddet anlayışının sınırlarını aştığında bunu başardı. Bu tür bir ilişkilenme ve konumlanma bize diğer mücadelelerle belirli bir politik kurmaya olanak sağlıyor.
 
EC: Bu hareketin ifade ettiği, Trelew'de de bir kez daha teyit edilen "çokulusluluk" karakteri ile grevin küresel, toplumsal ve ulusları aşan feminist karakteri arasındaki ilişki nedir?
 
Raquel Gutierrez Aguilár: "Çokulusluluk" üzerine konuşurken iki şeye değinmek gerekir. Trelew'de uluslararası bir toplantı yapmak üzerine tartışmalar oldu, ama bunun çokuluslu bir durum iddiasına götürüp götürmeyeceği henüz net değildi. Sesimiz kısılana kadar "uluslararası toplantı" diye bağırdık. Bu, birlikte şarkı söyleyerek konuştuğumuz, böylece birlikte mücadele ettiğimiz, hiyerarşiyi yıkmak için bir irade olduğu anlamına geliyordu. Bir dizi "kilit noktada" birbirini kazanmayı amaçlayan uzlaşmaların bir biçimi olarak mücadelelerin yan yanalığı, hiyerarşilerin özellikle de sömürgeci dönemi ifade eden hiyerarşinin ortadan kaldırılmasını gerektiriyor. 1871'de, 150 yıldan daha az bir süre önce, güneye ilerleyen Arjantinlilerle Mapuche toplulukları arasındaki, toprakların fethi ve yerli kadınlara tecavüzle birlikte sözde yerli baskınlarıyla beyaz kadınların kaçırılmasına da yol açan çatışma hâlen sürüyordu. Bunun devam ettiğini bambaşka bir zamanda görmeye devam ediyoruz. Bu buluşma sömürgeci yarayla bağını koparmak için kendini çokuluslu ilan etti, ama belki de aynı zamanda ulusları aşan bir buluşma olarak kabul edilmeli, çünkü burada ulusa bir dönüş yok. Mantıksal bir akıl testini geçmekle ilgisi yok bunun, ne istediğimiz ifade etmemizle ilgili temel mesele.
 
VG: Diğer bir ilgi çekici nokta nasıl tartıştığımızdı. Daha önce hiçbir toplantıda çokulusluluk vee yerli sorunu üzerine böyle önemli tartışmalar yürütülmediği için bu daha önce görülmemiş bir şeydi. Bunu değerli kılan şeylerden biri de çokuluslu karakterin sadece kimlik anlamında değil somut çelişkiler anlamında da tartışılmış olmasıdır: Bir madene karşı direniş neye benzer? Kirli sularla ilgili süren mücadele neyle ilgilidir? Neden Benetton, Patagonya'daki en büyük toprak sahibi? Soya fasulyesi ekimiyle ülkenin kuzeyindeki çiftçilerin topraklarından çıkarılmasının ne alâkası var? Bunun Buenos Aires'in kent içi alanlarındaki gayrı resmi mülkiyet piyasasıyla nasıl bir ilgisi var? Neden belli eyaletlerde yerlerinden edilenler şehirlerin eteklerine doğru geliyorlar? Mücadeleler yoluyla kurulan kimlikler olarak mücadelenin temelleri üzerine inşa etmenin ne anlama geldiği sorusundan başlayarak meseleyi yerliler, halk ve topluluklar boyutlarıyla tartışmaya başladık. Bir yoldaşın dediği gibi tematik çalışma gruplarında basitçe "folklorize" edilmek istemiyorlardı. Çokuluslu karakter, meseleyi enine ele alma anlamında hiç olmadığı kadar büyük bir kapasite sağlıyor. Dahası, toplantı kadınlar, lezbiyenler, transseksüeller ve travestiler adına düzenlendiğinde çokulusluluk sorusunun bir konum değişimi olarak gündeme gelmesi tesadüf değil. Ne bir devlet biçimi ne de kimlik sorununa indiregenemeyecek ama karşılaşılan sorunlar ve çatışma deneyimleri ile ifade edilebilecek bir çoğalmadır bu.
 
RGA: Soru "bir şeyi nasıl başarabiliriz?" sorusuydu. Herkes kendi tarzıyla ama yarattığımız kapsayıcılık hissiyle. Böylece kendimize "bizi kimse öncelleyemez" dedik. Ne olduğumuzu ve bir şeyler başarmak için yaptıklarımızı kendimiz üretiyoruz. Kavramı üretmek ve sonra onun tartışmasını yapmak farklıdır veya ihtiyacımız olan kapsayıcılığı üretir ve sonra onu başarmaya çalışırız. Mapuchelerin kendilerini çoğulculaştırmak için çeşitliliğin içine dahil oldukları eylemleriyle duyulan çokulusluluk ihtiyacına güçlü bir desteğin olduğu bir zamanda gerçekleşti buluşma. Yürüyüşte inşa edilen bu tarz bir kapsayıcılıktı. İspanyolca'da bir eşseslilik vardır: en marcha hem "yürüyüş sırasında, protesto sırasında" hem de "hareket hâlinde, hareket içinde" anlamına gelir. Bu aslında solganların bir karışımıydı. Arada sırada trans orospular, kendi vurgularıyla "Irkçılığa Hayır!" diye bağırken diğer halkçı ekonomi talepli örgütler ve çevrelerindekiler birbirlerine işaret ederek "halkçı iktidar!" diye bağırıyordu, ki sonradan "geleneksel iktidar!" sloganıyla birleştirdiler. Yerli kadınlar arasında geleneksel iktidar için duyulan bir istek vardı. Kısa anlarla da olsa, sloganlarını karşılıklı değiştiler. Bir tanımdan öte karşılıklı iç içe geçme arayışıydı bu. Hepsi de aynı anda olan tek tek herkesin eylemlerinin bir çokluğu. Garip, coşturucu bir deneyimdi, sanki bir olay örgüsü kurma isteği gibiydi.
 
EC: Bu coşkunluk, bu "kimse bizi öncelleyemez" alışılmamış, yeni bir şeymiş gibi geliyor bana.
 
RGA: Yeni olması, kendiliğindenci bir süreç olduğu anlamına gelmiyor.
 
EC: Kendiliğindenci bir süreçten değil, daha çok mücadelelerin iç içe geçmişliğiyle ilgili bir şey söylüyorum, mesela orospuların ırkçılığa karşı mücadelesi, buna güç veren yeni bir şey var.
 
RGA: Evet ve hayır. Sizi içine kapatan kutuları bir kenara koyduğunuzda, diğer ayaklanma süreçlerinde olan şeylerin bir yeniden canlanması yaşanıyor burada da. Her ayaklanmada, sizi kontrol altına almak için inşa edilmiş kutular bir kenara atılır. Cinsel farklılıklar politikası kadın-erkek kutularına meydan okuma ve onları reddetme eylemidir. Teorik açıdan bakarsak bu birleşmeyi mümkün kılan önemli bir kimliksizleşme ve karşı-kimliklileşme hareketidir.
 
VG: Benim için, Mujeres Creando kavramıyla ortaya konulan ve "alışılmamış ittifaklar" diye tanımladığımız şey, grev projesiyle yapmaya çalıştığımız şeyi radikalleştirmektedir. Bunlar kendiliğinden olmuyor, bu mücadelelerin arasında bir yakınlık oluşmasına olanak sağlamak için birleştirici bir çaba gerkektiriyor.
 
RGA: Birleştirici, üretken güçlü bağlar ve çabalar için harcanacak emeği kapsıyor.
 
VG: ... hatta yanlış anlaşılmalar için de...
 
RGA: ...ve görüşüp tartışmak için...
 
VG: El Bolsón'daki meclis çok zordu. Topluluktan yoldaşlar: "siz feministler, asla bizim ölülerimiz için harekete geçmezsiniz" dedi. Saf ve zarif bir süreç olmadı...
 
EC: Yasal ve ücretsiz kürtaj özgürlüğüne dönersek, kitle hareketine rağmen Senato'nun yasayı reddetmesiyle şimdi ne değişecek? Arjantin'i ilgilendiren bir meseleden bahsediyoruz ama konu aynı zamanda evrensel, çünkü tüm dünyada kürtaj hakkını kısıtlamaya ve reforme etmeye yönelik girişimler var.
 
VG: Kürtaj hareketliliğinin Arjantin'de bir kısa bir de uzun tarihi var demeliyiz. Uzun olan on yıllardır birçok farklı yasal inisiyatif yoluyla kadın buluşmaları çerçevesinde farklı biçimlerde kampanyalar düzenleyerek güvenli ve ücretsiz kürtaj hakkı için mücadele eden feministleri birleştiren 13 yıllık ulusal kampanya. Kısa olan ise bu çapta geniş katılımın görülmediği bu yılki kampanya. Bu gelişmeyi nasıl açıklamalı? Bu sorunun arkasında bir paradoks yatıyor: 8 Mart 2018 grevine hazırlanırken Macri hükümeti kürtaj konusuyla 8 Mart günü ilgileneceklerini açıkladı. Bu, meclislerde büyük tartışmalara yol açtı ve kararımız daha önceki 8 Mart'larda yaptığımız gibi sadece Plaza de Mayo'ya kadar değil, bu kez Kongre'ye kadar yürümek oldu. Meclisimiz bu kararı alınca Macri "hayır, kürtaj meselesini 8 Mart'ta tartışmamak en iyisi. Tartıştığımızda göreceğiz" dedi. Hükümetin, grevin çok geniş ve radikal gündemini sadece kürtaj meselesine ve yasal çerçeveye daraltmak için uyguladığı çok açık bir stratejiydi bu. Gerçekte, hükümet çoğu eleştirisini resmi medya üzerinden 8 Mart 2018'de okuduğumuz metne yönelik yaptı. Politikleştiğimiz ve her şeyi birbirine karşıtırıp cinsiyet temelli şiddet hakkında konuşmayı bıraktığımız suçlamalarına yönelik, sadece kadın sorunuyla sınırlı olmayan meclis tarafından özenle ölçülüp biçilen ve yazılan kapsamlı bir politik belgeydi bu.
Hâlâ niyet tamamıyla kendimizi dar kürtaj tartışmasıyla sınırlandırmamızdı. Ancak, hareket o kadar güçlüydü ki bu manevrayı aştı ve kürtaj tartışması her yere yayıldı. İki ana kahraman vardı: ilki prekar çalışmaya karşı mücadele ve okullarda kürtaj meselesiyle bağlantılı olarak nitelikli bir cinsel eğitim talebiyle son iki yıldır geniş çaplı protestolar örgütleyen, böylelikle hükümetin kamu okullarındaki planlarına karşı çıkan ikincil okul öğrencileri. Bu yolla işe giriştiler ve kürtaj kampanyasını çok radikal bir tutumla yorumladılar. Diğer kahraman figürü ise küçük kasabalardan (villa) örgütlerdi. Sloganları, "biz villalardan kadınlar kürtaj yapıyoruz", sözde yoksulların kilisesinin, "villera kilisesinin" kürtajın beyaz orta sınıf kadınların dile getirdiği bir orta sınıf sorunu olduğu algısını devamını dayatma çabası söylemine karşı güçlü bir karşı çıkıştı. Bu anlamda, kürtaj sorunu sınıfsal ve ırksal kavramlarla ortaya atıldı. Gizli ama güvensiz koşullarda yaptıranlarla elbette bu güvenlik için daha fazla para ödeyebildiği için gizli ve güvenli koşullarda yaptıranları bölen ücretsiz kürtaj konusunu tartışmaya başladık.
 
EC: Bolsonaro'nun seçilmesiyle ilgili Arjantin ve Latin Amerika'da neler yapmayı planlıyorsunuz?
 
VG: Aralık'ta geniş anlamda Bolsonaro karşıtı bir cephe konusunu, bölgedeki faşizm ve feminizm konularını veya diğer bir deyişle feminist seferberliğe karşı verilen faşist tepkiyle nasıl başa çıkacağımızla ilgi tartışacağımız bir Latin Amerika feminizmi buluşması olacak.
 
EC: Beni etkileyen özellikle önemli olan şey ses çıkarma çabasının ulusları aşan ve kıtasal karakteri oldu. Bu sizin için de yeni bir şey mi?
 
VG: Enternasyonal grev ulusları aşan bir boyut kattı ve bugünün enternasyonal karakter kazanmış mücadelelerinin en dinamik iki bileşeni grevler ve göçlerdir. Bu nedenle saldırıya uğruyor ve kriminalize ediliyorlar. Son iki yılda, feminizm başka zamanlarda düşünülenden çok farklı bir enternasyonalizm üretti.
 
RGA: Bütünleşen ulusal aygıtlar biçiminde enternasyonalizmin gelişmesine katkı sunacak aygıtları düşünmeye alışmışız. Burada, paylaşılan ve ortak bir duygunun üretilmesinin ve bu duygunun diğerleriyle nasıl etkileşime geçeceğinin temel yollarını anlamada bir dönüm noktasındayız. Aslında, sekiz saatlik iş günü grevine ve Birinci Enternasyonal'in sonuna kadar izi sürülebilecek bir 19. yüzyıl mirasından bahsediyoruz. Yani, bunu şöyle ifade etmek isterim: amaç mücadelenin bu imkanını tekrar kazanmak ve süreğenlik konusuyla halen ilgilenmemiz gerekse de hali hazırda aşina olduğumuz bir aygıt biçimiyle bu tür bir mücadeleyi stabilize etmemenin yolları üzerine düşünmenin zorluğunu üstlenmektir.
 
EC: Önümüzdeki 8 Mart ile ilgili planlar neler? Feminist kadın grevi nasıl devam edecek? Göçmen mücadeleleriyle ilişkisini nasıl geliştirecek?
 
VG: Gelecek 8 Mart'ı nasıl ele alacağımızla ilgili bir danışma ve araştırma süreci başlattık. Şu an, bölgedeki faşizmin feminist bir analizini yapma aşamasındayız ya da bizim üçlü saldırı dediğimiz şeyin: ordu, din ve finansal saldırı. Şu andan itibaren yapacağımız mevcut anı, aslında daha geniş kapsamı olan bu bölgesel meselelerle ilişkisi içinde sıradaki enternasyonal grevin ortaya koyacağı özgünlükleri açığa çıkaracak özel bir dikkatle analiz etmek. Bana göre göç konusu çok önemli bir yer tutuyor. Ni Una Menos'un en ilginç ürünü veya varyasyonu Ni Una Migrante Menos oldu. Bence bu, herhangi bir konuda referans noktasının daima ulus devletle ilişki içinde ele alındığı ve bu nedenle sistematik olarak "halk adına" göçmen sorununu görmezden gelen Arjantin'e özgü bir kaygı olduğunu gösteriyor.
 
EC: İnsanlar ve farklılıklarr konusuna girmişken sömürüye karşı bir araç olarak anlaşılan ve sınıf diliyle konuşan feminist kadın greviyle sınıfa değil de topluluklara hitap eden komüniterizm arasında nasıl bir ilişki var? Örneğin bir topluluk anlamında değil ama kitle anlamında tanımlanabilecek bir feminist hareket? Ve, Ni Una Menos tarafından şimdi ortaya konulan yenilikle, sınıf boyutu, diğer aidiyet/kimlik biçimleriyle (kentli ve yerli topluluklar, mahalleler ve şehirler...) bağlantılı olarak nasıl dile getirilecek?
 
VG: Şimdiye kadar tartıştıklarımızla bağlantılı olarak komüniterizmin etrafını saran, onun bir tür kapalı alan olduğunu, bir çeşit sınırlama olduğunu iddia eden basmakalıp bir fikir var. Feminist kadın grevi deneyiminin sonuçlarına bakarak hem iş gücü anlamında hem de kadın emeğinin ağırlıklı olduğu sektörler üzerinden topluluk ağlarının sömürüsü ve toplulukların göçmenleriyle ilgilenen bir dizi etkeni içeren bir emek bileşimi tasvir edebiliriz. Sınıf fikrini topluluk fikrinin karşısına koymuyorum. Bugün sınıf üzerine, bileşimi bağlamında, değeri üretenlere bakarak (örneğin politik biçimlenişlerine bakarak) düşünürsek komüniter boyut sınıf bileşimine içseldir. Bu boyut, daha önce dar, modern, beyaz ve Avrupa merkezli olan sınıf fikrini yeniden formüle etmeye olanak sunuyor. Bana göre feminist kadın grevi pratiğiyle feminizm, dil veya kullanılan kelime sınıfın dili veya kelimesi olmadığında bizim sınıf dinamiği üzerine konuşmanın ne anlama geldiğini tartışmamıza olanak sağlıyor. Bunun açık bir dinamik olarak kalacağını düşünüyorum. Spesifik bir sınıf kelime haznesine bağlı kalmadan sınıf hakkında konuştuğumuzu nasıl anlayacağız? Nasıl yeni bir kelime haznesi üretilebilir? Patriyarka, sömürgecilik ve sınıf arasındaki dolaşıklık terimlerden birini ayrıcalıklı kılmayı imkansız hale getiriyor. Son hareketlilikte feminizmin açığa çıkardığı şeyin bu olduğunu düşünüyorum, feminizm tarafından etkin hale getirilen bir tür karşılıklı ilişkisellik.
 
EC: Yerleşik ırkçılık diyebiliyoruz ama yerleşik bir sömürgecilik diyemiyoruz. Neden sömürgeciliğe değiniyorsunuz?
 
VG: Çünkü sömürgeci deneyim (diğer And ülkelerinin aksine) Arjantin'deki gibi sistematik bir biçimde inkar edildğinde dahi burada sürekli olarak tekrar ortaya çıkıyor. Devletin, cumhuriyetin temellerinin ve emek gücünün bölüşümünün sömürgeci karakterinin sistematik bir biçimde inkarı söz konusu. Yerli ve göçmen mücadelelerini feminist mücadelelerle ön plana çıkarmanın mümkün olduğuna inanıyorum.
 
EC: Kürtaj yasasıyla alt-kıtasal neoliberalizmin neo-muhafazakar politikaları, örneğin Arjantin'deki güncel borç politikası arasındaki ilişki nedir?
 
VG: Bu ilişki temel bir yer tutmaktadır. Kürtaj tartışması o kadar genişledi ki Kilise hiyerarşisi içinden cemaat iktidarı içinden çok güçlü bir tepki çekti. Çünkü feminizm gerçekten de maneviyat ve beden üzerindeki egemenlik için mücadele ediyor. Burada Kilise iktidarının, yapısının ve itaat ekonomisinin sorgulandığını hissediyor.
 
EC: Ve borçla ve ekonomi politikalarıyla ilişkisi nedir?
 
VG: "Üçlü saldırı" derken bu kısımdan bahsetmiştik aslında. Arjantin'deki mali boyut, makro yapısal düzeydeki uyum planıyla ilgili ama sistematik olarak reddedilse de her açıdan görünür olan diğer bir etmen daha var. Son 10-12 yılda gerçekleşen özel ve hane halkı borçluluğunun düzeyini kastediyorum. Bu tüketici borçluluğu ve hiçbir şekilde sorun edilmedi çünkü ilerici hükümetlerin kışkırttığı tüketim tarafından bir tür toplumsal içerilmeyi kapsıyor bu konu. Tüm bunlar şu an iç ekonomik borç olarak patlak veriyor.