22 Eylül 2024 Pazar

Pontos Rum soykırımı üzerine yalan ve gerçekler

Mustafa Kemal?in İstanbul Hükümeti ve İngilizlerin onayı ile 19 Mayıs 1919?da Samsun?a müfettiş olarak atanmasının ardından, orada yaptığı ilk iş, yerel çetelerle irtibata geçip, Pontos Rumlarını toptan imha girişimine başlamak olmuştur. Pontos / Pontus meselesine resmi tarihin bakış açısı inkara dayanır. Bu inkar yer yer Karadeniz’de Rumların hiç yaşamadığı biçiminde, yer yer de ‘yaşadılar ama azdılar’, ‘onlar da zaten emperyalizmin işbirlikçisi idiler, bizi arkamızdan hançerlediler’ biçimindedir. Böylece katledilmeleri meşrulaştırılmak istenir. Resmi tarihin bu bakış açısı ne yazık ki yüz yıldır, egemenlere muhalif olduğunu iddia eden kesimlerce de benimsenmiştir. 
 
Mübadeleden (zorunlu yer değiştirme) söz edilir ve bunun iki devlet arasında imzalanan bir anlaşma olmasından kaynaklı, suç ortaklığı iki devlet arasında paylaşıldığı için en fazla, yaşanan acılar yarıştırılır. Binlerce yıldır yaşadıkları topraklardan mübadele anlaşması ile zorla yer değiştiren Müslüman ve Hristiyanlar halkların çektikleri ıstıraplar aynı derecede olmamakla beraber, benzerdir.
 
Soykırım ise ağızlara bile alınmaz, alınmak istenmez. Pontos ya da Pontus sözcüğünün kendisinden bile ürkerler.
 
Resmi tarihe göre Pontos / Pontus sorunu, başta Yunanistan olmak üzere dış güçlerin ortaya attığı suni bir sorundur.
 
 
Deniz olan Karadeniz'e Helenlerin 3000 yıldır verdikleri isimdir Pontos. Sinop'tan Rize'ye sahil şeridini ve güneyde bugünkü Tokat, Amasya, Gümüşhane, Çorum'un, Yozgat'ın, Sivas'ın, Erzincan'ın, Erzurum'un bir bölümünü de alan bu bölgede 3 bin yıldır yaşayan, üretenler Pontoslu Helenler/Rumlardır. Önce Roma’nın sonra Osmanlı’nın egemenliği altında 20.yüzyıla kadar geleneklerini kültürlerini yaşatmayı başarmışlardı.
 
1918 yılını takip eden günlerde Birinci Dünya Savaşı tüm dünyada sonlanmış olsa da Osmanlı’dan geriye kalan topraklarda bu savaş bitecek gibi görünmüyordu. Almanlar silahlarını bırakıp çoktan teslim olmuştu ama savaşta Almanlarla aynı cephede savaşıp mağlup olmuş Osmanlı askerleri, üç bin yıldır burayı kendilerine yurt edinmiş Rumların/Helenlerin peşindeydi hala Pontos’ta.
 
 
BÜYÜK HRİSTİYAN SOYKIRIMIN SON ETABI: PONTOS RUM SOYKIRIMI
 
1894 yılında Abdülhamit’in Ermenilere yönelik katliamlarıyla başlayıp, 1915’te İttihat ve Terakki yönetimi tarafından 1,5 milyon Ermeni ve 300 bine yakın Süryani’nin hayatına mal olan Büyük Hıristiyan Soykırımı’nın son etabıdır Pontos Rum Soykırımı.
 
JÖNTÜRK DÖNEMİ (İTTİHATÇILAR)
 
Sürekli toprak kaybeden Osmanlı’da 19.yüzyıldan itibaren oluşamaya başlayan ‘Osmanlı’yı kurtarma’ düşünceleri; batıcılık, Türkçülük, İslamcılık ve yeni Osmanlıcılık olarak belli başlı isimler altında şekillenir. 20.yüzyıla gelindiğinde ise öne çıkan ‘kurtuluş’ fikri, tek bir etnik ve dini kimliği olan modern bir devlet fikridir. Bu fikir İttihat ve Terakki Cemiyeti adındaki siyasi partinin önderliğinde hayata geçirilmeye çalışılır.
 
Bunun için de yapılması hedeflenen ilk şey, sermayenin Müslümanlaştırılması olur.
 
Plan, 1911 yılında ilk önce Rumlara karşı alınan sürgün/tehcir ile başlar. Bu aynı zamanda soykırımın ilk provasıdır. Küçük Asya ve Trakya’dan 500 bine yakın Rum sürgüne zorlanır.
 
İttihat ve Terakki’nin “Anadolu’yu Müslüman Olmayanlardan Temizleme Operasyonu” 1915 yılında Ermeni Tehciri ve Soykırımı ile 1,5 milyon Ermeni’nin, 250 bin Asuri/Süryani’nin katledilmesiyle başlamış olur.
 
1916 yılından itibaren ise iki yıl sürecek “Rumların Tehciri” ile bu süreç devam eder. 1919 yılına kadar Karadeniz / Pontos’ta hayatını kaybeden Rum sayısı 150 binin üzerindedir. Ancak asıl soykırımı uygulamaları 1919 yılından sonra gündeme gelir.
 
 
JÖNTÜRK DÖNEMİ (KEMALİSTLER)
 
Mustafa Kemal’in İstanbul Hükümeti ve İngilizlerin onayı ile 19 Mayıs 1919’da Samsun’a müfettiş olarak atanmasının ardından, orada yaptığı ilk iş, yerel çetelerle irtibata geçip, Pontos Rumlarını toptan imha girişimine başlamak olmuştur.
 
Kolej öğrencileri, tiyatrocular, edebiyatçılar, futbol takımı oyuncuları darağacında idam edilir…
 
Dağlara çıkan partizanların geride bıraktıkları köylerinde tek bir canlı bırakılmaz…
 
Direnişçiler, mağaralarda, kiliselerde, gemilerin kazanlarında diri diri yakılırlar…
 
Öğretmenler, gazeteciler, esnaflar İstiklal Mahkemelerinin kararlarıyla asılırlar…
 
Tek bir köy kalmaz Pontoslu Rumların kanlarıyla sulanmadığı, Karadeniz’in bütün dereleri kırmızı akar yıllarca…
 
HER DÖNEMİN ADAMI KATİL TOPAL OSMAN
 
Topal Osman bu iki dönemin de baş aktörlerindendir. Birinci Jöntürk döneminde 17 Ermeni’yi boğarak öldürmekten hakkında dava açılıp suçlu bulunmuşsa da, Kemalistler onu ikinci Jöntürk döneminde de baş tacı yapmış, cezasını affetmiş ve Pontos Rumlarına yönelik katliamlarda kullanmıştır. Özellikle savunmasız köylülere karşı giriştiği vahşice katliamlarla nam salan Topal Osman, Alevilerin, Kürtlerin vahşice öldürüldüğü Koçgiri katliamında da kendisine bağlı gönüllü alayı ile yer almış ve cinayetlerini burada da sürdürmüştür.
 
Mustafa Kemal’in birçok kirli işinde kullandığı Topal Osman yine Mustafa Kemal’in emriyle daha sonra infaz edilmiştir.
 
‘KURTULUŞ SAVAŞI’ YALANI
 
Sakarya ve Dumlupınar ‘’Meydan’’ savaşları diye yıllarca masal gibi dinlediğimiz iki cephe savaşı, cumhuriyetin kurucuları ve savunucularınca ‘’yedi düvele karşı verilmiş kurtuluş savaşı’’ yalanının anlatıldığı olaylardır. Evet hepsi budur o ‘’yedi düvele karşı’’ verildiği iddia edilen ‘’anti-emperyalist kurtuluş savaşı’’. Ne politik ne de fiziksel güce sahip göstermelik bir ordu (Yunan Ordusu), başka amaçların kurbanı olarak Küçük Asya “macerasına” sürüklenmiş, büyük bir trajedi yaşamış, ama en önemlisi, bir başka büyük katliama gerekçe olarak gösterilmek suretiyle, emperyalistlerin; daha doğrusu yeni emperyalist efendilerin (İngilizlerin) sahnelediği bu oyun gereği, Küçük Asya’nın ve Pontos’un kadim halklarından olan Rumlar, başta Osmanlı İmparatorluğu, ardından Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucuları tarafından olmak üzere, dünyanın en kanlı zulümlerinden birini yaşamış ve soykırıma uğratılmıştı.
 
Tek bir İngiliz’in, İtalyan’ın burnunun bile kanamaması garip değil midir bu kurtuluş savaşında?
 
Emperyalizmin genel çıkarları ve emperyalistler arası çelişkiler, 1. Paylaşım Savaşı’nın bir Türk – Yunan savaşı biçiminde sürmesine neden oldu. Başlangıçta Yunanlara destek vermelerine rağmen, İngiliz emperyalizminin çıkarları Sovyet tehdidinin söz konusu olduğu koşullarda, bu desteğin 1921′den itibaren çekilmesini gerektirdi. Artık bundan sonra İngiltere’nin temel siyaseti, Doğu’da Bolşevizm’in yayılmasını durdurmaktı. İngiliz desteği kalktıktan sonraysa Yunanların Anadolu’da barınma şansı yoktu.
 
İsmet İnönü Cumhuriyet’in ellinci yılı dolayısıyla verdiği bir demeçte şunu söyler: “İstiklal mücadelesinin başarısı da esasında İngilizlerin buna karar vermesi ve diğer müttefikleri de bunu kabule mecbur etmesiyle mümkün olmuştur." (1)
 
“Güçlü yönetimi merkeziyetçi temellere oturtmuş bir Türkiye, Avrupa kapitalizminin planlarını gerçekleştirme konusunda ihtiyaç olan her türlü savunma görevini üzerine getirecektir.” (2)
 
Yani İngiliz ve diğer İtilaf devletlerine karşı bir kurtuluş savaşı verildiği bir uydurmadır. Yanında (Almanya gibi güçlü bir devlet başta olmak üzere) ittifak devletleri varken yenik düşen imparatorluğun bir başına bunların tamamıyla başa çıkması o günün koşullarında mümkün değildi.
 
”Yedi düvelle savaş” bir masaldır. Zaten emperyalistler Anadolu’ya yerleşmek niyetiyle girmediler ve savaşmadan da çekildiler.
Çekilirken de Fransızlar Türklere, Yunanlara karşı kullanacakları silahları sattılar. Bazı Fransız subayların kurtuluş savaşı ordusu saflarında savaştığı dahi rivayet edilir. İtalyanlar da kendi bölgelerindeki silah depolarını açarak, Kuvayi Milliye’ye yardım ediyorlardı.
Kazım Karabekir’in şu sözleri de çarpıcıdır:
 
“… İtilaf kuvvetlerinden korkmayınız. Daha geçen hafta Londra’dan memleketimize gönderilmek istenen alaylar, biz gitmeyiz diye silah çatılarını bırakıp sıvıştılar. İtilaf milletleri harbi umumiden o kadar yorgun çıktılar ki, memleketimizde tek bir nefer bile öldürmeye razı değiller. Karşımızda Rum ve Ermeni’den başka kimseyi görmeyeceğiz. İstanbul’da İtilaf Kuvvetleri bostan korkuluğundan başka bir şey değildir” (3)
 
Doğan Avcıoğlu’nun ‘Milli Kurtuluş Tarihi’ adlı kitabının bölümlerinden biri; ‘Emperyalistlere karşı çıkmadan anti-emperyalist savaş’ başlığı taşıyor(!) Doğan Avcıoğlu’nun buradaki amacı milli hareketin lideri olan Mustafa Kemal’i yüceltmektir. Öyle bir deha ki; emperyalist devletleri atlayarak bir başına anti-emperyalist bir savaş veriyor(!) Emperyalist devletlere karşı olmadan anti-emperyalist bir savaş olanaklı mıdır? Tabi ki değildir ama Avcıoğlu, Rum ve Ermenilere karşı dememek için böyle bir ifade kullanıyor…
 
Mustafa Kemal ise şöyle diyor: "O halde kurtuluş çaresi ararken iki şey söz konusu olmayacaktı, önce İtilaf Devletleri’ne karşı düşmanca tavır alınmayacaktı; sonra da padişah ve halifeye canla başla bağlı ve sadık kalmak temel şart olacaktı." (4) 
 
353 BİN, RAKAM DEĞİL, İNSAN!
 
Bu iki Jöntürk döneminde 1914’den 1923 yılına kadar Karadeniz’de toplam 353 bin Pontoslu Rum katledilmiştir.
1921 Ekim’ine kadar 303 bin 238 Pontoslu Rum’un katledildiğini kilise ve cemaat kayıtlarından biliyoruz. 1923 yılına kadar da bu sayıya 50 bin kişinin daha dahil edildiği yine Patrikhanenin, kiliselerin tutanaklarından ve tanık anlatımlarından anlaşılmıştır. Bu sayılar daha sonra birçok araştırmacı ve tarihçi tarafından da onaylanmış ve Pontos Soykırımının bilançosu 353 bin olarak belirlenmiştir. 1921 Ekim’ine kadar kıyıma uğrayan Pontos Rumlarına ilişkin bilgiler şöyledir:
 
134.078 Amasya, Samsun, Giresun
27.216 Niksar
38.434 Trabzon
64.582 Tokat
17.479 Maçka
21.448 Şebinkarahisar
303.238 Toplam (5)
 
 
1* Milliyet, 29 Ekim 1973
2* Scheidmann, “Milli Mücadele” Sürekli Devrim, Sayı 3, Ekim 1978, sayfa 34
3* İstiklal Harbimiz, sayfa 19-20
4* Nutuk, Cilt 1
5* Resmi Belgelerle Avrupa Savaşından Önce Türkiyeli Rumlar Üzerindeki Zulüm-Pontos Trajedisi 1914-1922 Kara Kitap, Alexander Papadopoulus, Pencere Yayınları, Ocak 2013, Sayfa 194