Politik Tutsaklarla Dayanışma Sempozyumunda ortak mücadele vurgusu
Londra SOAS Üniversitesi'nde Politik Tutsaklarla Dayanışma Sempozyumu gerçekleştirildi. İki oturum olarak yapılan sempozyuma Peru, Sri Lanka, Tamil, İran, Kolombiya, İngiltere, Türkiye ve Kürdistan'dan konuşmacılar yer aldı. Yapılan sunum ve tartışmalarda, dünyanın birçok ülkesinde politik tutsaklara benzer saldırı, işkence ve katliamlar yaşandığına dikkat çekildi, ortak mücadelenin önemine vurgu yapıldı.
Tutsakların Sesi Platformu (TSP), Uluslararası Politik Tutsaklarla Dayanışma Komitesi (UPOTUTAK) ve Kürt Halk Meclisi, Politik Tutsaklarla Dayanışma Sempozyumu düzenledi. Londra'nın SOAS Üniversitesi'nde yapılan sempozyumun bileşenleri adına açılış konuşması yapan İbrahim Avcıl, Kobanê kumpas davasına ve HDP eski Eşbaşkanları Figen Yüksekdağ ve diğer siyasetçilere verilen hapis cezalarına, PKK lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride ve CPT'nin sessiz kalmasına değindi.
18 Mayıs'ta ölümsüzleşen İbrahim Kaypakkaya, Haki Karer ve Dörtler şahsında devrim ve sosyalizm mücadelesinde ölümsüzleşenler anısına saygı duruşunda bulunulan sempozyumun ilk oturumunda, Peru'daki Politik Tutsaklar ile Dayanışma Örgütü temsilcisi Diana Diaz, Sri Lanka Front Line Sosyalist Parti Temsilcisi Chathura Gunathilaka, İranlı avukat Mohamad Hoshi, Kolombiya Dayanışma Kampanya Sekreteri Andy Higginbottom ve Tamiller adına bir politik aktivist söz aldı.
DİAZ: POLİTİK TUTSAKLARIN ÖZGÜRLÜĞÜ MÜCADELESİNİ BÜYÜTECEĞİZ
Peru Politik Tutsaklarla Dayanışma Örgütü Temsilcisi Diana Diaz, konuşmasına İbrahim Kaypakka'yı anarak başladı.
Peru'nun bir polis devleti olduğunu söyleyen Diaz, 1980 yılında devlet tarafından kurulan Pekoti adlı bir kontrgerilla polis teşkilatı tarafından yıllarca işkence ve gözaltında kaybetme yöntemleri uyguladığını söyledi. Tüm dünyada olduğu gibi haksızlıklara karşı mücadele yürüten ulusal kurtuluş hareketleri ve ilerici devrimci kuvvetlerin tutuklama, kaybedilme, işkence politikası ile sindirilmeye çalışıldıklarına dikkat çeken Diaz, devletin hak ve özgürlük mücadelesi yürütenlere karşı baskı, şiddet ve katliamlarını 'terörizme karşı mücadele' adı altında gerçekleştirdiğine dikkat çekti. Diaz, "Politik tutsakların özgürlüğü mücadelesini büyüteceğiz. Halkların özgürlük mücadelesinde tutsak düşenlerin yanında olmaya devam edeceğiz" dedi.
GUNATHİLAKA: BASKICI SİSTEMLERE KARŞI ORTAK MÜCADELE GEREKLİ
Sri Lanka Front Line Sosyalist Parti Temsilcisi Chathura Gunathilaka ise Sri Lanka'daki politik tutsakların dünyadaki politik tutsaklarla benzer sorunlar yaşadıklarını söyledi. Devletlerin politik tutsaklığı tanımayarak "terör suçlusu" muamelesi yapmasına tepki gösteren Gunathilaka, bu şekilde ulusal özgürlük ve sosyalizm mücadelesi yürütenlerin kriminalize edilmeye çalışıldığına dikkat çekti. Sri Lanka'da gözaltında kayıpların çok yüksek olduğunu belirten Gunathilaka, "99 yılındaki verilere göre 20 bin kişi devlet tarafından gözaltında kaybedildi" dedi. Gunathilaka, "Politik tutsakların tüm dünyada problemleri var. Asıl mesele bu baskıcı totaliter sistemlerdir. Tüm bunlara karşı ortak bir mücadele gereklidir" diye kaydetti.
HOSHİ: DÜŞMAN BİZDEN, BİRLEŞİK MÜCADELEDEN KORKUYOR
İranlı avukat Mohamad Hoshi de Şah rejiminin ardından İran İslam Devletinin nasıl totaliter baskıcı bir sistem olarak kendisini inşa ettiğini anlatarak, toplu katliamların hiçbir yargılama yapılmadan gerçekleştiğini, hapishanelerde tutsaklara işkence ve tecavüzün en şiddetli biçimi ile uygulandığını vurguladı.
İran devletinin hiçbir uluslararası insan hakları örgütünü tanımadığını söyleyen Hoshi, İran'da hem Kürtlerin hem de devlete karşı gelenlerin gözaltına alındığını, işkencelerden geçirildiğini ve yıllarca tutuklu kaldıklarını aktardı. Hoshi, faşist İran molla rejiminin sadece tutukluluk değil tecrit olgusunu da politik tutsakların iradesini kırmak için büyük oranda kullandığını belirtti.
Hoshi, konuşmasının devamında şunları belirtti:
"Tutsaklara yıllarca oda duvarlarından giydikleri kıyafete, yemek tabaklarından gardiyanların giydiği kıyafete kadar her şeyin beyaz olduğu bir işkence uygulanıyor. Düşman bizden korkuyor. Demokrasiden, birleşik mücadele ve özgürlüklerden korkuyorlar.
"'80'li yıllarda çok sayıda yoldaşımız infaz edildi. Kürdistan'daki katliamlar '80 yılında başladı. İran'daki sistemin tamamı baskı üzerine kurulmuştur. Tahran Cezaevi'nde tutuldum. Bu baskı ve işkencelere tanıklık ettim. Bir gecede 75 insanın kurşuna dizildiğine tanıklık ettim. BM içerisinde İran kaybedilen insanların kayıtlı olmadığı tek ülkedir. Bir Kürdün sayesinde bir toplu mezar bulundu."
Jîna Emini'nin İran polisi tarafından katledilmesinin ardından başlayan halk ayaklanmasında 700 insanın katledildiğini hatırlatan Hoshi, kadınlara tecavüz ve işkence yapıldığını, çok sayıda insanın 'rejim karşıtı' olduğu iddiasıyla tutuklandığını, işkence ve infaz edildiğini söyledi.
HİGGİNBOTTOM: LATİN AMERİKA'DAKİ POLİTİK TUTSAKLARLA DAYANIŞMA İÇİNDE OLUN
Kolombiya Dayanışma Kampanya Sekreteri Andy Higginbottom, Şili ve Kolombiya'daki politik tutsaklarını durumuna değindi. Higginbottom, tutsakların uzun yıllardır tecride ve işkenceye karşı mücadelelerini sürdürdüğünü belirterek, uluslararası kamuoyuna Latin Amerika'daki politik tutsaklarla dayanışma çağrısında bulundu.
Tamiller adına yapılan konuşmada Sri Lanka devletinin Tamil halkına karşı katliamları anlatıldı, buna karşı birleşik mücadelenin önemine vurgu yapıldı.
TÜRKİYE VE KÜRDİSTAN'DAKİ POLİTİK TUTSAKLARIN DURUMU TARTIŞILDI
Sempozyumun ikinci oturumunda Türkiye ve Kürdistan'daki politik tutsakların durumu tartışıldı.
Bu oturumda Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Mazlum Dinç, Cambridge Üniversitesi Sosyoloji Öğretim Görevlisi Jeffrey Milley, Uluslararası Politik Tutsaklarla Dayanışma Komitesi Avrupa Temsilcisi Süleyman Gürcan ve Tutsakların Sesi Platformu (TSP) Avrupa Temsilcisi Baki Selçuk söz aldı.
Konuşmacılar sözlerine, devrimci önder İbrahim Kaypakkaya, Haki Karer ve Diyarbakır zindanında bedenini ateşe veren dörtleri anarak başladı.
DİNÇ: KÜRT TUTSAKLAR DİRENEREK CUNTA REJİMİNİN POLİTİKALARINI BOŞA ÇIKARDI
İlk sözü alan PKK lideri Abdullah Öcalan'ın avukatlarından Asrın Hukuk Bürosu avukatı Mazlum Dinç, Türkiye ve Kürdistan'da hapishanelerdeki politik tutsakların iradesine kırmaya yönelik saldırılar yaşandığını, hapishanelerin işkence merkezi olarak kullandığını söyledi. Özellikle 80'li yıllarda başta Kürt siyasi tutsaklar olmak üzere hapishanelerde tutsaklara ağır işkenceler yapıldığını hatırlatan Dinç, Kürt tutsakların direniş ile devletin tüm bu irade kırma politikalarını boşa çıkardığını ifade etti. Dinç, "Tutsaklar ölüm oruçlarına yatarak, bedenlerini ateşe vererek toplumda karşılığını bulan direnişler ile cunta rejiminin politikasını boşa çıkardı" dedi.
'ÖCALAN'DAN 38 AYDIR HABER ALINAMIYOR'
İmralı sistemi ve PKK lideri Abdullah Öcalan üzerindeki 25 yılı aşkın süredir uygulanan tecrit politikasını anlatan Dinç, Öcalan'dan 38 aydır hiçbir haber alınamadığını, iletişim, mektup, sağlık, aile ve avukat görüşü dahil hiçbir hakkın uygulanmadığını söyledi.
Uluslararası hukuk, insan hakları hukuku, iç hukuk ve BM'nin Mandela kuralları olarak bilinen hukukun İmralı'da geçerli olmadığına dikkat çeken Dinç, CPT ve AİHM'e düzenli başvurular yaptıklarını, ancak mutlak tecrit politikasında uluslararası mekanizmaların Türk burjuva devleti ile uzlaştığını vurguladı.
'ULUSLARARASI MÜCADELE HATTI ÖRÜLMELİ'
Dinç, başta İmralı olmak üzere tüm dünyada politik tutsaklara yönelik işkence ve tecridin dağılması için uluslararası mücadele hattının örülmesi gerektiğini ancak bu şekilde egemenlere geri adım attırılacağına işaret etti.
MİLLEY: ÖZGÜRLÜK SAVAŞÇILARI 'TERÖRİST' OLARAK LANSE EDİLİYOR
Ardından Cambridge Üniversitesi Sosyoloji Öğretim Görevlisi Jeffrey Milley söz alarak, Kürt özgürlük mücadelesi ve PKK lideri Öcalan üzerindeki mutlak tecridin ne anlam ifade ettiğini anlattı.
Devletlerin kendi terör düzenini meşrulaştırmak için 'terör' tanımını yaygınca kullandığına dikkat çeken Milley, "Fakat birinin teröristi bir başkasının özgürlük savaşçısıdır. Britanya'da IRA, Kürdistan'da PKK, İspanya'da BASK hareketi gibi ulusal kurtuluş mücadeleleri devletler tarafından onların varoluşsal koşullarını tehdit ettikleri için 'terörist örgütler' kapsamında tutuluyorlar. Sadece ulusal kurtuluş mücadelesi yürütenler değil, aynı zamanda düzene karşı mücadele yürüten devrimciler de sözde 'terörist' olarak lanse edilmektedirler" dedi.
SELÇUK: FAŞİST REJİMİNİN İNSANLIK SUÇLARI ZİNCİRİNİN İKİ HALKASI
Tutsakların Sesi Platformu (TSP) Avrupa Temsilcisi Baki Selçuk da Türk burjuva devletinin politik tutsaklara ve hasta tutsaklara yönelik politikalarını anlattı.
"Tecrit ve hasta tutsakların tedavisinin engellenmesi faşist saray rejiminin insanlık suçları zincirinin iki halkasıdır" diyen Selçuk, tüm politik tutsaklara uygulanan katı tecrit politikası ile tutsakların sosyal ilişkilerinin yok edilerek kimliklerine, kişiliklerine yabancılaştırılmalarının, ruhsal ve entelektüel yıkıma uğratılarak çökertilmesinin hedeflendiğini söyledi. Selçuk, PKK lideri Öcalan'a uygulanan ve İmralı'da simgeleşen tecridin ise daha katmerli ve daha derin bir niteliğe sahip olduğuna işaret etti.
ULUSLARARASI KOORDİNASYON AĞI ÖNERİSİ
Türkiye ve Kürdistan'daki hapishanelerde tecrit, işkence, kötü muamele ve baskıları istatistik veriler ve örnekler ile anlatan Selçuk, hem hasta tutsakların serbest bırakılması hem de tecridin lağvedilmesi için uluslararası dayanışma ve mücadelenin önemine vurgu yaptı.
Tutsakların hakları, tecrit ve hasta tutsakların tedavilerinin sadece Türkiye ve Kuzey Kürdistan'daki mücadelenin değil, bütün ülkelerde mücadele eden özgürlükçü güçlerin sorunu olduğunu vurgulayan Selçuk, "Bütün direnen, mücadele eden devrimci ve ilerici güçler arasında karşılıklı bilgi ve deneyim paylaşımında bulunmak ve karşılıklı enternasyonal dayanışmayı geliştirmek için uluslararası bir koordinasyon ağına ihtiyaç olduğunu anlattı ve böylesi bir koordinasyonun kurulmasını sempozyuma önerdi.
GÜRCAN: ALMAN DEVLETİ TÜRK DEVLETİ İŞBİRLİĞİ İÇİNDE
Oturumun bir diğer konuşmacısı Süleyman Gürcan ise, Almanya'da 129a ve b maddelerine dayanılarak Alman devletinin devrimci, ilerici örgütlere operasyon, tutuklama ve yargılamalar yaptığını anlattı. Alman devletinin Türk devleti ile işbirliğinin yanı sıra PKK, DHKPC, TKP/ML gibi Türkiye ve Kürdistanlı örgütleri yasakladığını, bu partilere üye olduğu iddialarıyla yüzlerce insana dava açıldığını ve yargıladığını anlatan Gürcan, MLKP ve MKP gibi partilere ilişkin de soruşturma yapıldığının hükümetin bir gensoruya verdiği cevaptan görüldüğünü belirtti. 129a ve b maddelerinin yerli ve göçmen devrimci güçlere karşı sürekli kullanıldığını belirten Gürcan, Alman devletinin devrimci tutsakları tecritte tuttuğunu TKP/ML davası tutsakları örneğini vererek anlattı.
Ortak mücadele hattının önemine vurgu yapan Gürcan, demokrasi, eşitlik ve özgürlük mücadelesi yürüten politik tutsakların 'düşman' olarak görüldüğünü ve düşman hukuku uygulandığını belirtti, buna karşı ortak mücadele geliştirilmesinin önemli olduğunu vurguladı.
Her iki oturumun ardından katılımcıların soruları cevaplandırıldı.
İki oturumun ardından yapılan kısa bir oturumda sonuç bildirgesine dair görüş ve öneriler alınarak, sonuç bildirgesinin sunumlar ve sunulan öneriler üzerinden kısa zamanda yayınlanacağı vurgulandı.
Sempozyuma TSP tarafından, "Tecrit ve hasta tutsakların tedavisinin engellenmesi, faşist saray rejiminin insanlık suçları zincirinin iki halkasıdır" başlıklı bir tebliğ sunuldu.