25 Kasım 2024 Pazartesi

Mustafa Öner yazdı | 30. yılında Eylül'ün hatırlattıkları

Devrim ve sosyalizm mücadelesinin ihtiyaçları gibi, Eylül de her kuşaktan parti işçilerine dönüp dönüp kendi yaptıkları tarihlerine de bakmayı önerir. Bu önerme ve anımsatmalar iki noktada somutlaşır. İlki, çeşitli bedel kapılarından geçerek yazılan parti tarihidir. İkincisi de her marksist leninist öznenin kendi mücadele tarihidir.

"Bu kavganın verilmesi mutlaka örgütlü olmayı gerektiriyor. Örgütsüzlük devrimsizliktir. Eylül'ün önemi buradan geliyor..."¹

10 Eylül, partili-örgütlü olmanın, yaşamanın, mücadelenin olmazsa olmazın önemini hatırlatır. Yetinmez, özneden öncüye doğru örgütlenmenin ve önderlik kapasitesiyle yeteneğinin nitelik düzeyini yükseltmenin sürekliliğini anımsatır.

Devrim ve sosyalizm mücadelesinin ihtiyaçları gibi, Eylül de her kuşaktan parti işçilerine dönüp dönüp kendi yaptıkları tarihlerine de bakmayı önerir. Bu önerme ve anımsatmalar iki noktada somutlaşır. İlki, çeşitli bedel kapılarından geçerek yazılan parti tarihidir. İkincisi de her marksist leninist öznenin kendi mücadele tarihidir.

Birbirini tamamlayan iç içe geçmiş bu iki tarih eleştirel sorgulayıcı diyalektik yöntemle okunup değerlendirildiğinde hangi badirelerden geçilerek, nasıl yapıldığı, kritik eşiklerin hangi yöntemle aşıldığı, hafızalarda yeniden tazelenerek canlanacaktır. Kavrayışlarımıza, bilincimize yenileri eklenerek daha ileri bir düzeye erişecektir. Bu yeni düzeyde ufkumuza daha geniş bir bakış açısı kazandıracaktır. Eylül, işte bu görevlerin gerektiği kadar yerine getirilmesini de anımsatmakta.

Başka neleri? Tekdüze, donuk tutum, geri, savruk hayatın somut gerçeklerinden kopuk düşünce, savunu ve yöntemlerin karşıtı, marksist leninist kuramı, ideolojiyi ve diyalektik materyalist yöntemi kılavuz edinmeyi önerir. Bilimsel sosyalist teorinin lafzıyla değil canlı ruhuyla, içeriğiyle ilişkilendiğinde, ancak gelişmemize, yenilenmemize ve mücadelemize katkı sunacağını da salık verir.

30 yıllık tarihin olumlu, olumsuz tecrübeleri, marksist leninist komünistlere, Bolşevik Parti üyesi Kamo gibi en zorlu koşullara, görevlere kendini her bakımdan yetiştirerek hazırlanmalarını önerir. Suyunu almamış demir serttir. Sağlam görünür. Oysa zora karşı dayanıksızdır, esneme özelliği olmadığından çabuk kırılır. Demir kıvamında değil, çelik kıvamında yapı işçilerinin şekillenmelerini salık verir. Nedeni bilindiği gibi çelik suyunu almıştır. Şartlara göre, zorluklar karşısında esneme kabiliyeti vardır. Yeni biçimler alabilir. Eylül de yapıcıların çelik kıvamında şekillenerek yetişmelerini önerir.

Bu bağlamda parti, kendi deneyimlerinden de yararlanarak, leninist kadro politikasına önem atfeder. Kendi ihtiyaçlarıyla mücadelenin ihtiyaçlarını ölçü alarak kadro politikasını yenileyerek geliştirip güçlendirmeyi, süreklilik kazandırmayı esas alan hatta ilerler. Anımsatılanlar arasında bunlar da var.

Şu veya bu nedenle hatırlatmalara, önermelere, bellek tazelemeye gereken önemi vermemek, kulak tıkamak tarihini fazla önemsememek hafızasızlaşmaya yol açar. Beslendiğin, güç aldığın köklerinden uzaklaşmalar, kopuşlar başlar. Yenilenemez, gelişemezsin. Kendi tarihine, yaratılan değerlere yabancılaşırsın. Yeniye, doğmaya ayak direyebilirsin.

Hatırlatmaları bir de zamanın Mezopotamya Kralı Emir'den dinleyelim. "... İnsanoğlu (biz, insan soyu diyelim.) her gün anasından terütaze doğmuş gibi bir kez daha doğan, her gün sabah günle birlikte. Yeter ki her gün sabah günle birlikte doğmayı isteyelim... Bütün suçlardan, kötülüklerden, pisliklerden arınıp pirüpak oluruz. İnsan kendi kendini arındırdığında kendini bağışlar. İşte o zaman insan yeniden doğar, pirüpak olur."²

Eylül, hatırlatmaya devam ediyor. Peki, başka neleri? Her geçen gün daha fazla yükselen işçi, emekçi, ezilen kitle hareketiyle uyumlu daha çok silkinmeyi, silkelenmeyi. Hareketin peşinden değil, içinde olmayı, öncülüğünü yapabilmek için misliyle çalışma temposunu artırmayı anımsatır. Bu misyonu yerine getirmek için de örgütlenme seferberliğini imkanlar dahilinde artırmayı bu konuda atılan adımlara süreklilik kazandırmayı...

İletişim ve haberleşme ağlarını, rastgele, bir nevi iş, tanıtım, reklam, eğlence olsun maksadıyla kullanmayı terk etmeyi, bu konuda kesin, kurallı, disiplinli katı ilkeli disiplinli olmayı önermekte; 10 Eylül. Dolaylı dolaysız niyetlerden bağımsız olarak, bu ağlar kullanılırken teşhire, deşifrasyona neden olmamayı, zorunlu haller ve çalışmaların ihtiyaçları baz alınmayla sınırlamayı da ısrarla hatırlatır Eylül. O halde, sevgili Işık yoldaşın da önerdiği gibi bu eylül günlerinde bir seferliğine kendimizle baş başa kalalım. Sorular çıkartalım kendimize sormak için. Ama somut, amasız, fakatsız olmalı sorular. Yanıtlarını vermede de rahat, içten, gerçekçi olmaya özen gösterelim. Yanıtlarımız çekingen, savunmacı, geçiştirici ve tutucu olmamalı.

Kendimizle baş başa kaldığımızda o zaman dilimizde, zihnimizi özgür bırakalım, rahatlayalım. Gerilimden uzak, kendimize açık olalım. Bizi tutuk bırakan ne varsa uzaklaşalım o an. Etkilerinden pirüpak olalım.

Eylül'ün hatırlattıklarıyla karşılaştıralım kendimizi. Tamı tamına yüzleşelim gerçekliğimizle. Ama kaçamaksız ‘ben'siz BİZ olalım o anlarda. Hangi devrimci olmayan yanlarımızla hesaplaşacağımızı, ideolojik kavgaya tutuşacağımızı belirleyelim. Bunları yapmamızı da önermekte Eylül.

Eylül hatırlatmalarını Kutsiye yoldaşla tamamlayalım:
"(...) Sosyalizm, başkaldıran bir insanlık hareketidir. (...) Dünyayı bütün insanlık için yaşanır hale getirmenin başka bir yolu bulunmuyor. Bizim bütün kapılarımız örgütlü devrimciliğe açılıyor. Örgütsüz devrimciliği savunmak en büyük yalandır. Mücadele kaçkınlığına denk düşüyor. Partiden bağımsız bir bağımsızlık fikrinin burjuva düşüncesi olduğu çok açıktır. Bu Eylül günlerinde; ‘parti içinde sıkı bir örgütlenme, sınıf mücadelesinin yüksek bir düzeye ulaşmasının işareti ve sonucudur. Ve tersine olarak açık ve geniş bir sınıf mücadelesinin çıkarı, parti içinde sıkı bir örgütlenme gerektirir' diyen Lenin'in sözleri bize ışık tutuyor. Eylül de doğum alaca karanlıktan geleceği yürümeye benziyor; yalınsız ve dimdik."

1) "Hayatı Ellerinden Tutmak" kitabının "Yalnızlığa ve Kendimize Dair" başlıklı yazıdan.
2) Aktaran Yaşar Kemal "Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana" kitabından.