3 Ekim 2024 Perşembe

'Mülteciler devletlerin insafına bırakılmamalı'

Van Mülteci Dayanışma Ağı, kentte yaptığı ziyaret sırasında gördüklerini raporlaştırarak basına açıkladı. Van, Ankara, İstanbul, Mersin'de yapılan açıklamalarla kamuoyunun bilgisine sunulan raporda, "Mülteciler devletlerin insafına bırakılmamalı" denildi.

Van Mülteci Dayanışma Ağı, Van'da 13-15 Kasım tarihlerinde yaptığı inceleme ve görüşmelerini raporlaştırdı. Rapor, Van, Ankara, İstanbul ve Mersin'de yapılan açıklamalarla kamuoyu ile paylaşıldı.

Ankara'daki açıklama Tüm Bel-Sen Genel Merkezi'nde yapıldı. Raporu basın ile paylaşan Fatma Kılıçarslan, Van Mülteci Dayanışma Ağı'nın, 13-15 Kasım tarihlerinde kentteki çeşitli kuruluşlarla görüştüğünü aktardı, "Van Valiliği, Çaldıran Kaymakamlığı ve Başkale Kaymakamlığı kendilerinden randevu talep etmemize rağmen herhangi bir dönüşte bulunmamıştır" dedi.

Son olarak Van Gölü'nde hayatını kaybeden mültecileri anmak için eylem düzenlediklerini belirten Kılıçarslan, "Bu sorun sadece Van halkının sorunu değil, başta Türkiye sorunudur. Bu bütün insanlığın ortak sorunudur" diye konuştu.

Kılıçarslan'ın okuduğu raporda öne çıkan başlıklar şunlar:

"-Kafileler halinde mültecileri sınırdan geçiren kaçakçılar, ihbarlar edilmesine rağmen kolluk çoğu zaman işlem yapmazken, yerel halk, aracına kimliksiz 1 kişiyi alması halinde kaçakçılıkla suçlanıyor.

-Yaptığımız görüşmeler sırasında sınırda çalışan bir kamu görevlisi büyük insani dram yaşandığını, mültecilerin işkencelere maruz kaldıklarını aktarmıştır. Geçtiğimiz yıl bir kadının karda doğum yaptığına ve çocuğunun öldüğüne şahit olduğunu, yardım etmelerinin güvenlik güçleri tarafından engellendiğini, 'kaçakçılıkla' suçlanacağı tehdidi aldığını belirtiyor. Kaçakçılara müdahale edilmezken bölge halkının bir parça ekmek vermesi dahi suç sayılıyor, işlem yapılıyor.

-Siyasi partiler mülteci krizini hak ve eşitlik temelinde politika programlarına almıyor.
Görüştüğümüz siyasi partilerin genelinde mültecilere yönelik herhangi bir politikaları olmadığını gözlemledik. Görüştüğümüz kimi siyasi parti temsilcileri mülteci krizini "güvenlik sorunu" olarak ele alıyor.

-İnsan kaçakçılarının caydırıcı cezalar almaması insan kaçakçılığını cesaretlendiriyor. İnsan kaçakçılığından tutuklananlar en fazla 2 ay içerisinde serbest kalıyor. Kolluk kuvvetlerine yakalandıkları takdirde kaybedebilecekleri somut sermaye olmaması ve cezaların caydırıcılığının bulunmaması insan kaçakçılığını daha da cazip bir hale getiriyor. İnsan kaçakçılarına yönelik cezasızlık politikaları yargı eliyle de tasdiklenirken bir yandan da sınır köylerinde yaşayan insanlar hem İran hem de Türkiye askerlerinin 'kaçakçılık' şüphesiyle açtığı ateşler sonucu hayatını kaybediyor.

-Türkiye-İran sınırına yaptığımız ziyarette özellikle Türkiye tarafında alana hakim olan bütün tepelerde karakollar olduğunu gözlemledik. Gözlemlerimiz Türkiye-İran sınırından kaçak geçişlerin kolluk kuvvetlerinin, karakolların denetimine takılmadan gerçekleşemeyeceği yönündedir. Yaptığımız sohbetlerde de köylülerin verdiği bilgiler gözlemlerimizi doğrulamaktadır. Sınırdaki güvenlik anlayışı, mültecilerin ve yurttaşların hayatlarına mal oluyor. Devletlerin sınır güvenlikleri, devlet içinde yaşayan yurttaşların can ve mal güvenliğini sağlamayı amaçlamaktadır ancak Van sınırında pratikte uygulanan güvenlik anlayışı bölgede yaşayan halk için tehdit unsuru haline gelmiştir. Mülteciler ise sıkı denetimlerin olmasından kaynaklı daha tehlikeli yolları seçmek zorunda kalıyor ya da insan kaçakçılarının insafına bırakılıyor. Geçiş yollarında mülteciler ya Van Gölü'nde boğularak ya da soğukta donarak hayatını kaybediyor.

-Kimliği olmayan mülteciler hiçbir sağlık hizmetinden faydalanamıyor. Kimliği olanlar ise yeterli düzeyde hizmet alamıyor. Geri Gönderme Merkezi'nde yalnızca 1. basamak sağlık taraması yapılıyor. Merkezin sistematik bir sağlık politikası yok. Özellikle hamile kadınların devamlı takibini yapacak doktor imkanı bulunmuyor. Mülteciler hastaneye gittiklerinde tercüman bulamadıkları için çoğu zaman muayene olamıyor.

-Kadınlar ve çocuklara dair istismar had safhada. Kadınlar ve çocuklar göç yolunda istismar ve şiddete karşı savunmasız haldeler. Geri Gönderme Merkezleri'nde yaşanan istismar olayları basına yansımıyor, çünkü geri gönderilmekle tehdit edilen kadınlar sessiz kalmaya mecbur bırakılıyor. Mülteci kadınlara yönelik süreklileşen cinsel istismar vakalarının en büyük etmenlerinden bir tanesi de kadına yönelik şiddet suçlarında cezasızlık politikalarıdır. Mülteci kadınların yaşadıkları şiddet türlerinden bir diğeri ise para karşılığı veya toplumsal baskıdan dolayı evliliğe zorlanmalarıdır. Özellikle kız çocukları bu duruma daha fazla maruz kalmakta ve cinselleştirilmiş sömürüye daha da açık hale gelmektedir. 'Yardım edeceğiz' vaadiyle mülteci kadınlar istismar edilmekte, çok eşlilik "yardım" adı altında dayatılmaktadır. Kadınların kimliksiz oldukları için başvuracakları herhangi bir kurum olmaması ve varsa pasaportlarına evdeki erkekler tarafından el konulması, onları istismara daha açık hale getirmektedir. Demokratik kurumlarla iletişime geçmeleri de kolluk güçlerinin sınırdışı etme tehditleriyle engellenmektedir.

-Çocukların temel hakkı olan eğitim haklarına erişemedikleri; sokaklarda dilenmeye zorlandıkları, ayrımcılığa ve şiddete açık halde oldukları görülmüştür.

-Van Gölü'nde sahil güvenliğin bulunmaması Van Gölü'nü denetimsiz hale getirmektedir.

-Güvencesiz çalıştırılan mültecilerle ilgili hiçbir veri yok. Güvencesiz ve kayıt dışı çalıştırılan mültecilerle ilgili daha önce hiçbir çalışma yapılmamış ve hiçbir veri bulunmamakta. Ucuz işgücü olarak görülen mülteciler merdiven altı işletmelerde insani olmayan koşullarda çok ucuza çalıştırılıyor.
 
-Van sınırından giriş yapan mültecilerin çoğunluğu Afgan, İranlı, Pakistanlı, olduğu ancak Afrika ülkelerinden dahi iltica edenlerin giriş için Van sınırını kullanmaları uluslararası insan kaçakçılığı ağı olduğunu gösteriyor.

-Mülteciler Avrupa'ya karşı şantaj aracı haline geldi. Yapılan görüşmelerde dile getirilen başlıklardan bir diğeri de Türkiye'nin mülteciler için bir geçiş bölgesi olması sebebiyle mültecilerin durumunun Avrupa’ya karşı siyasi bir koz olarak kullanılması.”

Van Mülteci Dayanışma Ağı adına raporu açıklayan Fatma Kılıçarslan, "Mülteciler devletlerin insafına bırakılmamalı" dedi ve Van Dayanışma Ağı'nın 20 maddelik önerilerini sıraladı.