2 Ekim 2024 Çarşamba

Mazlum Diyar Serhat yazdı | Doğu Akdeniz'de paylaşım kavgaları gölgesinde Kıbrıs seçimi

Doğu Akdeniz'de kıta sahanlığı ve doğal gaz rezervlerinin paylaşımı üzerinden başlayan hegemonya kavgası, esasında tüm Doğu Akdeniz'i kapsayan büyük kavganın küçük sahnesidir. Sömürgeci Türk devleti Doğu Akdeniz rekabetinde Kıbrıs'ın bölgesel askeri önemi ve jeostratejik konumundan yeterince yararlanmasını önlediğini düşündüğü bir engelden kurtulmuş oldu.

Seçim manipülasyonlarının son bir örneği ile işgal altındaki Kıbrıs'ta bir perde daha kapandı. Sömürgeci Türk faşizminin emre amade kadrosu Ersin Tatar'a ite kaka seçim kazandırıldı. Hile, entrika, sahtekarlık ustası AKP, sonucu garantilenmiş senaryoya göre gidilen seçimde sömürge valiliği yapacak bir cumhurbaşkanı sahibi oldu.

11 Ekim 2020'de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turunda adayların hiçbiri %50 oy oranına erişemeyince seçim, en çok oy alan iki adayın katılacağı ikinci tura kaldı. 18 Mart'ta yapılan ikinci tur seçimlerde eski cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı geniş bir ittifak desteğine karşın ikinci kez seçilme şansını kaybetti. Türk devletinin adayı Ersin Tatar sömürgeleştirilmiş Kıbrıs Türk tarafının yeni cumhurbaşkanı oldu. Seçime katılım birinci turda %57, ikinci turda %67 gibi düşük bir düzeyde kaldı. Ersin Tatar ve arkasındaki kuvvet faşist AKP'nin seçime katılımı yükseltme çabalarına Kıbrıs halkı itibar etmedi. Çok az bir farkla seçimi kazanan Ersin Tatar'la Mustafa Akıncı arasındaki oy farkı 5 bin civarında. Yani öyle anlaşılıyorki seçime katılımdaki 10 puanlık artış Ersin Tatar'a yaramış. Bir başka yazının konusu olacak Kıbrıslı Türkleri hedef alan oyunlar, ada nüfusu üzerindeki demografik değişimler, Türkiye'den Kıbrıs'a gönderilip yerleştirilen binlerce ırkçı şoven güruh, her an el altında tutulan Türkiyeli binlerce sahte 'Kıbrıs vatandaşı'... Bu sahte vatandaşların böylesine kritik seçim döneminde Ada'ya akın akın gezi turlarına çıkması turistik amaçlı olmadı elbette!..

Doğu Akdeniz'de kıta sahanlığı ve doğal gaz rezervlerinin paylaşımı üzerinden başlayan hegemonya kavgası, esasında tüm Doğu Akdeniz'i kapsayan büyük kavganın küçük sahnesidir. Türk devletinin Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da yürütmekte olduğu yayılmacı savaşların mevzi kazanımları için Doğu Akdeniz'de elde edeceği hegemonya çok belirleyici bir yerde duruyor. Bu açıdan değerlendirildiğinde Doğu Akdeniz, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'nın kesişme noktasıdır. Önemli bölgesel güçlerden İsrail ve Mısır, bölgenin en eski sömürgecileri Fransa ve İngiltere ile yeni emperyalist rakipler ABD ve Rusya, Doğu Akdeniz hegemonyası için devrede olan devletlerdir. Alman emperyalizmi ise uluslararası pazar ve enerji kaynakları paylaşımlarının kızıştığı bu yeni kavga alanına Yunanistan üzerinden dahil olmaya çalışıyor. Doğu Akdeniz'de kıyısı olan devletler, İsrail, Mısır ve Lübnan, ada devleti Kıbrıs Cumhuriyeti ile yaptıkları kıta sahanlığı anlaşmaları ile bu rekabette öne geçmiş durumdalar. Ön cephede söz konusu devletlerin isimleri geçerken, asıl büyük rekabet ve dalaş örtük biçimde emperyalist büyükler arasında yaşanmaktadır. 

Libya ve sömürge Kıbrıs ile anlaşmalar yaparak elini güçlendirmeye çalışan faşist Türk devleti, her ne kadar üst perdeden atıp tutmalar ve savaş tehditleri ile konum almaya çalıştıysa da tek başına bu kavgada bir şansının olmayacağını kısa sürede gördü. Faşist şef Erdoğan sahte kabadayı efelenmelerinden tam bir burjuva ikiyüzlülüğü ile geri adım attı. Askeri seçeneklerle ne kadar elini yükselttiyse blöfleri tutmayınca aynı hızla müzakereci kesildi. Aynı sıralarda Libya'da Rusların oyun kuruculuğunda tarafların anlaşma masasına oturmaları ve fakat kendilerinin dışarıda tutulması, ittifak ilişkisi Sarrac'ın istifası ile konumunun iyice zayıflaması, üstelik Sarrac ile yapmış oldukları kıta sahanlığı anlaşmasının uluslararası hukuk açısından hükümsüz kılınma olasılıkları sömürgeci Türk devletini iyice zora soktu. Fransa ile diyalog arayışları, Yunanistan'la görüşme tavizleri, sondaj gemilerini geri çekme, tansiyonu düşürme gayretleri, yatıştırıcı ve uzlaştırıcı rol oynama ve desteğini almak için Merkel'in kapısına yüz sürmeler vb. çok iddialı girmiş olduğu Doğu Akdeniz hegemonya kavgasında ne derece sıkışmış olduğunun işaretleridir.

Bu koşullarda işgal altındaki Kıbrıs'ta cumhurbaşkanlığı seçimi Türk devleti bakımından marjinal olmaktan optimuma yükselerek hayati düzeyde önem arz eder hale geldi. Son cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın Kıbrıs'ta iki halklı federatif çözümden yana olduğu, sömürgeci Türk devletinin paryası olmaya direndiği biliniyor. Türk tarafının cumhurbaşkanı aynı zamanda AB ile devam eden Kıbrıs'ın çözümüne dair görüşmelerde heyet başkanı ve belirleyici konumda yer alıyor. Türk Devletinin Doğu Akdeniz üzerinden izlediği yayılmacı çıkar kavgasında Mustafa Akıncı'nın Saray şefi Erdoğan'la aynı görüşte olmadığı, sömürgeleştirilmiş bir ada olmanın zorunlulukları ile yüz yüze olmasına karşın işgal altındaki Kıbrıs'ı bu gerici rekabet kavgasında geri planda tutma gayretleri gözden kaçmıyordu. Cumhurbaşkanı Akıncı'yı kendi çıkar kavgasına çekemeyince yasal olarak çok fazla yetki ve inisiyatifi olmamasına karşın başbakan rolündeki Ersin Tatar'ı öne sürerek güç kazanmayı zorluyordu. Sözüm ona Kıbrıs'ın çıkarlarını korumak içindi tüm bu kavgalar, ama tüm dünya biliyor ki, Kıbrıs da sömürgeci Türkiye'nin yayılmacı siyasetinin bir kurbanı ve Türk devletinin payandası durumundadır. 

Ersin Tatar'a seçimi kazandıracak her şey yapıldı, her türlü destek verildi. 1974'ten beri yerleşime kapalı Maraş bölgesinin açılması girişimi de Tatar'a bir seçim propagandası olarak hediye edildi. Devlet ilişkilerinde teamüllere rağmen faşist şef Erdoğan'ın Maraş bölgesinin açılışına bizzat katıldığı sömürge ziyaretinde yanında emir eri gibi sadece Ersin Tatar yer aldı. Öyle ki tek başına hükümet dahi kuracak çoğunluğa sahip olmayan Başbakan Tatar'ın, Maraş'ın açılışından koalisyon ortaklarını dahi haberdar etmediği basına yansıdı. Seçim sonuçları kesinleşmeden AKP yöneticilerinin zafer açıklamaları ve Esin Tatar'ı kutlama tez canlılıkları planlanan senaryonun gerçekleşmiş olduğunu gösteriyor. Keza Ersin Tatar'ın daha ilk açıklamasında Doğu Akdeniz paylaşımına dikkat çekmesi ve Türk devletine bağlılığını deklare etmesi aradaki ilişkinin mahiyetini ortaya seriyor.

Son durum böyle, sömürgeci Türk devleti Doğu Akdeniz rekabetinde Kıbrıs'ın bölgesel askeri önemi ve jeostratejik konumundan yeterince yararlanmasını önlediğini düşündüğü bir engelden kurtulmuş oldu. Ersin Tatar'la birlikte Kıbrıs müzakereleri, AB ile ilişkiler ve Doğu Akdeniz meselelerinde Türk devletinin yaklaşımlarında tekrar sertleşme ve bu çerçevede esaslı değişiklikler beklenmelidir. Bundan böyle Kıbrıs'ta yaşayan Türk, Rum ve diğer halkların önünde yeni düşmanlaşma ve saldırı tehditleri ile krizli günler var demektir. 

Ada'da yaşayan Kıbrıslı Türkler faşist kontracı Rauf Denktaş sonrası dönemde bağımsızlıklarını elde etmeye doğru çabalara yöneldiler. Mehmet Ali Talat ve Mustafa Akıncı gibi görece demokrat, bağımsızlıkçı ve Kıbrıs'ta iki halklı çözümden yana yöneticilerle kendi kaderini tayin etme yolunda adımlar atmaya çalıştılar. Sömürgeci Türk devletinin mali şantaj ve askeri tehditlere başvurmaktan çekinmeyen müdahalelerine karşın Ada halkı demokratikleşme ve çözüm çabalarından vazgeçmedi. Nitekim seçimin birinci turunda araya sıkıştırılan anayasa referandumunda değişiklik yapılması teklifini ikinci defa reddetti. Yüksek Hakimler Kurulu'nda hakim sayısını arttırmayı öngören değişiklik bir önceki seçimde de referanduma sunulmuş ve reddedilmişti. Öyle anlaşılıyor ki işgal altındaki Kıbrıs'ın yönetiminde faşist şef Erdoğan kendi hazırladığı hukuku ve atadığı hakimleri engel olarak görmeye başladı, hakimleri değiştiremeyince sayıyı arttırarak dengeleri değiştirmeye girişti. Bu burjuva hilenin üst üste reddediliyor oluşu Kıbrıs Türklerinin sömürgeci rejime karşı dirençlerini yansıtması bakımından anlamlı ve önemlidir.

Kıbrıs halklarının aydınlık geleceği Yunanistan ve Türkiye bağımlılığından kurtulma ve birleşik mücadele ile gönüllü, eşit ve adil ortak bir yaşam kurmayı başarmalarına bağlıdır. Bölgesel rekabet ve gerici milliyetçi düşmanlıkların taraftarları haline gelmek Kıbrıslı Türk ve Rum halklarına bugüne kadar bir şey kazandırmadı, bundan sonra da kazandırmayacak. Ortadoğu ve Doğu Akdeniz halkları muazzam devrimci fırsatları değerlendirme seçenekleri ile karşı karşıyadırlar. Emperyalist ve bölgesel gerici rekabet madalyonun ne kadar karanlık yüzünü gösteriyorsa, madalyonun aydınlık tarafında halklarımızın birleşik mücadele ile kazanacakları bölgesel devrimin zaferi ve özgürlüğün pırıltılı ışığı yansıyor.