22 Eylül 2024 Pazar

Maraş katliamı, direniş ve tarih bilinci-1

Maraş katliamı sıradan bir olay, sağ-sol, Alevi ve Sünnilerin bir çatışması değildir. Devletin siyasi plan ve projesinin bir parçası olarak, soykırım sürecinin devam ettirilmesinin parçası olarak uygulanmıştır. Maraş katliamı davası bir kamuflajdı. Sıkıyönetim sayesinde katliamda devletin ilişkisi saklandı. MHP, ÜGD, ETKO, TİT ve MİT yargılanmadan aklandı.
Her katliamın bir öncesi, gerçekleştiği an ve bir sonrası vardır.
 
1970’li yılların Türkiye’sinde gelinen nokta bir büyük çıkmazdır ve kaostur. Enflasyon, işsizlik, karaborsa, sürekli artan fiyatlar, hızla düşen reel ücretler, emekçilerin alım gücünün düşmesi, kapitalistlerin sömürücü çıkarlarına hitap etmiyordu ve toplumda huzursuzluğun artmasına yol açıyordu. Pazardaki daralma ve tüketim hacminin düşmesi, yatırımların durması ve üretimin azalmasına yol açıyordu. Bu durum Türkiye’yi emperyalistlerin ve uluslararası tekellerin yardımına muhtaç duruma getirmişti. Türkiye IMF ve DB’na avuç açmaya başlamıştı.Türkiye emperyalistlere ekonomik ve siyasi olarak tamamen bağımlı hale gelmişti.Türkiye’nin içine girdiği ekonomik, siyasi ve askeri krizi atlatmak için 24 Ocak Kararları dayatılıyordu.
 
Katliamlara ve darbeye yaklaşan süreçte; Türkiye’de yönetenler yönetemiyor ve ezilenler de mevcut durumu kabullenmiyorlardı. Bunlara bağlı olarak, toplumsal, sınıfsal gelişme devrimci durumun oluşmasına yol açmıştı. Ancak devrimci güçler bu devrimci duruma müdahale edecek bir örgütlülükte değildiler.
 
Sovyetler Birliği’nin varlığı, İran’da Şahın devrilmesi, Irak ve Suriye’nin Rusya’nın denetiminde olması Batılı emperyalistlerin bölgedeki varlığını sarsıyordu. Bölgede güvendikleri ve güvenecekleri tek güç Türkiye kalmıştı.Türkiye’yi kaybetmek ve yeni bir İran’la karşılaşmak istemiyorlardı.
 
Batılı emperyalistler ve faşist Türk devleti, faşistleri, komandoları, militarist güçleri, MİT'i, kontr-gerillayı, orduyu ve polisi bir bütün olarak 'derin devlet'i sokaklara salarak devrimci mücadeleyi ve toplumsal gelişmeyi bastırmak istiyorlardı. Devlet kaybettiği sokağa tekrar hakim olmak ve yönetmek istiyordu.
 
Kürtler, Aleviler, devrimciler, sendikalar, üniversiteler, bilim insanları, yazarlar, gazeteciler, aydınlar yani toplumun aydınlık vicdanları saldırının hedefine konulmuşlardı. Alevi-Sünni, Kürt-Türk, sağ-sol çatışması alevlendirilerek devrimci toplumsal gelişme önlenmek isteniyordu. Bunlar yetmeyince katliamlara yönelindi. Katliamlarla topluma güçlü bir korku salınıyordu. İTÜ, Balgat, 1 Mayıs, Maraş, Çorum, Sivas, Malatya, Elbistan, Pazarcık, Elazığ, Erzincan ve Kırıkhan katliamları bu planın bir parçası olarak hayata geçirildi. Bütün bunlar, toplumsal, sınıfsal ve devrimci gelişme, uyanan Alevi ve örgütlenmeye başlayan Kürt ulusal mücadelesini bastırmak için yapıldı.
 
Maraş katliamında olduğu gibi bütün katliamların, çatışmaların ve sosyal olayların bir tek nedeni yoktur. Ama Osmanlı ve TC’de tekrar tekrar katliamların olmasının bir tek nedeni vardır. O da bütün katliamların arkasında devletin olmasıdır.
 
Katliamların farklılıklara karşı soykırım amaçlı yapılmasıdır. Maraş katliamına giden yolda egemen sınıfların kendi aralarındaki çelişkiler, gelişen devrimci mücadeleyi bastırmak için sıkıyönetim ilan etmek, faşist bir darbenin zemini yapılmak, özellikle bu bölgenin Alevisizleştirilmesi ve Kürtsüzleştirilmesi hedeflenmiştir.
 
Şüphesiz diğer katliamlarda olduğu gibi Maraş katliamının da tarihsel kökleri vardır. Türkiye’nin sosyo-ekonomik durumu, siyasal koşulları, bölgenin çok kimlikli etnik yapısı, gelişmelerin iç ve dış bağlantıları gözönünde tutularak değerlendirilmelidir. Bunun için bölgenin, ülkenin ve Maraş’ın sınıfsal ve örgütsel yapısı, ezen ve ezilen çelişkisi, Ermeni soykırımının nedeni ve sonuçları, Alevi-sünni, Kürt-Türk, Çerkez ve Avşarlar’ın varlığı ve çelişkileri ele alınmadan sağlıklı bir sonuca varılamaz.
 
Maraş katliamının konjonktürel ve stratejik iki sebebi vardır. Konjonktürel sebep, yükselen toplumsal ve devrimci mücadeleyi bastırmak ve darbeye zemin hazırlamaktı. Stratejik sebebi ise, Ermeniler gibi Alevileri ve Kürtleri yok etmek ve soykırımdan geçirmekti ve demografik yapıyı bozmaktı. Maraş’ı devrimcilerden tamamen arındırıp Türkleştirmek ve Sünnileştirmekti. TC. devletinin asıl amacı, tarihsel ve stratejik olarak Alevilerin ve Alevi Kürtlerin yarım kalmış asimilasyonunu ve soykırım sürecini tamamlamaktır. Güncel olarak Sünni Kürtlerle Alevi Kürtlerin ulusal ve toplumsal birlikteliği Alevi-Sünni çatışması üzerinden önlenmek istenmiştir. Bunun için Maraş katliamında esas olarak Sünni Kürtler Alevi Kürtlere karşı katliamcı olarak kullanılmışlardır.
 
Niye Maraş ve Alevi Kürtler diye sorarsak bunun birçok nedeni vardır elbette. Alevi Kürtler hızla politikleşiyor ve devrimci hareketin saflarında yer alıyorlardı. Devletin düşman gördüğü ve 3K diye formüle ettiği Kızılbaş, Kürt, Komünist kimlikleri burada yani Maraş‘ta birarada vardır. Kürdistan özgürlük hareketinin doğuşu ve bu topraklardaki devrimci damarın varlığı bütün Kürtlerin birlikte hareket etme riskini doğuruyordu. Bu Alevi-Sünni çatışması üzerine kurulu devlet paradigmasının iflası demekti. Bunun için ulusal mücadele ile devrimci sınıfsal mücadelenin birleşmesi de engellenmiştir. "… katliamların tanımlanmasına ve bunların hangi koşulların sonucu olduğuna bakmak ve bunun üzerinden katliamlara karşı konumlanmak gerekmektedir.Yoksa katliam karşıtlığımız işlevsiz, humanist bir çığlık olmaktan öteye gitmeyecektir."
 
Maraş katliamı sıradan bir olay, sağ-sol, Alevi ve Sünnilerin bir çatışması değildir. Devletin siyasi plan ve projesinin bir parçası olarak, soykırım sürecinin devam ettirilmesinin parçası olarak uygulanmıştır. Maraş katliamı davası bir kamuflajdı. Sıkıyönetim sayesinde katliamda devletin ilişkisi saklandı. MHP, ÜGD, ETKO, TİT ve MİT yargılanmadan aklandı. Katliam sırasında suç işleyen katliamcıların bir kısmı yakalandı ve cezalandırıldı. Ceza alanlar da öldürme ve yağmalama suçlamalarında ceza aldılar. Katliam yargılanmadı. Suçluların bir kısmı yakalanmadı. Katliamın arkasındaki güçler ve bağlantılar açığa çıkarılamadı. Dava katliam davası olarak ele alınmadı. Tahrik sonucu karşılıklı çatışan Alevi-Sünni, sağ ve solcuların bir olayı olarak ele alındı.
 
Bazı devrimci, sosyalist, komünist, Alevi ve Kürtler'inde özellikle yargılanmak istenmesi bundandır. Katliamın Dev-Savaş ve TKP/ML Hareketi-Devrimci Halkın Birliği (DHB) üzerine yıkılmak istenmesi de böyle bir planın gereğidir.