COP29'la nükleer felakete doğru: Çözüm nükleer değil, olamaz
COP29'un nükleer enerjiyi üç katına çıkarmayı hedeflediği deklarasyonuna Türkiye'nin imza atmasının ardından açıklama yapan DEM Parti Ekoloji, Tarım ve Hayvan Hakları Komisyounu, nükleer riskinin sadece Akkuyu ile sınırlı kalmadığını; Sinop ve İğneada'da kurmayı planladıkları santrallerin ve küçük modüler reaktörlerin de coğrafyayı nükleer çukura çevireceğinin altı çizildi. Açıklamada, "İşyerlerinin herkes için güvenli alanlar olduğu, enerjinin ise herkesin ihtiyacı kadar üretildiği ekolojik kıyımların yaşanmayacağı bir dünyayı mücadelemizle kuracağız" denildi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Ekoloji, Tarım ve Hayvan Hakları Komisyonu, bu sene 29.'su düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansında (COP29) ABD'nin ön ayak olduğu "Nükleer Enerjiyi Üç Katına Çıkarma Deklarasyonu"na Türkiye'nin de imza atmasına ilişkin açıklama yaptı.
Toplamda 31 ülkenin imza attığı bu deklarasyonun nükleer enerjiyi iklim yıkımına alternatif olarak hayata geçirme ve nükleer enerjinin temiz olduğu yalanı üzerine kurulu olduğu kaydedilen açıklamada, "24 Kasım'da NGS inşaatında çalışan işçilerden Ahmet Çiftçi, işçilerin kaldığı konteynerin çatısının lodos nedeniyle uçmasıyla çatının altında kalarak hayatını kaybetti. Akkuyu Nükleer Güç Santrali inşaatı başladığından beri yaşanan iş cinayeti ve iş kazaları nükleer santral mahallini bir suç mahalli haline getirmiştir. İş cinayetlerinde katledilenlerin sayısı bilinmiyor, isimleri açıklanmıyor. Devasa inşaat kompleksindeki kazalar ve cinayetler gizleniyor. Santral sadece iş cinayetlerinin ve kazalarının değil aynı zamanda teknik birçok kazanın ve hukuksuzluğun da mekânı haline geldi. Daha inşaat başlamadan, ÇED raporu sürecinde sahte mühendis imzaları atılarak rapor geçirilmeye çalışıldı. Santralin temeli beton dökülerek doldurulduğu için zaman zaman çatlaklar oluştu. Şirket bir yalanlama açıklaması yapsa da santralin zemininin dayanıksız karstik yapısı nedeniyle risk devam etmektedir. Santral, aktif bir fay hattı olan Kuzey Anadolu Ecemiş Fay Hattına yakın bir bölgede inşa edilmiştir. İklim değişikliği nedeniyle gelecekte deniz seviyelerinin yükselmesi de santral için risk faktörünü artırıyor. Santralin Akdeniz'in su sıcaklığını artırma potansiyeli de iklim yıkımına yönelik bir başka sorunu oluşturuyor. Akbelen ormanını yok eden IC İçtaş ile Cerattepe'yi, İkizdere'yi ve şimdi de Kaz Dağları'nı yok eden Cengiz Holding, Akkuyu NGS'ye iş yapan firmalardan. Talanın ve yağmanın merkezindeki sermaye grupları nükleer santral için de iş başında" denildi.
"İşçi sağlığı ve iş güvenliği standartlarına dahi uymayan bu santral, nükleer gibi tehlikeli bir enerjiyi deprem olasılığı bu kadar yüksek olan bir coğrafyada hangi risklerle üretecek? Atıkları hangi koşullarda ve nerede saklayacak" sorularının yöneltildiği açıklama, şöyle devam etti: "Nükleer riski sadece Akkuyu ile sınırlı kalmıyor. Sinop ve İğneada'da kurmayı planladıkları santraller ve küçük modüler reaktörler de coğrafyamızı bir nükleer çukura çevirecek. Halihazırda İzmir Gaziemir'deki nükleer atıkları bertaraf edemeyen bir sistemin yarattığı riskin, nükleer atıkların Soma'daki çimento fabrikalarında yakılmasının sonuçları belki nesiller sonra anlaşılacak. Bu sistemin saatli birer bomba olan nükleer santralleri güvenle işletebileceğine bizi kimse inandıramaz! Kapitalizmin krizlerden fırsat yaratarak çıkmaya çalışmasının bir örneği olan nükleer enerji yatırımlarını çoğaltması, işçilerin kanı, doğanın yok oluşu ve gelecek nesillerin hayatlarının çalınması üzerine kuruluyor. İşyerlerinin herkes için güvenli alanlar olduğu, enerjinin ise herkesin ihtiyacı kadar üretildiği ekolojik kıyımların yaşanmayacağı bir dünyayı mücadelemizle kuracağız."