Küçük: Fiili meşru mücadelede yürüyecek odaklar yaratmalıyız
1 Mayıs'ta işçi ve emekçilerin geleneksel örgütlenmelerinin çoktan dolan miadına karşı gerek sendikal gerekse siyasal alanda güven verecek, dünya gerçekliğine uygun bir militanlık ve fiili meşru mücadele hattında yürüyecek odaklar yaratmak gerektiğine dikkat çeken Alınteri yazarı Mürüvvet Küçük, "Bu dönemin mücadele ruhu geri çekilmede değil, saldırıda somutlaşmaktadır. Yıllardır yaşanan geri çekilmenin yarattığı çözülme hali gücümüzü birleştirdiğimiz oranda sınıfa karşı sınıf ruhuyla yanıt verecek bir netliğe ulaşmak zorunda."
Kobanê davasının 16 Mayıs'ta görülen karar duruşmasında Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş'ın da aralarında olduğu siyasetçilere ceza yağdı. Kobanê davasında çıkan cezaların ardından, 2024 1 Mayıs'ı ve Gezi davalarından rehin tutulanlar için adalet mücadelesi tartışması başladı. Bu kapsamda görüşmeler yapıldı, yapılmaya devam ediliyor. 8 yıl süren Kobanê davası sürecinde ilişki kurmayan emekçi sol güçler, davanın karar duruşmasına katılarak pratik özeleştiri verdi. Kararın ardından bileşen partilerin eş genel başkanları ve sözcüleriyle toplanan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) MYK toplantısında alınan karar üzerine, 18 Mayıs'ta üç kentte düzenlenen kitlesel halk buluşmalarına da emekçi sol güçlerin başkanları, sözcüleri, temsilcileri katıldı.
'SAVAŞ VE SEFERBERLİK GENELGESİ ÇIKARILDI'
Davada çıkan kararı ve bundan sonra yürütülecek mücadeleye ilişkin ETHA'ya konuşan Alınteri yazarı Mürüvvet Küçük, "Gerek Gezi gerek Kobanê davalarında alınan tutum, gerekse 1 Mayıs'ta çizilen 'makbul demokrasi' sınırlarını ihlal etmeye yönelenlere ilişkin dalgasal baskın ve tutuklamalar, sistemin gelecek projeksiyonunun ilanıdır. Bu ilanın özeti içeride-dışarıda savaş ve seferberlik genelgesinin çıkarılmasıyla da yapılmış oldu" dedi.
'BURJUVA DEVLETLERİN HEPSİ KENDİNİ FAŞİZM YÖNÜNDE TAHKİM EDİYOR'
Dünyanın emperyalistler arası güç ve hegemonya dalaşlarının kızıştığı, her an nerede ne olacağının kestirilemeyeceği, bir anda büyük olağanüstü durumlarla karşılaşabilecek bir "belirsizlik" iklimi içinde olduğuna dikkat çeken Küçük, "Burjuva devletlerin hemen hepsi kendilerini faşizm yönünde tahkim ediyor. Türkiye'de olup bitenler de bu gerçeklik içinde anlam kazanıyor. İnşa edilmeye çalışılan rejim, birilerinin (mesela Erdoğan'ın) bireysel eğilimlerine göre değil bu gerçekliğe göre şekillenmiş, tahkimatında kesintiye izin verilmeyen, iç tepişme ve krizlerle sarsıldığı her anda farklı yangın söndürücülerle imdadına yetişilen bir rejim. CHP'nin 'yumuşama' tiyatrosu da bu yangın söndürücülerden biri. Hem rejimin iç krizlerine hem de birikmiş toplumsal tepkilerin büyük patlamalara dönüşme olasılığına karşı devlet politikasının-aklının taşıyıcı kolonu olmaya endeksli. İşçi ve emekçilerde birikmiş tepkileri yumuşatmaya, yaratılan beklentilerle muhalif kesimler başta olmak üzere tüm toplumsal kesimlerde beklerken çözülmeye odaklı bir girişim" ifadelerini kullandı.
'MAKBUL SINIRLAR CHP ÖNCÜLÜĞÜNDE ÇİZİLİYOR'
1 Mayıs, Kobanê ve Gezi davalarının bu söylemlerin somut ifadesi olduğunun alını çizen Küçük, CHP'nin burada "komünizm gerekiyorsa onu da biz getiririz" veciz söz ve pratiğinin güncel temsilcisi olduğunu dile getirdi. Demokrasinin, hak arama iradesinin "makbul sınırları"nın CHP'nin öncülüğünde çizildiğini söyleyen Küçük, "1 Mayıs'la o uğuruz rolüne soyunurken arkası Saraçhane'deki öğretmen, emekli vs. mitingleriyle geliyor. Yani 'hakkınızı, taleplerinizi bu sınırlar içinde birlikte ifade edelim' diyor ve derken de kitlelerin gazını alıp öfkesini cıvıklaştırmayı hedefliyor. Demokrasi ve demokratik mücadelenin sınırlarını kumda oyun oynamayla özdeş bir noktaya çekiyor" dedi.
'SON TASARRUF GENELGESİ BİLE AÇIK BİR SINIF DÜŞMANLIĞI'
Burjuva devletin iktidar bloku ve tüm klikleriyle böyle bir yönelime girmesinin burjuvazinin önümüzdeki dönemden nasıl koktuğunun, sistem açısından nasıl bir kolektif tutum içine girdiğinin ifadesi olduğunu belirten Küçük, şöyle devam etti: "Keza hazırlığı yapılan ekonomik-siyasi terör bunu daha da keskinleştirecek ve iklimi ciddi toplumsal patlamalara açık hale getirecektir. Bu yönelim ve korkular bizim de hangi toplumsal tellere basacağımız, nasıl bir tutum içinde olacağımızın da ifadesidir aslında. Bir kere emekçilerin bugünkünden daha büyük açlığa mahkum edilmesi Temmuzda ücret zammı yapılmayacağının açıklanmasıyla ilan edildi. Yine en temel tüketim ürünlerine devasa ölçekte vergi getirilirken patronlara ha bire vergi indirimleri/kolaylıkları yapılıyor, teşvik üstüne teşvik yağdırılıyor. Bu bile emek-sermaye çelişkisinin devlet eliyle ne denli alenileştiğinin somut ifadesi. Emekçiler hayatlarını kredi kartlarını birbirine eklerken sürdürürken şimdi o bile geri ödemesi zor ya da mümkün olmayacağı öngörülerek kısıtlanıyor, faizler astronomik boyutlara çıkarılarak 'tüketme, öl' demek başka biçimde söyleniyor. Örgütlenme yönelimine karşı nasıl bir düşmanlık sergilendiği, devletin jandarma ve polisini seferber ederek o sınıfsal kimliğini geçmişte olduğu gibi çeşitli manevralarla perdeleme gereği bile duymadığını izliyoruz. Son tasarruf genelgesi bile açık bir sınıf düşmanlığı ilânı oldu. Patronlara bizden kesilen vergilerle oluşan bütçeden yağdırdıkça yağdırmayı gizlemeyen bu paket, emekçilerin en temel kamusal ihtiyaçlarını daha niteliksiz ve ulaşılmaz hale getirmeyi, özelleştirmeyi son sınırına kadar zorlamayı getiriyor. Düşünsenize lojman hakkı bile arazilerinin satışıyla birleşik olarak gasbediliyor. Buna emekçi memurların güvencesizleştirilmesi, kadro eksikliğinin iliğine kadar sömürülerek tamamlamalarının buyrulması, olmazsa güvencesiz-ucuz işgücü istihdamıyla bu açığın tamponlanması ekleniyor. Maden-turizm-inşaat-enerji patronlarının doğayı yağmalamasına ilişkin ardı ardına kolaylıklar sağlanıyor…vs."
Küçük bu saydıklarına Kürt halkına, özgürlük mücadelesine karşı savaş tamtamlarını yükseltmenin de eklendiğini söyledi ve savaş politikalarının emekçinin sofrasındaki ekmeğin daha da küçülmesi anlamına geldiğini, Erdoğan'ın da "bir kurşunun fiyatını biliyor musunuz" sorusuyla bizzat resmettiğini hatırlattı. "İçeride-dışarıda savaş anlayışıyla kendisini tahkim eden rejim emekçilere bindirdiği her yükün, dayattığı 'daha az tüketin' emrinin karşılığını yaratmak zorundayız" diyen Küçük, bu açıdan da kitlelerin yakıcı talepleriyle buluşan, güçlerini birleştirerek büyük bir seferberlik ruhuyla kitlelere ulaştığı bir konumlanma içinde olmanın kaçınılmaz olduğunu belirtti.
Küçük, somut ama yakıcı olanı ifade eden bugünün güncel taleplerini şöyle sıraladı:
🔹"Temmuz'da asgari ücrete ve emekli aylıklarına yoksulluk sınırının altına düşmeyecek bir ücret artışı.
🔹Kredi kartı borçlarının silinmesi ve faizlerin en alt sınıra çekilmesi.
🔹Eğitim ve sağlık gibi kamusal ihtiyaçlardaki yıkımın bütçeden büyük ödeneklerle onarılması, kadro açığının giderilmesi, bu hizmetlerin niteliğinin ve ulaşılabilirliğinin yükseltilmesi.
🔹Patronlardan sermayelerinin çapı oranında vergi alınması ve toplanan verginin toplumsal ihtiyaçlara harcanması.
🔹Savaşa değil toplumsal ihtiyaçlara bütçe!
🔹Kitlelerde hızla karşılık bulabilecek bu talepler temelinde güçlerimizi birleştireceğimiz bir örgütlenme ve mücadele seferberliği yaklaşımıyla hareket etmeliyiz."
'BU DÖNEMİN MÜCADELE RUHU SALDIRIDA SOMUTLAŞMAKTADIR'
Küçük, şu ifadeleri kullandı: "Bu noktada, 1 Mayıs'ta da gördük işçi ve emekçilerin geleneksel örgütlenmelerinin çoktan dolan miadına karşı gerek sendikal gerekse siyasal alanda güven verecek, dünya gerçekliğine uygun bir militanlık ve fiili-meşru mücadele hattında yürüyecek odaklar yaratmalıyız. Orada burada dağınık mevzilerimizi bir güç yoğunlaşması anlayışı, birleşik mücadele felsefesiyle bir araya getirmemiz, bunun gücüyle irili ufaklı direnişleri de böyle bir odaklaşmadan alınan güçle büyütmemiz gerekiyor. Bu dönemin mücadele ruhu geri çekilmede değil, saldırıda somutlaşmaktadır. Yıllardır yaşanan geri çekilmenin yarattığı çözülme hali gücümüzü birleştirdiğimiz birleştirdiğimiz oranda sınıfa karşı sınıf ruhuyla yanıt verecek bir netliğe ulaşmak zorunda."