GÜNCEL
Kolay verilen zor alınır
İstanbul belediyesini kaybeden Erdoğan ve AKP, destekçileriyle birlikte YSK'nın kendi emirlerine uyması için dolap çevirirken, yine kitle eylemlerine girişmedi. Kaos ve kriz olmasın diye İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu'nun ağzından sessizlik önerdi, 23 Haziran'ı kazanacağını iddia etti.
Erdoğan, 7 Haziran'da HDP'ye kan dökerek yaptığını, 31 Mart'ta da CHP'ye/Millet ittifakına kansız yapıyor. Ölçeği de, zulmün ağırlığı da tabii ki kıyas kabul etmez farklılıkta.
Fakat amacımız bunu kıyaslamak değil. Diktatörün CHP ve ittifakının kazandığı belediyeyi gaspetmesinin gerçek anlamını sergilemek ve faşizmle uzlaşmanın ve işbirliğinin diktatörün gaspını nasıl kolaylaştırdığını ortaya koymak.
Kolay verilen zor kazanılır, hatta kazanılamaz da. Erdoğan'ın yeni tipte bir faşizmi inşa ettiği süreç boyunca, CHP Erdoğan'la uzlaştı.
Parlamentoyu işlevsiz hale getirmenin, gerici kitle temeli için meşrulaştırıcı desteği HDP vekillerine ve belediyelerine, Kürt halkına saldırmaktı. Erdoğan'ın başlattığı bu saldırıya, CHP kolaylaştırıcılık yaparak -referanduma gitmeden anayasa maddesindeki değişikliğin yeterli oy almasını sağlayarak- parlamentodaki ana burjuva muhalefet olmaktan başka pek fazla olmayan gücüne de en ağır darbeyi kendi eliyle indirmiş oldu.
Diktatör, başkanlık rejimine geçme sürecinde, anayasayı bu yönde değiştirirken, seçimlerde kullandığı hileleri, CHP, kitlesel protestolarla karşılamayı "kaos doğmasın" diye reddetti.
Erdoğan, faşizmini inşa ederken her defasında önce fiilen adım attı, sonra hukukileştirerek geleceğe doğru rejim inşa etme yöntemini uyguladı.
Hatırlansın, partisinin red oyu verme kararına rağmen, Ergenekoncu eski albay yeni vekil Çiçek'in aracılığıyla, Çubuk'ta kendisine saldırıyı doğrudan yöneten Akar'dan brifing aldıktan sonra tek başına bu kararı veren Kılıçdaroğlu, bugüne gelen yolun kilometre taşını kendi eliyle de döşedi.
Erdoğan ve Saray'ının gayrimeşruluğunu ajitasyon etmesine rağmen, Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ın meşruluğunu özellikle 15 Temmuz'dan sonra Yenikapı 'Milliyetçi Cephesi'ne katılarak tanıdı.
Erdoğan HDP'li belediyeleri gasp ederken CHP utangaç ve sözlü karşı çıkmaktan öte herhangi bir şey yapmayarak bugün İstanbul belediyesinin kendisinden gasp edilmesinin yolunu kolaylaştırdı. Bu yolda Erdoğan'ın ilerlemesinin önünü açtı.
Belirtmek gerekir ki yalnızca Kılıçdaroğlu'nun fezlekesini meclise sevk ederek tutuklatma saldırganlığına karşı CHP Adalet Yürüyüşü'nü yaparak kitleleri barışçı da olsa bir eyleme geçirdi. Bu yolla diktatörün o zaman Kılıçdaroğlu'nu tutuklatma saldırganlığının amacına varmasını engelleyebildi.
Fakat daha önemlisi de, Erdoğan'ın her saldırısına ve savaşına, ya onaylayarak destek verdi (Cerablus, Efrîn işgal savaşları), ya da sesini yükseltmeden uzlaştı (Cizre-Sur vahşet saldırıları ile Suruç, 10 Ekim Ankara, HDP Amed mitingi katliamları).
Egemen sınıflar arası çatışmada ise kritik anlarda uzlaştı veya işbirliği yaptı. 15 Temmuz sonrası Yenikapı 'Milliyetçi Cephesi'nde resim vererek Erdoğan'ın başarılı olmasına destek oldu.
Son başkanlık seçimlerinde, eğer 2. tura kalsaydı kaybetme ihtimali olan Erdoğan hileyle ve yasalara aykırı biçimde yüzde 50 üzeri oy almasına, sonuçları protesto eylemleri bekleyen destek kitlesini hayal kırıklığına uğratarak, kriz ve kaos olmasın diye, sessizce boyun eğdi.
En son olarak, İstanbul belediyesini kaybeden Erdoğan ve AKP, destekçileriyle birlikte YSK'nın kendi emirlerine uyması için dolap çevirirken, yine kitle eylemlerine girişmedi. Kaos ve kriz olmasın diye İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu'nun ağzından sessizlik önerdi, 23 Haziran'ı kazanacağını iddia etti.
HDP vekilleri ve belediye eşbaşkanlarının tutuklanmalarına, onay verme, sessiz kalma veya son KHK'lı seçilmişleri tasfiye saldırısı karşısında utangaçca söz etmekle yetinme yolunu tuttu.
Elbette CHP'nin Erdoğan faşizmiyle uzlaşması da, pek çok konuda doğrudan işbirliği yapması da kendi burjuva sınıf niteliğinden, dahası TÜSİAD'a desteğinden geliyor. Fakat burada kendisinin de Marksistlere kadar uzanan başkalarının da çok söylediği "devlet kurucusu olması, devleti savunmak genlerine işlemiş olması" nedeniyle Erdoğan faşizmiyle uzlaşıyor görüşünün yanlışlığına değinmeden geçmemek gerekir. Elbette kişilerde ve patilerde geçmişlerinin etkisi olmaz değil, ama kişiler ve partiler bugün ve yarın için yaşar ve mücadele ederler, geçmiş için değil. Geçmişin hayaleti ayaklarına her seferinde dolaşsa da, özellikle burjuva partiler, sınıflarının bugünkü ihtiyaçlarını karşılayacak politika(lar) izlerler. CHP'yi, Türk burjuvazisinin çıkarlarını savunması, dahası Kürt Özgürlük Hareketini ve devrimci militan örgütleri geliştireceği korkusu, siyasi krizi derinleştirmekten kaçınmaya götürüyor. Onu, faşizmle uzlaşma ve işbirliğine, diktatörü tavizle yatıştırma çizgisine, yatıştırma yoluyla faşizmden "normalleşme"ye geçileceği beklentisine götürüyor. Parlamentarist pısırıklığı, bu çizgisinde temel bir rol oynasa da esasen belirttiğimiz nedenler daha önde işlev görüyor.
Şimdi bu çizgisi karşısında diktatör Erdoğan elbette cesaret alıp azar. Seçimlerde hile de yapar, "atı alan Üsküdar'ı geçti" diye dalga da geçer, Çubuk saldırısını da yapar. Şimdi yaptığı ve 7 Haziran sonrası HDP'ye yaptığının kansız biçimini CHP'ye yapar.
Buradan şu sonuç çıkıyor ve bir kez daha kanıtlanıyor ki, faşizm, ancak demokratik güçlerin Erdoğan'ın saldırganlığına karşı eyleme geçirilmeleri ve buradan büyüyecek kuvvet yoluyla geriletiletilebilir. Bu bugünkü somut durumda burjuva muhalefet için de geçerlidir. Seçim faaliyeti demokratik güçlerin eylemiyle birleşir, dahası onun geliştirilmesine tabi kılınırsa işlevini yerine getirir.
CHP ve ittifakı güçler bunu yapmak istemedikleri, yapmadıkları halde, "23 Haziran'da çok güzel şeyler olacak" yanılsamasını yayıyorlar. Oysa yaptıklarının kaçınılmaz sonucu olarak cesaret alan diktatör, 23 Haziran'da İstanbul'u vermez. Hile yaparak veya yeni Çubuk linçleri tezgahlayarak, dış savaş başlatarak vb. yol(lar)la İstanbul belediyesini elinde tutar.
Burjuva muhalefete akıl vermek biz komünistlerin işi değil. Fakat, Alevi halktan, laiklere ve emekçi solun bazı bölüklerine uzanan, seçimde CHP'yi destekleyen bu geniş kitlenin yeniden hayal kırıklığına uğramaması bizim ilgi alanımızda. Dahası bu kitlenin umutlu bir yolda ilerlemesi diktatörün gaspını protestolarla karşılamak yolunda ilerlemesi bizi ilgilendirir.
Bu kitlenin diktatör Erdoğan'a karşı eylem yolunu tutması, Leyla Güven öncülüğündeki Açlık Grevi-Ölüm Orucu eylemlerini desteklemesi, krizin yükü altındaki emekçilerin mücadelesini geliştirmeye seferber olması, faşizmi püskürtecek, umudu istikrarlıca büyütecek tutarlı demokratik yoldur.
Kolay verilen zor alınır, hatta alınamaz. Diktatörün gaspettiklerini geri almak için mücadele alanlarına ve birlikte mücadeleye!