2 Ekim 2024 Çarşamba

Kışanak ve Yıldırım'a 'Kobanê soruşturması'ndan tutuklama talebi

Gültan Kışanak ve Gülser Yıldırım, "Kobanê soruşturması" kapsamında tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildi.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2014 yılındaki 6-8 Ekim eylemlerine ilişkin yürütülen "Kobanê Soruşturması" kapsamında Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eski Eşbaşkanı Gültan Kışanak'ın ifadesi alındı.

Kandıra 1 No'lu F Tipi Kapalı Hapishanesi'nden SEGBİS ile bağlanan siyasetçilerin avukatları da savcılık aşamasında hazır bulundu. Yıldırım'ın avukatları Mardin'den, Kışanak'ın avukatları ise Diyarbakır'dan SEGBİS ile bağlanırken, HDP Hukuk Komisyonu üyesi avukat Kenan Maçoğlu da Ankara'dan savcılık ifadesi sırasında hazır bulundu.

'IŞİK'E KARŞI ÇAĞRI YAPTIK'
İlk olarak ifadesi alınan siyasetçi Gülser Yıldırım, getirilen tercüman eşliğinde Kürtçe savunma yaptı. Yıldırım, bahsedilen dönemde HDP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi olduğunu belirterek, hazırlanan soruşturmanın ithamlarla dolu olduğunu belirtti. Mardin 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde aynı soruşturma kapsamında yargılanmasının sürdüğüne dikkat çeken Yıldırım, "Aynı dosyada ikinci kez olarak yargılanıyorum şuanda. 6-8 Ekim olaylarına ilişkin Mardin'de yargılanmam devam ediyor. Şunu da eklemek istiyorum, bugün barış, adalet, demokrasi için seslenen sadece partimiz HDP'dir. Suçlamaları ve ithamları kabul etmiyorum. MYK toplantısının olduğu gün zaten ben Türkiye'de değildim. Hukukun ne kadar taraflı olduğunu göstermek için bunu söylüyorum. Söylediğim tek şey o ithamların hiç birini kabul etmiyorum. Bir çağrı yaptıysak demokrasi için ve IŞİD'e karşı yapmışızdır" dedi. 

'BENİM VİCDANIM RAHAT'
Yıldırım, 6 yıl sonra açılan bu davanın iyi niyetle açılmadığına dikkat çekti. "Benim vicdanım rahat" diyen Yıldırım, "Ama bizi bu şekilde suçlayanların vicdanı ne kadar rahattır o konuda şüpheliyim. Başkaca söyleyeceğim bir şey yoktur. Dosyam şu anda onların elindedir bizim hakkımızda ne suçlama var ise ortaya çıkartsınlar. Bugün yapılan operasyonlar partimiz HDP aleyhinde siyasi operasyonlardır, biz hepimiz biliyoruz bunlar talimatla yapılan operasyonlardır. Çünkü HDP iktidarı çıkmaza sokuyor. 2019'daki belediye seçimlerindeki kayıpların intikamını HDP'den almak istiyorlar. Bütün muhalif sesleri kısmak istiyorlar. Bu hukuki bir dava değil, siyasi bir davadır" ifadelerinde bulundu.

Yıldırım'ın avukatı Azad Yıldırım, müvekkilinin Mardin 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde aynı soruşturma kapsamında yargılandığını vurguladı. Azad Yıldırım, müvekkilinin tutuksuz yargılandığını belirterek, soruşturma kapsamında takipsizlik kararı verilerek, belgelerin yargılamanın devam ettiği mahkemeye gönderilmesini talep etti.

Söz alan avukat Erdal Kuzu ise soruşturmanın ayrımcılık taşıdığına dikkat çekti. Kuzu, soruşturma kapsamında Kürt siyasetçilerin şiddetle ilişkilendirilmeye çalışıldığını belirterek, "Bu soruşturmanın siyasi saiklerle yürütüldüğünden kimsenin şüphesi yoktur: Hukuk doktorininde yaygın olarak tartışılan bir kavram var bu günlerde, tünelin sonundaki ışığın göründüğü dava ve soruşturmalar tartışılmaktadır. Yani sonucun önceden belli olduğu soruşturma ve kovuşturmalar tartışılmaktadır. Bu soruşturma da bu kapsamda değerlendirilmesi gerekir. Müvekkilimizin bu soruşturmada şüpheli olarak ifadesinin alınmasının istenmesi halk dilindeki karşılığı; Gözün üzerinde kaş var sözü ile eşdeğerdir" diye ekledi. 

'KÜRT SİYASETÇİLER ŞİDDETLE İLİŞKİLENDİRİLMEK İSTERİYOR'
Soruşturmanın mükerrer olmasına karşı reddedilmemesi için iddiaların sayısının artırıldığını kaydeden Kuzu şunları söyledi: "Müvekkile daha önce yargılandığı bir konu tekrar soruşturma konusu oluyorsa bu soruşturmanın gerçeği ortaya çıkartmaktan ziyade Kürt siyasetçilerinin baskı altına alınmaya çalışılmasıdır. Bu kanı tüm kamuoyunda ve bizlerde mevcuttur. Ceza yargılamasının en temel İlkesi fail ve fiil arasındaki İlliyet bağının kurulmuş olmasıdır. Müvekkilin mensubu olduğu HDP'nin yaptığı bir çağrı sonucu olayların meydana geldiğine dair somut bir kanıt yok iken aradan 6 yıl geçtikten sonra bu çağrı üzerinden HDP'yi, müvekkilimizi ve Kürt siyasetçilerini şiddetle ilişkilendirmek açıkça hukuki dayanaktan yoksundur."

'HUKUKUN KATLEDİLME DAVASIDIR'
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eski Eşbaşkanı Gültan Kışanak'ın da, hakkındaki iki tanık beyanının okunmasının ardından savunması alındı. Kışanak, tanık beyanlarının kim tarafından ne zaman verildiğini sorarak, savunmasını ona göre yapmak istediğini belirtti. Savcılığın beyanların kim tarafından ve ne zaman verildiğini açıklamadığı kaydedildi.

Kışanak, savunmasında, "Benim demokratik siyaset ve ülkemin ve halkımın çıkarları dışında hiçbir faaliyetim, sözüm davranışım olmamıştır. Bu nedenle savunamayacağım, cevap veremeyeceğim hiçbir suç söz konusu olamaz. Bu nedenle susma hakkımı değil savunma hakkımı hukuka uygun olarak kullanmak istiyorum. Hakkımdaki suçlamanın açık, tereddütte yer bırakılmadan bana anlatılması lazım, bu konudaki taleplerimizin reddedilmesi açıkça hukuka aykırıdır. Böyle bir soruşturmanın açılması, benim bu soruşturmaya dahil edilmem tamamen siyasi iktidarın talimatları doğrultusundadır. Benim anayasa ile güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerimi ortadan kaldırmak için bu dava hukuki değil, hatta bu dava hukukun katledilme davasıdır."

'HUKUK VE ADALET YOKSA ÇETE VARDIR'
Hukukçu kimliğe sahip kişilerin hukuku, adaleti koruması ve tesis etmesinin anayasal bir görev olduğunu söyleyen Kışanak, bu soruşturmaların hukukun katledilmesine aracılılık ettiğini ve bunu kabul etmediğini vurguladı. Kışanak, "Bu ülkenin demokratik değerlerini yıkmaya yönelik bir eylem tutum olarak görüyorum. Yaşadığım bütün haksızlık ve hukuksuzluklara rağmen yine de bu ülkenin tek çıkar yolunun hukuku ve adaleti savunmaktan geçtiğine inandığım için beyanda bulunacağım. Geçen gün TBMM'deki konuşmasında bir milletvekilini dinledim ve bu beyana katılıyorum. Bir devletten hukuku adaleti çekip alırsanız, geriye çete kalır. Çünkü devlet kamu gücünü eliyle kullanan bütün zor araçlarını meşru olarak kullanan bir aygıttır. Eğer devlette hukuk yoksa adalet yoksa vicdan yokaa insan hakları yoksa demokrasi yoksa halkın sandık da gösterdiği siyasal iradeye saygı gösterilmiyorsa o zaman devlet zor kullanan bir ekip olarak kalır ve bunun adı çetedir" diye belirtti.

Bu ülkenin tek çıkar yolunun yeniden hukuku, adaleti, insan haklarını demokrasiyi, sandık güvenliğini halkın iradesini dikkate alan bir yönetim anlayışını ortaya çıkarmak olduğunu söyleyen Kışanak, "Eğer gerçekten bu ülkeyi düşünen bu ülkede yaşayan insanlara saygısı ve sevgisi olan birileri varsa bir an önce bu hukuk garabetini, hukuku katleden bu soruşturma dosyasını kapatırlar" ifadelerinde bulundu.

'UYDURMA BİR SORUŞTURMA'
Kışanak, tanık beyanlarına ilişkinde şunları söyledi: "Birinci tanık beyanı '2009'da BDP il binasında gördüm yerel kadro' diyor. Bu tanığı nereden bulduğunuzu bilmiyorum ama, öyle görünüyor ki bu kişi ya aklı melikeleri yerinde olmayan ya meczup, ya tehdit altında beyanlarda bulunduğu için uydurma ifade veren, ama bu ülkenin siyasi gerçekleri ile hiç bir alakası olmayan bir insan ya da böyle birisi yok. Yarın öbür gün böyle biri olmadığına dava devam ettiğinde şahit olacağız. Benzer komploları çok yaşadık. Ben 2007 yılında milletvekili seçildim. Grup Başkanvekilliği yapıyordum her gün kamuoyunun önünde olan biriyim, mecliste her gün konuşma yapan biriydim. Böyle bir insan için 'BDP binasında gördüm yerel kadrodur' demek tamamen uydurmanın daniskasıdır. Kaldı ki 2009 yılında DTP vardı. BDP yoktu. Tamamen uydurma buna itibar edip bunun üzerinden bir soruşturma yürütmek gerçekten ayıp. Başka bir kelime bulamıyorum."

Kışanak, "Kamu kaynaklarını israf etmektedir sayfalarca kağıt, onlarca kamu görevlisi mesai harcıyor. İletişim masrafları, vergiler neden böyle saçma şeylere harcıyorsunuz, ayıptır günahtır, yazıktır. Bana illaki bir ceza verilecekse desin ki 'ben Gültan Kışanak'ın siyasi tercihlerini beğenmiyorum. Ben onu cezalandırmak istiyorum.' Bu kadar basit yoksa adaleti, hukuku buna alet etmek günahtır, yazıktır" sözleriyle tepki gösterdi.

'BÖYLE BİR HUKUK ANLAYIŞI OLABİLİR Mİ?'
Kışanak hakkındaki ikinci tanık beyanına karşı ise şu savunmayı yaptı: "'Birçok kez Kandile gidip gelmiş' diyor, ben de size söylüyorum bu soruşturmayı yürüten savcı bey Pensilvanya'ya gidip gelmiştir. Peki, bunu ciddiye alıp soruşturma yapılacak mı? Böyle bir hukuk anlayışı olabilir mi? Hukukta suçlama somut olur yoksa herkes herkes hakkında atar ve bunu da yargı eliyle bir cezalandırmaya dönüştürebilir. Hele ki elinde bir siyasi güç varsa, hele ki yargıda şu anda siyasetin direktiflerinde çalışan bir mekanizmaya dönüşmüş ise. Böyle şeyler olmaz hukuk devletinde iftira niteliğinde üstelik de kimliği gizli kişiler üzerinden kimse yargı karşısına çıkarılamaz" dedi.

Tanık beyanında yer alan "Öcalan'ın önerisi ile belediye başkanı oldu" sözlerine ise Gültan, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Öcalan'ın bütün görüşmeleri devlet görevlileri tarafından tutanak altına alınmaktadır. Devlet görevlilerinin aracılığı olmadan Öcalan kimseyi aday gösteremez, bu bilgiyi kamuoyuna ulaştıramaz. Eğer böyle bir tespit varsa buna sebebiyet veren kişileri kamu görevlileri, cezaevi görevlilerini, adalet bakanlığı görevlilerini, bu görüşmeleri kayıt altına alan MİT görevlilerini burada yargılayabilirsiniz. Ayrıca bir insanın adaylığı konusunda beyanda bulunmak herkesin kişisel özgürlüğü ile ilgili bir konudur. Ben iki kez milletvekili bir kez de belediye başkanı seçildim. Aday adaylığı sürecinde çok sayıda insan, sivil toplum örgütü temsilcileri, siyasi aktörler beni seven sevmeyen herkes aday olmamaya taraf oldu ya da karşı çıktı. Kendi görüşlerini beyan ettiler. Bu demokratik işleyişin bir gereğidir. Bir insanın seçimle iş başına gelecek bir görev için önerilmesi asla suçlama konusu yapılamaz hele hele seçilen kişi ile ilgili hiçbir şekilde suçlayıcı bir itham olarak gündeme gelemez. Hukuk böyle şeylere bakmaz. 

2 MİLYON İNSANIN İRADESİNİ KİMSE YOK SAYAMAZ
"Bir insanın seçime yeterliliğine sahip olup olmadığı seçim kurulu tarafından karara bağlanır. Yasalar çerçevesinde seçim yapılır. Türkiye'de de Diyarbakır'da da böyle olmuştur. Ben de anayasada güvence altında olan siyaset yapma, seçme ve seçilme hakkımı  kullandım. Legal demokratik, mecliste temsil edilen bir partiden belediye başkan adayı oldum. YSK da kanunlar çerçevesinde benim adaylığımı onayladı ve binlerce insan, yaklaşık 400 bin insan oy vererek beni belediye başkanı seçti. 400 bin insanın iradesine hatta seçildikten sonra görev yaptığım Diyarbakır'daki temsil ettiğim 2 milyon insanın iradesine ve tercihine hiç kimse gölge düşüremez bu iradeyi kimse yok sayamaz ve bu iradeyi hukuk hiçbir şekilde damgalayamaz.

"Öncelikle bir kadın, bir insan, bir Kürt ve demokrasiye inanmış bir yurttaş olarak 3 Ağustos 2014 tarihinde Şengal'e IŞİD'in yaptığı saldırıdan sonra çok derin bir üzüntü ve acı yaşadım. Barbar IŞİD çeteleri Şengal'de kadınlara tecavüz etti. Katliam yaptı. Kadınları kaçırıp köle pazarlarında savaş ganimetleri olarak sattı. Bu büyük bir travma ve büyük bir yaradır. İnsanlığa zerre kadar saygısı olan vicdanı olan bu barbarlığa karşı bir tutum alır. Ben de açıklamada görüyorum ki Kobanê IŞİD saldırısı ve kuşatması altındayken tıpkı Şengal'in ki gibi vahşet yaşanmasından kaygı duyan endişe eden vicdanlı, şerefli, namuslu, bir insan ve bir Kürt kadını olarak 'Şengal tekrarlanmasın Kobanê'de kadınlar tecavüze uğramasın, bebekler katledilmesin, kadınlar cariye pazarlarında satılmasın, geç olmasın, geç kalırsak telafisi imkansız şeyler yaşanır' demişim. Bu sözlerimin bugün de arkasındayım. Zerre kadar insanlığa saygısı olan kadınların haysiyetini ve şerefini bilen bu beyandan bir suç çıkaramaz. İçerisinde asla ve asla şiddet çağrısı yoktur. Kanunsuz bir eylem çağrısı yoktur. Vicdan çağrısı vardır vicdan.

BU SORUŞKURMA TÜRKİYE'Yİ IŞİD BARBARLIĞINA TESLİM EDER
Adaletten ve vicdandan soyutlanarak insan vicdanını yaralayan bu tür soruşturmalar Türkiye'yi değil Ortaçağ karanlığına, IŞİD barbarlığı zihniyetine teslim eder. Bu ülkeyi sevdiğimi, bu halkı sevdiğimi, demokrasiye, demokratik siyasete, halkın iradesine inandığımı söyleyen birileri varsa derhal bu tür saçmalıkları ortadan kaldırır. Ben BDP'de Eşbaşkanlık yaptım, Diyarbakır belediye başkanı seçildim, HDP'de üye dahi değildim. O nedenle HDP'nin açıklamaları ile ilgili beyanda bulunmadım."

'SİYASİ OPERASYON'
Diyarbakır Barosu Başkanı Cihan Aydın da "Bu hukuki değil, siyasi bir operasyondur. Muhtemelen karar da o şekilde olacaktır. 6 yıldır yürüyen bir soruşturmayı daha doğrusu 6 yıl yürütüldüğü iddia edilen bir soruşturmayı müvekkilimizden ve bizlerden gizlemenin dosyaya erişimimizin engellenmesinin hukuki bir açıklaması da yoktur. Çünkü aslında dosyada hukuken somutlaştırılmış bir delil de yoktur. Bu açıdan detaya girmeksizin bu hukuksuzluğa son verilmesini talep ediyoruz" dedi.

Savcılık ifadeleri tamamlanan Kışanak ve Yıldırım, tutuklanma talebiyle 5. Sulh Ceza Hakimliği'ne sevk edildi.

Aynı Sulh Ceza Hakimliği 12 Ekim pazartesi günü Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel ve HDP eski milletvekili Aysel Tuğluk'un tutuklanmasına karar vermişti.