25 Kasım 2024 Pazartesi

Kayıp yakınları: Daha güçlü ve ısrarlı toplumsal bir mücadele yaratmalıyız

Cumartesi Anneleri 1000. hafta eylemine 17-31 Mayıs Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası'nda giriyor. 29 yıldır saldırılar karşısında geri adım atmayan kayıp yakınlarından Besna Tosun, "Galatasaray Meydanını geri alma talebimiz kayıplarımızın hikayesinin önüne geçti. Eskisi gibi meydanda olmak istiyoruz" dedi. Ali Ocak yürüttükleri mücadeleyle yeni kayıpları engellediklerini belirtirken, Hasan Karakoç da "İnsanlık için mücadele veriyoruz bu nedenle mücadelemiz sahiplenmeli" vurgusu yaptı.

Gözaltında kaybedilen Hasan Ocak, Rıdvan Karakoç, Kenan Bilgin, Hasan Gülünay, Hüseyin Toraman'ın ailelerinin, yoldaşlarının ve İnsan Hakları Derneği üyelerinin 27 Mayıs 1995 tarihinde Galatasaray Meydanında başlattığı 29 yıllık hakikat ve adalet mücadelesi sürüyor. Kayıp yakınları yıllardır maruz kaldıkları tüm saldırılara rağmen geri adım atmayarak mücadeleye devam etti. Acıyı öfkeye dönüştüren ve mücadeleye akıtan kayıp yakınlarının çığlığı sessiz eylemlerde yankılandı.

"Burası bizim mezar yerimiz" dedikleri gözaltında kayıplarla buluşma ve hafıza mekanı Galatasaray Meydanının 700. haftada yaşanan saldırının ardından yasaklanmasına rağmen 30 hafta boyunca işkenceli gözaltılara meydan okuyarak mücadele eden kayıp yakınları, 1000. hafta eylemini Galatasaray Meydanı'nda gerçekleştirecek.

TOSUN: 29 YILDIR MÜCADELE EDİYORUZ
1995 yılında henüz çocukken, babası Fehmi Tosun'un zorla beyaz bir Toros marka araca bindirildiğine tanıklık eden Besna Tosun, babası gözaltında kaybedildikten sonra İHD'ye başvurduklarını ve Cumartesi Anneleri'nin mücadelesinden haberdar olduklarını aktardı. Tosun, "Babam kaybedildikten birkaç hafta sonra kayıp aileleriyle buluştuk ve Galatasaray Meydanında 29 yıldır da birlikte mücadele ediyoruz" dedi.

Mücadelenin daha sonra Türkiye geneline yayıldığının altını çizen Tosun, "170 hafta boyunca müdahale yoktu. 300-400 kişiye varan katılımlarla sürdü eylemimiz. Gözaltında kaybetmelerin sorumlusu Tansu Çiller'in dönemi olan 170. haftadan sonra, hem ulusal hem uluslararası alanda büyük bir yankı uyandıktan sonra devlet bu suçu fiili olarak uygulayamaz hale geldi. Böyle olunca da Cumartesi Anneleri'ne sert müdahale başladı. Otuz hafta anneler ağır işkenceyle gözaltına alındı. Bugünle kıyaslarsak 90'larda da aileler İHD'de buluşup, meydana giderlerdi, gözaltına alınırdı. Bir süre sonra görüldükleri yerden alınmaya başlandı. Dernekten çıkmalarına izin verilmedi, otuz haftanın sonunda otobüs duraklarından ya da taksiden indikleri anda gözaltına alındılar. Ailelerin bırakın Galatasaray Meydanına çıkması, İstiklal Caddesine bile çıkmasına izin verilmedi, gözaltına alındılar. Ailelerin arasında kanser tedavisi görenler, yaşlı olanlar vardı. Bu nedenle on yıl ara verildi eyleme. Ama bu on yıl içinde kayıplara karşı mücadele devam etti" dedi.

'600. HAFTAMIZDA EYLEM İSTİKLAL CADDESİNE TAŞTI'
Ergenekon davasında yargılanan askerlerden bazılarının kayıpların faili olduğuna dikkat çeken Tosun, dava başladığında yeniden oturma eylemlerine başladıklarını söyledi. "Bu sefer ikinci kuşak olarak başladık. O meydana gelen küçük çocuklar, çocuk sahibi oldu. 200. haftada ikinci ve üçüncü kuşak yeniden meydana gelerek eyleme başladık. 699 hafta sorunsuz geldi. 15 Temmuz darbesinde bile sorun yaşamadık, 500. haftada o meydanda 15 bin kişi oturduk. Galatasaray Meydanından taştı, eylemi İstiklal Caddesi'nde yaptık. Yine 600. haftayı OHAL koşullarında, kimsenin sokağa çıkıp on kişi yan yana gelemediği koşullarda 4-5 bin kişinin katılımıyla gerçekleştirdik" ifadelerini kullandı.

'KAYIPLARIMIZIN HİKAYESİ, GALATASARAY'I GERİ ALMANIN GÖLGESİNDE KALDI'
Ancak 700. haftada dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun talimatıyla eylemlerinin yasaklandığını anımsatan Tosun, o tarihten bu yana kendileri alanda yokken dahi Galatasaray Meydanının 7/24 ablukada olduğunu ve polisin nöbet tutuğunu kaydetti. Anayasa Mahkemesi'ne başvurduklarını ve AYM'nin iki kez meydanın yasaklanmasının hak ihlali olduğuna dair karar verdiğini belirten Tosun, 30 hafta boyunca meydana çıkmak istediklerini ve işkenceyle gözaltına alındıklarını anımsattı. 30 haftanın sonunda valilikle görüştüklerini ve sonunda sembolik de olsa on kişiyle meydana girme konusunda anlaşma sağlandığını dile getiren Tosun, Galatasaray Meydanının kayıp yakınlarına açıldığı konusunda yanlış bir algı olduğunu söyledi.

Tosun, şöyle devam etti: "AYM kararı hala uygulanmıyor, polis ablukası yerinde duruyor. Biz eylemimizi gerçekleştiremiyoruz. Çünkü bize sayı sınırı koyuldu. İstanbul'da yaklaşık 150 aile var ve meydana her hafta otuz aile gidiyoruz. Ama sayı sınırı nedeniyle çoğu aile dışarıda kalıyor ve on kişi eyleme katılabiliyor. Toplantı ve gösteri, yürüyüş hakkımız hala ihlal ediliyor dolayısıyla yasak kalkmış değil. 1000. haftaya giriyoruz ve bu haftanın artık bir milat olmasını, Galatasaray Meydanındaki ablukanın, polis şiddetinin son bulmasını istiyoruz. Çünkü aynı zamanda psikolojik şiddete de maruz kalıyoruz. Yeniden eskiden olduğu gibi o meydanda Cumartesi Anneleri, kayıp yakınları, hak savunucuları olarak oturmak istiyoruz. Kayıplarımız için adalet talep ederken, artık meydana dönmeyi talep eder duruma geldik. Kayıplarımızın hikayesi meydan talebinin gölgesinde kaldı. Adalet mücadelesinde geriye gittik. Bunun son bulmasını ve gerçek taleplerimizle meydanda olmak istiyoruz."

OCAK: SÜREKLİ BİR ETKİNLİK BAŞLATMA İHTİYACI ORTAYA ÇIKTI
21 Mart 1995'te sokak ortasından kaçırılarak gözaltına alınan Hasan Ocak'tan 58 gün boyunca haber alınamadı. Ailesi ve yoldaşları sürdükleri mücadelenin ardından Hasan Ocak'ı kimsesizler mezarlığında buldu. Adli Tıp Kurumu'nda yapılan incelemede Hasan Ocak'ın vücudunda işkence izlerine rastlandı. Otopsi raporunda ölüm sebebi "tel veya iple boğulma" olarak yer aldı. Elektrik verildiği, Filistin askısı alındığına dair işkence izleri rapora yansıtıldı. Hasan'ın bedeni gömüldüğü kimsesizler mezarlığından çıkarılarak, kontrgerilla tarafından gerçekleştirilen 12 Mart Gazi katliamının ardından gelişen halk ayaklanmasına önderlik ettiği Gazi Mahallesinde onbinlerce kişi tarafından uğurlandı. Hasan, Gazi Mezarlığına defnedildi. Ancak Ocak ailesi, Hasan'ın bulunmasının ardından da mücadeleyi sürdürdü. Yeni kayıplar olmasın diye...

Hasan'ın ağabeyi Ali Ocak, gözaltında kayıplara karşı mücadelenin Türkiye Cumhuriyeti'nin öncesine dayanan sosyal bir olay olduğunu belirtti. 1915'teki Ermeni aydınlarının kaybedildiğini hatırlatarak, 80'lerden 2000'lere kadar devletin bu saldırıların dozajını zaman zaman artırarak sürdürdüğünü aktaran Ocak, Hasan'ın kaybedilmesinden sonra yürütülen mücadelenin topluma mal edilmesinin ısrarlı ve sürekli bir etkinlik başlatma ihtiyacını ortaya çıkardığını belirtti. Arjantinli Plaza de Mayo Annelerinden ilham alarak 27 Mayıs 1995'te Galatasaray Meydanında eyleme başladıklarını söyleyen Ocak, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın 1999 yılında Türkiye'ye getirilmesinden sonra toplumsal mücadeleye yönelik susturma saldırısından Cumartesi Anneleri'nin de payını aldığını ve eylemlerinin yasaklandığını anımsattı. Ocak, sokakta eylem yapamasalar da kayıplara karşı arayışın çeşitli davaların takibi, dokümantasyon çalışmalarıyla sürdürüldüğünün altını çizdi.

2010 yılında İstanbul'dan Ankara'ya bir yürüyüş gerçekleştirdiklerini ve toplumun çeşitli kesimlerinde duyarlılık sağladıklarını dile getiren Ocak, dönemin başbakanı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Cumartesi Anneleri'yle görüştüğünü, talimatıyla bir meclis araştırma komisyonu kurulduğunu ve çalışmasına Cemil Kırbayır dosyasıyla başladığını söyledi. Ocak, "Cemil Kırbayır'ın gözaltına alındığını, işkenceden geçirildiğini, öldürüldüğünü, tanıkların ve kaybedenlerin beyanlarını sorgulayan belge ve kanıtlara ulaştı. Rapor haline getirerek topluma duyurdu. Komisyon daha geniş biçimini Erdoğan'a sunduğunu açıkladı. Sonra da devlet, eski politikalarına döndüğünden dolayı somut bir gelişme olmadı. Aksine ortaya çıkan belge ve tanıkların beyanlarının üstü örtülüp, gündemden çıkarılmaya çalışıldı. Devletin işlediği suçlarla yüzleşmesi, hesaplaşması için mücadelemizi sürdürmeye çalıştık" ifadelerini kullandı.

2018 yılında bu konuda daha etkin, güçlü bir kampanya organize ettiklerini ve çeşitli çevrelerden destek aldıklarını dile getiren Ocak, "Devleti somut adım atmaya zorlayacak belge ve bilgilere ulaştık. 700. hafta eylemimizde Galatasaray'da toplanmamız engellendi; defalarca gözaltı, yasaklama ve engellemelerle bugüne kadar geldik" dedi.

'ISRAR VE ARAYIŞIMIZ SÜRÜYOR'
"Yaşadığımız sorunları toplumsal gündem hale getirmek için ısrarlı bir neden ortaya koymak lazım" diyen Ocak, devletin politikaları gereği gözaltına aldığını, toplumsal eylemlere yasak getirdiğini, engellemeye çalıştığını bunu da biber gazıyla, yargılamalarla yaptığını belirtti. Ocak, şöyle devam etti: "Kayıp yakınları, insan hakları savunucuları ve bize destek veren çevrelerce çeşitli bedeller ödeyerek yüzlerce kez gözaltına alındık. Bu sefer kendimize güvenmemiz gerek. İkincisi bu hakikat için misyonunu, rolünü kim olursa olsun yapabilecek herkesi harekete geçirmekten geçiyor. Bu saldırıları boşa çıkaracak en önemli şey, kendi hakikatlerimizde toplumsal gündem yaratmaktır. Devletin, hükümetlerin, farklı çevrelerin bize dayattığı gündemin peşinden gitmek değil kendi gündemimizde ısrarcı olmak gerek. Biz bunu yaptık. Bir dönem bizimle görüşmeye gelen gençler oldu. Gözaltında işkence gördüklerini, kaybedilmekle tehdit edildiklerini ancak bir anne daha Cumartesi Annesi olmasın diye kaybedilmediklerine dair beyanda bulundular. Bu politikaları az çok engellediğimizi düşünüyorum. Ama önümüzde devletin genel olarak baskıcı insanlık suçlarını açığa çıkaran, gerçeğin, hakikatin peşine düşecek bir kanal yakalayamadık. Hala suçlular aramızda. Devletin derinliklerinde bu politikaları farklı biçimlerde sürdürmenin yollarını arıyorlar. Bu bizi de aşan toplumsal bir muhalefet sorunudur. Daha güçlü, ısrarlı toplumsal mücadele gerektiğini gösteriyor. Bu konudaki ısrar ve arayışımız sürüyor."

Kalıplara hapsolmamak gerektiğini söyleyen Ocak, "Küçük olayların peşine değil güçlü başarılara ihtiyaç varsa ortaklaşmanın, büyümenin örneklerini bulmamız gerek. Herkesi üstüne düşeni yerine getirmeye çağırıyorum" çağrısı yaptı.

KARAKOÇ: 29 YILDIR ISRAR VE İNATLA MÜCADELE EDİYORUZ
34 yaşındaki Rıdvan Karakoç, ömrünü Kürt özgürlük mücadelesine adadı. 1994 yılında gözaltına alınan bir kişinin ifadeleri doğrultusunda hakkında yakalama kararı çıkarılan Rıdvan'ın ailesinin evi basıldı, Rıdvan'ın görüldüğü yerde vurulacağı tehdidi savruldu. Hem arkadaşı hem de avukatı olan Eren Keskin'e bir numara veren Rıdvan Karakoç, tehdit edildiğini, her gün kendisini aramasını istedi. Bir gün Rıdvan telefona cevap vermedi. Sık sık basılan ailesinin evindeki abluka 15 Şubat 1995 tarihinde kalktı. Karakoç ailesi 110 gün boyunca Rıdvan'ı aradı, onun işkence izlerini taşıyan cansız bedenine Hasan Ocak bulunduktan kısa bir süre sonra aynı yerde Altınşehir kimsesizler mezarlığında ulaşıldı. Rıdvan Gazi Mezarlığı'na Hasan'ın yanına defnedildi.

Karakoç ailesi de yeni kayıplar olmasın diye 29 yıldır hakikat ve adalet mücadelesi yürütüyor. Rıdvan'ın kardeşi Hasan Karakoç, "Biz dolu dolu 29 yıl mücadeleyi sürdürdük ama sonuç alamadık. Çok mesafe kat ettik, çeşitli platformlarda derdimizi dile getirdik. Fakat yola çıkarken mücadelemizin çıkış noktası ve nihai hedefimiz tüm kayıpların akıbetinin açığa çıkarılması, kaybedilenlerin cenazelerinin bulunması, ölüsüne ya da dirisine ulaşmamız; sorumluların cezalandırılmasıydı. Tabii henüz Türkiye'de koşullar oluşmadığından kavuşamadık, ama 29 yıldır ısrar ve inatla mücadele ediyoruz" aktarımında bulundu.

Karşılarında organize bir devlet olduğunun ve ona karşı mücadele ettiklerinin altını çizen Karakoç, "Dolayısıyla organize devlet gücü karşısında mücadelemiz yetersiz. Binlerce kayıp ailesi ve destekçi olan ailelerle bu mücadeleyi sürdürmemize rağmen henüz kaybedilen bir kişiyi bulamadık. Eskaza Mardin Midyat'ta bir kuyuda cenazelere ulaştık, devletin kaybetme politikasını, baskıcı zalim politikasını bir şekilde açığa çıkardık. Dünyanın duymasını sağladık. Bu konuda başarılıyız ama kayıpların çoğunu bulamamakla birlikte başarısız sayılırız. Onbinlerce kişi sahip çıktı bu çok onur ve gurur verici. Destekleyen insanlara müteşekkirim. Ama nihayetinde bulunduğumuz ortamdan geldiğimiz aşamadan memnun değilim" ifadelerini kullandı.

'İNSANLIK İÇİN MÜCADELE VERİYORUZ'
Hasan Karakoç, son olarak şunları söyledi: "Bu mücadele insanlık için. Abimi bir daha diriltme şansım yok, ya da Ocak ailesinin Hasan'ı diriltme şansı yok. Hanım Tosun eşini bulamayacak. Birçok kayıp ailesi yakınlarını bulamayacak. Ancak verdiğimiz mücadele bütün insanlık için. Bu mücadeleyi herkes sahiplenmeli."